4 Ocak 2012 Çarşamba

ONLARI UNUTMAYIN - 27

 
GAZİ BİNBAŞI AYŞE (ALTINTAŞ)

Gazeteci Hasan Tahsin’in attığı ilk kurşun, Kuvayi Milliye’yi, kurtuluş ruhunu ateşlemişti. İzmir’de 15 Mayıs 1919’da gözyaşıyla başlayan bu hüzünlü öykü, yine İzmir’de tarih 9 Eylül 1922’yken zaferle sonuçlanacaktı. Ulu Önder’in kurtuluş ordularının temelini oluşturan Kuvayi Milliye hareketinde eli silah tutan herkes vardı. Kadınlar da ön sıralardaydı. İzmirli Gazi Ayşe Altıntaş gibi...
Daha sonraları Binbaşı Ayşe olarak da anılacaktı.


Gazi Ayşe Altıntaş, 1314 Selanik doğumludur. Küçük yaşta iken evlendiği Eşi 1912-1913 Balkan Savaşında Şehit düşünce; O'nun acısını ve yetim kalan iki oğlunu bağrına basarak, göç yollarına düştü. Birkaç duraklamadan sonra, Ege Denizi'nin karşı kıyısında, Selanik'in ikiz kardeşi olan İzmir'e yerleşti. Ancak, Yunan mezalimi burada da peşlerini bırakmadı.

İzmir’deki işgal bekleyişi onu çok incitmişti, hazırlıklıydı. Pek bilinmez ama tarihçilere göre Kemeraltı girişinde Hasan Tahsin’le birlikte ilk karşı koyanlar arasında o da yer almıştı. 15 Mayıs 1919 günü İzmir'i işgal eden Yunan Ordusu'nun kıyımına uğrayan 2000'den fazla vatandaşımızın masum kanları, şiddetli yağmurun sularıyla Körfez'e aktı.  Milislerin komutanıydı, sayıca yetersiz olmaları o gün ellerini kollarını bağlamıştı. Fakat her şey henüz bitmemişti, bir gün mutlaka geri dönülecekti...

Gazi Ayşe, İzmir’den çekilirken, Balkan Savaşı’nda kaybettiği eşinden yadigar ziynet eşyalarını bile silah almak için satacaktı.


Bu barbarlığa karşı Ayşe Hanım, İzmir'in köylerini dolaşarak topladığı gönüllülerle, atlı bir Süvari Milis Müfrezesi kurdu. İki oğlunu da yanına alarak, Akıncı Müfrezeler Komutanı Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Beyin emrine girdi. Düşmanın Batı Anadolu'daki ilerlemesini durdurmak için, Aydın ve Demirci/Akhisar Cephesinde yürütülen gerilla (çete) savaşlarına katıldı. Büyük Oğlu, Demirci bölgesindeki çatışmalarda Şehit düştü.

Ayşe Hanım ve Müfrezesi, 1921 yılı başlarındaki İnönü Savaşlarında görev aldı. Diğer Oğlunu da orada kaybedince, ana yüreği yanıp kavruldu. Fakat, yılmadı. Müfrezesiyle birlikte,13 Eylül 1921'de zaferle sonuçlanan, Sakarya Meydan Savaşına katıldı. Bu savaşta kasığından yaralanmasına rağmen, Milli Mücadele'yi daha büyük bir azim ve kararlılıkla sürdürdü. Tedavisinin ardından cepheye döndü ve Kahraman Müfrezesinin başına geçerek, 26 Ağustos 1922 sabahı başlatılan Büyük Taarruzda görev aldı. İzmir'in kurtuluşuna kadar, Kahraman Ordumuzu destekleyen diğer milis güçleri ile birlikte, Gazi Ayşe Hanım'ın Müfrezesi de sayısız yararlıklar göstererek destanlar yazdı.
Son kurşunu da attı

Ve 9 Eylül 1922’de, burnunda tüten İzmir’e elinde silah koştu. Son işgalcilerin peşinden giderken, bacağından vuruldu. O acı bile istiklal sevincini yaşamasını engelleyemedi. İlk kurşunu attığı İzmir’de son kurşunu da atmış, tüm dünyaya zafer ilan edilmişti. Gazi Ayşe, bu büyük destanın bilinmeyen kahramanlarındandı. Hem işgal hem de kurtuluş gününde en ön sıralardaydı.

