ATATÜRK diktatördü.
Ama öyle bir diktatör ki Anadolu'daki düşman işgaline karşı yaptığı ilk iş
bölgesel kongreler aracılığı ile halkıyla bütünleşmek, ardından merkezi bir
otoriteyle kurtuluşu ve kuruluşu yönlendirmek için Türkiye Büyük Millet
Meclisinin oluşumun sağlamak olmuştur.
ATATÜRK diktatördü.
Ama öyle bir diktatör ki, kurduğu, kurdurduğu kabinelerde görev alan
bakanlar 30-35 yaşlarında idiler. Mahmut Esat, Mustafa Necati, Cemal Hüsnü, Dr.
Reşit Galip gibi. Hatta genç bakanlar O'nun akşam sohbetlerine
katılamadıklarından ötürü sitem edince ATATÜRK; "Ben size bu genç
yaşınızda devleti teslim ettim, soframdakiler hayatlarını ömür boyu bana
hasreden, öl desem ölecek insanlardır" demiştir.
ATATÜRK diktatördü.
Ama öyle bir diktatör ki kendisiyle konuşmaya gelen bir yabancı gazeteciye
sorar: "Sen hem diktatör olduğu için Hitler'i eleştiriyorsun, hem de
diktatör olduğumu yazıp söyleyen herkese karşı beni savunuyorsun. Bu bir
çelişki değil mi?" Gazetecinin cevabı ilginçtir. "Doğrudur.
Hitler, devletini yıkan diktatördü, siz devlet kuran diktatörsünüz."
ATATÜRK diktatördü. Ama
öyle bir diktatör ki Ulusal Kurtuluş Savaşına birlikte başladığı paşalar,
savaşın kazanılmasından sonra O'ndan ayrıldılar, karşısına geçtiler,
eleştirdiler doludizgin. Öyle ki hızlarını alamayıp siyasi parti bile kurdular,
devrimi ters yüz etmek bile istediler, O'nu ortadan kaldırmak isteyenlerin
girişimlerine destek oldular.
Fakat O büyük diktatör, "Arkadaşlarımın ufku,
muhayyilesi kurtuluştan sonraki Cumhuriyet Türkiye'sini, çağdaş, laik Türkiye
kavramını kavrayamadı. Yolları açık olsun" diyerek omuz silkti.
Nitekim yıllar sonra o muhalefet hareketinin başı "İçimizdeki en büyük
kumandan O idi. O olmasaydı biz bu işi başaramazdık, fakat biz olmasaydık O işi
başarır, memleketi kurtarırdı" diyecektir.
ATATÜRK yalnız adamdı.
Dahilere yaraşır, dâhiyane bir yalnızlık. Ancak Bütün özgürler gibi yalnız,
bütün yalnızlar gibi özgürdü. Sarayından ayrılmayan, köşkünden çıkmayan bir
yalnızlık değildi onunki. Tersine sıkıldığında kapağı halkın arasına atardı.
Öyle günü birlik gidip gelmelerle değil, günler, haftalar süren gezileri
olurdu. Anadolu toprağı ile Anadolu insanı ile buluşmak en büyük keyfi, sevinci
olurdu. Kars'a gelişindeki gezisi Ağustos ayının 20'sinde başlamış, Ekim ayının
ortasında bitmiştir. Kırk günü aşkın bir süre. Bıkmaz, usanmaz, yorulmazdı o gezilerinde.
Halkının içinde, halkının arasında olmak en büyük mutluluğu idi.
ATATÜRK'ÜN yalnızlığı bir Namık Kemal yalnızlığıdır.
Hani o büyük vatan şairi; "Görmeden ölürsem
millette ümit ettiğim feyzi, Yazılsın seng-i kabrime vatan mahzun ben mahzun"
demişti ya, öyle. "Bütün ömrünü hizmetine vakfettiği" ulusunun
çağdaş, uygar, mutlu, yaratıcı olmasının umudu ve beklentisi içindeki bir
yalnızlık.
ATATÜRK yalnız adamdı.
Çünkü o yıllarda 100 yıl sonraki Türkiye'nin resmini
çizecek birileri yoktu çevresinde. O nedenle hem yalnız, hem tek adamdı.
ATATÜRK rakı da içerdi.
Ama Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında ve önemli ülke
sorunlarının tartışıldığı günlerde ağzına içki koymamıştır. Fakat İzmir'i işgal
güçlerinden 9 Eylül'de kurtarmış, 10 Eylül'de Konak'ta rakısını içmiştir. Hatta
lokantanın perdeleri kapatmak isteyen garsona "Çocuk! Perdeleri aç,
açık tut. Milletim beni gerçek yüzümle görsün" demiştir.
Ben
o sarhoş Cumhuriyeti, böylesi mümin bir Cumhuriyete bin defa tercih ederim...
YETTİ BE!..
YETTİ BE!..
DR.
BEŞİR DOSTER
Önemli
Not!!! Bu yazının yazarı Dr. Beşir Doster
nöroloji uzmanı görevindedir.
80 yaşlarında olmasına rağmen çok bilinçli ve kibarlığıyla nesli tükenmiş bir insandır.
80 yaşlarında olmasına rağmen çok bilinçli ve kibarlığıyla nesli tükenmiş bir insandır.
"Hitler, devletini yıkan diktatördü, siz devlet kuran diktatörsünüz."" bu herşeyi açıklayan en güzel cümle..
YanıtlaSilO yüzden Atatürk, "diktatörlüğün anlamını değiştiren" adamdır zaten. Sevgiler.
Silyazıyı paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum , Atatürk gibi olmaya çalışmasın hiç kimse, hiç kimse kendini O'nun yerinde görmeye kalmasın, bırakın O'nun gibi olabilmeyi, O'nu anlamayı bile başaramamışlardır.
YanıtlaSilHaklısınız. bunu düşüncede ve eylemde becerebileceklerini hiç sanmıyorum. Anlamaya ve izlemeye çalışsınlar yeter.
SilSevgiler, Saygılar.