23 Haziran 2010 Çarşamba

ARTIK YETER, ÇEKİLİN!..

(Sayın yazarın izniyle)

ARTIK YETER, ÇEKİLİN!..

Başsavcı Cihaner, başına gelenleri özetledikten sonra “Bu durumun siyaset bilimindeki adına faşizm denir” dedi. Başbakan, Haberal’ı hukuka aykırı bir şekilde özgürlüğünden yoksun bırakan 9 “Ergenekon” hakiminin tazminat ödemeye mahkum edilmesi üzerine, “Yargının güvenilirliği kalmamıştır” diyerek tahliyelere çok içerlediğini ifade etti. Kendi sorduğu bir soruya da “İktidar partisinin başkanı sünepe” mi diyerek, bir başka soru ile karşılık verdi!..
Hükümet, Raportör Osman Can’ın, Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazete’de yayımlanmamasına ilişkin önerisini, kamuoyunda yeterli desteği bulamadığı için olacak “devlet teamülüne” aykırı ilan ederek, benimsemediğini ilan etti!.. Nedendir bilinmez, önerinin “Anayasa’daki ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesine ve ‘evrensel hukuk normlarına’ değil de, ‘devlet teamülüne’ aykırılığından söz edildi!? Devleti, temel hukuk kuralları yerine, kişisel kaprislerle yönetmenin sonunda gelinecek yer, hiç kuşku yok ki, teamüllere sığınmak olacaktı!..
Başbakan’ın “Kudüs’ün kaderi İstanbul’un kaderidir” şeklindeki ve bir devlet adamının asla ağzına almayacağı hezeyanlarına, Dışişleri Bakanı’nın “Yakında Kudüs başkent olacak ve hep birlikte Mescit-i Aksa’da namaz kılacağız” diyerek destek vermesi, dış politikada ne duruma düştüğümüzü göstermeye yetti. Bizimkilerin bu densiz sözlerine, İsrail yetkilileri, “Yakında Diyarbakır, Kürdistan’ın başkenti olacak” şeklinde bir karşılık vermesine kim ne diyebilir?!... Vizeyi bizim hükümet vermiş değil mi? Biri Başbakan, diğeri Dışişleri Bakanı!.. Buyurun, buradan yakın”!..

