26 Şubat 2014 Çarşamba

KURAMSAL HİNT- AVRUPA DİLLERİ’NİN SONU !..

Yıllar önce Paris’te yapılan Etrüsk sempozyumu’na Etrüskleri ve Ön-Türkçe imek/olmak/etmek fiillerinin çekimlerini göndermiştim. O sıralarda öğrenci olan ben, Fransız Türokoloji şubesinin yöneticilerinden, işlerine karıştığım için azar işitmiştim. Ayni makaleyi Stanford Üniversitesinde Cavalli-Sforza ile Kembriç’te Colin Renfrew’a göndermiştim. Cavalli-Sforza,  
Ben genetikçiyim, fakat makale çok ilginç, gereğinde inceleyeceğim” diye cevap vermişti… Yıllar sonra Hint-Avrupa dillerinin çöküşünü bana CNRS’teki bir arkadaş, G.Nougarol,
Ön-Türkçenin varlığı meydanda” diye bildirdi.
Dillerin belkemiğini oluşturan imek/ olmak/ etmek/ fiillerinin Ön-Türkçe olduğu itiraf edilmiş oldu. Hint-Avrupa uygarlığı ve dillerin serüvenini aşağıda okuyalım:

Dil’i, yazı’sı ve din’i dışarıdan gelen ve bu haliyle acınılacak durumda olan Avrupa, dil’inin kökenini bulmuş olduğu hayaliyle yakın zamanlara kadar mutlu yaşamıştı; Bu, şöyle olmuştu:
Önce, Hint Avrupa Uygarlıkları teorisi ortaya atılmıştı: (1)

“…Baş Hâkim (chief of the Supreme court of judicature, Bengal) Sir Williams Jones 1783 yılında (228 yıl önce) Londra’dan Kalkütta’ya tayin olunca hemen Sanskritçe öğrenmeye başlar ve bu dildeki
·            ASMİ, ASİ, ASTİ çekiminin Lâtince’de
·            SUM, ES, EST ve Grekçe’de
·            EİMİ, Eİ, ESİ şeklinde olduğunu hayretle görür. Bu alanda eser yazan Franz Bopp (1791 – 1863) Sir W. Jones’la ayni kanıyı paylaşır ve bu şeklide, önce İNDO-CERMEN (dili ya da dil ailesi) kavramı doğar…”

Zamanla bu kavram altında tüm Batı Dil ve Uygarlığını toplayarak ona
·            HİNT-AVRUPA UYGARLIĞI adını verirler. Fakat araştırmalar derinleştikçe, önce UYGARLIK kavramı çözülmeye başlar. Örneğin, DENİZ sözcüğü tek müşterek bir sözcük değildir. Bu türden pek çok ad ve kavramın ayrı ayrı ifade edildiği görülür. (2). Bu dillerin bel kemiğini oluşturan bu İMEK / OLMAK fiilinin dışında yapılan köken araştırmaları asla bir sonuç vermez. Bu haliyle HİNT-AVRUPA KURAMSAL UYGARLIĞI  ikinci kattan inşa edilmiş bir binaya benzer.
·             Bu endişenin farkında olan ilk ve büyük Hint-Avrupacılar  arasında olan George Dumezil, yaşamının son günlerinde büyük bir şüpheye düşer ve sonuçta Hint-Avrupa Uygarlıklarını ÇOK YAZARLI BİR ROMAN olarak vasıflandırır.(3)
Bu çıkmazdan kurtulmak için Hint-Avrupa Uygarlıkları sınırlandırılarak ona HİNT-AVRUPA DİLLERİ adı verilir.

Verilir, ama…?  Burada büyük bir parantez açacağız:
·            Batılılar, tarihten gelen ön-fikirlerle, diller, kültürler  ve uygarlıklar konusunda araştırmalar yaparken tüm dillere ve hattâ DRAVİTÇE’ye bile başvurmuşlar ve fakat asla Türkçe’yi düşünmemişler ya da düşünmek istememişlerdir…Bu nedenle de 223 yıldan beri aradıkları Hint-Avrupa dillerinin kökenini bulamamışlardır. Gerekli köken bize Kâzım Mirşan tarafından verilmiştir:

Hint-Avrupacılar LEOPAR sözcüğünün tipik  bir örnek olduğunu ve bu sözcüğün tüm Hint-Avrupa dillerinde müşterek bir kelime olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Fakat!...
·            Kökende Ön-Türkçe  LUU-BARŞ bulunur…Bizde PARS olmuştur… Devam edelim… Bir öteki iddia:
·            SETTE (7) sayısının tüm dillerde müşterek söylendiğini gururla iddia ederler; gerçekte ise, köken Ön-Türkçe’dir …ËZ-ËDİ, yani kutsal demek olan bu sözcük
·            Yakutça’da SETİ, Orta Asya’da, Qazaklar’da CETİ, bizde YEDİ olmuştur ve de
·            Lâtince’ye Etrüsklerle SETTE, İtalyanca’ya aynen SETTE, Fransızca’ya SEPT, İngilizce’ye SEVEN, Almanca’ya ZİEBEN
·            Eski Hintçe’ye SAPTA,  Farsça’ya SEB’A, Çince’ye Çİ halinde geçmiştir.

Bir örnek daha; YILDIZ:
·            YULTUZ, YILTIZ, Ön-Türkçe; YULDIZ, Tatarca; CULDIZ, Qazaqça ; SILTIS, Altayca; SILTIR, Çuvaşça; STEÎRK, Kürtçe; SİTARE, Farsça; STAR, İngilizce; STAR, Almanca, STERN ; STELLA, Lâtince ve italyanca, ASTRON, Yunanca; ASTRE, Fransızca; ZVEZDA Rusça…
·            AS’qan, AS/tan’a dönüşmüştür; Tanrı  Bïl’inde, cennette AS/ılı olmak, SiTAN şekliyle Acemce sanılmıştır, örneğin, Ermen/İSTAN… Aslı Ermen/ASTAN’dır.. Türk/ASTAN,  Bulgar’ASTAN vb…
·            İERÜÜN; “sahip olma..ülke”fili… İA ya da İe şeklinde tüm dünyaya yayılmıştır:
         Türk/iye, Turqu/IE, Turch/İA…İtal/İA, İtal/İE…Columb/İYA…Columb/İE…Boliv/YA, Boliv/İE vb..
  • UB-URUQ; Yüce şehir, BURG…Magde/BURG…  Ham/BURG…Stras/BURG Vb..
Fakat asıl  şimdi, İM/ek(im-güzel/İM…) ve OL/mak ( zengin OL/dum), ET/mek (telefon ET/tim) fiillerinin kökeninin Ön-Türkçe olduğunu göreceğiz. Bunun için tarihin derinliklerine, Bitig taşlar üzerinde Ön-Türkçe okunmuş olan Ön-Türkçe'ye başvuracağız ve BEN/İM…SEN/SİN…”O/DUR” fiilinin ilk ve köken hâlini göreceğiz:
ËSİ – ËM…ESİ-ËÑ…ESİ : Ësi… Bu köken fiili, Hint-Avrupa Kuramsal Dillerin kökeninde,belkemiğinde görürüz.(5)
·            ASMİ…  …ASİ…….ASTİ
·            EİMİ………Eİ……   ESTİ
·            SUM………ES……..EST….

(Ësi, Kürtçe’de EZE şeklindedir)
Çince’de WO-SIN…Nİ-SIN…TA-SIN’dır.

ËSİ, Lâtince ve İtalyanca mastar hâlinde, ES/sere’dir.
ET/mek, Fransızca’da ÊT/re’dir.

I AM ile Ësi-Ëm  arasındaki benzerlik… Tatarca ve Etrüskçe’deki MİN-BİN‘in Almanca’da İCH-BİN, Holandaca’da İCK-BEN oluşu …Hint-Avrupa Dilleri Teorisi’ne şüpheyle bakabilmek  için gerekli olan gerçeklerdir.

Kâzım Mirşan bu gerçekleri 1983 yılında, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından basılan Proto-Türkçe’den Bugünkü Kürtçe’ye başlıklı kitabında açıklamıştı.
Bu konuda onun tümüyle haklı olduğu;
·            Centre National de la Recherche Scientifique (Fransa Bilimsel Ulusal Araştırma Merkezi- C.N.R.S.) in
·         Eylûl 2000 tarihli ve 386 sayılı haber bülteninin 8’inci sahifesinde verilen açıklamalarla aydınlığa kavuşmuştur; aşağıya, bu bültenden bizi doğrudan ilgilendiren paragrafları alıyoruz (6)

‘’....Yirminci yüzyılın önemli bir bölümünde arkeoloji, dil bilimi ve nüfus genetiği disiplinleri, her biri kendi yollarını çizdiler, kendi yöntemlerini belirlediler, kendilerine özgü hedefler belirlediler ve kendi bulgularını elde etmeye çalıştılar. Son yirmibeş yılda ise Anglo-Sakson ülkelerde bu üç disiplini bir araya getirmek için büyük çaba harcanmıştır. Bu çabalar İngiliz arkeolog Colin Renfrew tarafından ‘‘yeni sentez’’ olarak adlandırılmıştır. Bu alandaki çalışmalar, önceki yüzyıl çalışmalarını önemli ölçüde geride bırakmıştır.
Genetik uzmanları ve dil bilimcilerce yürütülen ortak çalışmalar (örneğin, Stanford Üniversitesinden Cavalli Sforza, Greenberg ve Ruhlen) insan gurupları arasındaki genetik bağların, diller arası bağlara paralel olduğunu göstermişlerdir. Gerçekten de, dünyanın bir çok yerinde (Afrika, Avrupa, Çin, vb.) biyolojik nüfus dağılımı ve dil dağılımı arasında önemli paralellikler saptanmıştır.
Bunun sonucu olarak, dil bilimi alanında, dil tipolojisi ve dil sınıflandırması hakkında, yeni hipotezler zorunlu olmuştur. On sekizinci yüzyıl sonları ve on dokuzuncu yüzyıl başlarında, dil bilimcilerce ortaya atılan Hint-Avrupa dilleri karşılaştırmalarının, tamamıyla yalanlanma zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Bir kaç hipotez, dillerin birkaç üst-aile olarak guruplandırılmasını öngörmektedir (Avrasyatik, Dene-Kafkas, Nostratik, Nilo-Saharan, Amerindien, Hint-Pasifik, Avustrik); Böylece, örneğin, Hint-Avrupa gurubunun kendisi, Altay gurubu dillerle, aynı üst-aile’nin dalları olmaktadırlar ki, Fransızca Türkçe ve Mançuca gibi birbirinden farklı diller, bu üst-aile içine girmektedir...’’
Bu açıklamalardan vardığımız sonuçlar:

1-     Altay dillerin gurubu - büyük bir olasılıkla, unutturulması,  kültür dünyasından silinmesi için – adı değiştirilerek, ona ASİANİC, Asyalı denmiş ve fakat, nerede ve ne zaman olduğu belirsizleştirilmişti.
2-     Bir değerli profesörümüz ise, Altay dilleri yerine BİTİŞGEN diller deyimini kullanarak, Almanca’yı,  üstü kapalı halde ileri sürmüştü; Çünkü Almanlar, kökenlerinin Hititler’e dayandığı iddiasında idiler ve çünkü, Hititçe’de Almanca’ya benzer sözcükler vardı...Hititçe sözcüklerin kökeninde  Ön-Türkçe’nin bulunduğu bilinmemektedir.      
(Centre National de la Recherche Scientifique – Paris)’in, Eylûl 2000, bülten no:386’ sa.8’de okunacağı üzere
·         Altay dil gurubu, değerine yeniden kavuşmuştu.

