29 Haziran 2012 Cuma

MAYIS AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 4

KİTABIN ADI : Eski Çağda Yakındoğu I-II (The Ancient Near East C.3000-330)

KİTABIN YAZARI : Amelie Kuhrt
KİTABIN ÇEVİRMENİ : Dilek Şendil
KİTABIN YAYINEVİ : T. İş Bankası Kültür Yayınları
KİTABIN BASKI YILI : 2010
KİTABIN BASKI SAYISI : 2. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI : 499 + 428 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ : 10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ : 10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ : 10/10

YORUM:
Okul yıllarımızda yarım yamalak okutulan, fazla güncellenmeyen tarih bilgilerimiz (benzerlerini defalarca okumama karşın) bu mükemmele yakın derlemede ayrıntılı ve kolay okunur biçimde anlatılıyor.
İlk ciltte Sümer şehir devletleri, Babil, Asur, Mısır, Hititler ve Suriye Levant bölgesi devletçikleri Mitanni, Ugarit ve Emar, MÖ 3000-1200 yılları arasında tanıtılıyor.
İkinci ciltte, aynı devletlerin MÖ 1200-330 arası dönemi ile ilaveten Urartu, Frig ve Lidya ile Ahameniler (Pers İmparatorluğu) dönemleri eklenmiş.
Kitabın tek zayıf yanı Anadolu coğrafyasındaki Urartu, Frigya ve Lidya’ya sadece 25 sayfa ayrılması.
Ancak bu haliyle de çok güzel ve ayrıntılı bu kitap özenli ciltlemesi ve dilerseniz iki cildi koruyucu bir kılıfla alabileceğiniz biçimde iki seçenekli çıkarılması ile yayınevinin çabası takdire değer.
Her Türk aydınının kitaplığında bulunması dileğiyle.

Amélie Kuhrt  (born 1944) is a historian and specialist in the history of the ancient Near East.

Professor Emerita at University College London, she specialises in the social, cultural and political history of the region from c.3000-100 BC, especially the Assyrian, Babylonian, Persian and Seleucid empires. She was co-organiser of the Achaemenid History Workshops from 1983 to 1990. In 1997, her book The Ancient Near East : c.3000-330 BC was awarded the annual American History Association's James Henry Breasted Prize for the best book in English on any field of history prior to the year 1000 AD.
Kuhrt was elected a Fellow of the British Academy in 2001.She is currently a member of the British Academy's Projects Committee, which is responsible for assessing the scope for new projects and initiatives sponsored by the Academy.
Selected books
The Persian Empire: A Corpus of Sources of the Achaemenid Period. London: Routledge, 2007. ISBN 0-415-43628-1

The Ancient Near East : c.3000-330 BC. London : Routledge, 1995. ISBN 0-415-01353-4 (v.1), ISBN 0-415-12872-2 (v.2)
Images of women in Antiquity. With Averil Cameron. London : Routledge, 1993. ISBN 0-415-09095-4



28 Haziran 2012 Perşembe

HAYATININ SINAVI

Ewan 22 yaşına o sene basmıştı, kendinden emin çok zeki ve çok çekici bir genç adam olmanın asaletini taşıyordu.

10 gün sonra Kore'deki bir savaşa katılmak üzere İngiltere'den ayrılacaktı, hiçbir şeyden korkmuyordu ama duygusallığı nedeniyle, ülkesinden ayrılma fikri zor geliyordu ona.
Ağır adımlarla büyük kütüphaneden içeriye girdi, bir kitap alıp oturdu ve okumaya koyuldu. Gerçekten de çok güzel temalara değinmiş etkileyici bir kitaptı elindeki, ama daha da güzel olanı kitabı daha önce başkasının da okumuş ve bazı yerlere notlar almış olmasıydı.
Okuyanın notlar aldığı bölümler Ewan'i da derinden etkiliyor, notları okudukça sarsılıyordu.
Kim olabilirdi bu ?
Hemen kütüphane memuresine gitti ve daha önce kitabı okuyan kişinin kim olduğunu öğrendi.
Holly adında bir kadındı, adresini aldı ve eve varır varmaz bir mektup yazdı:
"Büyük Kütüphanede bir kitap okudum. Eklediğiniz notlar karşısında hayranlık duyduğumu belirtmeliyim. 10 gün sonra Kore'ye gidiyorum, sizi tanımak ve sizinle mektuplaşmak istiyorum. Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum
Holly'den olumlu cevap geldi yüz yüze görüşme imkanları olamadı ama..Km. lerce uzakta mektuplar ardı arkasına yazılmaya başlandı.
Her yeni mektupta birbirlerinden biraz daha etkileniyor, yüreklerini birbirlerine biraz daha açıyorlardı.

Tam 4 sene bu şekilde geçip gitti. Ewan ve Holly birbirlerine belki binlerce mektup yazmış, her mektuptan ayrı tatlar almışlardı. Ewan'ın ülkeye geri dönme zamanı gelmişti, son mektubunda Holly'i görmek istediğini yazdı. "Ancak seni tanıyabilmem için bana bir resmini gönder lütfen" diye ekledi.

Holly buluşmayı kabul etti .Fakat resmi göndermedi.
"Resmin ne önemi var ki? Bizi ilgilendiren kalplerimiz değil mi..? Yakama kırmızı bir çiçek takacağım." dedi.
Günler birbirini kovaladı ve Ewan ülkeye döndü. Garda buluşacaklardı ..
Trenden indiği ilk anda gözleri Holly'i aradı. Bir müddet bakındı, sonra kalabalığın arasından şimdiye dek gördüğü en güzel kadın belirdi. Uzun boylu, çok güzel, uzun sarı saçlı, masmavi iri gözleri ve mavi elbisesiyle tek kelimeyle muhteşem bir kadındı. Kendisine doğru yürüyordu..
Kadına doğru bir adım attı, ama yakasında hiç bir şey yoktu.
Kadın Ewan'ın gözlerine baktı ve
"Merhaba denizci, benimle gelmek ister misin?" diye sordu.
Tam o sırada güzel kadının omuzunun üzerinden, yakasında kırmızı çiçek olan kadını gördü.. Kısa boylu, şişman sayılacak kiloda, gri kısa saçlı, tozlu uzun pardösüsü ve kalın bilekleriyle , elinde kitap öylece duruyordu. Ewan şaşkındı, az önce hayatında gördüğü en güzel kadından bir teklif almıştı..
Ancak biraz ileridede yüreğine aşık olduğu kadın duruyordu. Kendini toparladı ve yüzüne bakan dünyalar güzeli kadına aldırmadan yanından geçerek ilerledi. Elinde Holly'le birbirlerini tanımalarını sağlayan kitapta vardı. Elini uzattı,
"Merhaba Holly" dedi gözlerinin içi gülerek.
"Pardon" dedi kadın.
"Ben Holly değilim. Az önce buradan geçen sarı saçlı, mavi elbiseli bayan ricada bulundu yakama bu çiçeği taktı, kitabı hediye etti. Ve bunun hayatının sınavı olduğunu söyledi. Sizi garın çıkışındaki cafe'de bekliyormuş..."







27 Haziran 2012 Çarşamba

DİYARBAKIR ULUCAMİ

Diyarbakır’da ziyaret ettiğimiz önemli mekanlardan birisi de Ulucami olup, Sur semtinde, Zinciriye ve Mesudiye medreseleri arasındadır. Anadolu'nun en eski camisi sayılmaktadır.  639 yılında Diyarbakır'a egemen olan müslüman Araplar tarafından şehrin merkezindeki Martoma Kilisesi’nin camiye çevrilmesiyle oluşturulmuştur. Gittiğimizde onarıma alınmış olduğundan içini gezemedik. Verilen bilgiler rehberimizin anlatımları.
Daha sonra 1091 yılında Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah'ın buyruğu ile veziri Ebu Mansur Mehmed'e onartıldı. büyük bir onarım gördüğünü, değişik dönemlerde birçok kez onarım ve eklentilerle bugünkü şeklini aldığını kitabelerinden öğrenmekteyiz. Diyarbakır Ulu Camii, İslam aleminin 5. Harem-i Şerifi olarak kabul edilmektedir. Ayrıca Camide sibernetiğin babası olarak kabul edilen ünlü bilgin El Cezeri'nin yaptığı güneş saati bulunmaktadır.
Minaresinin şerefeye kadar olan gövdesi dört köşelidir. Camiin çatışı iki büyük bölümde iki sıra halinde sekizer sütun üzerindedir. Ulu Cami'nin avlu cephelerinde farklı dönemlere ait Mimari bezekler, kabartma ve yazıtlar büyük bir uyum içerisinde yerleştirilmişlerdir.
 Giriş kapısı, mihrap ve minber üzerindeki süslemeler değerli birer sanat eseridir. Caminin avlusunun ortasındaki şadırvan mermer sekiz sütunlu ve sivri kubbelidir. 1849 yılında yapılmıştır Şadırvanın işlemeli Avlusunda Mesudiyet Medresesi/ Şafiî'ler Camii, batı yakınında Zinciriye Medresesi, güney bitişiğinde Hanefî'ler Camii yer almaktadır. Caminin batısındaki bir kapıdan da minareye çıkılmaktadır. Minare kare gövdeli, silindirik külahlıdır. Üzerinde kitabeler bulunmaktadır.

Avludaki hükümdar türbeleri Şah İsmail tara tından 1507 yılında yıktırılmıştır.

26 Haziran 2012 Salı

DİYARBAKIR ATATÜRK KÖŞKÜ

Mardin gezimizin son günü dönüşümüzü uygun saat verdiği için Diyarbakır havaalanından yapacağımız için öğle yemeğinden sonra Diyarbakır’a doğru yola çıktık. Zamanımız oldukça kısıtlı olduğu için belli birkaç noktayı görebileceğiz. Bunlardan ilki Atatürk köşkü.
Şehir merkezine 5 km uzaklıkta olup, eski Mardin yolu üzerinde olan bu köşke, Gazi veya Seman Köşkü de denmektedir.
15. yy.da inşa ettirilmiş olan yapı Akkoyunlu mimarisinin tipik özelliklerini taşımaktadır. Yapı iki katlı olup, doğu-batı uzantılı ve dikdörtgen bir plana sahiptir. Yapıda bir sıra bazalt taş, bir sıra da beyaz kireç taşı kullanılmıştır.
Alt katında “çay odası” olarak adlandırılan bir oda, selsebilli eyvan ve mutfak bulunmaktadır. Selsebilli eyvanın üst örtüsü, beşik tonozdur, yuvarlak kemerli selsebilli zemin ise mermerden yapılmıştır. Buradan akan su, dikdörtgen bir havuza, oradan da kapalı bir kanalla avludaki büyük havuza dökülmektedir. (blogda Kasımiye Medresesi yazımızın okuyanlar hatırlayacaklar, bir benzeri de orada idi. Havuzun özelliklerini orada anlatmıştım.)
İkinci katta, bir oda ve bir teras bulunmaktadır. Günümüzde Atatürk’e ait eşyaların sergilendiği bir müze olarak kullanılmaktadır.  
Atatürk 5 Mart 1917 yılında Ordu Komutanlığına atanınca, 13 Martta Diyarbakır'a gelmiştir. Silvan da bulunan 16. Kolordu karargah komutunlığı 2. Ordu karargahını oluşturmak üzere Diyarbakır'a alındı. Karargah binası İçkalede bulunan ve halen Atatürk Müzesi olarak faaliyet gösteren yapıya taşınmıştır.

Bir süre Kavvası Sağır sokakta bulunan Hacı Sinan Özbostancı'ya ait evde ikamet eden Atatürk daha sonra Mardin Kapı dışında yer alan Seman Köşkünü ikamet olarak kullandı.

Daha sonra 1937 yılında Belediyece satın alınan bu köşk restorasyonu ve onarımı yapılarak Atatürk Köşkü adıyla hizmete sunulmuştur.

Atatürk Köşkü Atatürk'ün Ölümünün 100. yılı sebebiyle 1981 yılından yeniden onartılmış, bahçesi ve çevresi düzenlenerek bu günkü şeklini almıştır. Ayrıca çevre düzenlemesi yapılan bu alandaki kafe ve restaurantlar, yaz sıcağından kaçıp, güzel bir manzara eşliğinde serinlemek ve eğlenmek isteyenlerin uğrak mekanlarından biri olmuş.

25 Haziran 2012 Pazartesi

MAYIS AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 3

KİTABIN ADI : Gurur

KİTABIN YAZARI : Jack London
KİTABIN ÇEVİRMENİ ?
KİTABIN YAYINEVİ Kipaş Yayınları
KİTABIN BASKI YILI 2004
KİTABIN BASKI SAYISI 1. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI 260 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ 9/10 (Az sayıda dizgi hatası var)
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ 10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ 10/10

YORUM:
Jack London’la tanışmam, yaklaşık 40 yıl önce İzmir Amerikan Kütüphanesi’ne dayanır. Çok sayıda kitabını defalarca okuduğumu sanıyorum. Serüven üzerine kurulu roman ve hikayeleri kolay okunur ve akılda kalıcıdır. Daha sonra sosyalist gerçekçiğinin kült romanlarından Demir Ökçe ile tanışmıştım. London’un önemli ana duraklarından birisi olan roman yüzyıla yaklaşan yaşamıyla hala değerli.
Gurur kitabında London’un konusu Hawaii ve yerlileri olan 8 hikayesi bir araya getirilmiş. Dönemim gizemli ve ölümcül hastalıklarından cüzzam da hikayelerdeki ana temalardan biri.
Başta “Dinsiz” hikayesi olmak üzere tamamı etkileyici hikayeler.
Eski baskı olduğundan bulmanız zor olmakla birlikte okumaktan pişman olmayacağınız ve değerli yazarı tanımayanlar için de önerebileceğim bir kitap.

Jack London (12 Ocak 1876, San Francisco - 22 Kasım 1916, Kaliforniya), ABD'li gazeteci ve roman yazarı. Vahşetin Çağrısı, Martin Eden, Demir Ökçe, Beyaz Diş ve Deniz Kurdu başta olmak üzere elliden fazla kitabın yazarı olan Jack London, Dünya ticari dergi romanının öncüsü ve yazarlıktan yüksek gelir elde edebilen Amerikalıların ilklerindendir.
Romanları
A Son of the Snow (1902)

Children of the Frost (1902)
Vahşetin Çağrısı (1903)
The Kempton-Wace Letters (1903) Published anonymously, co-authored by Jack London and Anna Strunsky.
Deniz Kurdu (1904)
The Game (1905)
Beyaz Diş (1906)
Ademden Önce (1907)
Demir Ökçe (1908)
Martin Eden (1909)
Yanan Gün Işığı (1910)
Adventure (1911)
The Scarlet Plague (1912)
The Abysmal Brute (1913)
Ay Vadisi (1913)
The Mutiny of the Elsinore (1914)
The Star Rover (1915, published in England under the title The Jacket)
The Little Lady of the Big House (1916)
Jerry of the Islands (1917)
Michael, Brother of Jerry (1917)
Hearts of Three (1920, novelization by Jack London of a movie script by Charles Goddard)
The Assassination Bureau, Ltd (1963, half-completed by Jack London; completed by Robert Fish)
Hikaye derlemeleri
Tales of the Fish Patrol (1906)
Smoke Bellew (1912)
The Turtles of Tasman (1916)
Özyaşamöyküsel anıları
Demiryolu Serserileri (1907)
John Barleycorn (Bir Alkoliğin Anıları) (1913)
Kurgu-dışı eserleri ve makaleleri
The People of the Abyss (1903)
Revolution, and other Essays (1910)
The Cruise of the Snark (1913)
How I became a socialist
Kısa Öyküleri
"By The Turtles of Tasman"
"Diable-A Dog"
"An Odyssey of the North"
"To the Man on Trail"
"To Build a Fire"
"The Law of Life"
"Moon-Face"
"The Leopard Man's Story" (1903)
"Negore the Coward" (1904)
"Love of Life"
"All Gold Canyon"
"The Apostate"
"In a Far Country"
"The Chinago"
"A Piece of Steak"
"Good-by, Jack"
"Samuel"
"Told in the Drooling Ward"
"The Mexican"
"The Red One"
"The White Silence"
"The Madness of John Harned"
"A Thousand Deaths"
"The Rejuvenation of Major Rathbone"
"Even unto Death"
"A Relic of the Pliocene"
"The Shadow and the Flash"
"The Enemy of All the World"
"A Curious Fragment"
"Goliah"
"The Unparalleled Invasion"
"When the World was Young"
"The Strength of the Strong"
"War"
"The Scarlet Plague"
"The Seed of McCoy"
"The Sundog Trail"
"Batard"
"The King of Mazy May"
"South of the Slot of fun"
Oyunları
The Acorn Planter: a California Forest Play (1916)






22 Haziran 2012 Cuma

DARA

Dara, Mardin kent merkezine oldukça yakın bir köy. Son yıllarda keşfedilen arkeolojik zenginliği öne fırlamaya aday bir gezi mahalli olacaktır, sanıyorum.
Persler döneminde imparator Darius tarafından, Anadolu’ya giden ordular için bir garnizon kenti olarak planlanmış.

Kentin hemen girişinde kaya mezarları ile nekropolis alanı halen kazı aşamasında. Yerel rehberlerden verilen bilgiye göre halen kaya mezarların yanındaki asıl zemine inilememiş. Kazıldığı takdirde çok daha derinlere inilmesi planlanıyor.

Üst katmanlarda genellikle soyluların mezarları var. Yan yana aile mezarları ile topluca gömülen asker mezarları da bulunmuş.




 (Yerel rehberimiz; Sultan. Yedi kızkardeşin sonuncusu. Kendinden sonra bir oğlan kardeşi doğmuş. sorunlar çözümlenmiş gibi)
Köyün ters istikametinde yaklaşık 20 metrelik merdivenlerle inilen çok büyük bir hazire ortaya çıkarılmış. Zamanında tam olarak ne amaçla kullanıldığı belirlenememekle birlikte köyün dışındaki su kanallarında bekletilerek içilecek hale gelen suların depolandığı bir hazne kabul ediliyor. Halen inilen zeminin asıl zemin olmadığı düşünülüyor.




Köyün diğer yamacında da su havuzları yer almakta yan yana havuzlamalarla kentin temiz su ihtiyacı için yapılmış bekletme havuzları bugün dahi ihtişamından bir şey kaybetmemiş.
Zaman sıkışıklığından kentin diğer buluntularını gezemedik. Ancak zaman içerisinde kazılar sonucunda halen var olan köyün tamamen boşaltılması ve Dara’nın “Ephesus” gibi çok büyük bir turizm noktası haline gelmesi mümkün görünüyor.

Bölgeye yolunuz düşerse gezmenizi öneririm.

21 Haziran 2012 Perşembe

MAYIS AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 2

KİTABIN ADI : 6 Kıtadan

KİTABIN YAZARI : Timur Özkan
KİTABIN ÇEVİRMENİ -
KİTABIN YAYINEVİ : Alter Yayınları
KİTABIN BASKI YILI : 2012
KİTABIN BASKI SAYISI : 1. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI : 268 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ : 8/10 (Az sayıda dizgi hatası var)
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ : 10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ : 9/10

YORUM:
Ülke içi olsun, yurt dışı geziler olsun, bir yere ilk gittiğimizde en sıkıntısını çektiğimiz konulardan birisi nasıl ve nereleri gezeceğimiz noktasıdır. Gezi öncesi zamanımız varsa biraz kitaplardan biraz internetten kabaca bilgi toplamaya çalışırız. Ya da daha önceden gitmiş arkadaşlar tanıyorsak, onlara ulaşıp bilgiler almaya çalışırız.
Tam bu noktada daha önceden giden seyyahların kaleme aldığı gezi notları değerli bilgi hazineleri olarak ortaya çıkıyorlar. Önemli mekanlar, yiyecek, içecek, alışveriş ya da konaklama için ilk elden verdikleri bilgiler çok değerli oluyor.
İşte, Ankaralı Gezginlerin geçen seneki moderatörü Timur Özkan, tüm dünyadan (ve elbette Türkiye’den) önemli gezi noktalarına ilişkin anılarını bir araya getirdiği kitabını bu sene başında yayınladı. 6 Kıtadan yazdığı notlar gezginler açısından çok özel ve güzel.
Sayın Özkan, yine bu sene başında gerçekleştirdiği “Antarktika” gezisi ile 7. Kıtayı da görmüş oldu. Tanıtımda kısaca dinlediğimiz anılarını ileride “7 kıtadan” olarak kitaplaştıracağına inanıyor, gezi meraklılarına öneriyorum.

Yazar ile ropotaj için bakın:
http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&frm=1&source=web&cd=2&ved=0CGsQFjAB&url=http%3A%2F%2Fwww.anadolujet.com%2Faj-tr%2Fanadolujet-magazin%2F2011%2Faralik%2Fmakaleler%2Fgezmeyi-ogreten-gezgin-timur-ozkan.aspx&ei=ltniT87ZGMfs-gaRm_mcAw&usg=AFQjCNHwNZxtS3oymvKMYhK02d0CgcEn5g

20 Haziran 2012 Çarşamba

DEYRULZAFARAN MANASTIRI

Mardin gezimizin 3. ve son gününde ilk durağımız, İsa’dan sonra 5. yüzyılda inşa edilen Deyrulzafaran Manastırı. Bu manastır ismen Türkiye’de en tanınmış ve bilinen Süryani Kilisesi’nin önemli merkezlerinden biridir. 1932’ye kadar 640 yıl boyunca Süryani Ortodoks patriklerinin ikametgah yeri olmuş.
Manastır, Mardin’in 4 kilometre doğusunda bir dağ yamacında. Üç kattan oluşan Manastır 5. yüzyıldan başlayarak farklı zamanlarda yapılan eklentilerle bugünkü haline 18. yüzyılda kavuşmuş.
 Manastır, Milattan önce Güneş Tapınağı, daha sonra da Romalılarca kale olarak kullanılan bir kompleks üzerine inşa edilmiş, Romalılar bölgeden çekilince Aziz Şleymun bazı azizlerin kemiklerini buraya getirterek kaleyi manastıra çevirmiş. Bu nedenle Manastır, önceleri Mor Şleymun Manastırı olarak tanınmış. 15. yüzyıldan sonra da Manastır’ın etrafında yetişen zafaran (safran) bitkisinden dolayı Manastır, Deyrulzafaran (Safran Manastırı) adı ile anılmaya başlanmış
Deyrulzafaran Manastırı, uzun tarihi boyunca Süryani Kilisesi’nin dini eğitim merkezlerinden biri olmuş ve bölgeye ilk matbaayı getiren kişi de yine bu Manastır’da patriklik yapan ve 1895’te vefat eden 4. Petrus’tur. Halen bu matbaa makinesi manastırda sergileniyor. İbrahim Müteferrika’dan sonra getirilen 2. Makine olduğu belirtiliyor. (1876 yılında Manastır’a getirilmiş) Matbaada 1969 yılına kadar başta Süryanice olmak üzere Arapça, Osmanlıca ve Türkçe kitaplar ile 1953’e kadar Öz Hikmet adında aylık bir dergi basılmış.
Manastır, milattan önceki yıllarda yapım tarihi tam olarak belirlenemeyen bir güneş tapınağının üzerinde kurulu. Halen merdivenlerle inilen bodrum katta bu yapının kalan kısımları gösteriliyor.
Manastırda değişik isimler alan kiliselerden birisinin adı Azizler Evi (Beth Kadişe) Bu binanın tarihi, Manastır’ın kuruluş tarihi olan 5. yüzyıla kadar inmektedir. Ancak dış kısımlar Patrik 4. Petrus tarafından 1884 yılında yeniden onarılmış. Bazı azizlerin kemikleri ile birlikte Manastır’da görev yapan bazı patrik ve metropolitler de burada gömülü. Burada bulunan 7 nişten 4 tanesi metropolitlere, 3 tanesi de patrik mezarlarına ayrılmış.

Mor Hananyo Kilisesi (Kubbeli kilise) , Bizans İmparatoru Anastasius döneminde, Milattan sonra 491-518 yılları arasında, inşa edilmiş.

Ana avlunun kuzeydoğusunda kalan Meryem Ana Kilisesi, Manastır’ın ilk kilisesi olarak kabul ediliyor.. Patrik 2. Cercis döneminde (1686-1708) Kilise’nin bir kısmı onarımdan geçmiş. Bu kilise günümüzde de vaftiz törenleri için kullanılıyormuş.



Halen manastırda toplam 40 kadar görevli çalışıyor. Herhangi bir dini eğitim verilmiyor.Bu manastırı da diğerlerinde olduğu gibi manastırda görevli Süryani gençler gezdiriyor. Manastırın önüne yakın zamanda çok güzel bir dinlenme ve alışveriş tesisi yapılmış.(Batıdaki bir çok turistik mekana ibret olması dileğiyle)