28 Mayıs 2014 Çarşamba

TAŞKÖPRÜ’DE YEMEK MOLASI





Taşköprü, Kastamonu’nun küçük ve mütevazi bir ilçesi. İsmi karayolu ile ilçeyi birbirine bağlayan 7 gözlü ve 68 metre uzunluğundaki köprüden geliyor. İlçe Sinop karayolu üzerinde Kastamonu’dan 42 kilometre mesafede.İlçe merkezi nüfusu 20.000’in altında, köyleriyle birlikte 40.000 kadar bir nüfusu var. Şehrin yakınlarında henüz görme fırsatı bulamadığım Pompeipolis antik kent harabeleri var.

İlçe İstanbul-Samsun ticaret yolunun üzerinde olmadığından sık gidilen bir ilçe değil. Kastamonu’dan Sinop’a ya da Boyabat’a gitmek istediğinizde geçiyorsunuz. Bildiğiniz gibi ülke ça
pındaki önemli bir ürünü sarımsak. Bolca üretiliyor ve mevsimine göre yol üzerinde rahatlıkla bulabilirsiniz

.
Son Sinop gezimizde bu ilçede bir yemek molası vermek istedik. İlçede kebapçılarda bulunmakla birlikte farklı bir yemek olup olmadığını çevreden sorduğumuzda “Ateşoğulları Kuyu Kebaçısı”nı önerdiler. Ancak kuyu kebabının sadece öğle saatlerinde sınırlı sayıda yapıldığı ve her zaman bulunamadığını ifade ettiler. Dükkan 8 nesildir restoran işletiyormuş. Mesleğe helvacı olarak başlamış ve halen sadece kuyu kebabı satışı ile meşgullermiş.

Tarif edilen mekan çok yakın olduğundan ulaştığımızda halen bulunduğunu ve yiyebileceğimizi öğrendik. Küçük ve dört katlı binanın giriş katında kuyu kebabı istenen miktarda hazırlanarak diğer üç kattaki masalara servis ediliyor. Dükkanda başka bir yiyecek yok. Kuyu kebabı kilo ile masada ortaya servis ediliyor. Yanında salata servisi var. Kilosu 50 TL’den satılan kuyu kebabını, henüz yememiş olanlar için, tandıra göre biraz daha sert ve kuru olduğunu, ancak lezzetli olduğunu ifade edelim.

Yolu bir şekilde Taşköprü’ye düşenler uğrayabilir.

27 Mayıs 2014 Salı

HÜRRİYET KAVGASI

 HÜRRİYET KAVGASI

   Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,
dalga dalga aydınlık oldular,
yürüdüler karanlığın üstüne.
Meydanları zaptettiler yine.
            Beyazıt'ta şehit düşen
            silkinip kalktı kabrinden,
            ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını
            yıktı Şahmeran'ın mağarasını.
Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
Safları sıklaştırın çocuklar,
bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.
                                                                                1962
HÜRRİYET VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNDE YAŞAMINI YİTİRMİŞ TÜM GENÇLERİMİZİ SAYGI VE SEVGİYLE ANIYORUM. IŞIKLAR İÇİNDE UYUSUNLAR...

26 Mayıs 2014 Pazartesi

MAYIS AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 3

 
KİTABIN ADI

Anadolu’da Roma Hakimiyeti _ Direniş ve Düzen

KİTABIN YAZARI
Gürkan Ergin
KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
T. İş Bankası Kültür Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2013
KİTABIN BASKI SAYISI
1.Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI
509  syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10 (Birkaç dizgi hatası var)
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10 
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10 


Roma İmparatorluğu (Bizans dönemini de eklediğinizde) Anadolu’da en uzun süre hakimiyet kurmuş, pek çok Anadolu halkını buyruğu altında senelerce yönetmiş (Pax Romana) bir biçimde hakim kültürünü tüm halklara bir şekilde benimsetmiş bir imparatorluktur.

Elbette hakimiyetin kurulması her zaman kolaylıkla gerçekleşmemiş, ya uzun süreli direnişlerle karşılaşılmış ya da zaman gelmiş, dayatılanlardan bıkan halklar belli önderlerin kontrolünde irili ufaklı sayısız ayaklanma ve isyanlar gerçekleştirmiş.

İşte bu kitapta sayın yazar, Roma İmparatorluğu’nun Bergama Krallığı’nın miras yoluyla kendisine intikal etmesinden sonra ve özellikle MS 5. Yy sonundaki parçalanmasına kadar ki hakimiyet dönemindeki Anadolu’da gerçekleşen isyan ve kalkışmaları ve dayatılan Roma düzenini irdeliyor. Özellikle Türk tarihi dışındaki tarih konularında, Türk tarihçilerin eserlerinin artması son derece sevindirici.

Kitap tarih okurlarının ve özellikle Anadolu tarihi ve Roma İmparatorluğu dönemlerine ilgi duyanlar için oldukça değerli.
Doğum Tarihi: 16.06.1976- İstanbul

Öğrenim: Lise:Tarhan Koleji (1987-1994)

Lisans: İ.Ü. Edebiyat Fak. Klasik Arkeoloji Bölümü Mezunu (1998)

Yükseklisans: İ.Ü. Edebiyat Fak. Klasik Arkeoloji Yükseklisans Mezunu (2002)

Yükseklisans Tezi: Linear B Tabletleri ve Arkeolojik Veriler Işında Mikenlerde Ekonomi ve Ticaret

Doktora: İ.Ü. Edebiyat Fak. Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı Doktora Mezunu (2009)

Doktora Tezi: Anadolu’da Roma Hakimiyeti: İsyanlar, Tepkiler ve Huzursuzluklar, Asia Eyaleti’nin Kuruluşundan (MÖ 129) Iustinianus Döneminin Sonuna Kadar (MS 565)

Bildiği Yabancı Diller: English (akıcı), German (orta derece)

Yayınları:

Makaleler:

“Grekçe ve Latince Kelimelerin Transkripsiyonu Hakkında Bazı Notlar”, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Bülteni 18, 2004, 16-18.

“Antikçağ Donanmalarının Destroyeri: Trireme”, Toplumsal Tarih 127, 2004, 54-58.

“Antikçağda Deniz Ticareti ve Savaşları” Tarih Boyunca Dünyada ve Türklerde Denizcilik Semineri – Bildiriler, Globus-Dünya Basımevi, İstanbul, 2005, 7-19.

“Anatolian Women in the Linear B Tablets: A General Review of the Evidence”, Festschrift in Honour of Belkıs Dinçol and Ali Dinçol, Ege Yayınları, İstanbul, 2007, 269-285

“Eskiçağın Savaş Makineleri”, Eskiçağdan Modern Çağa Ordu: Oluşum Teşkilat ve İşlev – Bildiriler (in print).

“Geography-Human Relationships in Ancient Sources: Some Remarks on Environmental Determinism”, Haluk Abbasoğlu Armağanı (baskıda).

Bildiriler:

“Antikçağda Deniz Ticareti ve Savaşları”, Tarih Boyunca Türklerde ve Dünyada Denizcilik, 17-19 Mayıs 2004, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.

“Anadolu’nun Antik Sarayları”, Tarih Boyunca Saray, Hayatı ve Teşkilâtı Semineri, 3 Mayıs 2005, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.

“Eskiçağın Savaş Makineleri”, Eskiçağdan Modern Çağa Ordu: Oluşum Teşkilat ve İşlev, 14-16 Mayıs 2007, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Çeviriler:

C. Starr, Antik Çağ’da Deniz Gücü, Homer Kitabevi, İstanbul, 2000.

L. Casson, Antik Çağ’da Denizcilik ve Gemiler, Homer Kitabevi, İstanbul, 2002.

J. Boardman, Kırmızı Figürlü Atina Vazoları. Arkaik Dönem, omer Kitabevi, İstanbul, 2002.

J. Boardman, Siyah Figürlü Atina Vazoları, Homer Kitabevi, İstanbul, 2003

J. Boardman, Yunan Heykeli. Klasik Dönem, Homer Kitabevi, İstanbul 2005.

F. Meijer, İmparatorlar Yataklarında Ölmez, Homer Kitabevi, İstanbul, 2006

Friglerin Gizemli Uygarlığı/The Mysterious Civilization of the Phrygians, ed. H & T. T. Sivas, YKY, İstanbul, 2007

Editörlük:

Anadolu Araştırmaları/ Jahrbuch für kleinasiatische Forschung 17/1, 18/2.

Colloquium Anatolicum IV, V

Arazi Çalışmaları:

Arkeolojik Kazılar

Perge-Antalya (1995)

Assos-Çanakkale (1996)

Yoncatepe-Van (2000, 2001)

Ainos-Edirne (2001, 2004, 2005)

Arkeolojik Yüzey Araştırmaları

Kilikia Tarihi Coğrafya ve Epigrafi Araştırmaları 2005, 2006, 2007

Trakya Tarihi Coğrafya ve Epigrafi Araştırmaları 2007




23 Mayıs 2014 Cuma

OKYANUS BALIK EVİ

Sinop gezilerimizde akşamları özellikle balık yemeğe gidiyoruz. Mevsimine göre her zaman çok sayıda balık tezgahlarda bulunabiliyor. Özellikle Tekir, Mezgit ve Çarpan üçlüsünden oluşan menümüz oldukça keyif verici oluyor.
İlk kez geçen sene tavsiye üzerine gittiğimiz Okyanus Balık evi, ilk bakışta fark edilen bir mekan değil. Köşe başı bir binanın girişinde balık satılan bir mekan var. Ancak binanın diğer katları restoran biçimine sokulmuş. 1. 2. Ve 3. Katlarda7-8 masadan oluşan restoranın mutfağı en üst kat. Restoranın herhangi bir manzarası yok. Ama doyasıya balık yemeğe gelenler içinde galiba manzaranın çok önemi yok. Keyifli bir sohbet eşliğinde zaman akıp gidiyor.

Bu gidişimizde sahibi Mert bey ile de tanıştık. Kendisi büyük bir gayretle bizzat servisle ilgileniyor. Sonbaharda gelmemiz halinde daha zengin bir balık listesi olacağını belirtiyor

Balık ve içecek fiyatları büyük şehirdeki bir balık restoranı için inanılmaz derecede ucuz. Geleceğiniz büyük ilden sarf edeceğiniz yol parasını bedavaya getireceğinizi söyleyebilirim.
Yolunuz Sinop’a düştüğünde uğramanızı öneririm.

22 Mayıs 2014 Perşembe

MAYIS AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 2

 

KİTABIN ADI

Dorian Gray’in Portresi

KİTABIN YAZARI
Oscar Wilde
KİTABIN ÇEVİRMENİ
Selin Ceyhan
KİTABIN YAYINEVİ
Oda Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2011
KİTABIN BASKI SAYISI
4.Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI
223  syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10 (Birkaç dizgi hatası var)
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10 
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10 


Çocukluk ve lise yıllarımda radyoda arkası yarın kuşağında yayınlanan eserlerden bende en çok iz bırakanlardan birisidir bu roman. Elbette 40-45 sene öncesinin detaylarını hatırlamıyorum. O günden bu yana bu romanı okumak fırsatını bir türlü elde edemedim. Şimdi bunun gibi bir türlü okuyamadığım bazı büyük klasikleri şimdi sırasıyla okumaya çalışacağım.

Oscar Wilde, ülkemizde isim olarak tanınan fakat o denli az okunan bir yazardır. Ben de fazla okumadığımı itiraf ediyorum.

Dorian Gray adlı genç bir İngiliz soylusu ile tanışan ressam Basil Hallward onun değişik resimlerini yapar. Dorian poz verme seansları sırasında Lord Henry ile tanışır, etkisinde kalır. Hallward’un son yaptığı portre çok güzeldir. Ancak Gray onun sergilenmesini istemez ve alır evine götürür. Bir gün resimde bir değişiklik fark eder…

Romanın çok güzel ve akıcı kısımları olmakla birlikte sanki zaman zaman tekleyen bir motor gibi. Betimlemeler konusunda bir üstad olan Wilde, Gray’in karakterini sanki çok işleyememiş gibi. (acaba tercüme problemi mi var? Kısaltılmış olabilir mi?) Çok iyi bir konu fakat çok hızlı yazılmış gibi.

Yine de okunmaya değer bir klasik
Oscar Fingal O’Flahertie Wills Wilde (16 Ekim 1854, Dublin - 30 Kasım 1900, Paris), İrlandalı oyun yazarı, romancı, kısa öykücü ve şair.
İğneli uslubu ile geç Victoria dönemi Britanya'sının en başarılı ve ünlü yazarları arasına girdi. Bir dava sonucu fiili livata ve ahlaksızlıktan suçlu bulununca büyük bir düşüş yaşadı ve doğduğu ortamla tam bir zıtlık içinde Paris'de fakir bir otel odasında öldü.

21 Mayıs 2014 Çarşamba

SİNOP 2014

Senede bir kere Sinop’a gitmeyi seviyoruz. Karadeniz kıyısındaki bu küçük kent, dingin ve mütevazi yapısıyla ve daha önemlisi demokrat ve aydın insanıyla güleryüzlü bir kent.

Genelde balığı ve özel de küçük balığı yemeyi sevdiğimde Sinop’ta mezgit, hamsi, tekir ve çarpan ile harika bir damak lezzetine ulaşabiliyorsunuz. Ayrıca büyük şehir ile kıyaslayınca güzel bir balık sofrasının fiyatı komik olunca ister istemez, senede bir balık yemeye doyuyoruz
Önceki yazılarımda belli başlı gezilecek yerlerini defalarca anlattığım için tekrara düşmemek için sadece benim gözümle Sinop’ta bu seneki farklılıkları anlatayım isterim.
Öncelikle şehre giriş ve şehir ana caddesindeki yol yapım çalışmalarının bitmiş olması Sinop’a ulaşımı artık bir keyif haline getirmiş. Ankara’dan Çankırı, Kastamonu yoluyla yaklaşık 450 kilometrelik mesafe ortalama hız ve dinlenme koşullarında 6,5 saatte sizi kente ulaştırıyor. Özellikle Dıranas tünelinden sonra Gerze ayrımına kadar daha önce tamamlanmış yol, özellikle şehrin girişindeki Demirciköy’de dağ yoluyla oldukça müşkilat çıkarıyordu. Artık Demirciköy yolu 1600 metrelik bir tünel ile kısa sürede geçilebiliyor. Sanayi sitesinden sonra viyadüklerle şehre giriş sorunsuz hale gelmiş durumda. Geçen aralık ayında tamamlandığı söylenen bu yol ile bu sene Sinop turizm patlaması yapmaya aday.

Şehirde sürekli konakladığımız Reis Otel, personelinin her zamanki güleryüzlü ve içten servisleriyle bizi etkilemeye devam ediyor. (Bu sene tanıştığımız otel sahibesinin nazik ve değerli iltifatları bizim için güzel bir karşılama idi.)

Daha önce fırsat bulamadığımız surlar üzerindeki gezimizi bu kez yaptık. Sinop’un yüksekten manzarası da güzel.


Limanın çay bahçelerine uzanan kıyı kısmının yaklaşık 50 metrelik bir kısmı beton atılarak ve kısmen dolgu yapılarak genişletilmiş. Genellikle şehrin özel yerlerine müdahale edilmemesini savunduğumdan yapılan iş bana biraz çirkin geldi.
Sinop’un meşhur mantıcısı “Teyze’nin Yeri” yine dolup taşıyor. Yalnız binası galiba yıkılarak yeniden yapılacak gibi. Bu nedenle yan binanın girişini kiralayıp dekorasyon hazırlıkları içindeler. Özellikle 19 Mayıs Bayramı nedeniyle şehre gelen turlar nedeniyle olağanüstü yoğunluk yaşıyordu. Ama cevizli-yoğurtlu mantısı yine kalitesiyle üst seviyedeydi.