Batılı araştırmacılar, son zamanlara kadar,  buldukları her yere Hint-Avrupa Dili Damgası’nı yapıştırmışlardır. Bu davranışın ne büyük yanılgılara yol açmış olduğunun ortaya çıkması ve bu yanlışların düzeltilmesi çok zaman alacak, tarih ve kültür tarihi yanlışlar arasında yol almaya devam edecektir; henüz, Hint-Avrupa Dilleri Teorisi’nin terk edilmesi gerektiğinin büyük kitlelere yayılmamış olduğu düşünülürse, yanlışların ne kadar derin ve geniş olmuş olduğu ve sonuçlarının Tarih ve Evrensel Kültürü nasıl ölçülemeyecek kadar, engin yanılgılar içinde bırakmış olduğu anlaşılabilecektir…

Yazımın belkemiğini oluşturan Centre National de la Recherche Scientifique‘in Eylûl 2000 tarihli 386 numaralı bültenini Fransızca aslıyla olduğu gibi aşağıya alıyorum.


Halûk Tarcan (Bilimsel Araştırmacı-Centre National de la Recherche Scientifique- Paris)

Kaynaklar :
·            1/ 5 / Proto-Türkçe’den Bugünkü Kürtçe’ ye Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü- Kâzım Mirşan
·            2/ Georges Ville, dict. D’Arhéologie, Larousse 1071, Paris
·            3/ D.Eribon, Entretien avec G.Dumezil, Gallimard,1987, Paris – s. 220
·            4/ 6 / Evrensel Uygarlıkların Köken Kültürü, cilt 1A, Halûk Tarcan,  K.Mirşan)


6 yorum:

  1. Sayın Haluk TARCAN Hocamıza selam olsun... Emeğinize sağlık Mehmet Bey, saygılarımla....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli üstadımızı yakından tanıyorsunuz. Yazılarını paylaşmak bir şereftir. Saygı ve selamlarımla.

      Sil
  2. Tarihi gerçekler hep emperyalizmin istekleri doğrultusunda şekillenirken, evrensel kültürler de o denli başkalaşıp, derin ve engin yanılgılar içinde bırakıyor insanları. Ne kadar önemli bir araştırma bu. Sayın Haluk Tarcan Hoca'mıza yürekten teşekkürler. Ve paylaşım adına sizin de emeğinize sağlık Mehmet Bey..
    Esenlikler dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Esin hanım, Haluk Tarcan hocamız, Atatürk'ün anladığı ve kastettiği anlamda Atatürk Gencidir. O'nun işaret ettiği yolda ve bilimin ışığında emperyalizmin yalanlarını ortaya dökmeye ve "Türk dünyasının" tarihe şekil veren gerçek olduğunun altını çizmeye devam ediyor. Bizler de sahip olduğumuz zengin dil ve tarihimizi bilmek ve her yerde savunmak durumundayız. Daha çok ele ulaşması dileğiyle saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

      Sil
  3. Teşekkürler Mehmet Bey. Bu konu aslında güncelleşmelidir. TDK nun ne iş yaptığı meçhul. Sizin bu konudaki duyarlılığınız umarım bir başlangıç olur. Sayın Halük TARCAN Beye de teşekkür ediyorum. Sevgiler sunuyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli Burhan hocam, yüzyıllardır insanlıktan saklanan gerçekler elbette bir bir ortaya konulacak, insanlığın gerçek tarihi yeniden yazılacak. "Türk"de bu geçmişte gururla yerini alacak. Elbette insan, devletimizin ve Atatürk'ün, Türk Milleti'ne emanet ettiği değerli TDK'nın vasiyet edilen konuma ulaşması ve gerçek bilginlerimize çalışma ve üretme olanağını tanımasıdır. Sevgi ve saygılarımla.

      Sil