16 Haziran 2010 Çarşamba

İKİ MİLYON ‘DUL’ KADIN!..

(SAYIN YAZARIN İZNİYLE)


İKİ MİLYON ‘DUL’ KADIN!..

Cumhurbaşkanı Gül, CICA (Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler) zirvesinin sonuç bildirgesini okuduktan sonra, bir gazetecinin sorusu üzerine:”Kimse bunları iç siyaset malzemesi yapmasın. Bir kez bu konu siyasi polemik haline gelirse, daha çok acısı hissedilir” diyerek, İsrail saldırısını konusunda dolaylı yoldan Başbakan’ı uyarma ihtiyacı hissetti. Ne fayda ki, Başbakan HAMAS için “terör örgütü değildir” söylemine devam etti. Washington Post’un “HAMAS terör örgütüdür” şeklindeki uyarısı da Erdoğan’ı susturmaya yetmedi. Putin’in Türkiye’nin bu resmi duruşuna destek vermesi ile, daha da cesaretlenen Erdoğan’a, bu kez yanıt ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Phillip Crowley’den geldi. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, HAMAS’ın hem sözlerle, hem de yaptıklarıyla terör örgütü olduğunu gösteren pek çok kanıt olduğunu söyledi. İsrail’in korsanlık sayılan haksız saldırısı, Başbakan’ın Türk diplomasisine kattığı “monşer” aşağılaması eşliğinde kısa sürede Türkiye’nin aleyhine gelişti… Yüzyılların deneyimi ile ortaya çıkan ‘diplomatik dil ve teamül’e sırtını dönerek, ‘dini figürleri’ referans olarak kullanan Başbakan, beklendiği gibi ‘Tevrat’ın önünde yığılıp kaldı!...

Hiç beklenmediği halde, Hükümetin tavrına ilk ciddi eleştiri, ‘koalisyon ortağı’ Fetullah Gülen ‘Hoca Efendi’den geldi… Kim ne derse desin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Hoca efendi en doğrusunu söyledi” şeklindeki beyanı, o cenahta ikinci büyük gediği açtı… Ardından ‘Hoca Efendi’ye yakınlığı ile bilinen ‘Kimse Yok mu Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’nin, İsrail Hükümetinden izin alarak Gazze’ye yardım götürmesi olup bitenin üzerine tuz biber ekti… Bu gelişmelerden daha da önemlisi, El Fetih ile HAMAS arasında ‘arabuluculuk’ rolünü üstlenme isteğimiz, HAMAS tarafından reddedilerek; “bu iş için güvenilir ülke Mısır’dır” dendi. “Güvenilir” sözcüğünün altı çizili miydi, değil miydi bu nokta çok önemli… Hiç kuşkusuz, bu son açıklama ‘kendi kendine gelin-güvey olma’ çabası içindeki hükümete, indirilmiş ağır bir tokat gibiydi…

Hükümeti oluşturan ‘koalisyon’ içinde ‘çatlak’ var; bu çok açık görülüyor. Bundan böyle, ABD ‘nin Orta Doğu politikalarında rol almakla Fetullah Gülen ve ekibi görevlendirilmiş, bu belli oluyor!.. ABD “Milli Görüşçüleri” bu kadar erken sırtından neden indirdi? Erdoğan’ın Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde, İran’a yaptırım uygulanması ile ilgili karara ‘ret’ oyu vermesinden sonra, Irak’ta ‘dul’ kalan milyonlarca kadının başlarına gelenlerin nihayet bir sorumlusu olduğunun hatırlanması, bu durumun en önemli işareti kabul edilmelidir. Başbakan bu tartışmayı başlatarak, Irak’taki cinayetlerden ABD’yi sorumlu tutarken, sözün ‘1 Mart Tezkeresi’ne kadar geleceğini hesaplamamıştı herhalde. O tarihlerde tezkerenin geçmesini ve ABD askerlerinin İskenderun Limanı’na inerek, Güney Doğu Anadolu Bölgesi üzerinden ilerleyip, Irak’a kuzeyden saldırmaları için, meclis kararı çıkartmak isteyen kimdi?.. Bu kirli savaşın Büyük Orta Doğu Projesi’nin bir parçası olduğu apaçık belli iken, bu projenin eş başkanlığını kabul eden ben değildim herhalde!.. Şimdi kalkıp Irak’ta öldürülen 2 milyona yakın insanın geriye bıraktığı (bulmaca diliyle)‘eramilin’(1)derdi ile dertlenmek inandırıcılığını kaybetti; yemezler!..
Gerçekte ‘şaftı kayan’ hükümet, nedense bütün bu olup bitenlerin, dış politikada ‘eksen kayması’ olarak nitelendirilmesine de karşı çıkıyor. Bu da sarf ettiği sözlere sahip çıkamayacağının ilk işareti… Karşı taraftan bir yumuşama gördüğünde ise‘çark edeceği’ kesin gibi…

ABD’nin desteği ile aynı zamanda da ABD’nin dünya üzerindeki çıkarlarını koruma ‘taahhüdünde bulunarak’ iktidar olan AKP’nin, İsrail’den sonra, ABD ile köprüleri atacak noktaya gelmesi, ‘gidici’ olduklarına iyice inandıklarını da gösterir. Birinci sınıf ABD vatandaşı Egemen Bağış, vatandaşlığa kabul edilirken hiç kuşku yok ki, ABD’nin çıkarlarını korumaya da yemin etmişti. Şimdi hiç gereği olmadığı halde, “Orta Doğu’da iki devletli (İsrail ve Filistin) çözümün zamanı gelmedi mi?” diye sormasını anlayan beri gelsin… PKK ve BDP’ye konu başlığı verir gibi; durup dururken ortalığa bu soruyu neden atmış?.. İster misiniz PKK bu açıklamanın üzerine, Türkiye’de de ‘iki devletli’ çözümün vakti geldiğini gündeme taşısın?!.. Hatırlarsanız Başbakan’ın “Hamas’ı terör örgütü olarak kabul etmiyorum” demesinden sonra, BDP’nin İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel: “Biz de PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmiyoruz” demişti…

Bağış gibi, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de birinci sınıf İngiliz vatandaşı. O da vatandaşlığa geçerken, ömrünün kalan bölümünde İngiltere’nin çıkarlarını korumaya yemin etmişti... Başbakan bakanlarını neden düşman çıkarlarını korumakla ‘yeminli’ kişilerden seçti; bunu hiçbir zaman açıklamadı. Yabancı uyruklu bakanları, Osmanlı’nın dış borçlarını denetleyen, ‘Düyun-u Umumiye’(2) memurlarına benzetenler gün geçtikçe çoğalıyor. Kabinede bizim ve Irak’taki 2 milyon dul kadının çıkarlarını korumakla(!) görevli kala kala bir tek Erdoğan kaldı… Vaktiyle, ABD’nin çıkarlarını korumaya yeminli bir diğer has adamı Cüneyt Zapsu’nun, ABD yönetiminden rica ettiği gibi, Erdoğan’ı “süpürüp mazgaldan aşağıya atmayın, hala kullanılabilir” mi, onu bilemem… Fakat Erdoğan’ın iki hafta önceki “İsrail Orta Doğu’daki tek dostunu kaybediyor” feryadı, da hesaba katıldığında, yalnızlaştırılma sürecine itildiğini söylemekte bir yanlışlık kalmadı. Belki de ABD Erdoğan’a gözdağı veriyor, kim bilebilir? ABD Erdoğan’a büyük olasılıkla “çekerim desteğimi yüzükoyun yere kapaklanırsınız; arkasından da doğru ‘Ergenekon cadı kazanı’nın içine’ tehdidini savuruyor olabilir… Öte yandan, AKP Genel Başkan yardımcısı Ömer Çelik:”Türkiye-İsrail ilişkilerinde bundan sonraki yol haritasında, yakın vadede askeri anlaşmalar da dâhil her şey feshedilecektir” demiş(3). Bir gün sonra Dışişleri Bakanı Davutoğlu ise, İsrail’e göz kırpar gibi: (Her şey) ”İsrail’in tutumuna bağlı” (4) diyerek, bu katı tutumdan geri dönüleceğinin işaretini verdi…
‘Aba altında sopa’ çok erken etkisini göstermedi mi?..

ABD’ye karşı alternatif bir ittifak arayışına ben şahsen, her zaman şapka çıkarmışımdır. Hükümet, gerçekten ABD karşıtı mı, yoksa yaklaşan seçimlerde Iraklı ‘dul’ kalan kadınların oylarına (!) talip olduğundan mı böyle konuşuyor, henüz belli değil!.. Bu duygusal ortamdan etkilenen Türk kadınlarının oyları bu sözlerle avlanabilir mi, onu da yaşayıp göreceğiz…

Ecevit Hükümeti henüz iktidarının başında iken, 07.03.2002’de MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç:”Başta Rusya ve İran olmak üzere Ankara, bölge ülkeleri ve Avrasya ile ilişkilerini geliştirmek zorundadır” dediğinde, adeta yer yerinden oynamıştı. AB ve ABD’ye olan bağımlılığımıza rağmen, alternatif arayışlar içine girmek, bağımsızlık yanlılarında ’emperyalizmin pazarı olmaktan çıkabiliriz’ inancını pekiştirerek, onları da pek heyecanlandırmıştı. Emperyalist ülkelerden 16 yılda sadece 136 milyon cep telefonlarını satın almışız. Bunların her yıl 8 milyonunu çöplüğe atıyoruz. 72 milyonluk nüfusa sahip ülkemizde, iş adamları parmakla sayılır ama 66 milyon cep telefonu kullanıcısı tetikte hazır. Hangi konuda haberleşirler hepsi kayıtlı, o da bir başka ilginç yanımız!.. Diğer ürünler için gerçek durumu bilseniz, kafayı yersiniz… Böyle bir pazarı kolay bir şekilde kimse elinden çıkarmak istemez, bilesiniz?!..

Öte yandan, ‘açılımlar’dan bu yana verdiğimiz şehit sayısı 120’ye dayanmış; hükümet bir taraftan bu durumu olağan kabul etmemizi bekliyor, diğer taraftan IHH Yardım Vakfı’nın haksız yere öldürülmüş 9 adamını, şehit kabul edip, ‘baş tacı’ etmemizi bekliyor!..

Olan oldu bir kere ama, akıllarda da şu soru kaldı: Hükümet ‘eksen kaydırmayı’ da göze alarak, acaba IHH Yardım Vakfı’na ‘diyet borcunu’ mu ödedi?.. Basına yansıyan bilgilere göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mavi Marmara adlı gemiyi 2 milyon 250 bin TL bedelle satmak için çıktığı iki ihaleyi de sonuçlandıramamış. Gemiyi satmak şart mıydı, bunu henüz kimseye açıklamadılar… Bu sorunun cevabı bir gün verilecektir elbette. İlk iki ihaleye de katılan olmayınca, 1 milyon 800 bin TL bedelle bu ‘gemicik’ de İHH Yardım Vakfı’na satılmış! Kimsenin katılmadığı bu ihale ile 450 milyon TL havadan para kazanıldığını anlamak için çıkartma işlemi yapmak yetiyor. Bu miktarın ne kadarı Gazze için ayrıldı, onu bilen yok!..

Bosna-Hersek için toplanan paraları yönetenleri bu millet unuttu!.. Kızılay hala faal halde dururken, kurban etleri, kurban derileri ve bağışlar gibi “İslami Yardımlar” iyice istismar edilerek, yeni bir “iş kolu” ortaya çıkartıldı; bu yardımlardan beslenen ”yandaş asalak takımı” da AKP Hükümeti döneminde – dış politikamızı da etkileyecek kadar- güçlenip semirdi!.. Bu nedenle de Kılıçdaroğlu’nun işi oldukça zor görünüyor. Geçen seçimde makarna ve kömür çuvalları seçimi kazanmıştı. Onlarla belki bir ölçüde yarışılabilir, ama şimdiki favori ‘çil çil’ Amerikan dolarları!

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:
(1)Eramil: (Ermele. C.) Bekârlar. Dul kadınlar. Kocaları ölmüş veya boşanmış kadınlar.
http://sozluk.ihya.org/osmanlica-turkce-sozluk/eramil-e.html
(2) Düyun-u Umumiye (Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi), 1872 - 1939 yılları arasında Osmanlı Devleti'nin dış borçlarını denetleyen kurum.
http://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCyun-u_Umumiye
(3) 07.06.2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
(4) 08.06.2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi

5 yorum:

  1. Sayı Bilgehan bey,Gogle gmail adresimi ve blogumu kapattı. Gerekçe olarak da, bunların benim olduklarına inanmıyorlarmış. Mücadeleme devam ediyorum. Maillerini burhanbursalioglu@yahoo.com.tr adresine gönderebilirsiniz.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. BABALAR GUNUNUZU KUTLUYORUM.sevgilerimle..

    YanıtlaSil
  4. Yorumu eksik yazdığım için silmek zorunda kaldım,kusuruma bakmayın..

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Ebruli,
    Çok teşekkür ederim. Gecikmeli de olsa...

    YanıtlaSil