Binbaşı Ayşe, bizzat kendi macerasını şöyle anlatmaktadır:

“…Büyük harpte Kafkas Cephesi’nde yaralanarak ölen kocamın ve tüm vatan evlatlarının intikamını almaya and içmiştim. Allah, bu fırsatı 15 Mayıs (1)335–(1919)’da bana verdi. İzmir’i Yunanlılar işgal ettiği sırada ilk mukâvemetimiz sona erip şehre Yunanlılar hâkim olunca Aydın’a gittim. Orada faaliyete geçerek bir Kuva–yı Milliye birliği teşkil edip, bilâhare Nuri Çetesi’ne katıldım. Aydın muharebelerini yaptıktan sonra Koçarlı’ya çekildik. Bu sûretle, bilfiil atıldığım İstiklal Mücadelesi’ne başından sonuna kadar iştirak ettim.

İlk defa Sakarya’da sol kasığımdan piyâde mermisi ile yaralandım. Seyyar hastanede tedaviden sonra tekrar müfrezeme iltihak ettim. Büyük Taarruz’da Mürsel Paşa Fırkası’na iltihak ettik. Ve Ahır Dağları’ndan düşman gerilerine akmağa memur edildik. İzmir’e ilk giden birlikler arasında ben de vardım. Ancak, bu arada misketle sol bacağım kırıldı.”

Binbaşı Ayşe; ayağında çizmesi,başında kalpak ve subay kılığında gezdi.Askerden her zaman büyük saygı gördü.

Zafer'den sonra uzunca bir süre İzmir'de oturdu. 1934 yılında Soyadı Kanunu kabul edilince, ALTINTAŞ soyadını aldı.

Gazi Ayşe Altıntaş, Büyük Zafer'den sonra, uzunca bir süre İzmir'de oturdu. Ancak, bu döneme ait sağlıklı bilgiye sahip değiliz. İzmir'de iken sol yanına felç indi ve sol gözü görmez oldu.1942 yılında Ankara'ya taşındı ve T.C.Merkez Bankasında Müstahdem (Odacı) olarak çalışmaya başladı. Gazi Ayşe Hanım, ömrünün son dönemini Ankara'da yaşadı. Ne var ki, O'nun Milli Mücadeleyi kazanan cesur yüreği, yaşam savaşına yenik düştü. 27 Ocak 1949 günü "kalp yetmezliği" tanısıyla kaldırıldığı Ankara Numune Hastanesinde, Hakkın Rahmetine kavuştu. Ankara'da hangi mezarlığa defnedildiği konusunda, yeterli bilgiye sahip değiliz.


ATATÜRK'ün 21 Mart 1923 tarihinde yaptığı konuşmada, Türk kadınının Millî Mücadele’deki hizmetlerini anlatan şu sözleriyle hikayemizi bitirelim:

Dünyanın hiç bir yerinde hiç bir milletinde Anadolu köylü kadınının fevkinde kadın mesâisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiç bir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım. Milletimi halâsa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet gördüm’ diyemez... Belki erkeklerimiz memleketi istilâ eden düşmana karşı süngüleriyle düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında isbât-ı vücut ettiler. Fakat erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat menba’larını kadınlarımız işletmiştir... Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, mahsulâtı pazara götürerek paraya kaideden, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin harp malzemesini taşıyan hep onlar, hep o ulvî, o fedakâr, o ilâhî Anadolu kadınları olmuştur. Binaenaleyh hepimiz bu büyük ruhlu ve duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle ebediyyen taziz ve takdis edelim.”





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder