3 Mayıs 2017 Çarşamba

KURTULUŞ SAVAŞIMIZIN TEK DENİZ MUHAREBESİ


(Özel not: Cumhuriyet Tarihi uzmanı değilim. Ama iyi bir okurum. Aşağıda, Sayın İrfan Özfatura’nın bir yazısı var. Farklı bir sitede ise benzer konudaki bir yazıda biraz daha farklı ifadeler var. Yazının özüne dokunmadan sadece farklılıkları, -yazı sonunda bulunan siteden- yaptığım alıntıları paragraf içinde belirterek söz konusu yazıyı bloga alıyorum;)

İrfan Özfatura

Yavuz, Midilli, Nusret ve Muavenet-i Milli hakkında ama az ama çok bir şeyler duymuş olmalısınız. Peki ya Alemdar?

Efendim 1898 yılında Danimarka'nın Helsingör tezgahlarında kızağa konan ve silme galvaniz sacdan yapılan Danmark (Alemdar) 50 metrelik bir teknedir. İsterseniz gövde, makine, kazan, uskur detaylarını es geçelim. Yalnız şu kadarını bilin "iyi gemidir!" 
(1898’de Danimarka’da kurtarma gemisi olarak inşa edilen Denmark, Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’nda el koyduğu gemiler arasındaydı. 1915’te ismi Alemdar olarak değiştirilen gemi, Marmara Denizi ve Boğaz çevresinde kurtarma hizmetleri yapıyordu. Savaş sonunda diğer Osmanlı gemileriyle birlikte çürümeye terk edildi ama muharip olmadığı için işgal yıllarında kurtarma seferlerine çıkmasına izin veriliyordu)

Bir zamanlar bu alet merkezi Kopenhag'da bulunan Bjerg Enterprise adlı bir firma adına Marmara Denizinde tahlisiye (kurtarma) işleri yapar. Ancak Cihan Harbi çıkınca Osmanlılar gemiye el koyarlar. İngiliz donanması İstanbul'a ulaşıp da Boğazı kontrol altına alınca Kadıköylü Osman Efendi'ye (geminin çarkçıbaşı) "Tiz hazırlanasın!" buyururlar. Haydarpaşa limanında miskin miskin yatan gemiye gizlice silah ve malzeme yükler, "görelim sizi" deyip sırtlarını sıvazlarlar. 

(Geminin mürettebatı yedi kişiden oluşuyordu. 2. Çarkçı Üsküdarlı Osman Efendi, 3. Çarkçı Trabzonlu Hikmet Efendi, Güverte Lostromosu Üsküdarlı Ali Reis, Serdümen Trabzonlu Rıfat Reis, Rizeli Recep Kahya, Ateşçi Göreleli Yusuf, Kamarot Erzincanlı Salih. İstanbul’a dönüşte yedi kafadar gemiyi Karadeniz’e kaçırma planları yaptı. Musevi kamarot Avram Efendi derdest edilip kamaraya kapatıldıktan sonra daha sonra o da personele katıldı)
İstanbul işgal altında 
O günlerde İngiliz donanması Boğaz'dan kuş uçurtmaz. Adamlar işe yarar gemileri (Hamidiyeleri, Turgutları, Nusretleri) Haliç'e haps eder, yerinden kıpırdatmazlar. Doğrusu böyle bir tekneye şiddetle ihtiyaç vardır, çünkü Alemdar hem Karadeniz'in dalgalarına dayanabilir, hemde ağır silahları kaldırabilir. İyi de Beşiktaş Dolmabahçe arasına yerleşen donanmanın arasından nasıl geçecektir?
Gemicilerimiz acele etmez, Ayandon fırtınasının suları kabartıp, sahili dövdüğü bir gece demir alırlar (21 Ocak).

(Gemi 5 Şubat 1921 gecesi gizlice Karadeniz’e açıldı.)
Alemdar'ın rengi kömür karası olduğu için karanlığa karışır, adeta hayalet gemi gibi aralarından sızar. Kazasız belasız Karadeniz'e çıkar, bata çıka ilerler, sağ salim Ereğli'ye varırlar. Ancak haberler hiç de iç açıcı değildir. Liman Reisi nefes nefese gelip "İngilizler yola çıktığınızı anlamışlar" der, bir Fransız ganbotu fır dönüyor, korkarım sizi arıyorlar."

Bu halde yükü boşaltmaları zordur alelacele yağ, kömür ikmali yapar yeni ve zinde bir ekip toparlarlar. Makine Yüzbaşısı Beykozlu Adil Bey ile Mülazım-ı evvel Rizeli Ali Efendi işlerinin ustasıdırlar. Hele dümene geçen Üsküdarlı İsmail Hakkı Kaptan hem iyi bir denizcidir, hem de onlara babalık yapar. Hasılı, "Tevekkeltüalallah" deyip yola çıkarlar. 
İti an çomağı hazırla!

Kıyıya ne yaklaşır ne de uzaklaşırlar, Sinop üstüne doğru bir rota tuttururlar.

(Alemdar’ın Ereğli’ye gelişi Kastamonu ve Bolu Havali Kumandanlığı’na telgrafla bildirildi. Oralardan gelen yanıtlar üzerine Trabzon’a hareket etmek üzere personel, kumanya ve yakıt ikmali yapılan gemiye Ereğli’den 12 denizci daha katıldı. Gemiyi İstanbul’dan kaçıran yedi kişiden çarkçıbaşı Osman Muhtar, Prof. Mümtaz Soysal’ın babasıydı. Ereğli’den gemiye binen 2. Süvari Üsteğmen Ali Dursun Tevetoğlu ise pop yıldızı Tarkan’ın dedesi.)


Gelgelelim korktukları başlarına gelir Fransız ganbotu onları bulur ve yaklaşmaya başlar. İsmail Hakkı Kaptan ambardaki silahları gavurlara kaptırmamak için gemiyi karaya oturtmaya çalışır ancak ganbot öylesine hızlıdır ki sahil cihetinden gelip araya girer, onları karaya yanaştırmaz.

(Burada daha farklı bir sıkıntı var; Denizcilik tarihimizde başka bir İsmail Hakkı kaptan var mıdır bilmiyorum ama İsmail Hakkı ‘Durusu’ kaptan,  Mustafa Kemal ve onsekiz arkadaşını 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkaran Bandırma Vapuru’nun kaptanıdır.
1871 yılında Zincidere’de doğdu. Babası Posluoğulları’ndan, kendisi gibi kaptan olan Hacı Ahmet, annesi Hatice Hanım’dır. İlk ve orta öğrenimini Zincidere Şehir Yatılı Mektebi’nde tamamladı. Yüksek öğrenimi için de İstanbul Heybeliada Mekteb-i Fünunu olan Bahriyeyi Şahane’ye bağlı Yatılı Ticari Kaptan Mektebi’ne girdi. 1891 yılında stajyer kaptan olarak mezun olup, ilk görevine KAYSERİ adlı bir vapurda başladı. 1915’de Osmanlı Seyr-i Sefain’de (donanma) Doğan Vapuru Kaptanlığı’na atandı. 1 Mayıs 1919’da ise Bandırma Vapuru Süvari Kaptanı oldu. 16 Mayıs 1919’da, 9. Ordu Müfettişliği’ne atanan Mustafa Kemal ve arkadaşlarını İstanbul’dan Samsun’a götürdü. Dolayısıyla İsmail Hakkı Kaptanın bu gemide olması imkansız gibi: http://www.altayli.net/articles-phparticle_id2226.html )

Namlular üzerlerine çevrilince mecburen yavaşlar, Yüzbaşı Tilly ile üç askeri kaptan köşküne alırlar.

(8-9 Şubat gecesi Trabzon’a hareket eden gemiye, Fransız Karadeniz Komutanlığı’ndaki C-27 gambotu Amasra’da pusu kurarak asker çıkardı)

Tilly söze kestirmeden girer ve "gemiyi niye kaçırdınız" diye hesap sorar. İsmail Hakkı Bey böyle bir şeyi ilk defa duyuyormuş gibi şaşırır, gemiyi Ereğli'den teslim aldıklarını yükünü bilmediklerini söyleyip atlatmaya çalışır. 
Ama Yüzbaşı Tilly yutmaz "O halde Ereğli'ye dön" diye emreder, "gidelim kaçakları teslim alalım."
-Benim için farketmez, isterseniz İstanbul'a bile dönerim.
-Sahi bunu yapabilir misin?
-İşimin adı ne? Fizan'a bile giderim.
Tilly kaçak gemiyi İstanbul'a götürürse çok büyük sükse yapacağını düşünür. Zaten Ereğli'de aradığı adamları bulacağı şüphelidir. Şimdiden rütbe aldığını hisseder ve sevinçle "tamam öyleyse" der, "sür İstanbul'a!"

Ava giden avlanır

İsmail Hakkı Kaptan o kadar tabiidir ki insanın içini açar. Beykozlu Adil'le havadan sudan konuşur, gülmekten kırılırlar. Aradan saatler geçer birbirlerine sigara tutar, yemeklerini paylaşırlar. Tilly'nin gerginliği gider, bayağı bayağı rahatlar. Hatta bir kamaraya çekilip uyuyacak kadar. 
Tam Bababurun'a 10 mil vardır ki İsmail Hakkı Kaptan başını bekleyen Fransız erinin elinden silahını alıverir. Şifreli ıslığı duyan adamları da aynı şeyi yaparlar. Yüzbaşı Tilly direnmeye kalkar ama Adil Bey onu bir elense, tırpanla altına alır ve ellerini bağlar.
 (Yönü İstanbul’a çevrilen, gambotun takibe aldığı Alemdar personeli kurtuluş planları yapmaya başladı. Gemide kemençenin kıvrak nağmeleriyle horon oynayan personel, oyuna davet ettikleri dört Fransız ile bir subayı etkisiz hale getirip silahlarına el koydu)

Evet bunları esir almak zor olmaz ama ganbottan nasıl kurtulsunlar?
Ereğli'ye yaklaşınca aniden dümeni karaya kırar, ateşçiler ocağı faryaplarlar. Makine olanca hızıyla çalışır, gemiyi ek yerlerinden koparacak gibi sarsar. Gambottakiler yolunda gitmeyen şeyler olduğunu anlarlar. Önce ihtar atışı yapar, ardından mermi yağdırmaya başlarlar. Serdümen Recep vurulup düşer ama Adil Bey nasıl keskin nişancı olduğunu gösterir, önce topun, sonra makinelinin başındaki eri yıkar. Artık hiçbir er silah başına oturmaz. Şimdi gemiyi karaya oturtmalıdırlar ama ganbot yine araya girer ve onları kumsala yanaştırmaz. Ancak çatışmayı duyan halk silahını kaptığı gibi sahile koşar ve ganbota mermi yağdırmaya başlar.

İsmail Hakkı Kaptan, Fransızların bir anlık paniğini fırsat bilir ve gemiyi bir sığlığa oturtuverir. Gavurlar pisi pisine kaçırdıkları avlarına yanar, sahilden açılan ateş şiddetlenince uzaklaşmak zorunda kalırlar.

(Ani bir dümen kıran Alemdar’ın peşine düşen gambottan açılan ateşe karşılık veren personele Ereğli’ye yaklaştığında karadan da destek verilince gambot püskürtüldü. Serdümen ve kaptan Rizeli Kahya Recep bu çatışmada İstiklal Savaşımızın ilk ve tek deniz şehidi olarak tarihe geçti.
Beş esir askerin serbest bırakılmasına karşılık Fransızlardan Karadeniz’de dolaşan Türk bayraklı gemilere dokunulmaması garantisi alınır)

Halk yardımlarına gelir, elbirlik gövdedeki delikleri kapatırlar. Gemi kendi imkanları ile kurtulur ve İnebolu'ya doğru yola çıkar. Şükürler olsun, menziline varır, mücahidlerin önüne umduklarından ziyade silah ve malzeme koyarlar.
Alemdar, Bahriye Komutanlığı ve Seyr-i Sefain İdaresinde yıllarca çalışır ve yaşlanır. Korunsa iyidir ama onu bir ara tanker dubası olarak kullanır, sonra hurdaya ayırırlar (1982).

(Fransızlarla yapılan anlaşma gereği Ereğli’de demirli kalması gereken siyah renkli Alemdar, yine efsanevi bir başka kaçış öyküsüyle fırtınalı bir Karadeniz gününde griye boyanarak Trabzon’a getirildi. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’ndaki ilk uluslararası anlaşmasıdır. SSCB’den savaş malzemesi taşıyan gemilere  karakol ve kollama görevi yapan Alemdar, 1951’de Haliç Tersanesi’nde onarımdan geçti, 1959’da hizmet dışı kaldı. 1964 ve 1980’de özel firmalarca satın alındı, 1982’de sökülmek üzere satıldı.)

Parantezdeki notların kaynağı;



2 yorum:

  1. Merhaba, buram buram tarih kokan sayfanıza geç rastlasam da kendimi şanslı sayıyorum, zevkle izleyeceğim bundan sonra. Hoşça kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bloğa hoşgeldiniz Halil bey,
      Bloğunuz ziyaret ettim. Bazı dostlarımda gelmiş size. Her zaman beklerim. Tarih, başlıca konularımızdan birisi. Eski sayfaları karıştırsanız epeyce yazımız var.
      Sevgi ve en derin saygılarımla.

      Sil