Başbakan’ın eski Basın Danışmanı Akif Beki, Dışişleri Bakanı Davutoğlu için “El attığı her işi , illa büyük bir başarı hikayesine çevirmek zorunda…Sonuç; gösteri odaklı bir dış politika” diyerek eleştirmesi, hükümetin gerçek durumunu çok güzel özetledi!..
Anlaşılan Akif Beki’nin söylemek isteyip de söylemediği daha çok şeyi var. Biraz daha bekleyelim. Bu arada dış politikada başlayan patinaja, iç politikada kullanılmak üzere bilinen iki hedef de biz koyalım. Mescit-i Aksa’da namaz kılmaya ilave olarak; ‘Ayasofya’nın ibadete açılması’ ile ‘Taksim’de bir cami yapılmasını’ da eklesek nasıl olur?.. Yıllardır mütedeyyin insanlarının oyunu bu saçmalıklarla devşirenlerin, bugün ele geçirdikleri devletin “coğrafi-siyasi hedefleri” arasına, Kudüs’ü de koymuş olmaları, iki devlet arasında bir savaş nedeni bile sayılabilir!.. Hükümete gelindiğinde söylenecek sözlerin, 20’li yaşlarda ‘Talebe Cemiyeti’ kantinindeki tartışmalardan bir farkı olmalıdır!..
9. Cumhurbaşkanı Demirel Başkent Üniversitesi’nin diploma töreninde, haklı olarak Haberal Hoca’yı yere göğe sığdıramadı. Hiç kuşku yok ki, Demirel’in amacı, sadece hocayı övmek değildi; onun asıl yaptığı, eski ve halen geçerli olan “Demirel üslubu” ile hükümeti yerden yere çalmaktı… Anlayan nerde?!.. İki yıldır hastanedeki odasında “terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçlaması ile tutuklu bulunan Haberal’a, sorgusunda tam olarak 180 soru sorulmuş; sorular arasında ‘terör ve terör örgütü’ ile ilgili olan bir tek soru bile yokmuş!.. Öğrencileri, “Haberal Hocayı Tıpta Uzmanlık Sınavı’na aldılar” diyerek tören boyunca birbiriyle şakalaştılar…
“Kürt Açılımı”na destek olsunlar diye, Habur’dan giren PKK üyelerinin, birkaç gün önce tutuklanmalarına karar verilmesi ile, hükümetin ‘terör’ konusundaki politikasına da son nokta konmuş oldu. BDP Başkanı Demirtaş :”Türkiye Cumhuriyeti Devleti elini çabuk tutsun, yoksa Kürtleri kaybeder…Aidiyet bağı kopuyor” diyerek, tehditlerini sürdürmeye devam etmesi beyhude bir çaba.(1) Kürtlerin İmralı’da ikamet eden birinci adamı, tepkisini daha da ileri götürerek “AKP Kürtleri arkadan hançerledi” demiş.(2)Anlaşılan içeride ve dışarıdaki politikaları duvarı toslayan Başbakan, yaklaşan seçimlerde halkın önüne yeni bir ‘mağduriyet edebiyatı’ yapma olanağını elinde bulundurarak gitmek istiyor. Zaten başka da bir seçeneği kalmamış gibi. İki kez üst üste aynı tuzağa düşen bu necip millet, üçüncü kez aynı numarayı yutar mı, onu da yaşayıp birlikte göreceğiz!..
Şark Kurnazı olan AKP’liler arasında, CMK’nun 250 ve 251’nci maddelerine göre kurulan, ‘geniş yetkili’ cumhuriyet savcılıkları ile ağır ceza mahkemelerinin bir an önce kaldırılıp ‘tek yargı sistemine geçilmesi’ tartışılıyor. Kırsal alanda seslendirilen bu önerinin nedeni, pek yakında aynı mahkemelerin mağdurları arasına AKP’liler de girebilecek olması!.. O bakımdan ellerinde yetki varken, bu mahkemeleri kaldırılmaları, kendileri için çok iyi olur!..
Milletvekilliği süresi içinde bir defa yazılı ve sözlü soru önergesi bile vermeyen AKP’nin Kahramanmaraş milletvekili Veysi Kaynak, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin Başsavcı Cihaner ile ilgili olarak verdiği kararı için -hukuk tarihine çok hakim bir adammış havası içinde- “Türk yargı tarihinin yüz karası” diyebilmiş. Ne de olsa onun da dokunulmazlığı var!Hakimler ve Savcılar Kanununun 98. Maddesinden(3) haberi olmayan bu hazretin, Hukuk Fakültesini ‘kopya çekerek’ bitirenlerden farkı olduğunu söylemez çok zor!…
“Haberal Davası” ile başlayıp, “Cihaner Davası” devam etmekte gelişmeler, umut verici ama, herkes Cihaner kadar şanslı değil. Diğer tutuklular hakkında Yargıtay’da görülmekte olan bir dava yok ki... Bugün “keşke Yargıtay’da görülen bu ikinci davayı açmasaydık” diyerek dizlerini döven tertipçilerin, yaptıkları hukuk dışı işler, ayaklarına dolaşmaya başladı, çok şükür!.. Bu son hukuki gelişmeler, arkalarındaki siyasi iradeye indirilmiş çok ağır bir şamar gibi…
Asıl önemlisi, Yargıtay’ın son iki kararı ile “Ergenekon Mahkemeleri”nin ‘keyfi’ olarak tutuklama kararları verdikleri de tescil edilmiş oldu.. Hükümet ve yandaşlarının bu kararlara karşı aşırı tepkileri, bu tertiplerin içinde olduklarının bir tür itirafı olarak kabul edilebilir… Tahliye kararları AKP’lilerin kafasına indirilmiş balyoz etkisi yaptı… “Ergenekon Davaları” ile ülkeyi ‘korku imparatorluğu’na çevirme niyetindeki AKP iktidarının, son tahliye kararları ile en önemli silahı da elinden alınmış oldu…
Şimdi görev halka düşüyor. Üzerindeki ölü toprağını silkinerek atmak artık zor değil. Geriye kalıyor sandıkta nelerin yapılacağı. Tokat mesafesi içine girmiş olan AKP’ye, okkalı bir şamar da burada atmak(!) boynumuzun borcu oldu…
***
Bir günde 11 şehit!.. Şehit haberlerine alışmış olan Türk halkı, bu saldırı nedeniyle oldukça öfkelenmiş. Öfkenin sebebi, saldırının operasyon yapılmakta olan “üs bölgesine” 250 kişi ile yapılmış olması. İnsanın ilk aklına gelen, “heron isimli insansız uçaklar, neden görevlerini yapamadı ve ABD ile daha önceden yapılan ‘sıcak istihbarat paylaşımı’ devre dışı mı bırakıldı” sorularıydı. Birkaç hafta önce Beyaz Saray sözcüsünün, “Güneydoğu’da bir terörist saldırı olduğunda, imdat için ilk aradığınız numara bizim 911 idi, unutmayın” şeklindeki sözleri aklıma geldi. Aynı şekilde İsrail’den gelen insansız uçakların, kullanımı ile ilgili eğitim verecek olan uzmanların, eğitime başlamadan geri çağrılmaları da bu kuşkulara eklendi…
Kılıçdaroğlu’nun, istihbaratın ‘vatandaşları dinlemeye ayrıldığını’ hatırlatıp, 250 kişi ile binlerce askerin teyakkuz halinde bulunduğu üs bölgesine, saldırı olması halinde ‘istihbarat zafiyeti’ olduğunu söylemesi, ateşi 11 evden çıkartarak; 72 milyonun evine sıçrattı...Ülke yanıyor!.. Meclis Başkanı Şahin “Genelkurmay’dan tatmin edici açıklama bekliyorum” diyerek ne anlatmak istedi?.. Birkaç gün önce şehit olan bir gencin, Çorum’da yapılan cenaze töreninde babasının:”Koca ordumuz var… Birkaç çapulcu üzerine neden etkili olarak gidemiyoruz” şeklindeki sorusu mu aklından geçti?..
Son birkaç yıl içinde, ordu mensuplarının başına gelen komplolardan kendilerine kahramanlık ve cesaret öyküleri üretenler, artık korkuyor mu ne!.. ABD ve İsrail’in AKP iktidarı üzerlerinden ellerini çekmesi, ayaklarının altından toprakları da kaçırttı. Terörle mücadele eden muvazzaf askerleri dağdan indirip, sudan sebeplerle tutukladıktan sonra “vesayet rejimini sona erdirmekle” övünüp, kendilerini “demokrasi kahramanı” gibi takdim edenlerin, sinirleri çok bozulmuş… ‘Suikast planları’, ‘darbe planları’, ‘kozmik odaları aramalar’ ve ardı arkası kesilmeyen palavralarla ordunun moralini bozanların, bu aralar morali çok bozulmuş!..
Uzmanların ABD ve İsrail’le yaşanan gerginlikler nedeniyle ‘ABD’nin sıcak istihbarat paylaşımında bulunmadığını’ söylemeleri yabana atılır bir fikir değil… Aynı şekilde Mavi Marmara adlı gemi ile İsrail önlerinde yapılan gösteriden sonra, söylenenlere de İsrail’in bir karşılık vereceği sürpriz değildi. Nitekim bu durum, insansız uçakları kullanma eğitimi için gönderdikleri uzmanları geri çekmelerinden tahmin edilebilir… Baba oğul gibi olan bu iki devletin, Türkiye’ye iyi bir ‘ders vermek istemesini de ‘tahmin edemedik’ diyemeyiz!.. Zira vaktiyle iki askerini kaçırdıkları için Lübnan’a savaş açan ve taş taş üzerinde koymayan İsrail’den her zaman bu tür eylemleri beklemek gerekirdi. Diğer taraftan, Beyaz Saray’ın sözcüsünün, Ahmedinejat ile çekilen fotoğraftan sonra, tavrını açık olarak belli etmesi de yakın gelecekte bir şeyler olacağının habercisi gibiydi. Sözcünün, “ABD bu mutlu fotoğrafı hiç unutmayacak” demesinden sonra, “Güneydoğu’da her eylem olduğunda, imdat için 911 numaralı telefonumuzu aramanızı unutmayın” şeklindeki hatırlatmasının da bir anlamı olmalıydı!..
Her şey bu kadar açık ve görülür durumda iken, son uyarıyı Filistin’in Ankara Büyükelçisi Maruf yaptı. Maruf AKP’ye :”Araplaşmayın” çağrısı yaptıktan sonra; “Türkiye’nin Batı ile iyi ilişkiler sürdürmesi hem Arap dünyası için hem de Filistinliler için daha yararlı olacaktır” diyerek, Arapların ve Filistinlilerin yararından önce Türkiye’nin yararının gözetilmesi gerektiğinin altını çizer gibiydi… Dışişleri mensuplarını “monşer” diyerek aşağılayan bir iktidarın, iç politikada olduğu gibi dış politikada da duvara toslayacağı belliydi…
Ey AKP’nin ileri gelenleri: Gelin bu ülkeye daha fazla zarar vermeyin.‘İzzet-i ikbal ile babı hükümetten’ çekilin!..

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:
(1) 19.06.2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
(2) 18.06.2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi, M. Faraç’ın yazısı
(3) HAKİMLER VE SAVCILAR KANUNU
MADDE 98 - (Değişik ibare: 5435 - 22.12.2005 / m.39) "Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki" birinci sınıf hâkim ve savcılar, disiplin cezası, soruşturma ve kovuşturma bakımından Yargıtay üyeleri hakkındaki hükümlere tabidir. Ancak soruşturma yapılması Adalet Bakanının istemine bağlıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder