Soyadını
doğduğu köyden alan Caravaggio, ışık ve gölge kullanımıyla barok akımın en
özgün sanatçılarındandır. Önceleri kendi portreleri başta olmak üzere, ölü
doğa, meyve resimleri yaptı. Doğalcılığının yanı sıra ışık ve renklerinde
neredeyse realizm akımının etkileri görülür. Son dönem eserlerinde dinsel
sahneler resmetti.
The Death Of Virgin (Meryem’in Ölümü), 1604 – 1606, (Louvre
Müzesi, Paris)
Tam bir
ustalık eseri olan bu tablosu, Caravaggio’nun ışık ve gölge konusunda dahiyane
olduğunun, resimsel düzlemi dramatik bir şekilde ele alışının göstergesidir. Bu
tablosunda çağdaşlarından farklı olarak gölgelere önem vermesi, dramatik anı
teatral sahne gibi algılaması tabloyu önemli kılar.
CARAVAGGİO’NUN YAŞAMI
1571 yılında
Milano’da doğan Caravaggio henüz yirmisine gelmeden anne ve babasını
kaybetmesinin ardından yalnız kalır. Milano’da aldığı resim eğitiminin
ardından, dönemin sanatçılar açısından gözde şehri Roma’ya gitmeye karar verir.
Roma’ya gitmesi de zorakidir esasında. Bir memuru yaralama suçunun ardından
Roma’ya kaçtığı söylenir. Dönemin Roma’sı, sanatçıların gözdesi, hayalleridir.
Avrupa’nın birçok yerinden, birçok sanatçı adayı birleşir Roma’da. Yine aynı
Roma’nın sokakları suçlularla, acımasız insanlarla, sokak kadınlarıyla
doluyken, fakirliğin kol gezdiği han odalarında, bu sanatçı adayları sızana
kadar içer ve beraber konaklar. Bu koşulların Caravaggio’nun resmi üzerinde
etkisi olduğu aşikardır.
Caravaggio dini
otoriteler tarafından keşfedilmeden önce, önemli eserlerinden Meyve
Sepeti Taşıyan Çocuk, Hasta Genç Bacchus eserlerini tamamlamıştır bile.
Bacchus, hasta odasında yatarken yaptığı, bilinen ilk oto portresi olarak kabul
edilir. O zamana kadar, coşkunluğun, eğlencenin, sağlığın sembolü olan
Bacchus’ü hasta, ölmeye yüz tutan bir halde resmetmesi, dikkatleri çeker.
Contarelli Şapeli
için Aziz Matta’yı resmetmesi istenen Caravaggio, kilise jürisi tarafından
reddedilen ilk resimlerini, ikinci kez yapmak durumunda kalır. Kendisinin dini
otoriteler tarafından geri çevrilişi çok kez başına gelecektir.
UNUTULUŞ YILLARI
Michelangelo Merisi
da Caravaggio kendi dönemindeki ününe rağmen 17 yüzyılın sonundan itibaren
sanat dünyasından siliniyor ve 1951’de Roberto Longhi Milano’da ilk Caravaggio
sergisini açana kadar bir daha bu isim dünyadaki sanatseverler için çok bir şey
ifade etmiyor. Kelimenin diğer anlamıyla şu an 80’den az resmi neredeyse hiç
piyasaya çıkmayan, çıksa da bir Boeing 777’den daha pahalı olan, tek bir
tablosu ile bir müzeyi dünya sanat haritasına koyabilen Caravaggio ile takriben
350 sene kadar bir süre pek kimse ilgilenmiyor.
Caravaggio
yeteneğindeki bir sanatçının neden büyük bir hızla gözden düştüğü, unutulduğu
çok enteresan konu. Hayatı ile ilgili bildiğimiz çok kısıtlı ve bir o kadar da
bölük pörçük bilgilerden çok da sevilesi bir insan olamayacağını tahmin edebiliyoruz. Yaşarken çok düşman kazanması ölümünden sonra
hızlı bir şekilde gözden düşmesinin bir sebebi de olabilir. Belki de daha da
önemlisi Caravaggio’nun resimlerinde kullandığı ve o zamana kadar Italyan
resminde görülmeyen acımasız ama bir o kadar da çarpıcı gerçekçilik.
Kendi dönemindeki eleştirmenlerin, onu sanatın ve güzelliğin özünü anlamamakla,
sadece gördüğünü kopyalamakla suçlamasına neden olan gerçekçilik. Bizim için şu
an Caravaggio’yu usta yapan bu özellik, belki de ölümünden bir süre sonra
sanatın güzelliği gerçekliğe tercih eden dünyasında çatlaklar kayıp gitmesine
sebep olmuş olabilir.
Caravaggio Yeni
Ahit’ten ve Hristiyan azizlerin hayatından bir çok anı resmetti. Ancak bütün bu
hikayeleri bulanık bir hayal ile değil, içinde yaşadığı gerçeklik ile anlatmayı
seçti. Caravaggio resimlerindeki karakterler, kostümler ve mekanlar
İsa’nın zamanından değil 17. yy başı Roma’sındandır. Bu durum o tabloları bizim
için ve daha da önemli çağdaşları için daha gerçekçi yapar. Caravaggio’nun
gerçekçiliğinin bir başka sebebi de hikayeleri ve kişileri hiç bir
şekilde idealize etmemesi, onları bütün kusurları, pislikleri, insani yanları
ile resmetmesidir.
MERYEM’İN ÖLÜMÜ
Caravaggio,
içindeki saldırganlığı bastırmakta hayli güçlük çekerken, hapse girip çıktığı,
suç dosyasının giderek kabardığı bir evre geçirir. Kilise komisyonu,
kendisinden Bakire Meryem’in ölümünün resmedilişini talep eder. Beklenti,
kendinden önceki döneme çok benzerdir esasen, ancak Caravaggio eseriyle
komisyonu çok şaşırtır ve bir kez daha reddedilir. Çünkü o, Bakire Meryem’in
ölümünü, sıradan bir ölümlününkine eşdeğer resmetmiştir. Hâlbuki o kutsaldır,
ışıklar içerisinde göğe yükselirken resmedilmelidir. O zamanın yargılarıyla,
Caravaggio’nun resmi, kabul edilemez bir eserdir.
Meryem daha önceki
İtalyan ressamlarının resmettiklerinin aksine hiç de masum güzelliği ile
insanın içine huşu dolduran bir kadın değil. Nispeten sert bakışlı, beyaz tenine
rağmen kara saçı ve gözleri bir İtalyan. Başındaki hale olmasa onun
kutsallığını bize anlatacak hiç bir şey yok. Kucağında bebeğiyle kapısına gelen
dilenci görüntülü insanların karşısında eşikte duran çıplak ayaklı sıradan bir
kadın o. Olayın yaşandığı mekan da daha önceden görmeye alıştığımız gibi
kusursuz bir arka plandan bir şehrin veya kırın göründüğü süslü pencere önü
değil. Gökyüzünde ellerinde kurdelalarla İsa bebeği izleyen melekler yok, hatta
bu karanlık ve klostrofobik resimde bırakın ilahi ışığı gökyüzünü bile
görmüyoruz. Duvardaki sıva çatlaklarından görülen briketler evin fakirliğini
vurguluyor. İsa bebeği görmeye gelmiş hacıların kıyafetleri eski püskü, ve daha
da şaşırtıcı olanı artık yürümekten nasır bağlamış tabanları kir içinde. Daha
önce bir dini resimde bu kadar kir gördüğümüzü hatırlayan var mıdır? Peki
bütün bu kir pas, bu ideal güzelliktan kaçınan sert gerçeklik ne işe
yarıyor? Tablo, daha önceki türevlerinin aksine İsa’nın hikayesini 17. yy başı
Romalıların hayat deneyimlerine daha yakın, ve bu sebeple daha inandırıcı bir
hale getiriyor.
Daha önceki
örneklerinin aksine bu resim Meryem’in huzur içinde göğe yükselişini
göstermiyor. Hikayenin çok daha insani, çok daha acılı bir anına odaklanıyor:
Meryem’in fiziksel olarak ölümü ve arkada kalanların yürekleri burkan acısı.
Resmin ortasında diagonal bir şekilde boylu boyuncca yatan kadın Tanrı’nın
annesi değil de herhangi birimizin erken yaşta kaybettiği bir akrabası gibi
duruyor. Çevresindekiler onun kurtuluşuna sevinmiyor, yas içinde ağlıyorlar.
Burada ölümün ruhani boyutu değil, çok daha fiziksel etkilerini gösteriyor.
Meryem’in teni çoktan rengini kaybetmiş, vücudu ise şişmeye başlamış. Hatta
çağdaşları sürekli olarak modelden çalışan Caravaggio’nun resimdeki Meryem
olarak nehirde boğulmuş bir fahişenin cesedini kullandığını iddia ediyor.
Velhasıl resim işi talep eden kilise tarafından reddediliyor. Bu da aslında ruh
durumu hiç bir zaman çok da dengeli olmayan Caravaggio için sonun başlangıcı
oluyor diyebiliriz.
FAYDALANILAN KAYNAKLAR:
Tabloyu inceleyen yazınız gösteriyor ki hangi dönem olursa olsun, gerçekleri olduğu gibi yansıtanlar dönemin hakimleri tarafından aforoz ediliyor, bu bir. Ressam belki yaşadığı hayatın zorluklarıyla gerçeği olduğu gibi aktarmanın bence keyfini tam anlamıyla yaşıyor, bu iki. Öte yandan aklıma STENDHAL geldi. Zira Stendhal'ın "kırmızı ve siyah" romanından benim algılamama göre; kırmızı dürüstlüğü, siyah ise kiliseyi temsil ettiğini düşünmüşümdür. Dolayısıyla Tıpkı burada ressamın "ışık ve gölge" kullanımına önem vermesi gibi.. Saygılarımla.
YanıtlaSilSkolastisizmi zorlayan tüm devrimci adımlar hep sancılı olmuştur. Ama hayat hikayesinden anladığımız gibi yaşamı zorluklarla geçmiş bu dev sanatçı çağını zorlamasaydı insanlık ve uygarlık bugünlere belki de gelemeyecekti. Bugün bir tablosunu uçak fiyatına alamayacağınız bir değerin yaşamı ne kadar ibret verici bizler için.
SilSevgi ve en derin saygılarımla.
Hayatıyla, eserleriyle çok enteresan bir sanatçı ve hayatı hakkında bilgi çok az ne yazık ki. En sevdiğim ressamlar arasında ilk sıradadır Caravaggio.
YanıtlaSilTablonun yanısıra yaşamından da kısa bir kesit vermeye çalıştım. Gizemli bir sanatçı.
SilSevgi ve en derin saygılarımla.