“Endülüs İslam sanatını, Müslüman İspanya tarihinden ayrı düşünmek imkânsızdır... Elhamra inşa edilirken hiçbir şey tesadüfe bırakılmamış, her detay itina ile hesaplanmıştır. Kavislerin bölünüşünde, tek ve çift sütunların hoşa geden bir tarzda yerleştirilmelerinde, kapı ve pencere yerlerinin tespitinde bunu anlamak mümkündür. İşte bu sayede harikulâde perspektifler ortaya çıkmış, avlular ile açık salonlar arasında güneş ışığı, suların akışı ve gölgelerin oyunu buluşturularak, dış alemle inanılmaz bir uyum ve zarafet sağlanmıştır. Bu, sanki el değince kırılıp dökülecek hissi veren yüksek bir zarafettir. Elhamra'yı gerçekten anlamak için, sarayın içindeki pek çok kitabeyi anlayarak okumak gerekir. Kur'an'dan alınan ayetlerin ve İbn-i Zamrak'la diğer Müslüman şairlerin mısralarının kazınmış olduğu bu kitabeler bazı duvarları tamamen kaplamakta, kemerler, kapı çerçeveleri ve sütun tekneleri boyunca uzayıp gitmektedir. Öyle ki, bu yazıları süsleme motiflerinden ayırmak neredeyse imkânsız haldedir.” Elhamra Sarayı aynı zamanda Nasrid Sarayı anlamına geldiğinden bundan sonraki anlatımlarımda kullanacağım “Elhamra Sarayı” ifadesini bu anlamda kullandığımı belirteyim.
... Elhamra'ya basit bir dış kapıdan giriliyor. Girerken hârikulâde bir mekân içine girileceğinin farkına bile varılmıyor. Girdikten sonra bir alemden başka bir aleme geçmiş, sanki bir rüyanın ortasına düşmüş gibi gözlerimi kapadım ve açtım, öylesine bir hayret içindeydim. Bu şaşkınlık daireden daireye geçtikçe arttı. Nazar değmemiş bir beyazlık içinde, sülüs bir yazı sarmaşığı gülümseyen bir güzellikle bütün duvarları sarmış; nakışın ve oymanın hudutsuz oyunları, tavanların derinliklerine kadar her tarafı örtmüş, ama her taraf yine de bembeyaz görünüyor.(Vikipedi)
Elhamra Sarayı’nın neredeyse tüm oda ve salonlarında duvarlara nakşedilmiş bir yazı var. Anlatımlara göre bu ifade Endülüs’ün İber yarımadasındaki 780 yıllık egemenliğinin sırrını özetleyen bir cümle. Tüm Elhamra’ ya damgasını vuran bu tılsımlı sözcük, " Allah'tan başka galip yoktur" anlamını taşıyor. Bu bakımdan Elhamra, Allah'ın tek galip olduğunu tüm dünyaya haykıran bir saray ve dünyanın hiçbir yerinde Allah adını bu kadar çok zikreden sütun, kemer, kubbe, tavan, kapı ve duvara sahip başka bir saray yok.
19. Yüzyıl sonunda var olan değerin önemi anlaşılınca büyük bir restorasyon ve koruma çalışması başlatılmış ve saray nispeten eski havasını hatırlatacak bir ihtişama kavuşturulmuş. Elbette bu arada yapılan restorasyonun olabildiğince aslına sadık kalması hususunda gayret sarfedilmiş. (Turizm Bakanlığı’nın kulakları çınlasın)
Sarayın kısa tarihçesine gelince; oldukça kısa olarak özetleyeyim: “Elhamra sarayının temelleri 1232 yılında, Endülüs Emevilerinin devamı olan Güney İspanya’da, Beni Ahmer Sultanlığı devletini kuran Nasri hanedanı I. Muhammed bin Yusuf zamanında atılmıştır. Sabika tepesinden Granada şehrine hükmeden Elhamra Sarayı, Darro ve Ganil ırmaklarına bakan sarp bir tepenin üzerindeki bir düzlükte kurulmuştur. Saray, aynı sülaleden gelen çeşitli hükümdarlar’ın III. Ebu Abdullah Muhammed, I. Ebul Haccac Yusuf, V. Muhammed dönemlerinde yapılan ilavelerle genişletilerek 142.000 m² alanı kaplamıştır. Bu tepeye Kal’âtül Al-Hamra (el-Hamra) ismini ilk olarak Sevvar b.Hamdun el Kaysi adındaki bir Arap komutan tarafından (888–912) yıllarında yazdığı biyografide kullanmıştır. Bu tepeyi Kala’ât al-Hamrâ’ üzerinde bulunduğu ve kendisiyle inşa edildiği toprağın rengini taşıması itibariyle “Kızıl Kuleler” olarak nitelendirmiştir
gitmediğimiz görmediğimiz yerlerden biri. sizin yazınızla gezmiş kadar olduk..
YanıtlaSilUmarım gitme şansınız olur. Olabildiğince doğal yansıtmaya çalışıyorum. Sevgiler, saygılar.
Sil