Bu sene balık sofralarımızı 2 gecede “Okyanus Balık Evi”nde kurduk. (Bu ayrı bir yazı konusu olacak) Eğer deniz mevsiminde gelirseniz bir başka güzeldir ama ilk bahar ve sonbahardaki sakinliği ile Sinop her zaman sizi kucaklamaya hazır.

20 Mayıs 2014 Salı

MAYIS AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 1

 
KİTABIN ADI

Beşiktaş’ta Sırtlan Pususu

KİTABIN YAZARI
Mustafa Önsel
KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
Kaynak Yayınevi
KİTABIN BASKI YILI
2013
KİTABIN BASKI SAYISI
1.Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI
412  syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10 (Tek bir dizgi hatası var)
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10 
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10 


Balyoz ve benzeri davalar yüzlerce suçsuz yurtseverin yıllarca hapiste çürümesine yol açan ve hala devam eden sonsuz acılara sebep olan dava dizileri. Ülkemizde adaletin tartışılır hale gelmesine yol açan, devletin tüm kurumlarıyla saygınlığını zedeleyen davalar dizisinin sonuçta bir paranoyadan öte bir şey olmadığı ortaya çıkmış durumda.

Ancak sayısız yurtsever insan mesleklerinden atıldı, aileleriyle birlikte acılar çekti ve çekmekte. Cezaevlerinden kaleme alınan bir çok kitap, genel algının yanlışlığını ve toplumun duyarsızlığını ortaya koymakta. İnsanlar hiçbir aşamada ispatlanmamış düzmece belgelerle cinayet mahkumlarına bile verilmeyen ağır hapis cezalarına çarptırıldılar. Devlet varolan hukuksuzluğu düzeltmediği takdirde bu günler ulus tarihimize kara bir leke olarak geçecek.

Cezaevlerinde kaleme alınan ve bir anlamda, hukuksuzluğun mahkemeler dışında yargılandığı kitaplar arasında bu değerli kitapta bulunuyor. Kitabını okuyana kadar hiç tanımadığım, ancak vatandaşı olmakla gurur duyduğum yurtsever bir subayımızın kitabı inanın okuduğunuzda sizi de sonsuz gururlandıracak ve ordumuzun şerefli subaylarını tanımaktan mutlu olacaksınız.

Kitabın özellikle, TSK’nın davalar sebebiyle içine düştüğü ataleti ve koordinasyonsuzluğu su yüzüne çıkarıp tartışması çok önemli. “Sarı öküzünü” kaptıran TSK’nın hukuksuz davalara karşı hiçbir savunma geliştirememesi (hukuksal düzlemi kastediyorum) gerçekten kurum özeleştirisi açısından ileride mutlaka çözümlemesi gereken bir sorun durumunda.

Sayın yazar, “Hasdal” askeri cezaevinin ne derece utandırıcı koşullara sahip olduğunu da TSK yönünden ağır bir eleştiri olarak masaya koyuyor. Kitabın önsözü Emin Çölaşana’a ait.

Unutmayın, bilmek bilgilenmekten geçer.

16 Mayıs 2014 Cuma

ZULÜM 1923'DE BAŞLADI!

Doğru!
 
Zulüm 1923’te başladı!
 
İşgalci  Haçlı emperyalizmine destek olan “işbirlikçiler” için zulum 1923’te başladı!
 
Kuvay-ı Milliye’ye karşı “ihanet fetvaları” yayımlayan “Teali İslam Cemiyeti“ liderleri Şeyhülislam Mustafa Sabri ve İskilipli Atıf hainleri için zulüm 1923’te başladı!
 
Anadolu’da yokluk ve yoksulluk içinde kelle koltukta Haçlı emperyalizmine karşı mücadele eden Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını idama mahküm edenSadrazam Damat Ferit ve Padişah Vahdettin gibi soysuzlar için zulüm 1923’te başladı!
 
Anadolu’dan Haçlı emperyalizmini tepelemek amacıyla halkın kurduğu “Kuvay-ı Milliye”yi yok etmek için Saray altınlarıyla, İngiliz silahlarıyla oluşturulan Vahdettin’in paralı ordusu “Kuvay-ı İnzibatiye” (Halifelik Ordusu)’nin komutanı Süleymen Şefik Paşa gibi hainler için zulüm 1923’te başladı!
 
Bursa’da Orhan Gazi türbesini çiğneyen, Uşak’ta camileri ahıra çeviren, İstanbul’un tarihi camilerine çan takmak isteyen, Manisa’da Müslüman kadınlara tecavüz eden işgalci Yunan ordularının vahşetine karşı kılını kıpırdatmayan teslimiyetçi soysuzlar için zulum 1923’te başladı!
 
İşgalci Yunan ordularını Manisa’ya davet eden onursuz Hüsnüyadisler için zulum 1923’te başladı!
 
Alparsalan’ın 1071’de Türk yurdu haline getirdiği Anadolu’yu ve Fatih’in 1453’te fethettiği İstanbul’u 1922’de Haçlı işgalinden kurtaran Mustafa Kemal ve kahraman Mehmetçiğe düşmanlık besleyen vatansızlar için zulüm 1923’te başladı!
 
Tam bağımsız, kendi ayakları üzerinde duran, başı dik Türkiye Cumhuriyeti’nden; yani Lozan’dan rahatsız olan Türkiye Cumhuriyeti karşıtları için zulüm 1923’te başladı!
Osmanlı’da yüzyıllar boyunca “Etrak-ı bi idrak” (İdraksiz Türk) diye aşağılanan, dönme -devşirmelerin merkeze/devlet yönetimine getirilmesiyle, merkezden çevreye itilerek dışlanan, çoban, çiftçi, köylü olmaya zorlanan, buna karşın savaş zamanlarında cepheden cepheye sürülen Türklerin yeniden çevreden merkeze taşınmasından, tarihiyle, diliyle Türk’ün milli benliğinin hatırlanmasından, Türk Ulus Devleti’nden rahatsız olan Türk düşmanları için zulum 1923’te başladı!
 
Halkı kul ve sürü/reya olarak gören, halifelikle yarı tanrısallık kazanmış, kendisni "Allah’ın yeryüzündeki gölgesi" sanan, sultanlık/padişahlık şirk düzeninin yıkılmasından rahatsız olan Emevi torunları için zulüm 1923’te başladı!
 
DİN OYUNU AKTÖRLERİ İÇİN...
 
Halkı Allah ile aldatan din bezirganları için zulüm 1923’te başladı!
 
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, hukuk kurallarının dinlere göre değil de sosyal ve toplumsal hayatın gereklerine göre belirlenmesi, din ve vicdan özgürlüğü, her türlü prangalardan kurtulmuş “özgür aklın” güvencesi durumundaki laiklikten rahatsız olan dinden geçinenler için zulüm 1923’te başladı!
 
Kuran’ın, ayetin, hadisin, ezanın, hutbenin, kısacası din dilinin Türkçe, yani anlaşılır olmasından, İslam dininin anlaşılmasından rahatsız olan din oyunu aktörleri için zulüm 1923’te başladı!
 
Sarık sarmayı, fes giymeyi dindarlık; onları çıkarıp şapka takmayı dinsizlik sanan kara cehalet için zulüm 1923’te başladı!
 
Müslüman Türk insanının “aklını” kullanıp”bilimle” uğraşıp çağdaşlaşmasından/muasırlaşmasından rahatsız olan karanlığın bekçileri için zulüm 1923’te başladı!
 
Arap harflerini kutsadığı için Yeni Türk harflerinden rahatsız olan, aslında Türk insanının okur yazar olmasını istemeyen millet düşmanları için zulüm 1923’te başladı!
 
Türk insanının resim yapmasından, tiyatroya gitmesinden, çok sesli müzik dinlemesinden, heykel yapmasından rahatsız olan, “sanatın içine tüküren” yobazlar için zulüm 1923’te başladı!
 
Türk insanını çağdaşlaştıran kurumlardan; Millet Mekteplerinden, Köy Eğitmen Okullarından, Halkevlerinden, Köy Enstitülerinden,Kız Enstitülerinden rahatsız olan ortaçağ kafası için zulüm 1923’te başladı!
 
Türk insanının Atatürk’ün ifadesiyle üstü kaval altı şişhane durumundaki “garip” kılık kıyafetten kurtulup “medeni” kılık kıyafet giymesinden rahatsız olan gericiler için zulüm 1923’te başladı!
 
Türk insanının ağanın, şeyhin, şıhın, hoca efendinin “müridi”, “kulu” olmasından kurtulup “özgür bireyler” haline gelmesinden korkan sömürücüler için zulüm 1923’te başladı!
“Üreten köylünün milletin efendisi olmasından”, Atatürk’ün “tarım devrimi”nden, örnek çiftlikler projesinden rahatsız olan halk düşmanları için zulüm 1923’te başladı!
Osmanlı’nın yabancılara peşkeş çektiği milli varlıklarımızın yabancılardan geri alınıp millileştirilmesinden, devletçi kalkınmadan, ulusal sanayinin kurulmasından, milli fabrikalardan, milli bankalardan, milli demiryollarından rahatsız olan millet düşmanları için zulüm 1923’te başladı!
 
Türk kadınının siyasi ve sosyal haklar kazanarak erkeğiyle omuz omuza hayatın her alanında kendisini göstermesinden, çalışıp üretmesinden; kadın erkek eşitliğinden, kadının kadınlık onuruna yaraşır şekilde özgür birey haline gelmesinden rahatsız olan “örümcek beyinliler” için zulüm 1923’te başladı!
 
Binbir güçlükle, bir kurtuluş savaşıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamak isteyen “bölücler” için zulüm 1923’te başladı!
 
Menemen’de "tekbir" getirerek Teğmen Kubilay’ın başını kesen meczuplar için zulüm 1923’te başladı! 
 
Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına kin kusan Mütareke basınının kirli kalemleri için; Ali Kemaller için zulüm 1923’te başladı!
 
Doğru!
Zulüm 1923’te başladı:
 
İslam dünyasında ilk kez emperyalizme karşı kazanılan bir bağımsızlık savaşıyla kurulan tam bağımsız Türkiye’den ve bu Türkiye’nin “aklın” ve “bilimin”rehberliğinde çağdaşlaşmasından rahatsız olanlar; Haçlı artığı işbirlikçi hainler; İslam dinini istismar ederek halkı kandıran, kişisel çıkar elde eden sahte din adamları, dinciler; Türk kadınının özgür, eşit birey olmasından rahatsız olan “kadın düşmanları” için zulüm 1923’te başladı! Haliyle zalim de Mustafa Kemal Atatürk’tü!
 

“O 1923 zulmü” sayesindedir ki, 65 yıllık Amerikancı-İslamcı Karşı Devrim’e rağmen Türkiye Cumhuriyeti bugün hala İslam dünyasının bağımsız(kısmen) ve çağdaş(kısmen) tek ülkesidir.
 
1923 Cumhuriyet Devrimi’ni “zulüm” olarak adlandırıp güya “bu zülme” karşı mücadele edenlerin gerçek amacı bugün diğer İslam ülkelerinin içinde bulunduğu gibi “bağımlı” ve “hurafelerin bataklığında debelenen” bir Türkiye yaratmaktır. İşte asıl zulüm o zaman başlayacaktır.

Sinan Meydan