30 Kasım 2016 Çarşamba

"YILDIZLI GECE" - VİNCENT van GOGH

Yıldızlı Gece (Felemenkçe: De sterrennacht), Hollandalı ressam Vincent van Gogh tarafından yapılan yağlı boya tablodur. Tablo, şu anda New York'daki Museum of Modern Art Müzesinde bulunmaktadır.
Ressam, tabloda Fransa'da kaldığı odanın penceresinden Saint-Rémy-de-Provence köyünün gece veya sabaha karşı  görünüşünü resmetmektedir Bu eser, Van Gogh’un yıldızları resmettiği ilk tablosudur.
Van Gogh, en ünlü eserlerinden olan bu tabloyu; gün boyunca hafızasından yapmıştır.
Van Gogh, dostu Gauguin ile bir tartışma sonrasında yaşadığı meşhur meşhur kulak kesme macerasından birkaç gün sonra geçirdiği ruhsal çöküntü üzerine Güney Fransa'da bulunan Saint-Rémy-de-Provence köyünde bulunan bir senatoryuma kaldırılır. Burada kaldığı hastane odasında bir yandan iyileşmeyi beklerken bir yandan da çalışmalarına devam eder. Gececil olarak tanımladığımız ressam, geceleri manzarayı izleyerek görüntüleri beynine kaydedip gündüzleri de tuvale aktarmıştır. Bu yüzdendir ki bazı kaynaklarda ressamın eseri aklından yaptığı geçmektedir.

Yıldızlı Gece muhtemelen Van Gogh’un en ünlü ve üzerine en fazla tartışma yapılan resmidir.
Yıldızlı Gece'nin şöhreti, bir yana işin ilginç tarafı Van Gogh'un bu resim hakkındaki kişisel görüşlerinin çok sınırlı olarak bilinmesidir. Bunun temel nedeni, bu resme yalnızca iki mektubunda değinmiş olmasıdır. Genelde kardeşine yazdığı mektuplarda bazı resimlerini oldukça detaylı olarak anlatmıştır. Ancak bu durum Yıldızlı Gece için geçerli değildir.

Eserde, köyün meydanı gecenin karanlığında girdaba kapılarak dönen gökyüzünün altında resmedilmiştir. Yıldızlı Gece'nin burgaçlı tarzı, birçok kişiye gece göğünü canlı hale getirmek için yapılmış izlenimi verir. Sağ taraftaki dağlar, Alpilles dağ sırasını göstermekte. Köy evlerinin küçük pencerelerinden çıkan sarı ışık gece yaşamına dikkat çekmekte. Evlerin bulunduğu bu bölgede en çok dikkat çekici öge, uzun çan kulesi olan küçük kilise. Resmin ön planında bulunan, gökyüzüne doğru alevler şeklinde uzanan servi ise Van Gogh tarafından resme derinlik katması amacıyla sonradan eklenmiştir. Bazı sanat eleştirmenlerine göre bu ağaçlar Van Gogh için ölümü ve huzuru temsil etmekte.

Bir diğer nokta ise, izleyicinin resme baktığı açı. Bizler adeta bir binanın üst katlarından manzarayı izliyormuşuz gibi. Bakış açısı ressam tarafından yer seviyesinden oldukça yukarıda seçilmiş. Buradaki amaç ise çok büyük bir ihtimalle ressamın, gökyüzünün resmin büyük çoğunluğunu kaplamasını istemesidir. Böylece bakmakta olduğumuz köy gökyüzünün altında oldukça mütevazi ve şirin duracaktı. Ki öyle de olmuş, değil mi?

Solda bulunan hilal şeklindeki parlak ay, resmin bir diğer ilgi çekici ögesi. Yıldızlar ise Büyükayı Takım Yıldızı'na benziyor. (Van Gogh tablolarında sık sık gerçek ortamları resimlese de, sanat tarihçileri Yıldızlı Gece'de tam olarak hangi yıldız ve gezegenlerin betimlendiği konusunda aynı fikirde değiller.) Yıldızların resmedilmesi hakkında ilginç bir görüş var. Van Gogh'un resmi yaptığı dönemde eskisi kadar dindar olmadığını biliyoruz, ancak yine de bir ihtimal de olsa Eski Ahit'teki Yusuf'un öyküsünden etkilenmiş olabileceğini düşünen sanat eleştirmenleri var. Çünkü yıldızlar, Van Gogh'un pencereden bakarak görebileceği bir konumda değildi. Yani geceleri izleyip, gündüzleri aklında kalanları resmettiği bu mekan bugün hâlâ resimdeki gibi olmasına rağmen, bulunan bölgeden tam tersi taraftan yıldızlar görünüyor. Eski Ahit'te yer alan bölümde ise şunlar geçmekte:

"Bak, bir rüya gördüm" dedi, "güneşin, ayın ve onbir yıldızın bana doğru eğildiklerini gördüm."
Tekvin 37:9

Renklere gelecek olursak... Ay ve yıldızların sarı, turuncu ve beyazın parlak tonlarındaki ışıkları remin geneline hakim. Bu renkler Prusya mavisi, lacivert ve morun ağır tonunu kırarak resme adeta aydınlık katıyor. Aynı zamanda bu parlak doğal ışıklar evlerin pencerelerinden sızan yapay ışıklara göre son derece güçlü görünüyorlar.

Van Gogh'u diğer birçok sanatçıdan farklı kılan tekniği, boyaları palet üzerinde karıştırmadan doğrudan tüplerden alıp kullanmasında yatar. Bu şekilde kalın, geniş ve kaba fırça darbeleri ile resimdeki renkler ve tonlar hiçbir zaman karışmaz. Bir gece resmi için renklerin birbiri ile kaynaştırılıp karaltılar ve siluetler oluşturulması beklenirken Van Gogh bu belirgin darbeleri resimde koruması ile seyirciye farklı bir gece deneyimi yaşatıyor. Ay ve yıldızların ışıkları sanki çevrelerinde dairesel olarak dönmekte, uyumlu şekilde gökyüzündeki bulut hafif bir rüzgarla kıvrılmakta, dağların yüzeyi, köyün ağaçları ve ön plandaki serviler hep bu rüzgarın etkisiyle dans etmektedir sanki. Gözlerinizi kapayıp tekrar açtığınızda resmin canlanacağını sanırsınız. Van Gogh'un bu etkiyi sadece renkler ve fırça darbeleriyle yaratmış olması da onun dehasının farkına varmamız için yeterlidir.

Ressamın zor hayatını, ruhsal gelgitlerini ve çaresizliklerini duygusal kırılganlığı ile harmanladığı bu eser onun için bir umut arayışı mı, yoksa sakinliğe ve huzura dair bir özlemi mi simgeliyor, bunu asla tam olarak bilemeyeceğiz. Fakat, gecenin karanlığında parlayan ay ve yıldızların altındaki bu kasaba manzarası tüm zamanların hafızalarda en çok yer eden görüntülerinden biri olmaya devam edecek.

Bazı kimseler bu resmi Vincent'ın yine çok ünlü ve aynı derecede çalkantılı olan bir diğer resmi "Buğday Tarlası ve Kargalar" ile kıyaslamışlardır. Bu iki resmin düzensiz stili ızdırap içindeki bir beynin yansıması mıdır? Yoksa Vincent'ın gece gökyüzünü hareketlendiren sarmallarının ardında başka bir şeyler mi gizlidir? Tüm bu sorular "Yıldızlı Gece"yi yalnızca Van Gogh'un en ünlü resmi yapmakla kalmayıp aynı zamanda anlamı ve önemi üzerine en çok kafa yorulan resmi yapmıştır.

Van Gogh’un boyaları kullanmadaki özgün tekniği ve kendine has fırça darbeleri ile hemen fark edilen bu resim pek çok şiire, romana konu olmasının yanı sıra Don McLean’in ünlü şarkısına ("Vincent" veya "Starry, Starry Night") da ilham kaynağı olmuştur.

1.      Küçük not;

Van Gogh'un resmi yaptığı dönemde sık sık geçirdiği nöbetler yüzünden akıl sağlığının da pek yerinde olmadığı biliniyordu. Zaten senatoryuma yine geçirdiği bir psikolojik bunalım nedeniyle kaldırılmıştı. Arkadaşı Paul Gauguin'e saldırmış hatta onu öldürmeye çalışmıştı. Bu yaptığından daha sonra büyük pişmanlık duyarak bir kulağını kesmiş ve otoportresini yapmıştı. Dolayısıyla resimdeki şiddet ve dalgalanmalar ressamın o tarihlerde içinde bulunduğu psikolojik durumu da yansıtıyordu.

2.      Küçük not;

Van Gogh, Yıldızlı Gece resmini Saint-Remy’deki akıl hastanesinde yatarken ve sıkça gelen nöbetler yüzünden akıl sağlığının çok da düzenli olmadığı bir zamanda yaptı, odasının camından güneşin doğuşunu izlemiş ve çok etkilenmişti. Bu konuda, Van Gogh’un bu resmi gerçeğine bakarak değil, yalnızca hayal gücünü kullanarak yaptığını söyleyen görüşler  mevcut.

3.      Küçük not;

Bir başka görüşe göre, uzun çalışmalar ve hesaplamalar sonunda, tablonun 25 Mayıs 1889, saat 04:40'taki gökyüzünü gösterdiği tespit edilmiştir. Ay'ın henüz ilk hilal biçiminde olması ve Venüs gezegeninin ufukta görüntülenmiş olmasından yola çıkılarak tablodaki yıldız ve gezegenlerin gün doğarken resmedildiği anlaşılmıştır.

Faydalanılan kaynaklar:






29 Kasım 2016 Salı

KASIM AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 6


KİTABIN ADI
Mürebbiye (Die Gouvernante)
KİTABIN YAZARI

Stefan Zweig

KİTABIN ÇEVİRMENİ
İlknur Ugan
KİTABIN YAYINEVİ
T. İş Bankası Kültür Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2016
KİTABIN BASKI SAYISI
2. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
83 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10  
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10


Stefan Zweig kitaplarını bu sütunlarda defalarca tanıttım. Özellikle hikaye ve novella (Uzun öykü) eserleri son derece özgün, mükemmel kelime zenginliği, betimleme ve çok iyi kurgulara sahip eserlerdir.

Bu kitapta “Mürebbiye”, “Yaz Novellası”, “Geç Ödenen Borç” ve “Kadın ve Yeryüzü” isimli uzun öyküleri bir araya getirilmiş. 3. Öykü daha önce tanıtımını yaptığım bir kitabında yer alıyordu. Diğerlerini ilk kez okudum.

Kesinlikle önereceğim kitaplar arasındadır.



28 Kasım 2016 Pazartesi

KASIM AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 5

 
KİTABIN ADI
Historia 1923  Sayı:1 Kış 2016
KİTABIN YAZARI

 

KİTABIN ÇEVİRMENİ

KİTABIN YAYINEVİ
Bilgi Yayınevi
KİTABIN BASKI YILI
2016
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
290 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
9,5/10  (Dizgi hataları var)
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10

 

Bugün farklı bir yayın bir dergi-kitap tanıtımımız var.

Ülkemizin seçkin tarihçilerinden olan ve “Türk Tarih Grubu” adı altında bir araya gelen değerli tarihçilerimiz, Altı ayda bir olarak bir tarih dergi-kitap yayınlamak fikrinden hareketle bu dergiyi oluşturmuşlar.

Önsözde hem oluşumun ve hem de dergi isminin seçilme anlatısı var.

Yayın kurulunda Sina Akşin, Hasan Aydın, Korkut Boratav gibi simini sayamadığım birçok değerli tarihçimiz var. Ayrıca dergiye girecek makaleler yönünden da bir hakem kurulu oluşturulmuş.

Derginin ilk ana teması, 100. Yılını halen yaşamakta olduğumuz 1. Dünya Savaşı seçilmiş.
Toplam 23 makalenin yer aldığı kitap-dergi, tarihi sevenleri heyecanlandıracak, tarih okumayı sevdirecek özenli hazırlanmış bir dergi.

Uzun soluklu olması dileğiyle başarılı bir yayın hayatı dilerim.



25 Kasım 2016 Cuma

TÜRKLERDE ANT İÇME KADEHLERİ (TOLU)

İslamiyetten önce tüm Türk toplumlarında and içme törenleri önemli yer tutardı. Bahaeddin Ögel, "Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları" adlı eserinde (Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı yayını, İstanbul 2001) şu ifadeleri kullanmaktadır (sayfa 292):

Yüeçi kralının başı altınlatılıp and kadehi yapıldı. Büyük devlet akit ve andları bu kadehle yapıldı. Göktürk devleti kendisini eski Juan-Juan devletinin mirasçısı olarak gördü. M.Ö.43 yılında Hunlar ile Çin elçileri arasında  andlaşmalar “and kadehi” ile yapıldı.
Bu sözlerden anlaşılacağı üzere tüm önemli olaylarda (tahta çıkma veya diğer bir devlet ile yapılan anlaşmalarda) and içilmektedir. Burada dikkat çeken söz and içildiği asla and söylenmediğidir. Ayrıca bugün kullanmakta olduğumuz “anlaşma” sözünün aslı “andlaşma” olduğu görülüyor. Yani, karşılıklı oturup anlaşma imzalanmıyordu, kadeh kaldırılıp and içiliyordu. And içilen kadehin adı da “tolu” idi.
 Aynı eserin 295 sayfasında ise şu sözler vardır:

Cengiz hanın küçük oğlu tahta çıkmadan önce, kendi yerine, Toluy’un han olmasını istemişti. Tahta çıkarken kadehi Toluy’un elinden aldı. Orada bulunanların hepsi 9 defa diz çöktüler.”

Moğollarda and kadehi olan “tolu” öylesine önemseniyordu ki Cengiz Han oğullarından birine Toluy adını verdi. B. Ögel, Özbek sarayındaki
Kımız (at sütü) içme töresini şu şekilde aktarmaktadır (sayfa 297):
Padişah, kımız adı ile ünlü olan temiz içkiyi biraz içer ve devletin en ileri gelenine ikram eder. O da kadehin tümünü içer. İçki içme, böylece töre üzere sürer gider. Beyler ile komutanlar tamam olduktan sonra askerlere sıra gelir.”
Yazının henüz pek az kullanıldığı dönemlerde verilen sözün büyük önemi vardı. Bu bakımdan and içme törenlerinde kullanılan kadeh (tolu) özel olarak yapılır ve Türk toplumlarının çeşitli kutsal hayvanları bu kadehte şekillenirdi. Alttaki resimlerde çeşitli Türk toplumlarının, günümüzde müzelere konmuş olan, "and toluları"nı görüyoruz. Bu kadehlerin boynuz gibi eğri olduklarına dikkatinizi çekerim. Her birinde İslâmiyetten önceki Türk toplumlarında kutsal sayılmış olan geyik, at, vaşak, dağ keçisi ve aslan gibi hayvanlar tolu ile estetik bir şekilde bütünleşmişlerdir. Bu kadehlerin yapımında önceleri içi boş dağ keçisi boynuzu kullanılırken, zamanla altın veya gümüş, bazen de bakır madenleri kullanılmıştır.
Bu tolu kadehlere Yunanca “Rhytos” ve İngilizce “Rhyton” (okunuşu rayton) denmektedir. Fakat İngilizce rayt olarak okunan ve “Rite” olarak yazılan sözcük ise “töre” demektir. Şu halde sözcüğün Rayt-On şeklinde söylenişine bakarsak and içmek için kullanılan tolu kadehinin anlamı “Evrensel Töre” olmaktadır. Bu bağlamda Fransızca “rituel” ve İngilizce “ritual” sözcükleri “töreye bağlı ayin” anlamlarını içerirler. Tüm Asya ve Avrupa’daki kadim kültürlerin and-içme törenlerinde kadim Türk kültürüne ait kutsal hayvanları içeren tolu kadehlerini yüzyıllar, hatta binyıllar boyunca kullanmış olmaları basit bir tesadüf olamaz.
Yönetici olabilmek için kadeh kaldırarak yemin etmenin bir Türk geleneği olduğunu biliyoruz. Resim de görülen Türk heykellerinin bel hizasında tuttukları kadehin adı /tolu/ dur. Bu da yemin ediş şekli olarak nesilden nesile aktarılmış, günümüzde bile dostluk ifadesi olarak kadeh kaldırmak geleneği sürmektedir. Tolu sözü günümüz Türkçe’sinde /dolu/ şekline dönüşmüştür.
Resmin sol üst köşesinde bir Truva duvarındaki kabartma yüz görülüyor. Bu yüzün tümüyle Hakkari’de yakın tarihte bulunmuş kabartma yüzlere ne derece benzediği açıktır. Bunun anlamı, Truva kültürünün de Ön-Türk kökenli oluşudur. Resmin alt kısmında tolu tutan kişiler kadın oldukları göğüslerinden belli oluyor. Demek ki anaerkil Türk toplumlarında yönetici kadınlar vardı ve onlar da tolu tutarak yemin ederlerdi.

Doç. Dr. Haluk Berkmen

24 Kasım 2016 Perşembe

KASIM AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 4



KİTABIN ADI
Kaputt
KİTABIN YAZARI

Curzio Malaparte

KİTABIN ÇEVİRMENİ
Neyyire Gül Işık
KİTABIN YAYINEVİ
Can Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2014
KİTABIN BASKI SAYISI
2. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
594 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10



İkinci Dünya Savaşı sırasında savaş cephelerinde yazılmış ilginç bir roman.
Malaparte, bir gazeteci. 1940 yılına kadar faşist ideolojiyi benimsemiş. Daha sonra karşı cepheye geçmiş, savaş sırasında hem savaş alanlarında bizzat bulunurken kaleme aldığı notlarını gizlice sınırı geçirerek bir araya getirmiş birisi.
Kitapta yer yer oldukça uzun diyaloglar var. Okuduğunuzda konunun nereye gittiğini anlayamıyorsunuz. Fakat romana serpiştirilmiş son derece çarpıcı olaylar ve betimlemeler savaşın acı, soğuk yüzünü adeta yüzünüze çarpıyor.
Kitap siyah beyaz bir film gibi. Çoğu zaman kasvetli, insanlığının bitim sınırlarında dolaşan acımasız ve sizi hırpalayan bir kitap.
Okuyun derim.

Curzio Malaparte, asıl adı Kurt Erich Suckert (d. 9 Haziran 1898, Prato-ö. 19 Temmuz 1957, Roma, İtalya), İtalyan gazeteci, romancı, öykü ve oyun yazarı. Faşizm döneminin ve II. Dünya Savaşı sonrasının en güçlü ve en çok tartışılmış İtalyan yazarlarındandır.

Biyografi

Toskana bölgesinde Alman bir baba ile İtalyan bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. I. Dünya Savaşı'na gönüllü olarak orduya katılıdı; Fransa Cephesi'nde Garibaldi'nin Birlikleri'nde yer aldı. Savaştan sonra gazeteciliğe başladı. 1924'te Roma'da La Conquista dello Stato adlı dergiyi kurdu. 1926'da Massimo Bontempelli ile birlikte 900 dergisini çıkarmaya başladı. Üç ayda bir yayımlanan ve dönemin önde gelen kozmopolit edebiyat dergilerinden olan 900'ün yayın kurulunda James Joyce ve İlya Ehrenburg gibi yabancı yazarlar da yer alıyordu. Malaparte daha sonra La fiera letteraria dergisinin yayın yönetmeninden biri ve Torino'da yayımlanan La Stampa dergisinin yayın yönetmeni oldu.
Faşist görüşleri benimseyen Malaparte, Gabriele D'Annunzio'dan sonra partinin en güçlü yazarı oldu. Siyasal görüşlerini 1937'de yayımlamaya başladığı edebiyat dergisi Prospettive'de ve faşistlerin çıkardığı dergiler için yazdığı makalelerde dile getirdi. Avventure di un capitano di Sventura (1927; Talihsiz Yüzbaşının Serüvenleri), Sodoma e Gomorra (1931; Sodom ve Gomorra) ve Sangue (1937; Kan, 1955) adlı ilk edebiyat yapıtları da faşist eğilimler taşıyordu.
Faşist Parti'ye üye olup ünlü Roma Yürüyüşü'ne katılmış olmasına rağmen, yazılarının çoğu içerdiği eleştirel ton nedeniyle Mussolini tarafından sansür edildi. 1931'de Fransızca yayımlanan, iktidarı ele geçirme yöntemlerini ve şiddeti tartıştığı Technique du coup d'état (İtalyanca bas. Tecnica del colpo di stato, 1948; Darbe-i Hükümet Sanatı, 1963/Hükümet Darbesi Tekniği, 1969) adlı kitabı geniş yankılar uyandırdı. Hitler ve Mussolini'yi eleştirdiği bu kitap nedeniyle Lipari adasına sürgüne gönderdi.
Malaparte 1940'larda faşizmi reddetti ve partiden atıldı. II. Dünya Savaşı sırasında Alman ordusuyla beraber hem Yugoslavya hem de Rusya cephelerini gazeteci kimliğiyle izledi. Eleştirel dili nedeniyle cephenin ön safhalarından uzak tutulan yazar, Napoli'nin müttefik ordular tarafından işgali sırasında ise Mussolini'nin faşist birliklerine karşı kurulan İtalyan Kurtuluş Ordusu'nda irtibat subayı olarak çalıştı.
Malaparte'nin Rusya Cephesi'nden yolladığı yazılar Il Volga nasce in Europa (1943; Volga Avrupa'dan Doğar, 1967, 1990) adıyla yayımlandı. Malaparte sonraki yıllarda tutkulu ve parlak üsluplarıyla dikkat çeken gerçekçi savaş romanları Kaputt (1944; Kaputt, 1969, 1990) ve La pelle (1949; Can Pazarı, 1950, 1971) ile uluslararası ün kazandı. Bu romanlarda, savaşın Napoli halkına getirdiği acı ve sefaleti dehşet verici ve gerçeküstücü bir anlatımla dile getirdi.
Malaparte bir yandan makale, roman ve öykü türlerinden yazmayı sürdürürken, bir yandan da üç gerçekçi oyun kaleme aldı; Marcel Proust'un yaşamını konu alan ve 1948'de sahnelenen Du Côté de chez Proust (1951; Proust'un Semtinden), Karl Marx'ın yaşamını konu alan ve 1949'da sahnelenen Das Kapital (Kapital), Rus işgali altında Viyana'daki yaşamı anlatan ve 1954'te sahneye konan Anche le donne hanno perso la guerra (Kadınlar da Savaşı Yitirdi, 1965). Ayrıca Il Cristo proibito (1951; Yasak İsa) adlı filmin senaryosunu yazdı ve Racconti italiani (1957; İtalyan Öyküleri) adlı bir öykü kitabı yayımladı. Le Bonhomme Lénine (1932) siyasi bir denemedir. Bütün yapıtları 1957-71 arasında basıldı.

Çalışmaları

Malaparte'nin belli başlı eserleri;

Denemeler

·         Le nozze degli eunuchi (1922)
·         L'Europa vivente (1923)
·         Italia barbara (1925)
·         Intelligenza di Lenin (1930)
·         Technique du coup d'état (İtalyanca bas. Tecnica del colpo di stato, 1948; Darbe-i Hükümet Sanatı, 1963/Hükümet Darbesi Tekniği, 1969)
·         I custodi del disordine (1931; Düzensizliğin Bekçileri)
·         Le bonhomme Lénine (1932)
·         Deux chapeaux de paille d'Italie (1948)
·         Les deux visages d'Italie: Coppi et Bartali (1949)
·         Due anni di battibecco (1955)
·         Maledetti toscani (1956)
·         Io, in Russia e in Cina (1958)
·         Mamma marcia (1959)
·         L'inglese in paradiso (1960)
·         Benedetti italiani (1961)
·         Viaggi fra i terremoti (1963)
·         Journal d'un étranger à Paris (1966)

Roman

·         Avventure di un capitano di sventura (1927)
·         Don Camaleo (1928)
·         Sodoma e Gomorra (1931; Sodom ve Gomorra)
·         Fughe in prigione (1936)
·         Sangue (1937; Kan, 1955)
·         Donna come me (1940)
·         Il sole è cieco (1941; Güneş ve Kör)
·         Il Volga nasce in Europa (1943; Volga Avrupa'dan Doğar, 1967, 1990)
·         Kaputt (1944; Kaputt, 1969, 1990)
·         La pelle (1949; Can Pazarı, 1950, 1971)
·         Storia di domani (1949; Yarının Öyküsü)
·         Racconti italiani (1957; İtalyan Öyküleri)

Oyunlar

·         Du Côté de chez Proust (1951; Proust'un Semtinden)
·         Das Kapital (1949; Kapital)
·         Anche le donne hanno perso la guerra (1954; Kadınlar da Savaşı Yitirdi, 1965)

Şiir

·         L'Arcitaliano (1928)
·         Il battibecco (1949)

Sinema

·         Il Cristo proibito (1951; Yasak İsa)