28 Kasım 2014 Cuma

AUSCHWİTZ-BİRKENAU TOPLAMA KAMPLARI – 4. BÖLÜM Auschwitz-Birkenau (Konzentrationslager Auschwitz Panstwowe Muzeum Auschwitz-Birkenau Oswiecim, Polska.)

 BİRKENAU

Auschwitz II ya da Auschwitz-Birkenau Kampı’nın yapımı Brzezinka köyü (Birkenau- huş ağacı) civarında Ekim 1941’de başladı. Oswiecim yakınlarına kurulan üç kampın arasında, Auschwitz-Birkenau kampı en yüksek toplam esir sayısına sahipti. Kamp dikenli elektrikli tellerle birbirinden ayrılan birçok bölüme ayrılmış olup, Auschwitz I’de olduğu gibi, SS subayları ve Ukranyalılar tarafından korunuyordu. Kampta kadınlar ve erkekler için bölümler, Almanya, Avusturya, Bohemia ve Moravia’dan getirilen Romanlar ve Terezin (Theresienstadt) Gettosu’ndan getirilen Yahudi aileleri için aile kampı mevcuttu.
Birkenau kampı girişteki ıssızlığı ile korkutucu. Neredeyse giriş kapısı dışında tuğladan hiç yapısı yok. (Kampın giriş kapısının tam karşısına yaklaşık 1,5 kilometre ötedeki diğer tarafına düşen gaz odası ve yakma fırınları hariç) Zaten toplama kampı değil imha kampı olarak anılmakta.
 Auschwitz-Birkenau Kampı Nihai Çözüm planı kapsamında Avrupa Yahudilerini yok etme açısından çok verimli kullanıldı. Örnek olarak, 1944’te, nisan sonu ve haziran başında 426.000’i Auschwitz Toplama Kampı’na olmak üzere, yaklaşık 440.000 Macar Yahudi’si kamplara gönderildi. SS subayları gelenlerin yaklaşık 320.000’ini doğrudan Auschwitz-Birkenau’daki gaz odalarına gönderdi ve yaklaşık 110.000’ini ise Auschwitz Toplama Kampı’nda zorla çalıştırdı. SS yetkilileri hayatta kalan Macar Yahudilerinin birçoğunu, Auschwitz’e geldikleri hafta, Almanya ve Avusturya’daki diğer toplama ve çalışma kamplarına gönderdi.

1942 Aralık ayında, Himmler, tüm Sinti ve Romanların başta Auschwitz olmak üzere, toplama kamplarına gönderilmelerini emretti. Bu emirden hemen sonra Auschwitz-Birkenau’da Ziegeunerfamilienlager (Roman aile kampı) olarak adlandırılan, diğer bölümlerden tecrit edilmiş bir kamp kuruldu. İlk Alman Roman kafilesi 26 Şubat 1943’de bu kampa yerleştirildi. Bu özel kampta 32’si yatakhane, 6’si tuvalet olarak kullanılan toplam 38 baraka bulunmaktaydı. Toplamda 20.927 kadın, erkek ve çocuk Roman 32 barakaya yani baraka başına 634 kişi sıkıştırıldı.
Birkenau kampında toplamda 20 baraka var ve sadece bir tuvalet var. Yanlış duymadınız… Ve daha acımasızcası da, insanlar günde sadece iki kere tuvaleti kullanabiliyor..Sabahları çalışmaya başlamadan önce, akşam kamptan döndüklerinde..Toplam 20 baraka için 1 toplu tuvaletin bulunması ise, kişi başına düşen zamanın yaklaşık 1 dakika olması demek..İçerisinde su sistemi bulunmayan, penceresi olmayan, "mahremiyet"in sıfır olduğu bu tuvalet sistemi insanı tam anlamıyla dehşete düşürüyor…Bugün evlerimizde birden fazla tuvalet olsun diyenler için bunu anlamak çok zor olsa gerek. 
1700 Polonyalı Roman’dan oluşan ikinci kafile 23 Mart 1943 tarihinde Bialystok’tan yola çıkartıldı. Ancak kafilede tifüs salgını olduğundan bu grup hiç kampa sokulmadan Auschwitz gaz odalarına gönderildi.

2-3 Ağustos 1944’de Roman aile kampının kapatılması ve Romanların imha edilmesi kararı üzerine kamp sakinleri gaz odalarına gönderildi.
Roman’ların Naziler tarafından katledilmesine Roman dilinde ‘Parajmos – Acı Olay’ olarak adlandırılır.
Auschwitz ile Birkenau arasındaki en can alıcı fark, Auschwitz’deki binaların tuğladan, Birkenau’daki binaların ise tahtadan yapılmış olması.. Ahşap barakaların bir çoğu 1944’deki son isyan ve Nazilerin kampı boşaltması sırasında yakılmış, sadece tuğla sobaları ayakta.








 HAVAYA UÇURULMUŞ SYKLON GAZI SALONLARI

 SYKLON GAZI SALONLARI VE YAKMA FIRINLARI KOMPLEKSİNİN GENEL PLANI


 YAKMA FIRINLARI



 FIRINDAN ÇIKAN KÜLLERİN DÖKÜLDÜĞÜ HAVUZLAR

Tüm kamplarda tutsaklar her zaman çeşit çeşit kaçış planları yapmış. Toplamda kayıtlara geçen 802 tane bireysel kaçış deneyimi olmuş. Bunlardan 144’ü başarılı, 300’ü hakkında ise kesin bilgi yok. Kalan kaçışları yapanlar ya da kaçmaya yeltenenler bugünkü adıyla utanç duvarı önünde; kaldıkları bloklardan rastgele seçilen 10 başka tutsakla birlikte kurşuna dizilmişler. Kamp içerisinde değişik anlayışlarda suç ve ceza ilişkileri de kurulmuş. Örneğin askerlere saygısızlık yapan tutsaklar direk öldürülmek yerine; büyük bir sandık büyüklüğünde ve üst üste, alt alta konumlandırılmış etrafı duvarlarla örülü ‘Die Bunker’ denilen tek kişilik hücrelerde haftalarca tutsak edilmiş. Bu şekilde normal tutsaklıklarına şükredip, onun değerini bilmeleri sağlanmaya çalışılmış. Tutsak edildikleri bu hücrelerde küçük delikler var. Yer altında olan bu hücreleri ziyaret ederken akla ilk gelen şey bu deliklerin yemek verilmek için olduğuydu. Ancak o delikler, o odalara farelerin rahatça girmesi için bırakılmış.







 İNSANLARIN NAKLEDİLDİĞİ TREN VAGONLARI

 Akşam saat 19.00’a gelirken ziyaret saatinin bitmesine yakın büyük acıların yaşandığı bu kamplara batan güneşin hüznüyle veda ediyoruz.
Yaşanılan vahşeti kelimelerle anlatmak çok zor… Ancak bu kadar becerebildim. Ama gerçeği gerçekten hissedebilmek için bir toplama kampını mutlaka  gidip görmeniz dileğiyle hoşçakalın diyorum…

27 Kasım 2014 Perşembe

AUSCHWİTZ-BİRKENAU TOPLAMA KAMPLARI – 3. BÖLÜM Auschwitz-Birkenau (Konzentrationslager Auschwitz Panstwowe Muzeum Auschwitz-Birkenau Oswiecim, Polska.)

Kampın içinde de vahşetin dereceleri vardır. Cezalandırma için kullanılan 13. koğuşta ayakta bekleme hücreleri bulunur. Burada mahkumlar 4-6 kişilik gruplarla hücreye sokulur ve gece boyu ayakta tutulur. Sabah olunca da normal mahkumlar gibi çalışmaya zorlanır. Birçok mahkum bu şekilde ölür.
Bir diğer ceza aynı binanın giriş katındaki karanlık hücrelerdir. Burada çok küçük bir delik dışında hiçbir havalandırma bulunmaz. Hatta subaylar bazen odanın içinde bir mum yakarak oksijenin daha çabuk bitmesini sağlar. Mahkum havasızlıktan acı bir şekilde hayatını kaybeder.
En vahşi yöntemse bodrum kattaki kıtlık odalarıdır. Mahkumlara su ve yemek vermeyerek açlıktan ölmeleri sağlanır. Genelde tercih edilen ceza budur.
(http://www.mserdark.com/auschwitz-insanin-insana-yapabileceklerine-dair/)
(Auschwitz'e getirilen mahkumların kollarına bir seri rakamdan ya da harften oluşan bir damga vuruluyordu. bunlar her bir mahkumun kimlik numarasıydı. fakat bu numaraları biraz daha yakından inceleyince, işin altında dehşetli bir sistemin olduğu ortaya çıkıyor. kola damgalanan bu "kod"un, hatta bilişim terminolojisiyle söylersek, bu "unique id"nin yapısı, mahkumun sıra numarasını, hangi etnik gruba ya da Nazilerin hoşlanmadığı hangi sınıfa dahil olduğunu, nereye sevk edildiğini aynı anda gösteriyor. böyle bir kod sistemini elle yürütmek neredeyse imkansız.

bu kodlar, dönemin bilişim devi İBM'in makinelerinde hazırlanıyor. Nazi döneminde henüz ortada bilgisayar yok, ama Nazilerin imdadına yetişen başka bir teknoloji, İBM'in ünlü “hollerith kartotekst” teknolojisi var. üstelik bu kodlama işi, yalnızca mahkumlar için de geçerli değil. SS subayları, bir kasaba meydanına gidip, "yarın bu listedekiler toplanıp trene bindirilecek" diyebiliyorlar rahatlıkla. "İstenmeyenler"i adreslerinde elleriyle koymuş gibi bulabiliyorlar. Peki nasıl oluyor bütün bunlar? İBM, savaş öncesinde Almanya nüfus sayımlarında da etkin rol almış durumda. böylece, neredeyse bütün nüfusun bilgileri, Nazilerin ellerinde.
olay sadece bir şirketin teknolojisinin yanlış ellere geçmesi değil. İBM, bu yok etmenin otomasyonu sürecinde, kodlama sistemini geliştiren aktör olarak da yer alıyor. bütün bu hikayenin peşine düşen Edwin Black'in yazdığı " İBM ve Holokost " kitabı sayesinde, Avrupalı Romanlar temmuz 2004'te İBM aleyhine dava açma hakkı kazandılar.
 http://www.bbc.co.uk  http://www.kimkimdir.gen.tr 

Kampın özel bir alanı kadınlar bölümüydü. Kanada isminde bir başka alanda, Alman hükümetine iletilmek üzere, öldürülen tutukluların eşyaları toplanırdı; kıyafetler, ayakkabılar, bavullar ve insan saçlarından oluşan dağlarda, gözlük, oyuncak, yüzlerce kilo takma altın diş, mücevher, para, hisse senedi, banka defterleri vs. bulunuyordu.

Almanya ile savaşan müttefikler, 31 Mayıs 1944'den itibaren detaylı olarak tüm kampların havadan görüntülerini elde ederler. 2003 yılında Royal Air Force, Auschwitz üzerindeki casus uçuşlarından elde edilen, yanan ceset yığınlarının da görüldüğü ilk fotoğrafları yayımlamıştır. Kaçmayı başaran iki tutuklu Rudolf Vrba ve Alfred Wetzler, 1944 yazında kampın tam tarifini ve planlarını hazırlayarak müttefiklere ulaştırırlar. Witold Pilecki gönüllü olarak esir konumunda kampa girerek, batılı müttefiklere birçok rapor gönderir. 13 Eylül 1944 tarihinde ABD bombardıman uçakları Auschwitz yakınlarındaki Buna-Werke isimli fabrikaya bir saldırı düzenler ve kayda değer bir zarar verir.

Suçlular Kızıl Ordu yaklaşırken ölüm izlerini yok etmek için gaz odalarını 1944 yılının sonunda havaya uçururken, 17 Ocak ve 23 Ocak 1945 arasında yaklaşık, 60.000 kişi kamptan çıkartılarak batıya doğru bir nevi tehcire zorlanır. Bu yürüyüşe katılamayan güçsüz ya da hasta 7.500 tutuklu kamplarda ya da çevresinde kalır. 300'den fazlası vurularak öldürülür. Kızıl Ordu'nun hızlı ilerlemesinin planlanmış bir imha hareketini önlediği yönünde tahminler yürütülüyor. 'Ölüm yürüyüşü' ile yola çıkan 56 bin kişiden 15 bini yolun sonunu göremedi. Yol kenarına sıralanan cesetler Auschwitz’in son kurbanlarıydı.

27 Ocak 1945'de General Pawel Kurotschkin komutasındaki Sovyet 60. Ordu Ukrayna cephesi birlikleri öğleden önce Ausschwitz III Monowitzkampına gelirler. Orada bırakılmış yaklaşık 600 ila 850 tutukludan 200'ü tıbbi yardıma rağmen takip eden günlerde güçsüzlükten ölür.

Birlikler, 27 Ocak öğleden sonra ana kamp Auschwitz I ve Auschwitz-Birkenau kamplarına girerler. Birkenau'da 4.000'i kadın olmak üzere 5.800 güçsüz ve hasta tutuklu geride bırakılmıştır. Dezenfekte edilen barakalarda, enfeksiyonlu, eksik beslenmiş ve travmalı tutuklulara bakım yapılır.
Birkaç gün sonra dünya kamuoyu bu hunharca eylem konusunda bilgilendirilir. Kamplarda, SS'in geride bıraktığı bir milyondan fazla giysi, yaklaşık 45.000 çift ayakkabı ve 7 ton insan saçı bulunur.

 (Tek kişilik hücreleri , özellikle 13 numaralı hücreyi  ve hikayesini dinlerken duygulanmamak imkansız. 13 numaralı hücrede kalan o günlerde 90 yaşından fazla olan bir rahip, aynı koridordaki genç bir esirin idam edilmeye götürülüşüne dayanamayıp, “o daha çok genç ve onu bekleyen eşi ve çocukları var. Onun hayatı yerine benimkini alın” deyip, kendisini öne atar. Ancak askerler buna karşılık rahibi öldürürler. Bu genç esir yıllar sonra o kamptan kaçmayı başarır, ailesine kavuşur. Şimdi bu rahibin hücresi onun anısına çiçeklerle süslü)

Nazilerin yargılandığı ünlü Nürnberg Mahkemeleri sonucunda Kampın Komutanı Rudolf Höss kampın bahçesinde asılarak idam edilir. İdamından hemen önce hücresinde yazdığı mektupta şöyle der:
“Vicdanım bana bu açıklamayı yapmayı mecbur kılıyor. Hapishanedeki hücremin ıssızlığında insanlığa karşı ağır bir günah işlediğimi acı bir şekilde kabullendim.  Auschwitz’in Komutanı olarak 3. Reich’ın insanlığı yok etme adına yaptığı vahşi planlardaki payımdan sorumluyum. Böylece insanlığa karşı korkunç yaralar açtım. Özellikle Polonya halkının dile getirilemez cefasına sebep oldum. Bunu hayatımla ödeyeceğim. Tanrı yaptıklarımdan dolayı beni affetsin.”







Her iki kampı gezerken havanın ağırlaştığını hissediyorsunuz. Gezen pek çok kişiye sorarsanız koğuşlara sinmiş koku halen hissedilebiliyor. Her iki kampın her yeri ve her koğuş pek çok eşya ve resimle dolu. Çekebildiğim resimler ne yazık ki tamamını yansıtmaktan çok uzak.
25. NUMARALI ÖLÜM KOĞUŞUNUN HEMEN YANINDAKİ ALAN NİHAYETİNDEKİ ÖLÜM DUVARI İLE ÜNLÜ. KURŞUNA DİZME İNFAZLARININ YAPILDIĞI ALANA BAKAN TÜM KOĞUŞ PENCERELERİ ÖRÜLÜ VAZİYETTE.

2. kamp BİRKENAU ile devam edeceğiz.