Padişah
Vahdettin’in, bazı tarihini bilmezler tarafından hala, “hain” olmadığı israrla
savunulmakta. Bu gibi düşünenlere tarih baba aşağıdaki notlarıyla hak ettikleri
cevabı veriyor;
Vahdettin’in
21 Mart 1921 günü İngiltere Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold’la konuşmasından;
“…Ankara
liderlerinin Türkiye ile hiçbir gerçek bağlantıları yoktur. Ne kan bağıyla, ne
de başka bir şeyle ülkeye bağlıdırlar. M. Kemal, kökeni belirsiz bir Makedonya
ihtilalcisidir. Kanı Bulgar, Sırp, Rum her şey olabilir. Daha çok Sırp’a
benzer… Ankara liderleri arasında hiçbir gerçek Türk bulunmaz… Gerçek Türkler,
köklerine bağlıdırlar, sadıktırlar. Fakat benim İngilizlerin elinde tutsak
olduğum biçimindeki saçma uydurmalarla kandırılmakta ya da sindirilmektedirler.
Bu şakiler, benim boyun eğeceğimi sanıyorlar.
Dış destek
aradılar, bunu Bolşeviklerde buldular… Müslüman Türklerin Bolşeviklikle hiçbir
ilgisi olamaz. Bolşeviklik dinleriyle bağdaşmaz. Ama bu, onlara zorla kabul
ettirilirse ne olacak?... Benden bir avuç isyancıya boyun eğmem istendi. Her
türlü kişisel özveride bulunmaya hazırım, fakat böyle utanç verici bir boyun
eğişle şerefimi feda edemem, mirasımı ve tahtımın çıkarlarını tehlikeye atamam.
Birliği gerçekten isterim, ama birlik ancak asilerin meşru otoriteye boyun eğmeleriyle
sağlanabilir halen bu otoriteyi gösterecek güçten tamamen yoksunum.”
Yaklaşık
bir yıl sonra, 6 Nisan 1922’de Vahdettin, İngiltere Yüksek Komiseri’ne yine
aynı dille seslenmektedir:
“…Ankara’daki
askeri ihtilal örgütü, eski İttihat ve Terakki’nin yeniden ortaya çıkışından
başka bir şey değildir. Kendisini milliyetçilik maskesi altında gizlemektedir.
Böylece Yunan istilasının yarattığı duyguları sömürerek halkı kandırmayı
başarmıştır. Gerçekte halkın yüzde 90’ı Ankara çetesine içinden karşıdır. Fakat
halk, hiçbir şeyden gerilemeyen ve her şeyi elinde toplayan adamların baskı
metotları altında tutulmaktadır. Bu adamların tutkusu, egemenliklerini
İstanbul’a taşımaktadır.”
Vahdettin’in Büyük Taarruz’un yaklaştığı bir sırada, 7
Ağustos 1922’de İngiltere Yüksek Komiseri’ne söyledikleri de bir başka ihanet
belgesi olarak ortaya çıkmıştır:
“Millici liderler
bir hükümet değildir, bir isyancılar ve ihtilalciler topluluğudur. Onlar,
İttihat ve Terakki’nin canlandırıcılarıdır. Çeşitli adlar atında –ki bunların sonuncusu
‘Milliyetçiler’dir.- kişisel
çıkarları için, ülkede egemenliklerini kurmaya çalıştılar. Masum halkın
vatanseverliğini ve iyi niyetini sömürdüler. İnançları ve politikaları
bakımından, onlar Bolşevik’ten başka bir şey değildirler. Ben ve hükümetim,
barış yapmaya bu yolda özverilerde bulunmaya hazırdır… Fakat barışın,
Türkiye’ye bağımsızlığını ve İslam Dünyası’ndaki mevkiini sağlaması temel
koşuldur… Ankara’da şimdi anlaşmazlıklar var. Müttefikler, kuvvetli bir tutum
takınmalıdır… Millicilerin gücü abartılıyor. Onların gücü, Yunan’ın Türk
arazisini işgal altında tutmasından ve Merkezi Hükümetin sözünü geçirme
olanaklarından yoksun bırakılmasından ileri gelmektedir. Yunan’ın geri
çekilmesi ve böylece boşalan arazinin kısım kısım meşru hükümete teslim edilmesi,
millicileri güçsüz bırakacaktır.”
(KAYNAK: ÖNCE VATAN)
"Kanı Bulgar, Sırp, Rum her şey olabilir. Daha çok Sırp’a benzer… Ankara liderleri arasında hiçbir gerçek Türk bulunmaz… Gerçek Türkler, köklerine bağlıdırlar, sadıktırlar. " bu bile yeter ama anlayana..
YanıtlaSilTarihin bu satırları,milli mücadelemizin ve kazanımlarımızın, Atatürk'ümüzün değerini bin kat daha artırıyor. Anlayana...
Sil