20 Haziran 2013 Perşembe

SÜMELA MANASTIRI

Doğu Karadeniz gezimizin ilk günü öğle yemeğinden sonra ulaştığımız manastır için gezi otobüsleri yolun oldukça dar olması nedeniyle hemen girişte bulunan bir dinlenme tesisinde kalıyorlar. Yukarıya çıkış dolmuşlarla sağlanıyor. Sümela Manastırı, Trabzon ili, Maçka ilçesi, Altındere köyü sınırları içerisinde yer alan (Eski Yunanca adı: Panagia) deresinin batı yamaçlarında Kara (Eski Yunanca adı: Mela) tepesi üzerinde deniz seviyesinden 1.150 m yükseklikte bulunuyor. Genel bir tanımlama yapmak gerekirse eski Yunan Ortodoks manastır ve kilise kompleksi olup, tam adı Panagia Sumela (Παναγία Σουμελά) veya Theotokos Sumela şeklinde söyleniyor.
Rehberlerimizin anlatımlarına göre, kilisenin MS 365-395 tarihleri arasında inşa edildiği sanılıyor. Kilisenin ilk kuruluşu ile manastır haline dönüşümü arasındaki bin yıllık dönem hakkında fazla bir şey bilinmemekte. Karadeniz Rumları arasında anlatılan bir efsaneye göre Atina'lı Barnabas ile Sophronios adlı iki keşiş aynı rüyayı görmüşler; rüyalarında, İsa’nın öğrencilerinden Aziz Luka’ın yaptığı üç Panagia ikonundan, Meryem'in bebek İsa’yı kollarında tuttuğu ikonun bulunduğu yer olarak Sümela'nın yerini görmüşler. Bunun üzerine birbirlerinden habersiz olarak deniz yoluyla Trabzon'a gelmiş, orada karşılaşıp gördükleri rüyaları birbirlerine anlatmış ve ilk kilisenin temelini atmışlardır. Bununla birlikte manastırdaki fresklerde sıkça yer alıp, özel bir önem verilen Trabzon İmparatoru III. Aleksios'un (1349-1390) manastırın gerçek kurucusu olduğu sanılmakta.
14. yüzyılda Türkmen akınlarına maruz kalan kentin savunmasında ileri karakol görevi üstlenen manastırın statüsünde Osmanlı fethinden sonra bir değişiklik olmamış.Yavuz Sultan Selim'in Trabzon’da ki şehzadeliği sırasında iki büyük şamdanı buraya hediye ettiği kayıtlarda geçiyor.
Manastır, 18 Nisan 1916’dan 24 Şubat 1918’e kadar süren Rus işgali sırasında Maçka civarındaki diğer manastırlar gibi bağımsız bir Pontus devleti kurmak isteyen Rum milislerin karargahı olmuş, yapılan nüfus mübadelesi ile bölgedeki Hristiyanların Yunanistan'a gönderilmesinin ardından yörede Rum kalmaması nedeniyle yakın zamanda onarılana dek kaderine terk edilmiş.
 
2010 yılında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti'nin izni ile Hıristiyanlarca Meryem Ana'nın göğe yükseliş günü olarak kabul edilen ve kutsal sayılan 15 Ağustos günü 88 yıl aradan sonra ilk ayin düzenlenmiş, ayini Fener Rum Patriği Dimitri Bartholomeos yönetmiştir.

Kilisenin içerisinde ve dış duvarında bir çok fresk bulunmakta. Büyük bir kısmı zamanın ya da gelenlerin tahribiyle bozulmuş olsa da bir çoğu halen anlaşılabilir vaziyette. Bunlardan başlıcaları aşağıdaki gibi;
 ·      Kilise içinde Meryem figürleri Gürcülerin kullandıkları Gürcü madonna şeklinde resmedilmiş. 

· Asıl kilisenin absid kısmında, güney duvarında yukarıda Meryem'in doğuşu ve mabede sunuluşu, tebliğ, İsa'nın doğuşu, mabede sunuluşu ve hayatı, altta İncilden resimler bulunuyor.

· Güney kapısında Meryem'in ölümü ve havariler resmedilmiş.

· Kilisenin doğuya bakan yukarı kısmında 2. sırada Genesis, Ademin yaratılışı, Havva'nın yaratılışı, Tanrı'ın tembihi, İsyan (Adem ile Havvanın yasak meyveyi yemeleri), Cennetten kovulma. 3. sırada: Yeniden dirilme, Thomas'ın şüphesi, Kabirde bir melek, Nikaia konsülü betimlenmiş.














19 Haziran 2013 Çarşamba

NİSAN AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 1

KİTABIN ADI
Gezgin Gözüyle Türkiye Cilt 1
KİTABIN YAZARI
Editör: Timur Özkan
KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
Alter Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2013
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI
329 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
9,5/10  (Az sayıda dizgi hatası var)
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10 
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
9/10 


Grubumuz Ankaralı Gezginlerin bu yıl çıkardığı 3 kitaptan birincisi. Gezginlerimiz bu kez Türkiye’yi dolaşıyorlar. Kitapta Edirne’den başlayarak tüm Batı ve Güney Anadolu’yu kapsayan ve Hatay’da sona eren yazılarımız yine çok sayıda gezgine ait. 

Ülkemizi gezerken adeta bir el kitabı niteliğindeki kitapta, okuduğunuzda bilmediğiniz ve görmediğiniz ne çok yer olduğunu öğrenerek hayrete düşüyorsunuz.

Gezgin kitaplarımız aynı zamanda gezerken çevreyi bir başka gözle görmemize daha doğrusu, gördüklerimizi bir başkasına anlatırken ne derece başarılı olabileceğimizin aynası oluyor. Bu anlamda gezi notlarının doğruluğu, bilgilerin güvenilirliği de önem arzediyor.

Okumanız ve ülkemizi tanımanız dileğiyle…

18 Haziran 2013 Salı

GEZİ PARKININ TAPUSU KİME AİT?

“İstanbul-Taksim-Gezi Parkı‘nda, yapı alanı 7 bin 500 metre kareye ulaşan Topçu Kışlası görünümlü AVM yapılmak istenmesine karşı, doğanın ve çevrenin korunması talebiyle yaşam alanlarına sahip çıkmak için başlayan barışçıl gösteriler, tahrike yönelik bir kısım beyanlar ile emniyet güçlerinin aşırı şiddet uygulaması sonucunda kontrolsüz bir noktaya doğru evrilmiştir. Odamız, 3 Haziran 2013 tarihinde "Bu şiddet hemen durdurulsun!" başlığı ile bir basın açıklaması yaparak konuya ilişkin tavrını kamuoyu ile paylaşmıştır.
Şimdi de, "Gezi Parkı" için referanduma ya da plebisite gidileceği söylenmektedir.
Plebisite ilişkin tespit ve görüşlerimizi de basın ve kamuoyu ile paylaşmayı görev biliyoruz.
Gezi Parkı‘nda, halk oylamasıyla bile, Topçu Kışlası-AVM yapılamaz...
İŞTE O TAPU
Yaklaşık 29 bin 550 metre kare yüzölçümlü Taksim-Gezi Parkı taşınmazı, tapuda İstanbul Belediyesi (Büyükşehir) adına 751 ada, 2 no.lu parsel olarak tescillidir. İstanbul Belediyesi bu taşınmazı koşullu edinmiştir.
Koşul bir: Gezi Parkı taşınmazı umumi hizmetlerde (meydan, park, yeşil saha vb.) kullanılmak üzere İstanbul Bş. Belediyesi adına tapuya tescil edilmiştir.
Koşul iki: İstanbul Bş. Belediyesi, Gezi Parkı taşınmazını ne satabilir, ne de umumi hizmetler dışında başka bir amaç için kullanabilir.
Koşul üç:Gezi Parkı taşınmazı, ileride imar planında değişiklik yapılarak umumi hizmetlerden gayri bir maksatla tahsis edildiği takdirde, hazine adına tescil edilmek üzere İstanbul Bş. Belediyesi‘nden geri alınır.

Tapu Kütüğünde yazan bu koşullar, gerek 2290 sayılı Kanun‘un 8. Maddesinde, gerek 6785 sayılı Kanun‘un 31. Maddesinde ve gerekse halen yürürlükte bulunan 3194 sayılı Kanun‘un 11. Maddesinde, hiçbir kuşkuya yer verilmeyecek şekilde, açıkça belirtilmiştir.
Gezi Parkı alanının İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘ne tahsis amacı umumi hizmetlerde kullanımına dönük olduğu gibi, bu amacın halen devam ettiği açıktır. Çevre, kültürel ve doğal miras yönü ile birlikte tahsis amacının umumi hizmete dönük yeşil doku yaratmak amacı olduğu unutulmadan, kentlerimizde çok ihtiyaç duyduğumuz yeşil ve açık alanların bir kısmının veya tamamının yapılaşmaya açılmasında kamusal yarar bulunmamaktadır.
Kaldı ki, ortada bir yargı kararının bulunduğu ve konunun çevre ve yaşam hakkı gibi bir temel hak ve özgürlükler sorunu olduğu dikkate alındığında, referandum ve plebisite düşüncesinin sadece hukuksuzluk ve haksızlığa bir meşruiyet kazandırma çabası olduğu da açıktır.
Hukukun üstün, etkin ve egemen kılınması için, umuyoruz ve diliyoruz ki, hukuk dışı söylem, arayış ve uygulamalar sonlandırılır ve Gezi Parkı, Gezi Parkı olarak kalır.
Saygılarımızla.
TMMOB
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası”

17 Haziran 2013 Pazartesi

MART AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 9


KİTABIN ADI
İslam Toplumunda Hıristiyanlar
KİTABIN YAZARI
Levent Öztürk
KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
Ensar Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2012
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI
718 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10  
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10 
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
9/10 

Bugüne kadar tüm dünya genelinde bir ulusun ya da dinin egemenliğinde genellikle azınlık hakları kısıtlanmış, araya ayrıcalık ve farklar konmuş ve genelde azınlıklar daima egemenin siyasi, kültürel baskısında kalmıştır. Egemenlik özellikle din sebebiyle ise dinsel baskı ve dayatmalar her zaman olagelmiştir. 

Yazar bu kitabında özellikle Emeviler ve Abbasiler döneminde Arapların fetih yoluyla Mısır, Ortadoğu ve İran’a egemen olmasıyla, fetih öncesinde bu topraklarda yaşayan Yahudi ve Hıristiyanların bir anlamda alışık olmadıkları İslam yaşama biçimini görmelerini anlatıyor. Dini kimliğini kaybedip asimile olup İslam için kaybolan bir kesim dışında bir kesim de kah mücadele ederek kah boyun eğerek bu dünyada yaşamaya devam ettiler.

Kitapta benliğini ve dini kimliğini korumaya çalışan Hıristiyanların bu serüveni “Dini Hayat”, “Hukuki ve sosyal Hayat”, “Siyasi Hayat”, “İktisadi Hayat” ve “İlmi Hayat” başlıklarıyla sunuyor.

İlgi duyanlara ve konu hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlere yönelik ciddi bir araştırma kitabı.

13 Haziran 2013 Perşembe

DÖNEM GEZİMİZDE 1. GÜN

Dönem arkadaşlarımızla her sene topluca yaptığımız dönem gezimizde 2013 yılı için Trabzon’dan başlayarak Doğu Karadeniz kıyısı boyunca Batum’a kadar gezmeyi hedeflemiştik. Geçtiğimiz sonbaharda 29 Mayıs-2 Haziran olarak netleştirdiğimiz gezimize Türkiye’nin dört bir yanından gelen 85 arkadaş ve dostumuzla gezimizi yaptık.
Biraz da benim önerimle, gezi organizasyonunu Trabzon merkezli “Vargit Turizm”e verdik. Şirketin sahibi Ragıp Pirselimoğlu ile geçen Tiflis gezimizde tanışmış ve organizasyon başarısından etkilenmiştik. Bu kez de ricamız üzerine ilgi gösterdi. Doğrudan arkadaşlarımızın lokanta ve otel önerilerini dikkate alarak yaptığı düzenlemeyi, 2 gönüllü arkadaşımız geçen Kasım ayında tek tek gezerek kontrol ettiler. Tur sırasında da, 2 arabadan oluşan kafilemize her otobüse birer değerli rehber vererek, neredeyse saati saatine uygulama başarısı gösterdi. Değerli yardımlarından ötürü kendisine teşekkür ediyoruz.
Bu turumuzu günlük anlatımlarla takip etmekle birlikte önemli ziyaret noktalarını ayrı birer bölüm halinde aktaracağım.
Ankara’dan giden grubumuz 29 Mayıs günü Esenboğa havaalanı’ndan 09.25 uçağı ile Trabzona’a hareket ettik. Saat 11.00 civarında diğer gruplarla 85 kişiye ulaşan grubumuz 2 otobüs halinde ilk ziyaret noktamız olan Trabzon Atatürk Köşk’üne hareket ettik. Geçen gezimizde detaylı olarak gezdiğimiz ve blogda da anlatmış olduğum Trabzon Atatürk Köşkü, birkaç nokta itibariyle Atatürk’e ait değerli anıları saklamakta.
Vaktiyle zengin bir Rum tarafından yaptırılan köşk Trabzon halkı tarafından Atatürk’e hediye edilir. Köşkü çok seven Atatürk, bahçesi ve etrafındaki ağaçları bizzat diktirir. Şimdi bu köşke Ata yadigarı bir ormandan geçilerek gidiliyor. Köşkün 2. Katındaki koridorda asılı dev Türkiye haritası üzerinde, 1937 yılında Atatürk tarafından “Dersim İsyanı”nın bastırılması hususunda kendi eli ile çizdiği harekat planları bulunmakta. Ayrıca Atatürk bu köşkte kaldığı sırada tüm mal varlığını Türk halkına bırakma kararı verir ve uygular.
Bu güzel ve Atatürk’ün kutsal hatıralarının bulunduğu mekanı ziyaretimiz sonrası kısa bir çay molasından sonra kıyı boyu seyahatimiz öncesi Sümela Manastırı için yola koyulduk. Saat 13.00 sıralarında yol üzerinde güzel bir restoranda öğle yemeği molasında yörenin meşhur alabalıklarını ve sütlaçlarını yeme fırsatı bulduk. Yemek sonrası gezdiğimiz Sümela Manastırını ayrı bize yazı konusu yapacağım.




Sümela Manastırı ziyareti sonrası tekrar Trabzon’a döndükten sonra sahil otoyoluna çıkarak akşam üzere sıralarında Sürmene ilçesine geldik. Yolu otobüsler için müsait olmayan otelimize çıkabilmek için Sürmene dolmuş garajından gruplar halinde yola çıktık. Sürmene içinde kıvrılarak mahalleler ve çay bahçeleri içinden geçerek dağın neredeyse zirvesinde bulunan “Zahra Mountain Resort” oteline gecelemek için ulaştık.

Gece güzel bir canlı müzik eşliğinde hem görüşemediğimiz arkadaşlarımızla sohbet ederek ilk günü tamamladık.

12 Haziran 2013 Çarşamba

ANKARA BAROSU EYLEMDE

Dün, İstanbul Adliyesinde onlarca avukatın hukuksuz bir biçimde yaka paça gözaltına alınması ve sonrası yapılanlar savunma yönelik büyük bir saldırıdır. Bu saldırıyı cevapsız bırakmamak adına Ankara Barosu bugün saat 12.00’de adliye önünde toplanarak yürüyüşe başladı.

Sıhhıye Meydanı, Zafer Meydanı yoluyla Kızılay’a çıkan avukatların yolu meydanda önce bir toma tarafından kesildiyse de bir süre sonra toma geri çekilerek yolu açtı.
Yol boyunca; “Savunmaya uzanan eller kırılsın”, “Her yer Taksim her yer Direniş”, “Ankara uyuma Direnişe sahip çık” “Hükümet İstifa”, “Korkma Türkiye avukatın yanında” sloganlarına Ankaralı coşkun alkış ve tezahüratlarla destek oldu.
Kızılay meydanından Gazi Mustafa Kemal Bulvarı yoluyla İzmir caddesini takiben Ankara Barosu ABEM binası önünde 13.10’da tamamlanan yürüyüşümüzde baromuz, hukuksuz saldırıya uğrayan meslektaşlarımızın ve günlerdir süren gezi eylemlerinin yanında gür sesiyle dimdik ayakta!

11 Haziran 2013 Salı

UÇURUMUN KENARINDAN İLERİYE DÖNÜŞ!..

Tarihî gerçektir; TÜRKLER UÇURUMUN KENARINA KADAR GİDERLER VE ORADAN ŞAHÂNE BİR ŞEKİLDE GERİ DÖNERLER! 
İnsanlık, dünyanın en yüksek dağları ve yaylâlarını içinde barındıran ülkelerden biri olan Tacikistan’daki Pamir Yaylâsı’nda, Qara-tau ile tarih öncesine ayağını basmıştır. Milyon yıldan itibaren Orta Asya kişisi yaşama çilesini çekmeğe başlamış, bu çileler ve çabalardan elde ettiği tecrübeler zamanla 
· bilgi, kültür hâline dönüşmüştür
Bu alt yapı, Orta Asya kişisine ileri seviyede düşünme yeteneği vermiş, bu yetenekle

· Yazıyı, M.Ö. 14binlerde icat etmişler ve yazıyı icat eden kişiler olarak tarihe ayak atmışladır; bunlar bizim Ön-Atalarımız, Ön-Türkler’dir

Bu ileri seviyedeki düşünme nitelikleriyle olacak

· Mağara adamından gelişerek aşiret seviyesine yükselmişler ve daha sonra da tarih öncesinde ilk siyasal kuruluşları, Qağanlıkları oluşturmuşlardır:

· M.Ö. 9 binlerde Bir-Oy Bil, sonraları At-Oy Bil ve Türük Bil…Bu Qağanlıklarla Adriyatik’ten Çin’e kadar uzanan alanda egemen olmuşlardır

· M.S. Türük Bil; Gök Türk ve Uygurlar diye Çin ve Çarlık Rusyası işgâline kadar tarihte yaşamışlardır…

Burada dikkatimizi çeken bazı önemli noktalar vardır:

· Bir-Oy Bil’den At-Oy Bil’e ve devamında M.S. Uygurlar’a kadar değişen Qağanlıklar yıkılmamışlardır, sadece eskiyen, iktidarsız kalan, zamanın ilerlemelerine ayak uyduramayan, halkın isteklerini karşılayamayan kısacası, ömrünü tamamlamış olan Qağanlıklar’da yönetim çökmüş, yerini başka yönetim almış, Qağanlıklar’a yeni adlar verilmiş ama Türkler, dilini, geleneğini, kültürünü, kimliğini daima muhafaza etmiştir. Yıkılan yönetimdir, halk değildir.

Öteki nokta 

· Tarih öncesinden gelen bilgilerden, zaman aşımına dayanan Ön-Türk Kültürü zaman ve mekânda yeni çilelerle ve çabalarla zenginleşmiş, sonuçta Evrensel Kültür’ün kökeninde de yer almış olan bu seviyedeki Türkler

· “ununu elemiş, eleğini asmış” deyimine uygun olarak, büyük tecrübe sahibi “Muhterem bir halk” değerini kazanmıştır. Artık onun, olaylar karşısında tutumu, felsefî olgunluk çağında olduğundan, sâkin, sessiz duruşu, dışarıdan bakıldığında âdetâ pısırık, “vur kafasına, al ekmeğini” etkisini veren bir görüntü arzeder. Özellikle Batı bu yapay düşünce yoluyla daima yanılgıya düşmüş ve şaşkınlık içinde kalmıştır

· Bağımsızlık savaşı öncesi, Batı- deneysiz ve benmerkezli Batı- bu yanılgıyla, çökmüş olan Osmanlı yönetimini görüp Türk halkının da çökmüş olduğunu sanmıştır

Bu büyük tecrübe sahibi Muhterem Türk halkının sâkin, olaylara uzaktan bakan davranışını bir Ata sözüyle ifade edebiliriz:

· “Kuru gürültüye pabuç bırakmamak”…Kuru gürültü geldiği gibi gitmiştir!...

Yakın tarihe bakarsak geçmişte bir İspanya ihtilâli vardır:

· Telâşlı, çabuk kızan, hemen bıçağa saldıran İspanyol halkı, birbirine girmiş, iç harple kardeş kardeşi öldürmüştür

· 1970’lerde bilinen dış kuvvet ya da kuvvetler, Türk halkını sol/sağ diye karşı karşıya getirmeye çabalamış

· Ama, “kuru gürültü” birkaç bin kişi arasında çatışma yaratmış, kitleyi iç savaşa sürükleyememiştir. Atatürk buna “sağduyu” derdi

Bu sağduyunun içeriğindeki sabır, olaylara bakış açısı, bir başka deyişle ifade edilmiştir:

· “Bıçağın kemiğe dayanması” ...Kısacası

· Harekete geçmek için şartların tam olmasını beklemek!..Çünkü harekete geçince eksik bir nokta kalmamalıdır, artık dönüş noktası yoktur

Milyon yıldan M.Ö. 14 binler’e, oradan da günümüze kadar gelen yaşam şartlarının zorluklarından doğan tecrübeler, bilgiler ve kültür Ön-Ataların, sonra da onların torunları olan bizlerin hücrelerine –budunbilimsel deyimle- kanımıza işlemiştir. İşte

· “Muhtaç olduğumuz kudret kanımızda mevcuttur” derken Atatürk- budunbilimci olmayan Atatürk- bu kudretin hücrelerimizde

· “kinetik enerji”, “saklı enerji” olarak bulunduğunu sezmiştir. O enerji harekete geçtiğinde de, Türk ulusu “Şâhikalar” yaratmıştır

Bu enerjiyle

· Çanakkale geçilememiştir

· Bağımsızlık savaşı bu enerjiyle kazanılabilinmiştir. Atatürk, “Bu milletle neler yapılmaz” dediğinde bu içi boş bir seçim nutku değildir

 İşte bu niteliklere sahip Türk genci, Türk ulusu artık bitmiştir dendiğinde

· Kuru gürültüyle harekete geçmemiş, bıçak kemiğe dayandığında, şartlar tam olduğunda, 10 bin yıl önceki ataları gibi

· Yönetimin değişmesini istemiştir…Doğal hakkı olarak…
Atatürk Ülke’yi, kanında bu nitelikleri taşıyan Türk gencine, Türk halkına teslim etmiştir. 
Tarih bir kere daha tekrarlanmıştır…

Halûk Tarcan Budunbilimci(CNRS-Paris)




10 Haziran 2013 Pazartesi

MART AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 8


KİTABIN ADI
Yüz Karası
KİTABIN YAZARI
Orhan Kemal
KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
Everest Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2011
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI
101 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10  
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10 
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10 

Yakın zamana kadar, Cumhuriyet Döneminin en büyük romancısı Orhan Kemal’in tüm roman ve hikaye kitaplarına sahip olduğumu sanıyordum. 

Ancak bir internet sitesinde kitap listesine bakarken bu kitabın bende olmadığını fark ettim. Dahası böyle bir kitabı da hatırlamıyordum. Önce bu kitabın yeni bir baskıda isim değişikliği yapılmış bir kitap zannettim. Ancak kitabı araştırdığımda, değerli yazarın oğlu tarafından yakın zamanda bulunmuş bir kitap olduğunu öğrendim. Işık Öğütçü bir gazete kupüründeki röpotajdan yola çıkarak söz konusu kitabın 1960 yılında “İstanbul Son Saat” gazetesinde tefrika edildiğini ancak hiç kitaplaştırılmadığını fark etmiş. Kitap tefrika edilişinden tam 51 yıl sonra ilk kez kitap halinde yayınlanmış.

Adana’dan İstanbul’a uzanan bir öykü olan bu romanda (ya da uzun hikayede) Orhan Kemal’in insanlarının dramatik öyküsü bize yine bu dev yazarımızı tekrar anma fırsatı tanıdı. Sevgiyle ve saygıyla…