Yeni bir yıla girerken geriye dönüp baktığımızda geçen her sene kazanımlarımızdan biraz daha kaybettiğimizi görmek insana hüzün veriyor.
O sesi her gün daha yüksek duymak ve çizdiği çizgide artan heyecanla yürümek yerine o sesi duymazdan geliyor, kısıyor ve kapatmaya çalışıyoruz.
Oysa ona ihtiyacımız her geçen gün artıyor.
Herkesin birbirine en güzel dileklerde bulunduğu, yeni yıla girmenin heyecanını yaşadığı bugün lütfen bir an için susalım ve o sese kulak verelim;
* Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez.
* Bugün vatanımızda bir milli kudret varsa, o cereyan, felaketlerden ders alan ulusun kalp ve dimağından doğmuştur.
* Milli sınırlar içinde bulunan yurt parçaları bir bütündür; birbirinden ayrılamaz
* Kendiniz için değil, bağlı bulunduğunuz ulus için elbirliği ile çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur.
* Denebilir ki, hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız bir tek şeye ihtiyacımız var: Çalışkan olmak! Servet ve onun doğal sonucu olan rahat yaşamak ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışanların hakkıdır. Yaşamak demek çalışmak demektir.
* Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu sonsuza kadar yaşatacak olan sizlersiniz.
YENİ YILI AİLENİZLE BİRLİKTE SAĞLIKLI, MUTLU VE HUZURLU GEÇİRMENİZİ DİLER, SAYGILAR SUNARIM.
"Bana olağanüstü hususiyetler atfetmeyiniz. Doğumumdaki tek fevkaladelik Türk olarak dünyaya gelmemdir." (Mustafa Kemal ATATÜRK)
31 Aralık 2010 Cuma
30 Aralık 2010 Perşembe
GREAT AMPHİTHEATRE THYSDRUS - 2
İçinde gezdikçe insan, yapının görkeminin daha çok farkına varıyor. 1700 seneye rağmen yapının ayakta kalan kısmı bile son derece etkileyici.
Değişik noktalarda Amphitheatre'a giriş noktaları var. Aynen modern stadyumların kopyaladığı sisteme göre öndeki oturma bloklarına açılan yollar içeriden tüm çevreyi dolaşan bir kapalı koridora açılıyor. Ayrıca iniş merdivenlerinden zeminin altındaki hücre ve odalara da inilebiliyor. Değişik noktalarda onarım ve kazı çalışmaları devam ediyor.
Bodrum kattaki hüclerin bir kısmı temzilenmiş olmasına rağmen yeterli aydınlatma olmadığı için çekim yapmak eldeki amatör makinelerle imkansızdı.
İmparatorluk ya da valilik görevlilerinin locasından aşağıya bakıldığında nispeten aşağıdaki arenaya uzaklık dikkat çekici. Acaba, kendini kaybeden bir gladyatörün saldırmasını engellemek için olabilir mi?
Gezimizi tamamladıktan sonra karşıdaki bazı dükkanlarda kısa bir alışveriş molası verip bundan sonraki durağımız olan Monastır'a doğru yola çıktık.
Değişik noktalarda Amphitheatre'a giriş noktaları var. Aynen modern stadyumların kopyaladığı sisteme göre öndeki oturma bloklarına açılan yollar içeriden tüm çevreyi dolaşan bir kapalı koridora açılıyor. Ayrıca iniş merdivenlerinden zeminin altındaki hücre ve odalara da inilebiliyor. Değişik noktalarda onarım ve kazı çalışmaları devam ediyor.
Bodrum kattaki hüclerin bir kısmı temzilenmiş olmasına rağmen yeterli aydınlatma olmadığı için çekim yapmak eldeki amatör makinelerle imkansızdı.
İmparatorluk ya da valilik görevlilerinin locasından aşağıya bakıldığında nispeten aşağıdaki arenaya uzaklık dikkat çekici. Acaba, kendini kaybeden bir gladyatörün saldırmasını engellemek için olabilir mi?
Gezimizi tamamladıktan sonra karşıdaki bazı dükkanlarda kısa bir alışveriş molası verip bundan sonraki durağımız olan Monastır'a doğru yola çıktık.
29 Aralık 2010 Çarşamba
GREAT AMPHİTHEATRE THYSDRUS - 1
Ve El Jem sokaklarında birden karşımıza bu muazzam güzellik çıktı.
Antik Thysdrus kentinin büyük Amfiteatre'ı. İlk bakışta Roma'daki meşhur Collosseum'um bir benzeri. Giriş ve görünüşü son derece etkileyici.
Antik Thysdrus, Afrika'daki diğer tüm Roma yerleşimleri gibi eski bir Finike kenti üzerine kurulmuş. Thysdrus özellikle MS2 yy. da zeytinyağı ticaretinin önemli bir gelir kaynağı olmasıyla görkemli bir şehir halinde gelmiş.Aynı bölgede bulunan Hadrumentum (bugünkü Souesse şehri) dan sonra en büyük 2. şehir haline gelmiş. Artan zenginlik Villalarında bütün görkemiyle kendini gösteriyor.
Büyük amfiteatre (Birde küçüğü vardı. ancak zaman yetersizliğinden gidemedik.) MS 3. yy'da inşa edilmiş. Giderek artan Hristiyanlık etkisiyle bir süre sonra arena sıfatını kaybedip tiyatro biçimini almış.
bu arada belirteyim ki Russell Crowe'nun başrolünü oynadığı "Gladiator" filminin bazı sahneleri burada çekilmiş.
Yapının seyircilerin alındığı kısmının rekonstrüksiyon yenilemesi yapılmış.
Saatlerce gezilecek denli etkileyici olan yapı, daha önceki yazılarımda da söylediğim gibi, mozaik müzesinin biletiyle gezilebiliyor. Ya da buradaki biletle müzeye geçebiliyorsunuz.
Gezmeye devam edeceğiz.
27 Aralık 2010 Pazartesi
ARALIK AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 3
KİTABIN ADI : Tehlike Ağır ve Yakın KURT KAPANI
KİTABIN YAZARI : Erdal Sarızeybek
KİTABIN ÇEVİRMENİ -
KİTABIN YAYINEVİ: Pozitif Yayınları
KİTABIN BASKI YILI : 2010
KİTABIN BASKI SAYISI 1. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI 304 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ 8/10 (Dizgi hataları var)
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ 10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ 10/10
YORUM: Emekli Yarbay Erdal Sarızeybek uyarmaya devam ediyor.
PKK terörünü fazla değinilmeyen adeta göz ardı edilen ekonomik boyutunu ele alıyor. Defalarca bitirilme noktasına gelinen ancak doğru teşhis konmadığı için her defasında azmaya tekrar başlayan terörün yumuşak karnının ekonomisi olduğu ve ekonomik kaynakları tükendiğinde kalan her şeyin lafı güzaf olduğunu açık ve net dille anlatan kitap okunması ve doğru yorumlanması gereken olaylara ışık tutuyor.
Ülkemizin tüm mali kaynaklarını sömüren, geleceğimizi karartan olayların üzerine cesaretle gidilmediği takdirde başımıza gelenleri hak etmeye devam edeceğiz.
Bilenlerin bilgisinden yararlanılmadığı sürece biz bu filmi izlemeye devam edeceğiz.
Sesimizi yükseltmediğimiz, doğru sesleri kısmayıp yükselterek fildişi kuleleri sarsmadığımız müddetçe ülkemiz, halkımız ve gelecek nesillerimiz kaybetmeye devam edecek.
Lütfen bu sese kulak verin!
Erdal Sarızeybek; (d. 1956, Kaman, Kırşehir)
1976 yılında Kara Harp Okulu'dan jandarma teğmen rütbesiyle mezun oldu. 1978-1996 yılları arasında jandarma teşkilatının sınır, eğitim ve iç güvenlik birliklerinde komutanlık yaptı.
1990 yılında Fransız Jandarma Subay Okulundaki öğrenimini müteakip 92-94 yılında Şemdinli Hudut Tabur Komutanlığı görevinde bulundu.
1996-98 yılında Paris Askeri Ataşe Yardımcılığına atanan Sarızeybek, 2002 yılında Türkiye'de Adli Kolluk konusunda, master yaptı. 1999-2003 arasında Van, Manisa ve Şanlıurfa'da İl Jandarma Komutanlığı görevlerinde bulundu. Sarızeybek, 2005 yılında atandığı Ankara Uzman Jandarma Öğrenci Alay Komutanlığı görevinde iken albay rütbesinde, kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.
Türk Silahlı Kuvvetleri Birinci Derece Gümüş Liyakat Madalyası sahibi emekli albay Sarızeybek, evli, iki çocuk babası olup çok iyi derecede Fransızca bilmektedir.
Milli Düşünce Merkezi'nde yapmış olduğu konferansı http://www.iktidarmuhalefet.com/videolar/video40.aspx ve http://www.iktidarmuhalefet.com/videolar/video41.aspx adreslerinden izlenilebilmektedir.
Kitapları
Şemdinli'de Sınırı Aşmak 2006
Hesaplaşma/Terör Kaçakçılık Hudut ve Biz 2006
Ya Gazi Paşa Duyarsa 2007
İhaneti Gördüm 2007
Son Harekat Kod Adı: Yahuda 2008
Ergenekon Gölgesinde İhaneti Yaşamak 2009
Kurt Kapanı 2010
24 Aralık 2010 Cuma
BİZ KADINLARI HİÇ SEVMEDİK…
(ESKİ BİR YAZI...
ANCAK VE HALA ÇOK ETKİLEYİCİ.
KADINLARIN AMA ÖZELLİKLE TÜM ERKEKLERİN OKUMASI DİLEĞİYLE)
Biz KADINLARI hiç sevmedik!
Saçlarını sevdik hele bir de “sarışınsa” daha çok sevdik...
Ağızlarını sevdik hele bir de “şehvetli ve dolgun” ise daha çok sevdik...
Göğüslerini sevdik...
Bacaklarını sevdik hele bir de sütun gibiyse bayıldık...
Kalçalarını sevdik...
Gerçekten güzel vücutlu ve "çıtırsa" daha çok sevdik...
Yolda, arabada, televizyonda, internette onlara hep "baktık"...
Her yerlerine iyice ve dikkatle! Baktık...
Pekiyi görememiş olacağız ki bir daha baktık...
Bir daha ve bir daha...
Kadınların her yerlerine baktık ama
GÖZLERİNE ya hiç bakmadık ya da baktığımızda çok GEÇ olmuştu...
Biz kadınlara çok dokunduk! Onlar istese de istemese de dokunduk...
Son yıllarda dini motiflerden güç bulanlarımız oldu..
Eh yozlaşan toplum ve geç gelen adalet olunca da 13–14 yaşındaki ÇOCUKLARA bile dokunmaya başladık!
SAPIK damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı.
Çünkü SAPIK diye haykıran ne kadar azdı!
Kimimiz "araştırmacı" oldu icraata geçemedi!
Onlar CD ve DVD ler ile idare etti!
Hatta SAPIKLARA tepki bile gösterdi...
Ya onlar ne yaptı?
Gerçek dünyada namuslu olanlar sanal dünyada bu çocukları aradı...
Aradı ve hep buldu!
Kadınlara "dokunmada" dünya sıralamasında üst yerlere geldik...
2009 itibariyle rakamlar oldukça "umut verici".
% 40 ını SÜREKLİ DÖVDÜK...
%45 ine DUYGUSAL ŞİDDET uyguladık (küfür, hakaret, küçük düşürme).
%16 sına ZORLA SAHİP OLDUK...
Ve olmaya devam ediyoruz...
Tüm bunlara maruz kalan HER 3 kadından biri İNTİHARA kalkıştı ama biz hiç oralı olmadık...(bize ne değil mi? Fener ya da CimBom maç kaybedince çok üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık)
% 9 una daha MASUM BİRER ÇOCUKKEN bile dokunduk...
Ama hep SUSTULAR...
Çünkü konuşsalar kimse inanmazdı...
“Kim bilir neler yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu AMCAN ya da KOMŞUN” bu da sana DERS olsun...
Ama bu DERS o kadar acıdır ki biz ERKEKLER bilemeyiz...
Bizlere sorduklarında %25 imiz "bazı durumlarda KADIN DÖVÜLÜR" demeyi doğal bir şey gibi dile getirdik...
İSLAMİ ÖĞRETİ yalanları ile KADINLARI ve KIZLARI bizlerin KÖLESİ yapmaya başladık ve bu çabalar sonuçlarını vermeye başladı...
Artık kadınlar o bildiğiniz kadınlar değil!
% 51 i erkekler ile tartışmayı bile "saygısızlık" sanıyor artık...
%36 sı kendisi para kazansa bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış... Ya da inanmak zorunda kalmış...
% 52 si "erkek kadından sorumludur" diyecek kadar kadınlığını unutmuş... Ya da unutturulmuş. ..
% 49 u "erkek ne zaman isterse bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz" diyecek konuma gelmiş, ya da getirilmiş...
Kabul edelim biz kadınları KULLANMAYI çok sevdik...
Evde, işte, siyasette, okulda kısacası her yerde...
Parti kongrelerinde sözde liderler konuşurken arka fonda 3-4 kadın vardı hep...Onlardan VİTRİN yaptık... İMAJ yaptık..
Başörtülü, normal türbanlı, modern türbanlı ve türbansız....
Parti çalışmalarında kapı kapı dolaşanlar hep KADINLARDI..
Koşturan ve çabalayan hep KADINLARDI.. .
Miting olduğu zaman onları ön sıralara toplayıp KARANFİLLER attık üzerlerine ve iki lafın birinde anam, bacım edebiyatı yaptık....
Ama "ANANI DA AL GİT" demek bize daha çok yakıştı!
"Cennet anaların ayakları altında" diye diye büyütüldük...
Ama ANALARI hep ayaklarımız altında
ÇİĞNEDİK... EZDİK... TEPİKLEDİK.
14 şubat sevgililer günü ya da Anneler Gününde bir kaç saat ara verdik!
Ama sonra yine ezmeye devam ettik...
İş verirken bile onları hep düşündük!
İş yerinde gözümüz gönlümüz açılsın ya da malum niyetler ile BAYAN ELEMAN ARANIYOR ilanı vermeyi çok sevdik...
2009 Türkiyesinde KADIN olmanın ne kadar zor olduğunu biz erkekler bilemeyiz...
Çünkü artık KONUŞMUYORLAR....
KONUŞAMIYORLAR...
KONUŞTURULMUYORLAR...
İslam dinini sömüren ve kullanan KARANLIK ZİHNİYET kendi kadınlarını yetiştiriyor...
Susan, itaat eden ve kaybolmuş kadınlar, kızlar hatta çocuklar..
Arada VİZYON ya da İMAJ için ortaya "sürülen" kadınlara bakmayın siz.. Onlar da biliyor "kullanıldıklarını" ama artık düzen kurulmuş...
Bu ülkenin kurucusu ATATÜRK 1930 lu yıllarda Türk kadınına dünyadaki birçok çağdaş ülkeden önceden hak ettiği HAKLARIverdiğinde umutlanmıştık. Çünkü o ATATÜRK'TÜ...
Kurtuluş Savaşında bebeğinin kundağında mermi taşıyan anayı ya da cephede erkeği ile göğüs göğüse savaşan bacısını unutmadı...
İhanet etmedi...
Ama BİZ ihanet ettik! Türkiye Nereye Gidiyor? Diye soruyor herkes birbirine...
Cevap ne kadar da açık değil mi?
Türkiye hızla ve şevkle KARANLIĞA gidiyor... Hatta KOŞUYOR...
Çünkü YARATILMIŞLARIN YARISI olan KADIN YOK OLUYOR!
Benim anam, bacım, sevgilim, kızım YOK OLUYOR.
Kadını YOK OLAN ülkenin gideceği yol bellidir...
KARANLIK ve ONURSUZ bir gelecek....
Bu işi PLANLI yürütenler İSLAMİ motifler ya da örnekler ile KADININ İKİNCİ SINIF KONUMA gelmesini doğal karşılamamızı bekliyorlar...
Bu işe KURANI KERİMİ ortak koşmaları ne acı...
Mesela miras hukuku...
Erkek çocuğa 2 pay.. Kız çocuğa 1 pay...
Ya da kadının erkeğe İTAAT etmesini empoze eden garip ayet ya da sureler...
Belli ki burada büyük bir istismar var...
Çünkü tüm alemi yaratan ALLAHIN kendi yarattığını aşağılaması söz konusu bile olamaz...
Kuran'ı kendi amaçları için yorumlayanlar KADINI ikinci plana atmayı çok seviyor olabilir ama biz hiç sevmedik...
Şunu o kalın kafanıza sokun....
KADIN=ERKEK....
ERKEK=KADIN dır...
Bazı konularda kadın bazı konularda erkek ÜSTÜN olabilir...
Ama tüm bu zayıf ve üstün yönleri bir arada düşündüğünüzde tek bir gerçek var;
KADIN=ERKEK....
ERKEK=KADIN....
Bu GERÇEĞİ kabul etmemek bize her zaman kaybettirecek ve kaybettiriyor.
8 MART KADINLAR GÜNÜYMÜŞ!
KADINI olmayan ülkenin kadınlar günü olmaz...
Kutlanmaz.
Burada yazılanlar size ters geldi ise vah benim ülkeme...
Çünkü "sizler" sayesinde sonumuz gelecek.
KADIN benim diğer yarım ve benim diğer yarımdan vazgeçmeye niyetim yok...
Türkiye Ne zaman kurtulur?
Ülkenin üniter, ulus ve LAİK devlet yapısına inanan ve SAHİP ÇIKAN 550 milletvekilinin YARISI ÇAĞDAŞ TÜRK KADINI olduğu zaman bu ülke KURTULUR.
Yani 550 vekilin yarısının KADIN olmasını isteyen MİLLİ İRADE, seçmen oy kullanan sen ve ben.
Buna karşı çıkanlar o KALIN KAFALARINA soksunlar bu gerçeği.
Türk Kadını benim diğer yarımdır ve ben TAM olmak istiyorum...
Çünkü onlara İHANET EDEMEM...
Tüm bunlara yürekten inanmıyorsanız lütfen "sözde" sevdiğim kadın dediğiniz kadına "SENİ SEVİYORUM" demeyin...
Çünkü çok komik ve acınası oluyorsunuz. ...
LÜTFEN artık kadınların GÖZLERİNE ve BEYİNLERİNE bakmaya başlayın...
Türk Kadını ve erkeğinin daha aydınlık günlerde yaşaması dileklerim ile arz ederim.
Dr. ERAY AYBAR - İZMİR
Kaynak: Vatan ve Emek Cephesi.
ANCAK VE HALA ÇOK ETKİLEYİCİ.
KADINLARIN AMA ÖZELLİKLE TÜM ERKEKLERİN OKUMASI DİLEĞİYLE)
Biz KADINLARI hiç sevmedik!
Saçlarını sevdik hele bir de “sarışınsa” daha çok sevdik...
Ağızlarını sevdik hele bir de “şehvetli ve dolgun” ise daha çok sevdik...
Göğüslerini sevdik...
Bacaklarını sevdik hele bir de sütun gibiyse bayıldık...
Kalçalarını sevdik...
Gerçekten güzel vücutlu ve "çıtırsa" daha çok sevdik...
Yolda, arabada, televizyonda, internette onlara hep "baktık"...
Her yerlerine iyice ve dikkatle! Baktık...
Pekiyi görememiş olacağız ki bir daha baktık...
Bir daha ve bir daha...
Kadınların her yerlerine baktık ama
GÖZLERİNE ya hiç bakmadık ya da baktığımızda çok GEÇ olmuştu...
Biz kadınlara çok dokunduk! Onlar istese de istemese de dokunduk...
Son yıllarda dini motiflerden güç bulanlarımız oldu..
Eh yozlaşan toplum ve geç gelen adalet olunca da 13–14 yaşındaki ÇOCUKLARA bile dokunmaya başladık!
SAPIK damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı.
Çünkü SAPIK diye haykıran ne kadar azdı!
Kimimiz "araştırmacı" oldu icraata geçemedi!
Onlar CD ve DVD ler ile idare etti!
Hatta SAPIKLARA tepki bile gösterdi...
Ya onlar ne yaptı?
Gerçek dünyada namuslu olanlar sanal dünyada bu çocukları aradı...
Aradı ve hep buldu!
Kadınlara "dokunmada" dünya sıralamasında üst yerlere geldik...
2009 itibariyle rakamlar oldukça "umut verici".
% 40 ını SÜREKLİ DÖVDÜK...
%45 ine DUYGUSAL ŞİDDET uyguladık (küfür, hakaret, küçük düşürme).
%16 sına ZORLA SAHİP OLDUK...
Ve olmaya devam ediyoruz...
Tüm bunlara maruz kalan HER 3 kadından biri İNTİHARA kalkıştı ama biz hiç oralı olmadık...(bize ne değil mi? Fener ya da CimBom maç kaybedince çok üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık)
% 9 una daha MASUM BİRER ÇOCUKKEN bile dokunduk...
Ama hep SUSTULAR...
Çünkü konuşsalar kimse inanmazdı...
“Kim bilir neler yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu AMCAN ya da KOMŞUN” bu da sana DERS olsun...
Ama bu DERS o kadar acıdır ki biz ERKEKLER bilemeyiz...
Bizlere sorduklarında %25 imiz "bazı durumlarda KADIN DÖVÜLÜR" demeyi doğal bir şey gibi dile getirdik...
İSLAMİ ÖĞRETİ yalanları ile KADINLARI ve KIZLARI bizlerin KÖLESİ yapmaya başladık ve bu çabalar sonuçlarını vermeye başladı...
Artık kadınlar o bildiğiniz kadınlar değil!
% 51 i erkekler ile tartışmayı bile "saygısızlık" sanıyor artık...
%36 sı kendisi para kazansa bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış... Ya da inanmak zorunda kalmış...
% 52 si "erkek kadından sorumludur" diyecek kadar kadınlığını unutmuş... Ya da unutturulmuş. ..
% 49 u "erkek ne zaman isterse bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz" diyecek konuma gelmiş, ya da getirilmiş...
Kabul edelim biz kadınları KULLANMAYI çok sevdik...
Evde, işte, siyasette, okulda kısacası her yerde...
Parti kongrelerinde sözde liderler konuşurken arka fonda 3-4 kadın vardı hep...Onlardan VİTRİN yaptık... İMAJ yaptık..
Başörtülü, normal türbanlı, modern türbanlı ve türbansız....
Parti çalışmalarında kapı kapı dolaşanlar hep KADINLARDI..
Koşturan ve çabalayan hep KADINLARDI.. .
Miting olduğu zaman onları ön sıralara toplayıp KARANFİLLER attık üzerlerine ve iki lafın birinde anam, bacım edebiyatı yaptık....
Ama "ANANI DA AL GİT" demek bize daha çok yakıştı!
"Cennet anaların ayakları altında" diye diye büyütüldük...
Ama ANALARI hep ayaklarımız altında
ÇİĞNEDİK... EZDİK... TEPİKLEDİK.
14 şubat sevgililer günü ya da Anneler Gününde bir kaç saat ara verdik!
Ama sonra yine ezmeye devam ettik...
İş verirken bile onları hep düşündük!
İş yerinde gözümüz gönlümüz açılsın ya da malum niyetler ile BAYAN ELEMAN ARANIYOR ilanı vermeyi çok sevdik...
2009 Türkiyesinde KADIN olmanın ne kadar zor olduğunu biz erkekler bilemeyiz...
Çünkü artık KONUŞMUYORLAR....
KONUŞAMIYORLAR...
KONUŞTURULMUYORLAR...
İslam dinini sömüren ve kullanan KARANLIK ZİHNİYET kendi kadınlarını yetiştiriyor...
Susan, itaat eden ve kaybolmuş kadınlar, kızlar hatta çocuklar..
Arada VİZYON ya da İMAJ için ortaya "sürülen" kadınlara bakmayın siz.. Onlar da biliyor "kullanıldıklarını" ama artık düzen kurulmuş...
Bu ülkenin kurucusu ATATÜRK 1930 lu yıllarda Türk kadınına dünyadaki birçok çağdaş ülkeden önceden hak ettiği HAKLARIverdiğinde umutlanmıştık. Çünkü o ATATÜRK'TÜ...
Kurtuluş Savaşında bebeğinin kundağında mermi taşıyan anayı ya da cephede erkeği ile göğüs göğüse savaşan bacısını unutmadı...
İhanet etmedi...
Ama BİZ ihanet ettik! Türkiye Nereye Gidiyor? Diye soruyor herkes birbirine...
Cevap ne kadar da açık değil mi?
Türkiye hızla ve şevkle KARANLIĞA gidiyor... Hatta KOŞUYOR...
Çünkü YARATILMIŞLARIN YARISI olan KADIN YOK OLUYOR!
Benim anam, bacım, sevgilim, kızım YOK OLUYOR.
Kadını YOK OLAN ülkenin gideceği yol bellidir...
KARANLIK ve ONURSUZ bir gelecek....
Bu işi PLANLI yürütenler İSLAMİ motifler ya da örnekler ile KADININ İKİNCİ SINIF KONUMA gelmesini doğal karşılamamızı bekliyorlar...
Bu işe KURANI KERİMİ ortak koşmaları ne acı...
Mesela miras hukuku...
Erkek çocuğa 2 pay.. Kız çocuğa 1 pay...
Ya da kadının erkeğe İTAAT etmesini empoze eden garip ayet ya da sureler...
Belli ki burada büyük bir istismar var...
Çünkü tüm alemi yaratan ALLAHIN kendi yarattığını aşağılaması söz konusu bile olamaz...
Kuran'ı kendi amaçları için yorumlayanlar KADINI ikinci plana atmayı çok seviyor olabilir ama biz hiç sevmedik...
Şunu o kalın kafanıza sokun....
KADIN=ERKEK....
ERKEK=KADIN dır...
Bazı konularda kadın bazı konularda erkek ÜSTÜN olabilir...
Ama tüm bu zayıf ve üstün yönleri bir arada düşündüğünüzde tek bir gerçek var;
KADIN=ERKEK....
ERKEK=KADIN....
Bu GERÇEĞİ kabul etmemek bize her zaman kaybettirecek ve kaybettiriyor.
8 MART KADINLAR GÜNÜYMÜŞ!
KADINI olmayan ülkenin kadınlar günü olmaz...
Kutlanmaz.
Burada yazılanlar size ters geldi ise vah benim ülkeme...
Çünkü "sizler" sayesinde sonumuz gelecek.
KADIN benim diğer yarım ve benim diğer yarımdan vazgeçmeye niyetim yok...
Türkiye Ne zaman kurtulur?
Ülkenin üniter, ulus ve LAİK devlet yapısına inanan ve SAHİP ÇIKAN 550 milletvekilinin YARISI ÇAĞDAŞ TÜRK KADINI olduğu zaman bu ülke KURTULUR.
Yani 550 vekilin yarısının KADIN olmasını isteyen MİLLİ İRADE, seçmen oy kullanan sen ve ben.
Buna karşı çıkanlar o KALIN KAFALARINA soksunlar bu gerçeği.
Türk Kadını benim diğer yarımdır ve ben TAM olmak istiyorum...
Çünkü onlara İHANET EDEMEM...
Tüm bunlara yürekten inanmıyorsanız lütfen "sözde" sevdiğim kadın dediğiniz kadına "SENİ SEVİYORUM" demeyin...
Çünkü çok komik ve acınası oluyorsunuz. ...
LÜTFEN artık kadınların GÖZLERİNE ve BEYİNLERİNE bakmaya başlayın...
Türk Kadını ve erkeğinin daha aydınlık günlerde yaşaması dileklerim ile arz ederim.
Dr. ERAY AYBAR - İZMİR
Kaynak: Vatan ve Emek Cephesi.
21 Aralık 2010 Salı
EL JEM MOZAİK MÜZESİ - 2
El Jem mozaik müzesi, aslında halen kazısı devam eden villaların bulunduğu arkeolojik alanın hemen kenarında inşa edilmiş. Müzenin oldukça büyük bahçesinde de ortaya çıkarılmış villaların bulunduğu geniş bir alan yer alıyor. Zamanımızın oldukça yetersiz olması nedeniyle açık havada bulunan villaları dolaşarak gezme şansımız olmadı. Yalnız villalardan bir tanesi yaklaşık 70-80 cm'nin üzerinde kalan kısmı rekonstürüksüyon yoluyla ayağa kaldırılmış vaziyette.
Oda oda dolaşarak bu villayı gezme imkanını buluyoruz. Villanın bir odasındaki yer mozaiki aslına uygun şekilde muhafaza edilmiş.
Villa harabeleri oldukça geniş bir alana yayılmış vaziyette. Müze içindeki yerel rehberler, zaman zaman kazılara devam edildiğini ifade ettiler.Villanın çatısından düşmüş bir parça üzerinde müze görevlisi değişik biçimdeki kiremitlerine nasıl yerleştirilmiş olduğu konusunda uygulamalı bilgi veriyor.
Ayağa kaldırılmış olan vilanın ana binasının eski halini simgeleyen görünüşü. Dikkatle bakıldığı takdirde kapının alttan iki taşı orijinal olduğu farkediliyor.
Müzenin kalan kısmında olağanüstü güzellikteki mozaikleri gezmeye devam ediyoruz. El Jem'deki mozaiklerin konuları daha çok doğadan esinlenmiş gibi. Mitolojik efsanelere ilişkin anlatımların azlığı dikkat çekiyor.
Müze gezimizden sonra o günün bayram arifesi olması sebebiyle ana caddelerin yoğun kalabalığı araçla gitmemizi engellediğinden aracımızı sakin bir sokakta parkedip gezeceğimiz diğer mahalle doğru yürüyerek gidiyoruz. Bir süre sonra ulaşacağımız ve varlığına inanamayacağımız bir yapı bizi bekliyor.
20 Aralık 2010 Pazartesi
EL JEM MOZAİK MÜZESİ - 1
Tunus gezimizin 2. günü sabahı rehberimiz ve şöförümüz Kamel bizi sabah 8.30 sıralarında otelden aldı. bugünkü gezimizde Tunus'un güneyine inecektik. Kamel'e hareketten önce rotamızı sorduğumda Souesse, Monastır ve Keyrounne'ı saydı.
Ancak Ankara'da hareketimden önce gidilecek yerler hakkında fikirlerini sorduğum Ankara Gezginleri grubundan arkadaşlarım, ağırlıklı olarak daha güneyde bulunan El Jem şehrine de mutlaka gidilmesini önermişlerdi.
Kamel'e söylediğimde oldukça uzak olduğunu ve yolun yaklaşık 2 saat sürdüğünü söyledi ancak fazala tereddüt etmeden gidebileceğimizi söyledi. Tur rotasında olmamasına karşın benzin konusunda ek talebide olmadı. El Jem gideceğimiz diğer şehirlerden daha uzak olduğundan, gezmeye ondan başlamamızı ve dönerken diğer şehirlere uğramamızı önerdi.
Hammamet-Tunis otoyoluna çıkarak bu kez tam ters istikamette güneye doğru yola koyulduk.
Kamel, otoyolda hiz limitinde yol alarak yaklaşık 200 kilometre kadar güneyde bulunan El Jem'e yöneldi. Tunus otoyolunda ilginç olan noktayı belirteyim. Şehir bağlantılarında şehir çıkışlarına ayrı ayrı ücretlendirme koymayıp bu bağlantılarda genel bir çıkış ücreti ödeyerek aynı rotada yola devam ediyorsunuz. Bu şekilde El Jem'e kadar yaklaşık 6-7 kez gişelere girmek durumunda kaldık.
Özellikle otoyolda uzun süre yol alanlar için oldukça bıktırıcı bir sistem. Resmi otoların kartlı geçişleri olmasına rağmen sivil araçlar nakit ödeyerek geçebiliyorlar.
2 saatlik yolculuktan sonra El Jem'e girdik. Oldukça küçük ve bakımsız bir şehir. Ancak Roma koloni döneminin en büyük şehirlerinden antik Tysdrus şehrinin üzerinde kurulmuş. Şehrin daha çok az kısmı kazılabilmiş. Zaman içerisinde El Jem'in taşınması dahi gündeme gelebilir.
Kamel aracı El Jem müzesi önünde durdurduğunda, içerideki mozaiklere şaşıracağımızı, tüm dünyanın Bardo müzesini tanıdığını ancak buranın ondan aşağı kalmadığını söyledi. Gerçekten içeri girdiğimizde insanın dili tutulacağı kadar muhteşem eserler vardı.
Sydirus antik kentinin önemli bir bölümü zengin villalarından oluşuyormuş. Burası genellikle Afrika'dan köle ve vahşi hayvan derlemede ilk durak olduğu için zamanında zengin şehirler arasında imiş. Zenginlere ait villalarda yapılan kazılarda inanılmaz güzellikle taban mozaikleri tespit edilmiş.Mozaikleri büyüklükleri insanı irikiltecek boyutta. Ayrıca renkleri, Bardo müzesine göre daha koyu ve canlı.
Her salonda ortada küçük bir makette, bulunan ve teşhirde olan mozaiklerin, hangi evin hangi odasında yada salonunda olduğuna dair açıklamalı bilgiler gösteriyor.
Desenlerin karmaşıklığı ve detayların zenginliği mozaiklerin tamamını bir tablo gibi uzun uzun seyretmenize sebep oluyor.
Mozaikte antik sanatçıların konu çeşitliliği de insanı etkiliyor.
Mozaiklerin neredeyse çoğunun eksiksiz kurtarılabilmiş olması da 2000 yıl öncesinden gelen sanatı tüm güzelliğiyle gözler önüne seriyor.
Gezimizin ikinci kısmında müzenin içinde yanyana korumaya alınmış 3 adet villanın birisinin kısmi rekonstürüksüyonunu gezeceğiz.
17 Aralık 2010 Cuma
ONLARI UNUTMAYIN - 20
ŞEHİT KOCABEYLİ ŞERİF-ŞEHİT MOLLA HASBİ- ŞEHİT NAFİZE KADIN
Yunanlar, Balıkesir bölgesinde işgalin ilk günlerinden itibaren kendileriyle işbirliği içine giren Sündüklü Davut ve çetesini oldukça cazip tekliflerle Sındırgı dağlarında bulunan milli müfrezelerin üzerine sürmüştü. 120 kişilik çetesiyle Sündüklü Davut ve 50 kişilik Yunan askeri birliği ve komutanları Yüzbaşı Andre, iddialı bir biçimde Sındırgı dağlarında büyük bir takip harekatına başladılar.
Kepsut, Akhisar, Simav, Gediz ve Demirci’de bulunan yunan birlikleri de takviyeleriyle birlikte harekata katıldılar.
Bu geniş takip harekatını izleyen Milli Müfrezelerde gereken tertibatı alarak hazırlandılar.
6.3.1922’de Bozüyük köyü yakınlarında düşmanla temas eden Milli Müfrezelerin öncü kolu hemen müsademeye başladı. Müfreze’den Kocabeyli Şerif, arkadaşlarından cephane alarak düşmanı iki saat kadar oyaladı ve arkadaşlarının zayiat vermeden çekilmesini sağladı.
Cephanesi biten ve pek çok yerinden yara alan, sonunda siperden ayağa kalkıverdi ve şehit oldu.
Şerif’in cesedini gören Yunan komutan uzun süre hayret ve ürküntü ile baktıktan sonra kimliğini ve giysilerini inceledi. Şerif’in elbiseleri çok eski ve parça parçaydı. Ayaklarında çarıklar vardı ve cebinden sadece iki buçuk lira para çıkmıştı.
Bunan üzerine Yunan komutan Andre, yanındaki işbirlikçi Çerkes çetelere;
- “Siz bunlar için eşkıya diyordunuz. Yanlış! Bunlar eşkıya olamaz.
Eşkiyanın kesesi altın doludur ve giysileri yepyeni olu. Ayrıca şakiler bu kadar cesaret ve azim sahibi olamaz. Bunlar siyasi çete! Bunlarla başa çıkmak zordur.” dediğini zorla yer gösterme için refakata alınan köylüler ifade eder.
9 Mart 1922’de düşman Ulus dağlarını kuşatır. Kavakönü köyünden Molla Hasbi isimli genç, dağdaki müfrezelere ekmek, erzak ve haber taşımaktadır. Molla Hasbi o gün yakalandı. Evi yakıldı, kendisi, annesi, karısı ve kız kardeşi şehit edildi.
Yapılan işkencelerle düşmanın ve işbirlikçi çetelerin öğrenmek istedikleri tek şey, “Milli müfrezelerin nerede oldukları” idi. Molla Hasbi hayatını ve bütün ailesini kaybetti ama bu büyük sırrını vermedi!
Kuşatma sürüyordu. Ekmek sağlama işini bu kez aynı köyden, torunu da milli müfrezelerde olan Nazife kadın üstlendi. Düşman bunu da öğrendi. Fırında ekmek pişirdiği sırada Yunanlar Nazife kadını yakaladılar. Çetelerin yerini öğrenmek için şıkıştırdılar. Attıkları dayağa rağmen ağzından tek kelime alamadılar.
İşkenceyi izleyen işbirlikçi çetelerin marifetiyle Nazife kadının ayaklarını fırına soktular. Acı içinde;
- “Durmalarını, konuşacağını” söyleyen Nazife kadın bir an serbest kalır kalmaz kendini fırına atıverdi. Milli müfrezelerin yeri düşman için yine bir sır olarak kaldı.
Bundan tam altı ay sonra milli müfrezeler büyük komutanları Mustafa Kemal’in;
- “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri!” komutunu verdiğinde, coşkun bir sel gibi düşmanı önüne katıp denize dökerken, şehit Kocabeyli Şerif, Molla Hasbi ve Nafize Kadın’ın ruhları, Mehmetçikle birlikte İzmir yollarındaydı.
RUHLARI ŞAD OLSUN!
Kaynak: Balkanlar.net
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)