14 Şubat 2011 Pazartesi

KİMYASAL KASTRASYON MU O DA NE?

Aşağıda yazacaklarım, meslekdaşlarımızla da istişâre edilerek oluşmuş tıbbî ve vicdânî sine qua non kararlardır:
*Parafilik davranış sergileyen*, *mütecâviz* veya *tâcizcilerin* *ekseriyeti “içimizde yaşayan ve kendi hâlinde bildiğimiz” kişilerdir
Psikotik boyuta varmayan vak’alar hastadırlar ama cezâî ehliyetleri tamdır.
Meselâ *Antisosyal Kişilik Bozukluğu* da bir psikiyatrik antitedir ama bunların da cezâî ehliyetleri tamdır.
Dolayısıyla da tedâvileri tıbbîdir.
Hiçbir tıbbî tedâvinin nasıl yapılacağını kanun koyucu tâyin edemez; tamamen hekim ve hasta arasındaki bir konudur. Biz psikiyatrlar aslında zihinsel özürlülere, bunaklara, şizofrenlere cinsel olarak çevrelerini rahatsız ettikleri durumlarda hormon verebiliyoruz ve hiçbir sorun olmuyor, çünkü bu insanların cezâî ve hukukî sorumlulukları, ehliyetleri yok ve onların rızâsını almadan tedâvi girişiminde bulunuyoruz, verdiğimiz hormonlar da zararsız miktarlarda. Ama sapkınlıklarda durum farklı, çünkü onlar diğer akıl hastalarından farklılar, yâni cezâî ve hukukî ehliyetleri var. Cezâî ve hukukî ehliyeti olan insanlara hekim, rızâsını almadan bir tedavi uygulayamaz. Sorun budur, hekimin önünü açacak bir yasal düzenleme yapılabilir. Meselâ “cinsel suç işleyen cinsel sapkınlık hastalıklarının tedâvisinde eğer direnç varsa, suçun tekrarının önüne geçilmesi amacıyla hekim tedâvide rızâ şartı aramak zorunda değildir” denilebilir. Böyle denirse şimdi *AKP’nin* yasasında olduğu gibi cinsel sapkınlık teşhisi ve tedavisi hâkime bırakılmaz, hekim hâkimin emir kulu yapılamaz.


Hadım yasası diye övünerek söyleyen *AKP’lilerin* yasada önerdiği ilaç *Depo Provera’dır* ki doğum kontrolü için kadınlarda kullanıldığı sırada (Batılılar, 1970’lerde helikopterlerle doğum kontrolü için Afrikalı kadınlara Depo Provera atıyorlardı) o kadınların çoğu kanser oldu. Devlet eliyle kimsenin beden bütünlüğü bozulamaz, bu işkencedir. İnsanlar bizi iğrendiren suçlar işliyorlar diye, onlara istediğimiz cezâyı veremeyiz, cezânın da insan haklarını ilgilendiren bir normu, kuralı vardır. Cinsel suç işleyenlere en ağır hapis cezâlarının verilmesine evet ama kimsenin canı devlet eliyle yakılamaz, doku ve organ bütünlüğü bozulamaz. Kaldı ki bu tür girişimlerin tıbbî faydası da kesin değildir.


1- Hiçbir çağdaş devlet, insanın biyolojik bütünlüğünü bozucu cezâ veremez. Bu insan haklarına aykırı bir durumdur, suçlu da insandır.
2- “Cezâ” ve “tedâvi”, asla bir arada kullanılacak kavramlar değildir.
3- Ülkemizde cinsel suçlarla ilgili çağdaş düzenlemeler, ancak yeni yeni gündeme gelmektedir ve hâlâ *Avrupa’da* cinsel suçların en az cezâ gördüğü ülke Türkiye’dir. Cinsel suçların cezâların arttırmak varken, çağdışı yöntemleri gündeme getirmek kabûl edilemez.
4- Cinsel suçlar, “pedofili” gibi hastalıklardan kaynaklanıyorsa,hastalıkların tedavisinden sorumlu olan, tıbbî otoritedir. Hukukî mercîler, tıbbî otoriteye “tedâvi şekli” dayatamaz, emredemez.
Böyle bir tedâvi tatbik edilecekse, meselâ *İsviçre’de* olduğu gibi, özellikle de multidisipliner bir ekip tarafından yürütülen bir tedâvinin bir parçası olarak ve hasta/suçlunun rızâsıyla gerçekleştirilebilir. Bu da bir
cezâî müeyyide değil, uygulanan psikiyatrik/psikoterapötik tedavinin parçasıdır. Bu tedâvinin etkililiğini gözden geçiren yayınlarda, bizzat doktor gözetiminde ve çok düzenle uygulansa bile, vak’aların %70′inde hiç faydası olmamakta, sâdece %30’unda ilâç kullanıldığı süre içinde cinsel isteği ve eylemi azalttığı gözlenmekte, bu azalma görülen kişilerde ise ilâcı bırakma hâlinde “rebound” (ânında sözlük: daha da güçlenerek tekrarlama, nüksetme) şeklinde cinsel istek ve eylemlerde artış gözlenmiştir. Türkiye’de vakaların ilâcı alıp almadığı, cinsel istek ve eylem sıklığını takip etmek imkânsız gibi bir şeydir, bu yasaya girerse birçok pedofili vak’ası bu yöntem için başvuru yapar ama ilâcı doğru kullanmaz veya istek ve eylemlerini belirtmez.


Ortada, bilim adamlarının ve meslek örgütlerinin fikri alınmadan kapımızın önüne konmuş, özensizce hazırlanmış bir yasa tasarısı var, konu oldubittiye getirilebilir. Cinsel suç işleyenlerin tamamı, bir anda “hasta” durumuna düşürülebilir ve biz de hâkim emri ve mahkeme kararıyla bu yeni “hastalarımızı” tedâviye zorlanabiliriz. Daha da vahimi, cinsel suç işleyenler, bu sözüm ona tedâviyi kabûl etmeleri hâlinde, hâkim tarafından şartlı salıverilebilirler. Meselâ *Hüseyin Üzmez*, “ben bu tedâviden faydalanmak istiyorum” diye bir meslektaşımızın önüne çıkarılabilir!


Son olarak da…

Bu yasa uygulamaya konulursa, sonu tamamen faşizan bir ucûbe olan öjeniye giden yol açılır* (bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96jenik)!
Yâhut komünizme inanmayanların akıl hastası diye tımarhâneye atıldığı SSCB’dekine benzeyen yalancı-bilimsel uygulamalar teker teker içeri girer
Ama o zamandakinden çok farklı bir mâhiyetle: Din adına!


Mehmet Kerem Doksat 
İstinye – 11 Şubat 2011 Cuma

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder