2 Nisan 2013 Salı

MUSTAFA KEMAL’İN ASKERİ OLMAK

Tarihin belli dönemlerinde, siyaseti şekillendiren, kitlelere yön veren sloganlar ortaya çıkar.
Tarihin akışını değiştiren, büyük yığınları harekete geçiren sloganlardır bunlar.
Adnan Menderes'i iktidara getiren "Yeter söz milletindir" sloganıydı.
Ecevit'in "Toprak işleyenin, su kullananın" sloganı hem CHP'ye hem de sol siyasete büyük bir ivme kazandırmıştı.
Demirel'i ön plana çıkartanların "Kurtar bizi baba" sloganı vatandaşın diline dolanmıştı.
Özal'ı tecrit eden "Çankaya'nın şişmanı, işçi düşmanı" sloganıydı.
Aslında her slogan, döneminin ürünüdür, sloganı "reklamcılar" üretmez, siyaset, çaresizlikler, arayışlar ortaya çıkartır sloganı.
Slogan, toplumun sesidir ama o toplum adına ilk önce birileri çıkar ve o sözü dillendirir.
Sonra tüm toplum tekrarlamaya başlar, hem de öyle içten bir şekilde ki...

Sanki bu benim kendi sözüm der gibi...
Türkiye'de son dönemde böyle bir slogan var: "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz!"
Çokça tartışılıyor, kimileri karşı çıkıyor, eleştiriyor, kimileri kullanmaktan vazgeçiyor, kimileri daha bir inatla sahip çıkıyor.
İyi ama bu slogan nereden çıktı?
İşte bu yazı, bu sloganı yaratan Türkiye'yi ve bu sloganı atan insanları anlatıyor.
Ve yine bu yazı, bu sloganı yaratan koşulları, insanları bu çığlığa iten koşulları inceliyor.
Nereden çıktı bu "Mustafa Kemal'in askeriyiz" ve ne anlamı var bunun diyorsanız, yazıyı okuyup bitirdiğinizde bir fikir sahibi olacaksınız.
Her şeyden önce, "Mustafa Kemal'in askeriyim" sözünü ilk kullanan ve slogan haline getiren kişi olma şansı bana nasip olduğu için, haklı bir gururu taşıyorum.
Sloganın ortaya çıkış öyküsü 2002 yılından başlar.
2002 seçimlerinde AKP iktidara geldiğinde, neredeyse dünyamız yıkılmıştı.
Büyük bir karamsarlık havası hakimdi ve herkes birbirine ne olacak bundan sonrası diye soruyordu.
Genel olarak da "Şeriat gelecek" ve "Türkiye İran'a dönecek" kaygısı vardı.
AKP'nin iktidara geldiği gün; AKP'nin asıl misyonunun ülkeyi bölmek olduğunu tespit ederek, asıl tehlikeye dikkat çekiyorduk.
Hemen ardından da "Amerikancı Savaş Hükümetinin Hedefi Ordu'yu Tasfiye Etmek" diyerek, Batıcı AKP'nin en büyük hedefini ortaya koyuyorduk. 

O zamandan bu yana Türkiye'nin iç siyaset gündemi, AKP ve muhalifleri arasındaki mücadele ya da seçimler değildir.
Çünkü AKP, TSK'yı tasfiye etmek için iktidara gelmişti, dolayısıyla tüm icraatları da AKP ile TSK arasında bir mücadeleye dönüştü.
2002 ile 2012 arasında Türkiye'de iç siyasetin iki aktörü vardır, bir tarafta AKP diğer tarafta ise TSK.
Burada, TSK'nın siyasette işi ne gibisinden bir tartışmaya girmeyeceğiz.
Bizi asıl ilgilendiren, AKP'nin TSK'yı tasfiye etme yolundaki icraatları.
Türk insanının ruh halini de, Türk siyasetinin ruh halini de biçimlendiren olgu bu çünkü.
Burada 2007 önemli bir tarih.
Bu tarihte Ergenekon tertibi başladı.
Ergenekon, AKP'nin TSK'yı açıkça hedef aldığı bir operasyon olduğu için büyük önem taşıyordu.
2008 yılında, Ergenekon tertibi bir "cadı avı" halini almıştı, herkes "1 Numara"nın peşine düşmüştü.
Herkes Ergenekoncu olmakla korkutuluyor, tehdit ediliyordu.
21 Temmuz 2008 tarihinde bir gazetenin başyazısı "Emperyalizmin Hedefindeki 1 Numaralı Komutan: Atatürk" başlığını taşıyordu.
Ergenekon'un bir lideri varsa o da Atatürk'tü ve bizler de onun emrindeydik.
Hayatını Atatürk'ün yoluna adayan bir insan olarak, o yazıyı "Evet 1 Numara'nın emrindeyim, ben de Mustafa Kemal'in askeriyim!" sözleri ile bitirmiştim.
Böylelikle, bugünün sloganı yazılı hale geçmiş oluyordu.

Burada bu sloganı anlamak açısından önemli bir tespit yapmamız gerekir.
Eğer Ergenekon olmasaydı, eğer Ergenekon'da Türk Ordusu hedef alınmasaydı ve bu Ordu'nun kurucusu ve daimi komutanı Mustafa Kemal olmasaydı, elbette kimsenin aklına "Mustafa Kemal'in askeri olmak" gelemezdi.
Askerin hedef alındığı yerde, insanların kendisini askerle özdeşleştirmiş olması gayet doğaldı.
Şimdi kimilerinin saçmaladığı gibi "militarist" olmakla ilgisi yoktu, ortada "militarist" bir güç olarak ordu değil, tersine mağdur edilen, eziyet edilen bir ordu vardı.
Buradaki askerlik, askeri bir anlamdan öte bir anlam taşıyordu.
Tabii anlayanlar için...
Aslında "Mustafa Kemal'in askeriyiz" sloganının bile hedef alınmış olması, AKP döneminin Ordu düşmanlığını en iyi karakterize eden şeydir.
Ordu komutanı olmak suçtur, ordunun subayı olmak suçtur.
Kaldı ki Ordu'ya manevi destek vermek için "Mustafa Kemal'in askeriyim" demek de suçtur!
İşte Ordu ve asker düşmanlığı ülkemizde bu boyutlara ulaşmıştır.
Slogana geri döndüğümüzde, insanları asıl rahatsız eden veya korkutanın ne olduğu üzerinde biraz daha düşünelim.
Korkutucu olan şey "asker" sözü olmamalı.
Korkulan Mustafa Kemal'dir.
İnsanların kendisini hâlâ O'na bağlı hissetmesidir.
Hem de öyle bir bağlılık ki, "Paşam ben senin askerinim" diyecek ölçüde gönülden bir bağlılık.
Hem de nasıl bir dönemde...
Komutanların hapse tıkıldığı, Atatürkçülüğün nerdeyse yasaklandığı bir Türkiye'de.


İşte böylesi bir Türkiye'dir insanları "Mustafa Kemal'in askeriyim!" diye bağırtan.
Bugün Mustafa Kemal'in askeri olmak ne demektir?
Mustafa Kemal'in askeri olmak, zor dönemin askeri olmaktır.
Çıkar beklememenin, beklentisizliğin askerliğidir bu...
Ve umudun, geleceğe güvenin, imanın askerliğidir bu...
Gücün değil haklının, doğrunun yanında asker olmayı seçmek demektir.
Görev adamından önce bilinç ve inanç adamı olmaktır...
Kaçak güreşmemektir, safını belli etmektir...
Ben de bu ordudanım demektir...
Karargahını seçmektir, karargahlar arası kararsızlık değil, kararlılıktır...
Hınçtır, öfkedir ama nefret değil acımadır...
Cepheden haber beklemek, umutsuzluğa düşmemektir...
Cepheye mermi taşımak, umut taşımaktır...
Zor zanaattır kısacası Mustafa Kemal'in askeri olmak.
Herkesin harcı değildir.
Ama ben gerçekten Atatürkçüyüm diyenin de namus borcudur.
Bu yazı, Mustafa Kemal'in askerlerine seslenmektedir.
Ve yazdıklarımız ancak ve ancak Mustafa Kemal'in askerlerinde bir yürek kıpırtısı yaratabilir.
Yazıyı başından sonuna okuduğunuzda, Türkiye'nin ve Türk'ün çığlığını duyacaksınız.
Bütün kaleler birer birer ele geçirilirken bir Atatürkçü ne hisseder onu göreceksiniz.
Ve yine kendi hislerinizi göreceksiniz orada. 
Az şey yaşamadık şu on yılda.
Komutanlarımız hapse atıldı.
Askerlerimiz şehit edildi.
Biz şehit acısıyla yanarken, cenazelerimiz yasaklandı.
Biz ağıt yakarken Habur'dan teröristler davul zurnayla memlekete sokuldu.
Gencecik liseli kız kardeşlerimizi PKK'lılar molotofla yaktılar.
Sokağa inip, "Şehitler ölmez, vatan bölünmez!" dediğimizde faşist dediler.
"Hepimiz Türk'üz" dediğimizde ırkçı ilan edildik.
Bizi ya yok saydılar ya düşman ilan ettiler.
Kendi ülkemizde esir olduk.
Teröre teslim olan bir ülkede gururumuz kırıldı, erkekliğimizden utandık.
Gözyaşlarımızı kendimizden bile sakladık.
Atatürk olup hepsinin karşısına bir ordu olup çıkmak isterdik ama Atatürk değildik.
O nedenle bari onun askeri olalım dedik.
İşte bu yüzden Mustafa Kemal'in askeri olduk.

Ya ne olsaydık?
Teslim mi olsaydık?
Düzene mi uysaydık?
Yandaşlık mı yapsaydık?
Kaçaklar kervanına mı karışsaydık?
Döneklik mi etseydik?
Yapamazdık.

Ve yapmadık: Alçaklaşmadık.

Geldik bu güne.
2002 seçimlerinin üzerinden 10 yıl geçmiş.
Adeta gururumuzun üzerinden bir silindir geçmiş.
2023'e on yıl kalmış.
10 yıl daha böyle sürerse, bu ülkede tek bir Türk bırakmazlar.
Demek ki, Türk kalmak için bile o zorlu kararı almak zorundayız.
Bölücülerin ve gericilerin ordusu varsa.
Atatürk'ün de ordusu olmalı.
Ve o ordunun askeri.
Evet; Mustafa Kemal'in askeri... 


(Bu yazı Gökçe Fırat'ın son kitabı Mustafa Kemal'in Askerleriyiz'in önsözüdür)

2 yorum: