(Özel
not: Cumhuriyet Tarihi uzmanı değilim. Ama iyi bir okurum. Aşağıda, Sayın
İrfan Özfatura’nın bir yazısı var. Farklı bir sitede ise benzer konudaki bir yazıda biraz daha farklı ifadeler var. Yazının özüne dokunmadan sadece farklılıkları, -yazı
sonunda bulunan siteden- yaptığım alıntıları paragraf içinde belirterek söz
konusu yazıyı bloga alıyorum;)
|
İrfan
Özfatura
|
Yavuz, Midilli, Nusret ve Muavenet-i Milli hakkında ama az ama
çok bir şeyler duymuş olmalısınız. Peki ya Alemdar?
Efendim 1898 yılında Danimarka'nın Helsingör tezgahlarında kızağa konan ve silme galvaniz sacdan yapılan Danmark (Alemdar) 50 metrelik bir teknedir. İsterseniz gövde, makine, kazan, uskur detaylarını es geçelim. Yalnız şu kadarını bilin "iyi gemidir!"
(1898’de
Danimarka’da kurtarma gemisi olarak inşa edilen Denmark, Osmanlı’nın Birinci
Dünya Savaşı’nda el koyduğu gemiler arasındaydı. 1915’te ismi Alemdar olarak
değiştirilen gemi, Marmara Denizi ve Boğaz çevresinde kurtarma hizmetleri
yapıyordu. Savaş sonunda diğer Osmanlı gemileriyle birlikte çürümeye terk
edildi ama muharip olmadığı için işgal yıllarında kurtarma seferlerine
çıkmasına izin veriliyordu)
(Geminin mürettebatı yedi kişiden
oluşuyordu. 2. Çarkçı Üsküdarlı Osman
Efendi, 3. Çarkçı Trabzonlu Hikmet Efendi, Güverte Lostromosu Üsküdarlı Ali
Reis, Serdümen Trabzonlu Rıfat Reis, Rizeli Recep Kahya, Ateşçi Göreleli Yusuf,
Kamarot Erzincanlı Salih. İstanbul’a dönüşte yedi kafadar gemiyi
Karadeniz’e kaçırma planları yaptı. Musevi
kamarot Avram Efendi derdest edilip kamaraya kapatıldıktan sonra daha sonra
o da personele katıldı)
İstanbul işgal altında
O günlerde İngiliz donanması Boğaz'dan kuş uçurtmaz. Adamlar işe
yarar gemileri (Hamidiyeleri, Turgutları, Nusretleri) Haliç'e haps eder,
yerinden kıpırdatmazlar. Doğrusu böyle bir tekneye şiddetle ihtiyaç vardır,
çünkü Alemdar hem Karadeniz'in dalgalarına dayanabilir, hemde ağır silahları
kaldırabilir. İyi de Beşiktaş Dolmabahçe arasına yerleşen donanmanın arasından
nasıl geçecektir?
Gemicilerimiz acele
etmez, Ayandon fırtınasının suları kabartıp, sahili dövdüğü bir gece demir
alırlar (21 Ocak).
(Gemi 5 Şubat 1921 gecesi gizlice Karadeniz’e açıldı.)
Alemdar'ın rengi kömür karası olduğu için karanlığa karışır,
adeta hayalet gemi gibi aralarından sızar. Kazasız belasız Karadeniz'e çıkar,
bata çıka ilerler, sağ salim Ereğli'ye varırlar. Ancak haberler hiç de iç açıcı
değildir. Liman Reisi nefes nefese gelip "İngilizler yola çıktığınızı
anlamışlar" der, bir Fransız ganbotu fır dönüyor, korkarım sizi
arıyorlar."
Bu halde yükü boşaltmaları zordur alelacele yağ, kömür ikmali yapar yeni ve zinde bir ekip toparlarlar. Makine Yüzbaşısı Beykozlu Adil Bey ile Mülazım-ı evvel Rizeli Ali Efendi işlerinin ustasıdırlar. Hele dümene geçen Üsküdarlı İsmail Hakkı Kaptan hem iyi bir denizcidir, hem de onlara babalık yapar. Hasılı, "Tevekkeltüalallah" deyip yola çıkarlar.
Kıyıya ne yaklaşır ne
de uzaklaşırlar, Sinop üstüne doğru bir rota tuttururlar.
(Alemdar’ın Ereğli’ye gelişi Kastamonu ve
Bolu Havali Kumandanlığı’na telgrafla bildirildi. Oralardan gelen yanıtlar
üzerine Trabzon’a hareket etmek üzere personel, kumanya ve yakıt ikmali yapılan
gemiye Ereğli’den 12 denizci daha katıldı. Gemiyi
İstanbul’dan kaçıran yedi kişiden çarkçıbaşı Osman Muhtar, Prof. Mümtaz
Soysal’ın babasıydı. Ereğli’den gemiye binen 2. Süvari Üsteğmen Ali Dursun
Tevetoğlu ise pop yıldızı Tarkan’ın dedesi.)
Gelgelelim korktukları başlarına gelir Fransız ganbotu onları
bulur ve yaklaşmaya başlar. İsmail Hakkı Kaptan ambardaki silahları gavurlara
kaptırmamak için gemiyi karaya oturtmaya çalışır ancak ganbot öylesine hızlıdır
ki sahil cihetinden gelip araya girer, onları karaya yanaştırmaz.
(Burada daha farklı bir sıkıntı var; Denizcilik tarihimizde başka bir
İsmail Hakkı kaptan var mıdır bilmiyorum ama İsmail Hakkı ‘Durusu’ kaptan, Mustafa Kemal ve onsekiz arkadaşını 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkaran Bandırma
Vapuru’nun kaptanıdır.
1871 yılında Zincidere’de doğdu. Babası
Posluoğulları’ndan, kendisi gibi kaptan olan Hacı Ahmet, annesi Hatice
Hanım’dır. İlk ve orta öğrenimini Zincidere Şehir Yatılı Mektebi’nde tamamladı.
Yüksek öğrenimi için de İstanbul Heybeliada Mekteb-i Fünunu olan Bahriyeyi
Şahane’ye bağlı Yatılı Ticari Kaptan Mektebi’ne girdi. 1891 yılında
stajyer kaptan olarak mezun olup, ilk görevine KAYSERİ adlı bir vapurda başladı.
1915’de Osmanlı Seyr-i Sefain’de (donanma) Doğan Vapuru Kaptanlığı’na atandı.
1 Mayıs 1919’da ise Bandırma Vapuru Süvari Kaptanı oldu. 16 Mayıs 1919’da, 9.
Ordu Müfettişliği’ne atanan Mustafa Kemal ve arkadaşlarını İstanbul’dan
Samsun’a götürdü. Dolayısıyla İsmail Hakkı Kaptanın bu gemide olması
imkansız gibi: http://www.altayli.net/articles-phparticle_id2226.html
)
Namlular üzerlerine
çevrilince mecburen yavaşlar, Yüzbaşı Tilly ile üç askeri kaptan köşküne
alırlar.
(8-9
Şubat gecesi Trabzon’a hareket eden gemiye, Fransız Karadeniz Komutanlığı’ndaki
C-27 gambotu Amasra’da pusu kurarak asker çıkardı)
Tilly söze kestirmeden girer ve
"gemiyi niye kaçırdınız" diye hesap sorar. İsmail Hakkı Bey böyle bir
şeyi ilk defa duyuyormuş gibi şaşırır, gemiyi Ereğli'den teslim aldıklarını
yükünü bilmediklerini söyleyip atlatmaya çalışır.
Ama Yüzbaşı Tilly yutmaz "O halde Ereğli'ye dön" diye
emreder, "gidelim kaçakları teslim alalım."
-Benim için farketmez, isterseniz İstanbul'a bile dönerim.
-Sahi bunu yapabilir misin?
-İşimin adı ne? Fizan'a bile giderim.
Tilly kaçak gemiyi İstanbul'a götürürse çok büyük sükse yapacağını
düşünür. Zaten Ereğli'de aradığı adamları bulacağı şüphelidir. Şimdiden rütbe
aldığını hisseder ve sevinçle "tamam öyleyse" der, "sür
İstanbul'a!"-Sahi bunu yapabilir misin?
-İşimin adı ne? Fizan'a bile giderim.
Ava giden avlanır
İsmail Hakkı Kaptan o kadar tabiidir ki insanın içini açar.
Beykozlu Adil'le havadan sudan konuşur, gülmekten kırılırlar. Aradan saatler
geçer birbirlerine sigara tutar, yemeklerini paylaşırlar. Tilly'nin gerginliği
gider, bayağı bayağı rahatlar. Hatta bir kamaraya çekilip uyuyacak kadar.
Tam Bababurun'a 10 mil vardır ki İsmail Hakkı Kaptan başını
bekleyen Fransız erinin elinden silahını alıverir. Şifreli ıslığı duyan
adamları da aynı şeyi yaparlar. Yüzbaşı Tilly direnmeye kalkar ama Adil Bey onu
bir elense, tırpanla altına alır ve ellerini bağlar.
(Yönü
İstanbul’a çevrilen, gambotun takibe aldığı Alemdar personeli kurtuluş planları
yapmaya başladı. Gemide kemençenin kıvrak nağmeleriyle horon oynayan personel,
oyuna davet ettikleri dört Fransız ile bir subayı etkisiz hale getirip
silahlarına el koydu)
Evet bunları esir almak zor olmaz
ama ganbottan nasıl kurtulsunlar?
Ereğli'ye yaklaşınca
aniden dümeni karaya kırar, ateşçiler ocağı faryaplarlar. Makine olanca hızıyla
çalışır, gemiyi ek yerlerinden koparacak gibi sarsar. Gambottakiler yolunda
gitmeyen şeyler olduğunu anlarlar. Önce ihtar atışı yapar, ardından mermi yağdırmaya
başlarlar. Serdümen Recep vurulup düşer ama Adil Bey nasıl keskin nişancı
olduğunu gösterir, önce topun, sonra makinelinin başındaki eri yıkar. Artık
hiçbir er silah başına oturmaz. Şimdi gemiyi karaya oturtmalıdırlar ama ganbot
yine araya girer ve onları kumsala yanaştırmaz. Ancak çatışmayı duyan halk
silahını kaptığı gibi sahile koşar ve ganbota mermi yağdırmaya başlar.
İsmail Hakkı Kaptan, Fransızların bir anlık paniğini fırsat bilir ve gemiyi bir sığlığa oturtuverir. Gavurlar pisi pisine kaçırdıkları avlarına yanar, sahilden açılan ateş şiddetlenince uzaklaşmak zorunda kalırlar.
(Ani bir dümen kıran Alemdar’ın peşine
düşen gambottan açılan ateşe karşılık veren personele Ereğli’ye yaklaştığında
karadan da destek verilince gambot püskürtüldü. Serdümen ve kaptan Rizeli Kahya
Recep bu çatışmada İstiklal Savaşımızın ilk ve tek deniz şehidi olarak tarihe
geçti.
Beş esir askerin serbest bırakılmasına karşılık Fransızlardan Karadeniz’de dolaşan Türk bayraklı gemilere dokunulmaması garantisi alınır)
Beş esir askerin serbest bırakılmasına karşılık Fransızlardan Karadeniz’de dolaşan Türk bayraklı gemilere dokunulmaması garantisi alınır)
Halk yardımlarına gelir, elbirlik gövdedeki delikleri kapatırlar. Gemi kendi imkanları ile kurtulur ve İnebolu'ya doğru yola çıkar. Şükürler olsun, menziline varır, mücahidlerin önüne umduklarından ziyade silah ve malzeme koyarlar.
Alemdar, Bahriye
Komutanlığı ve Seyr-i Sefain İdaresinde yıllarca çalışır ve yaşlanır. Korunsa
iyidir ama onu bir ara tanker dubası olarak kullanır, sonra hurdaya ayırırlar
(1982).
(Fransızlarla
yapılan anlaşma gereği Ereğli’de demirli kalması gereken siyah renkli Alemdar,
yine efsanevi bir başka kaçış öyküsüyle fırtınalı bir Karadeniz gününde griye
boyanarak Trabzon’a getirildi. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin Kurtuluş
Savaşı’ndaki ilk uluslararası anlaşmasıdır. SSCB’den savaş malzemesi taşıyan
gemilere karakol ve kollama
görevi yapan Alemdar, 1951’de Haliç Tersanesi’nde onarımdan geçti, 1959’da
hizmet dışı kaldı. 1964 ve 1980’de özel firmalarca satın alındı, 1982’de
sökülmek üzere satıldı.)
Parantezdeki
notların kaynağı;
Merhaba, buram buram tarih kokan sayfanıza geç rastlasam da kendimi şanslı sayıyorum, zevkle izleyeceğim bundan sonra. Hoşça kalın.
YanıtlaSilBloğa hoşgeldiniz Halil bey,
SilBloğunuz ziyaret ettim. Bazı dostlarımda gelmiş size. Her zaman beklerim. Tarih, başlıca konularımızdan birisi. Eski sayfaları karıştırsanız epeyce yazımız var.
Sevgi ve en derin saygılarımla.