(GÜZEL VE ÖNEMLİ BİR YAZI, PAYLAŞMAK İSTEDİM)
Buğday çimi ekin, Buğday şırası için. Kanseri engelleyen besinlerin başında atalarımızın Orta Asya'da içtikleri Buğday şırası geliyor.
Klasik tedavi yöntemlerini reddeden tüm doktorların ortak iddiası, buğday çimi yenilmesi ve buğday şırası içilmesi . Pakistan'daki Hunzakut Prensliği'nde kanserden ölüm yok. Ayrıca Hunzakutlular, acı badem ve kayısı çekirdeğini yiyorlar ve kansere yakalanmıyorlar. Türkiye'de acı badem ve kayısı tüketilen bölgelerde kanser vakalarının azlığı dikkat çekiyor.
Ödemiş'le Salihli arasında, binbir efsaneye konu olmuş Bozdağ'ın eteklerinde cennet gölcük kıyısında kanseri yenen, bu zaferi kazandıktan sonra mücadelesi herkese örnek olsun diyerek bir de kitap yazan Doktor İlhami Güneral ile sohbetimiz sürüyor.
Önemli olan bağışıklık sisteminin güçlendirilmesidir.Bağışıklık sistemini güçlendirmek çok da zor bir şey değildir.Buğday müthiş bir kanser ilacıdır.Buğday şırası kanseri önler ve bu önemli bir bitkisel tedavi aracıdır.Buğday çimi, bol klorofil maddesi dışında 100 kadar vitamin, mineral ve besin maddesi içerir.
Taze olarak kullanılan Buğday çiminde, aynı ağırlıktaki portakaldan 60 kez daha fazla C vitamini ve aynı ağırlıktaki ıspanaktan 8 kat fazla demir bulunmaktadır.Buğdayın bir başka özelliği ise kandaki toksinleri nötralize eden maddeler içermesidir.
Sıvı oksijenle dopdolu olan buğday çimi doğanın en güçlü anti kanseri olan 'laetril' içermektedir. Izgara etler ve füme besinlerin kanserojen maddeler taşıdığı kanıtlanmıştır. (Japon Bilim Adamı Nagivara)
Japon Bilim Adamı Nagivara, taze buğday çiminde bu maddeyi etkisiz hale getiren enzimler ve amino asitler bulmuştur.
- Buğday çimini evde üretebilir miyiz?
- Evde de üretilebilir, küçük bir saksıda bile üretilebilir ve olduğu gibi yenebilir, evde üretemeyenlere tavsiyemiz ise buğday şırası üretmeleri....
- Buğday şırasını herkes üretebilir mi?
- Evet herkes üretebilir.
- İsterseniz tarif edeyim.Bir bardak aşurelik buğday, önce tertemiz yıkanarak bir litrelik cam kavanoza konur.Üzerine 3 bardak su ,klorlu olmamak şartıyla, ilave edilir.
Kavanozun ağzı bir tülbentle kapatılarak serin bir yerde 24 saat bekletilir.Bu ilk su kullanılmaz, dökülür.
Kavanoza yeniden 3 bardak su ilave edilir.24 saat bekletildikten sonra oluşan yarı gazozlu su içilmek üzere bir kaba aktarılır.
Böylece bir bardak aşurelik buğdaydan kış aylarında günde 5 kez, yazın ise günde 3 kez şıra alınır.Buğday şırasının lezzeti bazılarına itici gelebilir. O takdirde her şıra bardağına bir C vitamini tableti eklenirse, nefis bir içecek ortaya çıkar.
- Az önce sözünü ettiğimiz 'laetril' buğday çiminden başka nelerde bulunur?Çünkü anlaşılıyor ki, 'laetril' kanserin tedavisinde en etkin maddelerden biri...
Elmanın çekirdeğini de yiyin!
- Evet, Türkiye'de en kolay laetril'e ulaşabileceğimiz yer acı badem ve kayısı çekirdeğidir. Ayrıca laetril elma çekirdeğinde de vardır. Elmanın çekirdeği yenilirse çok da iyi olur. Amerika'daki ilaç sanayinin maşaları bu 'laetril' adlı ilacı yasaklatmayı başarmışlardır ama Meksika'da satılan 'laetril' bu ülkeden alınıp kaçak olarak ABD'ye sokulmaktadır.Laetril, vitamin ve minerallerle verildiğinde çok daha iyi sonuçlar alınmaktadır.'Kanserin Ölümü' adlı kitabında Manner, laetril ile yüzde 90 başarı kazandığını söylemişti.
(Laetril'in kimyasal yapısı)
'Kanserin Ölümü' adlı kitabında Manner, laetril ile yüzde 90 başarı kazandığını söylemişti.
- Acı badem ve kayısı çekirdeği de laetril içeriyor öyle mi?
- Evet öyle. Türkiye'de acı badem ve kayısı çekirdeğinin sıkça tüketildiği yerlerde resmi bir istatistik yok ama kanser vakalarının az olduğuna inanılıyor. Resmi istatistik yapılan bir ülke var...Pakistan'a komşu küçük bir prenslik olan Hunzakut'ta şimdiye kadar hiç kanser olayına rastlanmadı.Hanzakut'un özelliği temel besinleri kayısı ve kayısı çekirdeği...
- Dünyada bugün kullanılmakta olan kemoterapi ve radyoterapi bağışıklık sistemini bozduğunu iddia ediyorsunuz alternatif tedavilerin bir sıralamasını yapsak en öne hangisini koyarsınız?
- Önceliği bağışıklık sistemini güçlendiren tedavilere veririm, daha sonra biyolojik tedaviler ve bitkisel tedaviler gelir.Bağışıklık sistemi konusunda Alman doktor Issel'in tüm beden tedavisi bugün bu ülkedeki 60/70 klinikte başarı ile uygulanmaktadır.
Başarılı bir yöntem: Tüm beden tedavisi
- Tüm beden tedavisi nedir?
- Joseph Issel de bizim gibi kanseri lokal bir hastalık olarak değil, tüm vücudu ilgilendiren sistemik bir hastalık olarak ele alıyordu.
Ona göre vücutta sürekli olarak kanser hücreleri ürüyor fakat sağlıklı bir bağışıklık sistemi bu hücreleri hemen tahrip ediyordu.Issel'in bir diğer tedavi yöntemide, ayda bir olmak üzere, özel olarak muamele görmüş bir kolibasil aşısı olan Pyrifer ile ateş şoku tedavisi idi.
Bu yöntemle hastadan bir miktar kan alınıyor, bunu ozon oksijen birleşim ile karıştırarak yeniden hastanın damarından enjekte ediyordu.
Binlerce kanser hastası bu yöntemle iyileşmişti.
Eski Sovyetler'de, şimdiki Rusya'da bu yöntem halen kullanılıyor.
Dr. Serap KIRMIZIUludag UniversityFaculty of Science and ArtsDepartment of Biology16059 Gorukle/Bursa TÜRKİYE
"Bana olağanüstü hususiyetler atfetmeyiniz. Doğumumdaki tek fevkaladelik Türk olarak dünyaya gelmemdir." (Mustafa Kemal ATATÜRK)
30 Nisan 2010 Cuma
29 Nisan 2010 Perşembe
GÜRCİSTAN - İZLENİMLER
Gürcistan’ın para birimi “Lari” kuruşları ise “Tetri”. Gezimiz sırasında ABD Doları kuru 1.73-1.75 arasında değişiyordu. TL ile kıyaslandığında yaklaşık olarak rakam vermek gerekirse 85 TL = 100 Lari.
Batum ve Tiflis’te adım başı döviz büfeleri var ve neredeyse, esnafın yaptığı tek iş döviz ticareti.
Rastladığımız ikinci önemli iş ise kumarhane dükkanları. 5 yıldızlı otellerden tutun da herhangi bir sokaktaki basit bir dükkana kadar adım başı kumarhaneler var. Ben görmedim ama grubumuzdan bazı arkadaşlar Tiflis’te 5 yıldızlı Radisson SAS otelinin kumarhanesinin çok lüks ve kaliteli olduğunu söyledi.
Tiflis’te metro sistemi mevcut. Ancak hatları ve kalitesi konusunda bilgi edinme şansım olmadı.
Tiflis’te taksi bol. Ücretleri de makul düzeyde yaklaşık mesafe ücretleri Ankara gibi olduğundan tutarı da Ankara ücretlerinin yaklaşık %20 eksiği kadar tutuyor.
Şehir içi otobüsler mevcut. Ancak bir kısmı görülmeye değer, eski Rus antikaları. Nasıl çalıştığına hayret etmemek elde değil.
Kaldığımız 3 yıldızlı Hotel Varazi’nin odaları güzel ve temiz. Ancak sadece 3 kişi alabilen 2 adet asansöründen herhalde artık Türkiye’de örneği kalmamıştır. Genellikle merdivenleri tercih ettik.
Tiflis’in özellikle “Rustaveli” caddesi, şehrin en lüks, şık ve pahalı mağazalarının, kafelerinin bulunduğu geniş ve güzel bir cadde. Güzel ön yüzlere sahip binaları görülmeye değer.
Şehirlerarası yollarda en dikkat edilecek noktalardan birisi, başıboş vaziyette otlayan inekler. Ansızın yola yönelerek tehlike yaratıyorlar.
Şehirlerarası yollarda bir başka problem tuvaletler. Erkek tuvaletlerinin genel pisliği bir yana bayan tuvaletlerinin kapısı yok. Şu anda ciddi bir sorun ama birkaç sene içerisinde düzeltilecek sanırım.
Genel anlamda ücretler çok düşük. Tiflis’teki ya da Batum’daki çarşı Pazar fiatları, lüksüne kaçmasan dahi oldukça yüksek.
Gori’deki Stalin müzesindeki İngilizce rehberliği yapan, 27 yıllık memur,tarihçi Anna’nın aldığı maaş 100 Lari. İnsanlar bu inanılmaz paralarla yaşamaya çalışıyor. Bu yaşam savaşı nedeniyle pek çok Gürcü insanı Türkiye’de çalışıyor
Tiflis’in meşhur ressamlar parkı ile antikacılar çarşısı, gittiğimiz gün sürekli yağan yağmur nedeniyle açılmadı. Bu nedenle görmeyi çok arzuladığımız bu mekanları görme olanağını yitirdik. Ancak Gürcistan’a gitmeyi düşünenlere ilk önerilecek mekanlar bunlar.
Gürcistan’ın en meşhur yiyeceği “Haçapuri” (Peynir ve ekmek kelimelerinden oluşuyor.) Bir tür peynirli börek. Sıcak yeniyor. İçine özel bir peynir konuyor. Mutlaka tatmanızı öneririm
Batum ve Tiflis’te adım başı döviz büfeleri var ve neredeyse, esnafın yaptığı tek iş döviz ticareti.
Rastladığımız ikinci önemli iş ise kumarhane dükkanları. 5 yıldızlı otellerden tutun da herhangi bir sokaktaki basit bir dükkana kadar adım başı kumarhaneler var. Ben görmedim ama grubumuzdan bazı arkadaşlar Tiflis’te 5 yıldızlı Radisson SAS otelinin kumarhanesinin çok lüks ve kaliteli olduğunu söyledi.
Tiflis’te metro sistemi mevcut. Ancak hatları ve kalitesi konusunda bilgi edinme şansım olmadı.
Tiflis’te taksi bol. Ücretleri de makul düzeyde yaklaşık mesafe ücretleri Ankara gibi olduğundan tutarı da Ankara ücretlerinin yaklaşık %20 eksiği kadar tutuyor.
Şehir içi otobüsler mevcut. Ancak bir kısmı görülmeye değer, eski Rus antikaları. Nasıl çalıştığına hayret etmemek elde değil.
Kaldığımız 3 yıldızlı Hotel Varazi’nin odaları güzel ve temiz. Ancak sadece 3 kişi alabilen 2 adet asansöründen herhalde artık Türkiye’de örneği kalmamıştır. Genellikle merdivenleri tercih ettik.
Tiflis’in özellikle “Rustaveli” caddesi, şehrin en lüks, şık ve pahalı mağazalarının, kafelerinin bulunduğu geniş ve güzel bir cadde. Güzel ön yüzlere sahip binaları görülmeye değer.
Şehirlerarası yollarda en dikkat edilecek noktalardan birisi, başıboş vaziyette otlayan inekler. Ansızın yola yönelerek tehlike yaratıyorlar.
Şehirlerarası yollarda bir başka problem tuvaletler. Erkek tuvaletlerinin genel pisliği bir yana bayan tuvaletlerinin kapısı yok. Şu anda ciddi bir sorun ama birkaç sene içerisinde düzeltilecek sanırım.
Genel anlamda ücretler çok düşük. Tiflis’teki ya da Batum’daki çarşı Pazar fiatları, lüksüne kaçmasan dahi oldukça yüksek.
Gori’deki Stalin müzesindeki İngilizce rehberliği yapan, 27 yıllık memur,tarihçi Anna’nın aldığı maaş 100 Lari. İnsanlar bu inanılmaz paralarla yaşamaya çalışıyor. Bu yaşam savaşı nedeniyle pek çok Gürcü insanı Türkiye’de çalışıyor
Tiflis’in meşhur ressamlar parkı ile antikacılar çarşısı, gittiğimiz gün sürekli yağan yağmur nedeniyle açılmadı. Bu nedenle görmeyi çok arzuladığımız bu mekanları görme olanağını yitirdik. Ancak Gürcistan’a gitmeyi düşünenlere ilk önerilecek mekanlar bunlar.
Gürcistan’ın en meşhur yiyeceği “Haçapuri” (Peynir ve ekmek kelimelerinden oluşuyor.) Bir tür peynirli börek. Sıcak yeniyor. İçine özel bir peynir konuyor. Mutlaka tatmanızı öneririm
28 Nisan 2010 Çarşamba
NİSAN AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 5
KİTABIN ADI : Bayezid’in Oğulları
KİTABIN YAZARI : Dimitris J. Kastritsis
KİTABIN ÇEVİRMENİ : Ayda Arel
KİTABIN YAYINEVİ : Kitap Yayınevi
KİTABIN BASKI YILI : 2010
KİTABIN BASKI SAYISI : 1. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI : 227 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ : 10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ : 10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL DEĞERİ : 10/10
(Yazar Dimitris J. Kastritsis)
ÖNERİ :
Osmanlı tarihi tüm okul hayatımız boyunca belli şemalarla öğretildi. Hepimizin bildiği 1402 Ankara savaşında Timur’a savaşı kaybedip esir düşen Yıldırım Bayazıt’ı çocuklarının 1413’e kadar olan birbirleriyle mücadelelerini “Fetret Devri” adıyla okuduk, öğrendik.
Halen Saint Andrew Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi olan yazar, bu dönemi, kitabında “Osmanlı İç Savaşı” olarak adlandırıyor. Tarafsız tarih yazılarının neredeyse olmadığı, bu dönemi anlatan Osmanlı kayıtlarını ve onları yorumlayan bazı araştırmaları sabırla araştıran ve dikkatle inceleyen yazar, bu çalışmasında, Osmanlı’nın bu çok önemli devresine ışık tutuyor.
Ankara savaşından sonra dağılma sürecine giren Osmanlı devletinde taht kavgasına girişen Bayezid’in oğullarının mücadelelerinde devletin devamı için kardeşlerin birbirilerini yok etme sürecine girmelerini, ileride Fatih’in kardeş katlini onaylayan kanunnamesinin çıkış sebebi olarak gören yazar kitapta döneme ait çok detay bilgiler veriyor.
Tarihçilerin coşkuyla karşıladığına inandığım kitap Türk Osmanlı tarihi açısından çok önemli bir başvuru kaynağı olacak gibi görünüyor.
NOT: Kitabında kapağında yer alan minyatüre dikkatinizi çekmek isterim. Bu minyatür, iç savaşın en yoğun olduğu bir sırada, 1403 yılında Bursa'da gerçekleşen ve propaganda amacıyla sipariş edilen çağdaş bir vakayinamede betimlenmiş olan alâyişli tahta çıkma sahnesidir. (Öyle ki 16. yüzyılın sonlarına doğru Hünernâme'yi okuyan saray mensupları I. Mehmed'in babasının ölümünden hemen sonra tahta çıkmış olduğunu düşüneceklerdi. Oysa o tahtını sağlamlaştırmak için on yıl süreyle kardeşleriyle savaşmak zorunda kalmıştı)
Kitabın İngilizce baskısı
27 Nisan 2010 Salı
GÜRCİSTAN GEZİSİ DÖNÜŞÜ
Dün gece 23.00 itibariyle sona eren gezimizden sonra yol yorgunu yorumların çok sağlıklı olmayabileceğini düşünüyorum. Resimlerim de henüz hazır olmadığı için şimdilik genel izlenimlerimle biraz seyahatimden bahsedeyim.
Gürcistan'ı nasıl düşünüyordun, nasıl buldun derseniz, neredeyse tahmin ettiğim gibi bulduğumu söylemek isterim.
Batum şehri bildiğiniz gibi, Gürcistan içindeki üç özerk bölgeden birisi olan Acara Özerk Bölgesi'nin başkenti.
(Batum)
Özerk bölgeler, iş işlerinde kısmi bağımsızlığa sahipler. Örneğin, Acara özerk bölgesi'nin ayrı parlementosu ve başbakanı var.
İz tv'de bir proğramda seyrettiğim gibi şimdiki başbakanı, Levan Varsalomidze büyük yatırım hamlelerine girişmiş. Pekçok 5 yıldızlı otel inşaatı aynı anda sürüyor. Şehrin iç kısımlarında neredeyse tüm yollar kazılmış durumda. Şehrin alt yapısı neredeyse tekrar yapılıyor. Bence 2 sene sonra şehir tamamen yüz değiştirecek. Şimdilik şehirde eski sovyet izleri hala duruyor. Eski kimliğini kaybetmeden görmek isteyenlerin ellerini çabuk tutmasını öneririm.
(Tiflis)
Tiflis, edindiğim ilk izlenimlere göre yer yer tipik doğu avrupa şehirleri izleri taşıyor. Sovyet izleri yavaş yavaş silinmekle birlikte hala aynı havayı taşıyor. Burada da ABD ve AB fonları ile hızlı bir değişim yaşanıyor. 40 sene önceki şehirlerimizin havasını yakalamak isteyen genç nesillere Gürcistan'ı en kısa zamanda görmelerini tavsiye ederim.
Gürcistan'da önemli oranda Türk yatırımı var. Ancak yine de yeterli olduğu kanısında değilim. Ticaret olarak hala çok bakir olan ülkenin müteşebbislere açık olduğunu belirtmek isterim.
Daha kısa ve güncel bilgilerle devam edeceğim.
Gürcistan'ı nasıl düşünüyordun, nasıl buldun derseniz, neredeyse tahmin ettiğim gibi bulduğumu söylemek isterim.
Batum şehri bildiğiniz gibi, Gürcistan içindeki üç özerk bölgeden birisi olan Acara Özerk Bölgesi'nin başkenti.
(Batum)
Özerk bölgeler, iş işlerinde kısmi bağımsızlığa sahipler. Örneğin, Acara özerk bölgesi'nin ayrı parlementosu ve başbakanı var.
İz tv'de bir proğramda seyrettiğim gibi şimdiki başbakanı, Levan Varsalomidze büyük yatırım hamlelerine girişmiş. Pekçok 5 yıldızlı otel inşaatı aynı anda sürüyor. Şehrin iç kısımlarında neredeyse tüm yollar kazılmış durumda. Şehrin alt yapısı neredeyse tekrar yapılıyor. Bence 2 sene sonra şehir tamamen yüz değiştirecek. Şimdilik şehirde eski sovyet izleri hala duruyor. Eski kimliğini kaybetmeden görmek isteyenlerin ellerini çabuk tutmasını öneririm.
(Tiflis)
Tiflis, edindiğim ilk izlenimlere göre yer yer tipik doğu avrupa şehirleri izleri taşıyor. Sovyet izleri yavaş yavaş silinmekle birlikte hala aynı havayı taşıyor. Burada da ABD ve AB fonları ile hızlı bir değişim yaşanıyor. 40 sene önceki şehirlerimizin havasını yakalamak isteyen genç nesillere Gürcistan'ı en kısa zamanda görmelerini tavsiye ederim.
Gürcistan'da önemli oranda Türk yatırımı var. Ancak yine de yeterli olduğu kanısında değilim. Ticaret olarak hala çok bakir olan ülkenin müteşebbislere açık olduğunu belirtmek isterim.
Daha kısa ve güncel bilgilerle devam edeceğim.
21 Nisan 2010 Çarşamba
GEZİDEYİM
Şimdi tatil zamanı.
Uzun ve bol yağmurlu geçen kıştan sonra havaların biraz güzelleşmesiyle gezi heyecanım tekrar depreşti. Gerçi bu geziyi çok önceden neredeyse 3 ay önceden planlayıp tüm planlamalarını yapmıştım.
Uzun süredir izleyip her seferinde bir engel çıktığı için bir türlü denk getiremediğim Gürcistan gezisinin, daha ilan edilir edilmez Ocak ayında gerekli kayıt işlemlerini yaptırıp beklemeye başlamıştım.
Trabzon’dan başlayacak gezimizde karayolu ile Sarp sınır kapısından Gürcistan’a gidiyoruz. Batum, Tiflis ve Gori’ye yapacağımız gezi yine Trabzon’da sona erecek.
Bu nedenlerle önümüzdeki salıya dek –Burhan’ın telaffuzuyla- ben yoğum.
20 Nisan 2010 Salı
NİSAN AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 4
KİTABIN ADI : Bir Şeytanın Papazı
KİTABIN YAZARI : C. Richard Dawkins
KİTABIN ÇEVİRMENİ : Tunç Tuncay Bilgin
KİTABIN YAYINEVİ : Kuzey Yayınları
KİTABIN BASKI YILI : 2008
KİTABIN BASKI SAYISI : 1. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI : 346 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ : 10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ : 8/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL DEĞERİ : 9/10
ÖNERİ : Dawkins, Darwinci ekolün yaşayan en önemli temsilcilerinden birisidir.
Bu kitapta yazarın değişik konularda yazılmış 32 değişik makalesi 7 başlık altında toplanmış.
Yazar son dönemde İngiltere’de ve ABD’de, yaradılışçıların en büyük hedeflerinden birisidir. Yazdığı bilimsel makale ve kitaplarıyla, din kitaplarının birçok yaradılış efsanesini yerlebir etmiştir.
Bu kitapta birçok önemli konuda çok yetkin yazılar var. Ancak tercümede sorun olduğu kanısındayım. Bazı makalelerde yanlış cümle kurguları ve anlamsızlıklar var.
Dipnotları o kadar küçük punto ile yazılmış ki, bir süre sonra okumaktan vazgeçiyorsunuz. Yazara ne kadar atfedilebilir bilememekle birlikte cümleler yan cümlelerle uzatılmış yer yer yan cümlelerin uzunluğu, cümlenin anlamını kaçırmış vaziyette. Bazı makalelerde bu sıkıntıyı yaşıyorsunuz. Ancak yazarın özellikle, kitap eleştirisi olarak ve ölenin arkasından yapılmış konuşma metinleri çok güzel ve etkileyici. (Batıda kiliselerde, ölenin ardından yapılan törenlerde konuşma yapma önemli hitabet dalları arasında. Özellikle bir yazar, edebiyaçı ya da sanatçının ardından yapılan konuşmalarda ciddi konuşma metinleri hazırlamak önemli ve anenevi bir olay)
Kısacası bilimi seviyorsanız bilimin bu öncü savaşçının kitaplarını mutlaka okumanız gerekiyor.
Darwin’i anlamak istiyorsanız okumanız gerekiyor.
Çağdaş bilime inanıyor ve hurafelerin yıkılmasını istiyorsanız yine okumanız gerekiyor…
Clinton Richard Dawkins ( 26 Mart 1941), İngiliz uyruklu etolog, yazar, evrim kuramcısı. Oxford Üniversitesi'nde zooloji profesörüdür. Bilimin halkça anlaşılması için 1995 yılında oluşturulmuş Oxford Üniversitesi Charles Simonyi Kürsüsü'nün 2008 yılında emekli oluncaya kadarki sahibi ve aynı zamanda New College bilim kurulunun bir üyesidir.
1976'da yayımlanan The Selfish Gene (Gen Bencildir) adlı kitabında doğal seçilim'in bireyler ya da türler seviyesinde değil, genler seviyesinde incelenmesi gerektiğini savundu. Aynı kitapta, mem kavramını ortaya atarak bugün memetik diye bilinen bilim dalının kurucusu oldu.
1982'de yayımladığı The Extended Phenotype (Genişletilmiş Fenotip) adlı kitabında, fenotipi vücutla eş anlamlı gören geleneksel görüşe karşı çıktı, bir organizmanın kendi vücudu dışında oluşturduğu yapıların da (kuş ve termit yuvaları gibi) o organizmanın genleri tarafından inşa edildiğini, dolayısıyla organizmanın fenotipine dahil edilmesi gerektiğini savundu.
Evrim, yaradılışçılık ve din konularındaki fikirlerini açıklamak için pek çok popüler bilim kitabı yazmış ve pek çok televizyon programına katılmış olan Dawkins, bir ateizm savunucusu olarak da ünlenmiştir. 2006'da yayımladığı The God Delusion (Tanrı Yanılgısı) adlı kitabında tanrının varlığı ve dinlerin gerekliliği için öne sürülen geleneksel savlara karşı çıkmış ve ateist bir dünya görüşünü savunmuştur.
Profesörün www.richarddawkins.net adresindeki internet sitesine 10 Eylül 2008 tarihinde Türkiye çıkışlı sunucularda yasak konulmuştur. Siteye Türkiye'den girildiğinde yalnızca “Mahkeme kararıyla erişim engellenmiştir” ifadesi görünmektedir. Ancak hangi mahkemenin hangi tarih ve sayılı kararı ile engellendiği belirtilmemektedir. Yasaklama üzerine, siteden yapılan açıklamaya göre Türkiye'den mahkeme başvurusu yapan kişinin Adnan Hoca olarak da bilinen, Harun Yahya mahlâsını kullanan Adnan Oktar olduğu belirtilmiştir.
Richard Dawkins, yazdığı kitap nedeniyle de Türkiye'de dava konusu olmuştu. Dawkins'in "Tanrı Yanılgısı" adlı kitabını Türkiye'de yayımlayan Kuzey Yayıncılık'ın sahibi Erol Karaaslan, geçtiğimiz Mart ayında (2009), "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla dava edilmiş, ancak mahkeme, "kitap yasaklamanın düşünce özgürlüğünü özünden sınırlayacağını" belirterek Karaaslan'ın beraatine karar vermişti.
Dawkins'in son kitabı Yeryüzündeki En Büyük Gösteri Türkçe olarak yayınlandı..
“www.richarddawkins-turkey.blogspot.com” sitesinde yazarın tüm eserlerini ve bazı güzel makalelerini bulabilirsiniz.
19 Nisan 2010 Pazartesi
POMPEİ - 3
Pompei gezimizin 3. ve son bölümündeyiz. Havanın oldukça kararmış olması ve ziyaret saatinin bitecek olması nedeniyle kalan bölümleri biraz hızlıca dolaşmaya devam ediyoruz.
Güneş kültü tören alanın çevresindeki anıtsal alanlar ve agora gibi halkın toplanma ve alışveriş merkezleri şehrin yaklaşık nüfusu hakkında bilgi veriyor.
Agoranın hemen arkasında mahkeme binası olarak vasıflandırılan binasının görkemli sütun başlıkları zamanındaki güzelliğin izlerini taşıyor.
Şehrin bazı kısımlarının hala eski haline yakın bir durumda ortaya çıkması arkeoloji açısından araştırmacılara olağanüstü bilgiler veriyor. Şehir yaşantısının birebir izleri ortaya konabiliyor.
Şehrin küllerinden temizlenmesinden sonra çıkan buluntular ve taşlaşmış insan ve hayvan izleri o kadar çok ki, belli başlı müzelere yapılan dağıtımlardan sonraya kalan onlarca örnek, ören yerindeki korumalı alanlarda muhafaza ediliyor. Düzenleme yapılmadığı için içeriyle girilmesi yasak olan bu alanlardaki eserler dıştan bile son derece etkileyici görünüyorlar.
Güneş kültü tören alanın çevresindeki anıtsal alanlar ve agora gibi halkın toplanma ve alışveriş merkezleri şehrin yaklaşık nüfusu hakkında bilgi veriyor.
Agoranın hemen arkasında mahkeme binası olarak vasıflandırılan binasının görkemli sütun başlıkları zamanındaki güzelliğin izlerini taşıyor.
Şehrin bazı kısımlarının hala eski haline yakın bir durumda ortaya çıkması arkeoloji açısından araştırmacılara olağanüstü bilgiler veriyor. Şehir yaşantısının birebir izleri ortaya konabiliyor.
Şehrin küllerinden temizlenmesinden sonra çıkan buluntular ve taşlaşmış insan ve hayvan izleri o kadar çok ki, belli başlı müzelere yapılan dağıtımlardan sonraya kalan onlarca örnek, ören yerindeki korumalı alanlarda muhafaza ediliyor. Düzenleme yapılmadığı için içeriyle girilmesi yasak olan bu alanlardaki eserler dıştan bile son derece etkileyici görünüyorlar.
16 Nisan 2010 Cuma
İKİ ÖNEMLİ DUYURU
Haftayı, güncel iki duyuru ile bitireyim. İlki, kurduğumuz Çayyolu Derneği'nin ilk etkinliği olarak bir anayasa paneli düzenledik. Konuya hakim 3 önemli bilim insanını dinleyeceğiz. konuşmaların sonunda yeterli vakit kalması durumunda soru da sorulabilecek. Ankara'dan konuya ilgi duyan herkesi davet ediyoruz.
İkinci duyurumuz, İstanbul Barosu Başkanlığı'nın "Anayasa Değişikliği"ne ilişkin açıklaması. duyurunun tüm kitlelere iletilmesi açısından önemli. Okumakta yarar var diye düşündüm.
ÇAYYOLU PLATFORMU
ÇAYDER(Çayyolu Koruma,Geliştirme,Dayanışma
Kültür ve Sanat Derneği)
AÇIK OTURUM
ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ
AÇILIŞ :
İlhan Tezel - Çayyolu Platformu Başkanı
Fethi Yaşar -Yenimahalle Belediye Başkanı
OTURUM BAŞKANI :Av. A.Tayyar Selçuk ÇAYDER Başkanı
KONUŞMACILAR:
Doç Dr.Selin Esen- SBF Anayasa Hukuku Öğr. Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Devrim GÜNGÖR -A.Ü.Hukuk Fak.Ceza Hukuku Öğr.Üyesi
Yrd. Doç:Dr.Ozan Ergül- A.Ü.Hukuk Fak. Anayasa Hukuku Öğr.Üyesi
Yer ve Gün. : Çayyolu Belediye Hizmet Binası Nikah Salonu
18.04.2010 Pazar saat 14.00
(BU AÇIKOTURUM ÇAYDER TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR.)
KAMUOYUNA DUYURU
İkinci duyurumuz, İstanbul Barosu Başkanlığı'nın "Anayasa Değişikliği"ne ilişkin açıklaması. duyurunun tüm kitlelere iletilmesi açısından önemli. Okumakta yarar var diye düşündüm.
ÇAYYOLU PLATFORMU
ÇAYDER(Çayyolu Koruma,Geliştirme,Dayanışma
Kültür ve Sanat Derneği)
AÇIK OTURUM
ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ
AÇILIŞ :
İlhan Tezel - Çayyolu Platformu Başkanı
Fethi Yaşar -Yenimahalle Belediye Başkanı
OTURUM BAŞKANI :Av. A.Tayyar Selçuk ÇAYDER Başkanı
KONUŞMACILAR:
Doç Dr.Selin Esen- SBF Anayasa Hukuku Öğr. Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Devrim GÜNGÖR -A.Ü.Hukuk Fak.Ceza Hukuku Öğr.Üyesi
Yrd. Doç:Dr.Ozan Ergül- A.Ü.Hukuk Fak. Anayasa Hukuku Öğr.Üyesi
Yer ve Gün. : Çayyolu Belediye Hizmet Binası Nikah Salonu
18.04.2010 Pazar saat 14.00
(BU AÇIKOTURUM ÇAYDER TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR.)
KAMUOYUNA DUYURU
Türkiye’de toplumun kaygı verici ölçüde kutuplaşmaya sürüklendiği bu süreçte BİR TOPLUM SÖZLEŞMESİ olan anayasa değişikliği için olmazsa olmaz olan ASGARİ UZLAŞMA ortamı sağlanmamıştır. Bu durum ANAYASAL GELENEKLERE aykırı olduğu gibi tamamen iktidar partisine ilişkin ÖZNEL nedenlere dayanmaktadır.
Bu süreç KATILIMCILIK ve ÇOĞULCULUKTAN uzak ve diğer siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine, meslek odalarına kısaca ULUSUMUZA DAYATMAYA dönüşmüştür.Bu girişimin, Türkiye’de olağanüstü dönemler dışında İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜ, ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ ve ADİL YARGILANMA HAKKI gibi en temel hak ve güvencelerin en ağır ve sistematik biçimde ihlal edildiği bir iktidar döneminde ve bu iktidar partisi tarafından başlatılmış olması kaygıları daha da artırmaktadır.
Türkiye’de YARGI BAĞIMSIZLIĞI’NI daha da güçlendirmek yönünde öncelikli ve zorunlu olarak yapılması gereken köklü REFORMLARA GEREKSİNİM varken, salt HSYK ve ANAYASA MAHKEMESİ gibi yargının üst kurumlarında yapısal değişikliğe gitmenin bir yargı reformu olarak tanımlanması olanaksızdır.
Siyasi iktidarın özellikle son yıllarda YARGI BAĞIMSIZLIĞI, KUVVETLER AYRILIĞI ve HUKUK DEVLETİ ilkeleri ile bağdaşmayan bir tavır içinde olduğu, YARGIYI kuşattığı ve Adalet Bakanlığı’nın HSYK’nın çalışmalarını bilinçli olarak engellediği kamuoyunca endişeyle izlenmektedir.
İktidar partisince dayatılan anayasa değişikliğinin amacı, kendisine ayak bağı olarak gördüğünü ifade ettiği yüksek yargı organlarını tasfiye etmek ve İKTİDARA BAĞLI BİR YARGI yaratmaktır.
Bu yöntemle ve bu amaca yönelik olarak yapılmak istenen anayasa değişikliği, KUVVETLER AYRILIĞI, YARGI BAĞIMSIZLIĞI ve Anayasanın 2. maddesindeki cumhuriyetin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez niteliklerinden olan HUKUK DEVLETİ İLKESİ ile bağdaşmamaktadır. Yapılmak istenen, CUMHURİYETİN TEMEL NİTELİKLERİNİ ORTADAN KALDIRACAK VE ÜLKEYİ OTORİTER BİR YÖNETİM BİÇİMİNE GÖTÜRECEK OLAN BİR REJİM DEĞİŞİKLİĞİDİR. Eş söyleyişle DAYATILAN ANTİDEMOKRATİK UYGULAMALAR KURUMSALLAŞTIRILMAK İSTENMEKTEDİR.
ANCAK BU REJİMİN ADI “DEMOKRASİ” OLMAYACAKTIR. Siyasal İktidar, anayasa değişikliği paketi ile KUVVETLER AYRILIĞI sisteminden KUVVETLER BİRLİĞİsistemine geçişi amaçlamaktadır. Böylece bağımsız olması gereken YARGI, yasamanın ve yürütmenin,dolayısıyla SİYASAL İKTİDARLARIN denetimine ve güdümüne girecek,HUKUK DEVLETİ olma niteliği ortadan kalkacaktır.
SONUÇ OLARAK;KATILIMCI ve ÇOĞULCU BİR SÜREÇ İÇİNDE GELİŞMEYEN, temel bir UZLAŞMAYA DAYANMAYAN ve bu nedenle MİLLİ İRADEYİ YANSITMAYAN böyle bir anayasa değişikliğinin ve bunun bütün olarak halkoylamasına sunulmasının, özünde yöntem olarak 12 Eylül Anayasasının hazırlanma ve kabul sürecinden hiçbir farkı yoktur. Bu şekilde yapılmak istenen bir halkoylaması süreci; gerçek anlamda halkın görüşünün sorulması değil, tıpkı 12 Eylül Anayasası gibi bir dayatma ve aldatmaca olacaktır.
Kısaca siyasi iktidar ÖZGÜRLÜKLER VE HAKLAR ÜLKESİ YARATMAK İÇİN DEĞİL iktidarını daha da güçlendirmek,YARGI ERKİNİ VESAYET ALTINA ALMAK, ANTİDEMOKRATİK VE BASKICI BİR DÜZEN KURMAK İSTEDİĞİ İÇİN bu yönde değişiklik yapmak istemektedir.
Bu değişikliğin gerçekleşmesi durumunda ne ANAYASANIN RUHU ve ne de DEMOKRASİNİN adı kalacaktır.BU TEHLİKELİ GİDİŞE DUR DEMEK VE YAPILMAK İSTENENLERİN KARŞISINDA OLMAKSAĞDUYULU VE ÜLKESİNİ SEVEN HER VATANDAŞIN GÖREVİDİR.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
15 Nisan 2010 Perşembe
NİSAN AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 3
KİTABIN ADI : Umut Tarlaları
KİTABIN YAZARI : Jose Saramago
KİTABIN ÇEVİRMENİ : Ayça Sabuncuoğlu
KİTABIN YAYINEVİ : Can Yayınları
KİTABIN BASKI YILI : 2002
KİTABIN BASKI SAYISI : 2. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI : 315 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ : 10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ : 10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL DEĞERİ : 10/10
ÖNERİ : Saramago, her ne kadar edebiyat alanında ilk kitabını 1947’de henüz 25 yaşında iken yayınlamasına karşın, kendisini tümüyle edebiyata vermesi 1970’li yıllardır. Bu ikinci döneminde ilk kitabı olan, 1977’de yayınladığı “Ressamın El Kitabı”ndan sonra ikinci romanı 1980’de yayınladığı “Umut Tarlaları”dır.
Kitap tam bir dönem romanı özelliği gösteriyor.
25 Nisan 1974’deki “Karanfil Devrimi” ile yılların diktatörlük rejiminin devrilmesi ve devrimin ilk anlarında, devrimin sosyalist bir devrime dönüşebilmesi ihtimali ülkede yaşanan heyecan dalgası kitabın çıkış konusu.
Roman,bir köylü ailenin 4 kuşak boyunca anlatımı, topraksız köylülerin zaman içerisinde toprak ağalarının emrinde tarım işçisine dönüşmeleri, ekmek için, günlük 8 saatlik çalışma için amansız mücadeleler, işçilerin sürekli gözaltı ve işkencede yaşamları, kilisenin egemen sınıf yanındaki tavrı, sosyalist fikirlerin işçiler arasında hızla yayılması ve ortak eylemler, Saramago’nun kaleminden yer yer mükemmel betimlemelerle, edebiyat dünyasına çok gösterişli bir girişin adeta haberciliğini yapıyor.
Kitapta, Saramago’nun sonraki kitaplarındaki olgun tarzının ve nokta ve virgül dışında noktalama işareti kullanmama yönteminin de ilk işaretlerini veriyor.
Kitap, büyük ustanın tüm kronolojik edebiyat yaşamını incelemek, tüm eserlerini biriktirmek bakımından önemli bir kilometre taşı.
Kitapta, Saramago’nun sonraki kitaplarındaki olgun tarzının ve nokta ve virgül dışında noktalama işareti kullanmama yönteminin de ilk işaretlerini veriyor.
Kitap, büyük ustanın tüm kronolojik edebiyat yaşamını incelemek, tüm eserlerini biriktirmek bakımından önemli bir kilometre taşı.
Edebiyat tutkunlarının duyarsız kalmayacağını düşündüğüm bu romanın, “1981 Lizbon Kent Ödülü” sahibi olduğunu da belirteyim.
14 Nisan 2010 Çarşamba
GEREDE KAVAKLI YAYLALARI YÜRÜYÜŞÜ
2 hafta önceki yürüyüşümüzde Kazan Otacı köyünden Çubuk Karagöl’e kadar yaptığımız 17 kilometreyi aşkın yürüyüşümüzü kendi açımızdan oldukça başarılı bulmuştuk. Yürüyüş gücümüzün yükselmiş olması ve oldukça güzel tempoda devam ettirebilmiş olmamız bizim için sevindiriciydi. Yaptığımız her yürüyüş sonrasında gelişimimizin devam etmesi yürüyüşe devam etmemizde oldukça etken oldu. Çok değişik hava koşullarında, çok değişik arazi yapısında yaptığımız yürüyüşler bu hafta sonu etkinliklerimizi oldukça anlamlı ve katkılı hale getirdi.
Bu senenin ilk deneyim yılımız olması nedeniyle yapılan tüm yürüyüşler bizler için yeni. Ancak grubumuzdaki birçok arkadaş için bazı rotalar eski ve evvelce yüründüğü için çok keyifli olmuyor. Bu nedenle etkinlik düzenleyicimiz için yıl içinde değişik rotalar bulmak neredeyse zorunlu.
İşte geçen hafta duyurulan yürüyüş yolumuzun da Gerede ormanlarında yeni saptanan bir rota olduğu belirtilmişti.
Her ne kadar yağış olma ihtimali çok kuvvetli gözükmesine rağmen yeni rota heyecanı ile 11 Nisan Pazar günü sabahı kalkış saatimizde bizi götürecek araçta yerimizi almıştık.
Rotanın yaklaşık 12 kilometre olarak hesaplanmış olması, önceki yürüyüşümüzdeki yolumuz yüzünden bize –açıkçası- az göründü. Zira, Fuat hocamla bu sene başladığımız bu yürüyüşlerdeki amacımız seyirlik ve yavaş yürüyüş olmadığından, daha güç geliştirici rotaları seçmek. Beni şahsi olarak zorlayan, başkalarına ilginç gelebilir ama, çıkış ve tırmanma değil, aksine dik ve sert iniş noktaları.Yürüyüşümüz Gerede’ye varmadan, E5 yolu kenarında bir orman yolu patikasının girişinde saat 10.30 civarında başladı.
Hafif yükselen bir rotada orman içinde devam eden yolda bir süre devam ettikten sonra saparak, akmakta olan derenin yatağından orman içinde oldukça sert bir çıkışa geçtik.
Yaklaşık yarım saatlik bu çıkış sırasında zaman zaman hızlı çıkışımız, rehberimiz tarafından grubun kopmaması amacıyla verilen ayaküstü molalarla yavaşladı.
Kavaklı yaylasına çıkışımızdan itibaren yolumuz neredeyse hiç eğimsiz ve dümdüz hale geldi. Bu nedenle yürüyüş hızımız oldukça arttı. Yaylanın yamaçlarında yemek molası verdiğimizde saat 12.30’u yeni geçmişti.
Bu senenin ilk deneyim yılımız olması nedeniyle yapılan tüm yürüyüşler bizler için yeni. Ancak grubumuzdaki birçok arkadaş için bazı rotalar eski ve evvelce yüründüğü için çok keyifli olmuyor. Bu nedenle etkinlik düzenleyicimiz için yıl içinde değişik rotalar bulmak neredeyse zorunlu.
İşte geçen hafta duyurulan yürüyüş yolumuzun da Gerede ormanlarında yeni saptanan bir rota olduğu belirtilmişti.
Her ne kadar yağış olma ihtimali çok kuvvetli gözükmesine rağmen yeni rota heyecanı ile 11 Nisan Pazar günü sabahı kalkış saatimizde bizi götürecek araçta yerimizi almıştık.
Rotanın yaklaşık 12 kilometre olarak hesaplanmış olması, önceki yürüyüşümüzdeki yolumuz yüzünden bize –açıkçası- az göründü. Zira, Fuat hocamla bu sene başladığımız bu yürüyüşlerdeki amacımız seyirlik ve yavaş yürüyüş olmadığından, daha güç geliştirici rotaları seçmek. Beni şahsi olarak zorlayan, başkalarına ilginç gelebilir ama, çıkış ve tırmanma değil, aksine dik ve sert iniş noktaları.Yürüyüşümüz Gerede’ye varmadan, E5 yolu kenarında bir orman yolu patikasının girişinde saat 10.30 civarında başladı.
Hafif yükselen bir rotada orman içinde devam eden yolda bir süre devam ettikten sonra saparak, akmakta olan derenin yatağından orman içinde oldukça sert bir çıkışa geçtik.
Yaklaşık yarım saatlik bu çıkış sırasında zaman zaman hızlı çıkışımız, rehberimiz tarafından grubun kopmaması amacıyla verilen ayaküstü molalarla yavaşladı.
Kavaklı yaylasına çıkışımızdan itibaren yolumuz neredeyse hiç eğimsiz ve dümdüz hale geldi. Bu nedenle yürüyüş hızımız oldukça arttı. Yaylanın yamaçlarında yemek molası verdiğimizde saat 12.30’u yeni geçmişti.
Hava kapalı olmasına rağmen yağmur yağmaması oturduğumuz yamacın kuru kalmasına yol açtığından rahatça yayılabildik. Önceki yürüyüşlerden çokça tanıdığımız bir grup arkadaş getirdiklerimizle çayırda bir açık büfe oluşturduk.
Keyifli ve bol sohbetli geçen bu uzun ara yaklaşık 45 dakika sürdü.
Dinlenmiş ve güç toplamış şekilde 13.30’a doğru başladığımız yürüyüşümüzün 2. bölümü daha çok orman yolundan yaptığımız çok güzel ve bol konuşmalı bir iniş yürüyüşü oldu. Grubumuzun hızlı temposu, rehberlerimizin zaman hesaplarını altüst etti(!).
Orman çıkışında köye girdiğimizde saat henüz 14.30’u geçmişti. Köy odasının önündeki banklarda yine 10-15 dakika kadar bir ara dinlenme yaptık.
Buradan bizi aracımızın beklediği E5 kenarına kadar yaklaşık 2 kilometrelik iniş yolunu tamamladığımızda saat 15.30’du. Rehberlerimizin en az 16.30 civarında bitirmeyi planladığı rotayı çok erken bitirmiştik. Bunun üzerine Kızılcahamam’a gidip bir süre doğal ürünler pazarında vakit geçirmeyi planladık. Kızılcahamam’dan 17.00 civarında ayrılıp hemen ilçe çıkışında, ne zamandır yemeyi planladığımız köftecide akşam yemeği molası verdik. O saatte karşısında 20 kişiyi bulan işyeri sahibinin heyecanı ve bizlerin güzel bir yürüyüş günü sonrası bir arada bol espri ve kahkaha ile geçen yemeğimiz sonrası 18.00 civarında başlayan Ankara dönüşümüz saat 20.00’de Galatasaray maçının 2. yarısına eve ulaşmam ile güzel ve dinlendirici bir günü daha noktaladık.
Keyifli ve bol sohbetli geçen bu uzun ara yaklaşık 45 dakika sürdü.
Dinlenmiş ve güç toplamış şekilde 13.30’a doğru başladığımız yürüyüşümüzün 2. bölümü daha çok orman yolundan yaptığımız çok güzel ve bol konuşmalı bir iniş yürüyüşü oldu. Grubumuzun hızlı temposu, rehberlerimizin zaman hesaplarını altüst etti(!).
Orman çıkışında köye girdiğimizde saat henüz 14.30’u geçmişti. Köy odasının önündeki banklarda yine 10-15 dakika kadar bir ara dinlenme yaptık.
Buradan bizi aracımızın beklediği E5 kenarına kadar yaklaşık 2 kilometrelik iniş yolunu tamamladığımızda saat 15.30’du. Rehberlerimizin en az 16.30 civarında bitirmeyi planladığı rotayı çok erken bitirmiştik. Bunun üzerine Kızılcahamam’a gidip bir süre doğal ürünler pazarında vakit geçirmeyi planladık. Kızılcahamam’dan 17.00 civarında ayrılıp hemen ilçe çıkışında, ne zamandır yemeyi planladığımız köftecide akşam yemeği molası verdik. O saatte karşısında 20 kişiyi bulan işyeri sahibinin heyecanı ve bizlerin güzel bir yürüyüş günü sonrası bir arada bol espri ve kahkaha ile geçen yemeğimiz sonrası 18.00 civarında başlayan Ankara dönüşümüz saat 20.00’de Galatasaray maçının 2. yarısına eve ulaşmam ile güzel ve dinlendirici bir günü daha noktaladık.
13 Nisan 2010 Salı
SAVUNMA DEĞİL, MÜDAFAA
İnsanlık tarihinde yargılanan sanıkların yanında, giderek yargılamanın tersine dönüp, yargılananların yargılayanları mahkum ettiği davalar vardır. Yargılama aşamasında veya sonrasında kamu vicdanının yara alması, davanın hukuka uygun olabilmesine rağmen adalete ve hakkaniyete aykırı olması hallerinde birçok davanın ters teptiği bilinmektedir. Örneğin hemen aklıma gelenleri; Sokrates'in yargılanması, Dreyfuss davası, Georgi Dimitrov davası, Mustafa Muğlalı Paşa davası, Rosenbergler davası...
Aşağıda, mahkemesinde Kasım 2009 ayında yapılan duruşmada yapılan savunmayı lütfen dikkatle okuyun!
İnanın çok etkileneceksiniz!
Bu yazı hukuk anlamında "savunma" değil, Mustafa Kemal'in ifade ettiği "Müdafaa"dır.
(Desteği ve verdiği bilgiler için Burhan Bursalıoğlu hocama teşekkürlerimi sunarım)
Telefon tapelerimde , tarihi yaşayan, yaratan ve yazan ebedi önderimizin eseri TC Kuruluş Destanı “Nutuk”, daha uygar bir geleceği güvenceye almak için Atanın Afet İnan a yazdırdığı “Medeni Bilgiler”, ülkemizin tapusu “Lozan” ı konu edinen ve ülkenin birliğini amaç güden cümleler suç unsuru olarak görülerek kalın ve büyük puntolarla işaretlenmiştir.
Nutuk'u ancak, Mustafa Kemal in ışığından ruhları kamaşan yarasalar,
Medeni bilgileri ancak medeniyet düşmanı ahlak tarantulaları,
Lozan'ı ancak garip ihtirasların bulandırdığı karışık beyinler suç unsuru olarak görebilir.
BUNU YAPANLAR TÜRK MİLLETİNİN KUTSALLARINI, ÜZERİNDEN DESTURSUZ GEÇİLEBİLECEK BİR KÖPRÜ MÜ SANDILAR ???
Mustafa Kemal bu gibileri şöyle tarif ediyor :
“AKLI EREN,MEMLEKETİNİ SEVEN,HAKİKATİ GÖREN KİMSELERDEN DÜŞMAN ÇIKMAZ. İÇİMİZDEN BÖYLELERİ ÇIKARSA ONLAR YA AKLI ERMEYEN CAHİLLER YA MEMLEKETİNİ SEVMEYEN KÖTÜLER YA DA HAKİKATİ GÖRMEYEN KÖRLERDİR !
Vatanın bütün ümit ve istiklalini bağladığı gençliğin neyi görmesini istemiyorlar. Orada terör yok. "Ya istiklal, ya ölüm var "
"TEMEL İLKE TÜRK ULUSUNUN HAYSİYETLİ VE ONURLU BİR ULUS OLARAK YAŞAMASIDIR. BU TEMEL ANCAK TAM BAĞIMSIZLIĞA SAHİP OLMAKLA ELDE EDİLEBİLİR. NE DENLİ ZENGİN VE GÖNENÇLİ OLURSA OLSUN, BAĞIMSIZLIKTARN YOKSUN BİR ULUS, UYGARLIK KARŞISINDA UŞAK OLMAK MEVKİİNDEN YÜKSEK BİR İŞLEME LAYIK OLAMAZ "
Orada terör yok. Türk Bağımsızlık Savaşının hangi koşullar ve çetin güçlükler içinde kazanıldığı ve eseri gençliğe emaneti var. Gençliği en elverişsiz koşullarda dahi eyleme çağıran yüreklendirme kamçısı Gençliğe hitabe var.
O Gençliğe Hitabe ki onda uygarlık bağımsızlık ve özgürlük uğruna sonsuza dek sürecek uğraşların ve savaşların şu tükenmez buyruğu var.
"BUGÜN ULAŞTIĞIMIZ SONUÇ, YÜZYILLARDAN BERİ ÇEKİLEN ULUSAL YIKIMLARIN YARATTIĞI UYANIKLIĞIN VE BU SEVGİLİ YURDUN HER KÖŞESİNİ SULAYAN KANLARIN KARŞLIĞIDIR.BU NETİCEYİ TÜRK GENÇLİĞİNE EMANET EDİYORUM.
EY TÜRK GENÇLİĞİ,
BİRİNCİ VAZİFEN TÜRK İSTİKLALİNİ, TÜRK CUMHURİYETİNİ İLALEBET MUHAFAZA VE MÜDAFA ETMEKTİR, MEVCUDİYETİNİN VE İSTİKBALİNİN YEGANE TEMELİ BUDUR."
Nutukta darbe yok! Kültür devrimi, bağımsızlaşma, çağdaşlaşma, demokratikleşme var.
Sayın Başkan, Saygıdeğer Heyet,
Mustafa Kemal sevgimiz, çizgimiz bize zehir edilmeye çalışılıyor.
Çok Net İfade ediyorum.
Bunları buraya suç unsuru olarak koyanların görevleri beni bununla suçlayıp hapis yatırmaksa benim görevim hapis yatmaktır.
Onların görevi beni öldürmekse o zaman benim ki de bu uğurda ölmektir. Hem de gözümü bile kırpmadan.
Bu düşüncede olanlar sürgüne gönderiliyorsa, benim görevim umutsuzluğa kapılmadan yola çıkmaktır.
Nutuk, Medeni bilgiler, Lozan, Hasdal'da serbestse ben orada olacağım.
Vicdanımızı yastık yapar yatarız ama yastığımızın altına da Nutuk koyarız.
Mustafa Kemal’in asil devletinde bunları suç kabul eden herkese sesleniyorum:
Zincire vursanız ellerimi ve ayaklarımı tehdit edebilirsiniz.
Boynunu vurduracağım derseniz boynumu tehdit edersiniz.
Avukatını tutuklarım derseniz savunmamı tehdit edersiniz.
Hapiste çürüyeceksin derseniz tehdit ettiğiniz şu zavallı bedenimdir.
20 ay yattım 120 bin ay yatsam ne olur ? Ömrüm zindanda bitse ne olur ?
Adam olan yeminine sadık kalır. Ben askerlik yeminime sadık olarak bu dünyadan göçeceğim.
Beni, benliğimi, ruhumu hiçbir şekilde tehdit edemezsiniz.
Bunlardan biri için bile korkuya kapılacak olursam işte o zaman tehdit edilen gerçekten ben olurum.
Sayın Başkan,Saygıdeğer Heyet,
Vatanını, ulusunu sevmiş olmanın bedelini ödeyen insanların ne ilkiyiz ne de sonuncusu.
Ancak unutulmasın ki biz burada olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyüklüğünden bir şey kaybetmez. Vatan sağ oldukça elbet bu mevkilere, makamlara gelip bu görevleri ifa edecek vatan evlatları bulunur.
Üç tane alırsınız, her sene Harbiye den bin tanesi mezun olur.
Türk Silahlı Kuvvetleri mahkeme salonlarına sığmaz !
Ben adı TÜRK olan milletin askeriyim.
Biz Türk askerleri karşımızda ölüm, elimiz vicdanımızda,
torunlarımızın yarın inceleyeceği tarihe ait mesuliyetler gözümüzün önünde ,
yolumuzu Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti için yaşam nöbeti tutan sözleri ve direktifleri çerçevesinde çiziyoruz.
Herkes bilsin ki, bizler burada nöbetteyiz.
Mustafa Kemal Atatürk için her koşulda, her zamanda ve mekanda siper olacağız. O yükseklerdedir ama bacakları halen duyarlıdır. Yere değdirmese de bizim gibi şerefli Türk Subaylarının, şerefli Türk aydınlarının başlarına bas basa, omuzlarına basa basa ileri atacak adımlarını, yürüyecek! O bu topraklarda hiç kaybetmedi, yine kazanacak !
Sayın Başkan, Saygıdeğer Heyet,
Türk Milleti adına karar veren heyetinizden Nutuk’u suç sayan bu iddianameyi tarihin çöplüğüne atmanızı talep ediyorum.
Mehmet Ali Çelebi
Tutuklu Kr. Plt. Teğmen.
Aşağıda, mahkemesinde Kasım 2009 ayında yapılan duruşmada yapılan savunmayı lütfen dikkatle okuyun!
İnanın çok etkileneceksiniz!
Bu yazı hukuk anlamında "savunma" değil, Mustafa Kemal'in ifade ettiği "Müdafaa"dır.
(Desteği ve verdiği bilgiler için Burhan Bursalıoğlu hocama teşekkürlerimi sunarım)
13.Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına
Sayın Başkan, Saygıdeğer Heyet;
Atatürk’ten, yarattığı devrimlerden koparılmak istenen koşullarda yaşıyoruz, yaşatılıyoruz.
Mustafa Kemal düşüncesi en tehlikeli biçimde sorgulanıp zehirlenmektedir. İnsanlık tarihinde olağanüstü bir uygarlık devrimi gerçekleştirmiş kişiyi yıkmak isteyenlerin amacına hizmet edilmektedir.
Sayın Başkan, Saygıdeğer Heyet;
Atatürk’ten, yarattığı devrimlerden koparılmak istenen koşullarda yaşıyoruz, yaşatılıyoruz.
Mustafa Kemal düşüncesi en tehlikeli biçimde sorgulanıp zehirlenmektedir. İnsanlık tarihinde olağanüstü bir uygarlık devrimi gerçekleştirmiş kişiyi yıkmak isteyenlerin amacına hizmet edilmektedir.
Telefon tapelerimde , tarihi yaşayan, yaratan ve yazan ebedi önderimizin eseri TC Kuruluş Destanı “Nutuk”, daha uygar bir geleceği güvenceye almak için Atanın Afet İnan a yazdırdığı “Medeni Bilgiler”, ülkemizin tapusu “Lozan” ı konu edinen ve ülkenin birliğini amaç güden cümleler suç unsuru olarak görülerek kalın ve büyük puntolarla işaretlenmiştir.
Nutuk'u ancak, Mustafa Kemal in ışığından ruhları kamaşan yarasalar,
Medeni bilgileri ancak medeniyet düşmanı ahlak tarantulaları,
Lozan'ı ancak garip ihtirasların bulandırdığı karışık beyinler suç unsuru olarak görebilir.
BUNU YAPANLAR TÜRK MİLLETİNİN KUTSALLARINI, ÜZERİNDEN DESTURSUZ GEÇİLEBİLECEK BİR KÖPRÜ MÜ SANDILAR ???
Mustafa Kemal bu gibileri şöyle tarif ediyor :
“AKLI EREN,MEMLEKETİNİ SEVEN,HAKİKATİ GÖREN KİMSELERDEN DÜŞMAN ÇIKMAZ. İÇİMİZDEN BÖYLELERİ ÇIKARSA ONLAR YA AKLI ERMEYEN CAHİLLER YA MEMLEKETİNİ SEVMEYEN KÖTÜLER YA DA HAKİKATİ GÖRMEYEN KÖRLERDİR !
Vatanın bütün ümit ve istiklalini bağladığı gençliğin neyi görmesini istemiyorlar. Orada terör yok. "Ya istiklal, ya ölüm var "
"TEMEL İLKE TÜRK ULUSUNUN HAYSİYETLİ VE ONURLU BİR ULUS OLARAK YAŞAMASIDIR. BU TEMEL ANCAK TAM BAĞIMSIZLIĞA SAHİP OLMAKLA ELDE EDİLEBİLİR. NE DENLİ ZENGİN VE GÖNENÇLİ OLURSA OLSUN, BAĞIMSIZLIKTARN YOKSUN BİR ULUS, UYGARLIK KARŞISINDA UŞAK OLMAK MEVKİİNDEN YÜKSEK BİR İŞLEME LAYIK OLAMAZ "
Orada terör yok. Türk Bağımsızlık Savaşının hangi koşullar ve çetin güçlükler içinde kazanıldığı ve eseri gençliğe emaneti var. Gençliği en elverişsiz koşullarda dahi eyleme çağıran yüreklendirme kamçısı Gençliğe hitabe var.
O Gençliğe Hitabe ki onda uygarlık bağımsızlık ve özgürlük uğruna sonsuza dek sürecek uğraşların ve savaşların şu tükenmez buyruğu var.
"BUGÜN ULAŞTIĞIMIZ SONUÇ, YÜZYILLARDAN BERİ ÇEKİLEN ULUSAL YIKIMLARIN YARATTIĞI UYANIKLIĞIN VE BU SEVGİLİ YURDUN HER KÖŞESİNİ SULAYAN KANLARIN KARŞLIĞIDIR.BU NETİCEYİ TÜRK GENÇLİĞİNE EMANET EDİYORUM.
EY TÜRK GENÇLİĞİ,
BİRİNCİ VAZİFEN TÜRK İSTİKLALİNİ, TÜRK CUMHURİYETİNİ İLALEBET MUHAFAZA VE MÜDAFA ETMEKTİR, MEVCUDİYETİNİN VE İSTİKBALİNİN YEGANE TEMELİ BUDUR."
Nutukta darbe yok! Kültür devrimi, bağımsızlaşma, çağdaşlaşma, demokratikleşme var.
Sayın Başkan, Saygıdeğer Heyet,
Mustafa Kemal sevgimiz, çizgimiz bize zehir edilmeye çalışılıyor.
Çok Net İfade ediyorum.
Bunları buraya suç unsuru olarak koyanların görevleri beni bununla suçlayıp hapis yatırmaksa benim görevim hapis yatmaktır.
Onların görevi beni öldürmekse o zaman benim ki de bu uğurda ölmektir. Hem de gözümü bile kırpmadan.
Bu düşüncede olanlar sürgüne gönderiliyorsa, benim görevim umutsuzluğa kapılmadan yola çıkmaktır.
Nutuk, Medeni bilgiler, Lozan, Hasdal'da serbestse ben orada olacağım.
Vicdanımızı yastık yapar yatarız ama yastığımızın altına da Nutuk koyarız.
Mustafa Kemal’in asil devletinde bunları suç kabul eden herkese sesleniyorum:
Zincire vursanız ellerimi ve ayaklarımı tehdit edebilirsiniz.
Boynunu vurduracağım derseniz boynumu tehdit edersiniz.
Avukatını tutuklarım derseniz savunmamı tehdit edersiniz.
Hapiste çürüyeceksin derseniz tehdit ettiğiniz şu zavallı bedenimdir.
20 ay yattım 120 bin ay yatsam ne olur ? Ömrüm zindanda bitse ne olur ?
Adam olan yeminine sadık kalır. Ben askerlik yeminime sadık olarak bu dünyadan göçeceğim.
Beni, benliğimi, ruhumu hiçbir şekilde tehdit edemezsiniz.
Bunlardan biri için bile korkuya kapılacak olursam işte o zaman tehdit edilen gerçekten ben olurum.
Sayın Başkan,Saygıdeğer Heyet,
Vatanını, ulusunu sevmiş olmanın bedelini ödeyen insanların ne ilkiyiz ne de sonuncusu.
Ancak unutulmasın ki biz burada olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyüklüğünden bir şey kaybetmez. Vatan sağ oldukça elbet bu mevkilere, makamlara gelip bu görevleri ifa edecek vatan evlatları bulunur.
Üç tane alırsınız, her sene Harbiye den bin tanesi mezun olur.
Türk Silahlı Kuvvetleri mahkeme salonlarına sığmaz !
torunlarımızın yarın inceleyeceği tarihe ait mesuliyetler gözümüzün önünde ,
yolumuzu Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti için yaşam nöbeti tutan sözleri ve direktifleri çerçevesinde çiziyoruz.
Herkes bilsin ki, bizler burada nöbetteyiz.
Mustafa Kemal Atatürk için her koşulda, her zamanda ve mekanda siper olacağız. O yükseklerdedir ama bacakları halen duyarlıdır. Yere değdirmese de bizim gibi şerefli Türk Subaylarının, şerefli Türk aydınlarının başlarına bas basa, omuzlarına basa basa ileri atacak adımlarını, yürüyecek! O bu topraklarda hiç kaybetmedi, yine kazanacak !
Türk Milleti adına karar veren heyetinizden Nutuk’u suç sayan bu iddianameyi tarihin çöplüğüne atmanızı talep ediyorum.
Mehmet Ali Çelebi
Tutuklu Kr. Plt. Teğmen.
12 Nisan 2010 Pazartesi
NİSAN AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 2
KİTABIN ADI : Şarabın aşk sözlüğü
KİTABIN YAZARI : Bernard Pivot
KİTABIN ÇEVİRMENİ : Bahadır Gülmez
KİTABIN YAYINEVİ : Kırmızı Yayınları
KİTABIN BASKI YILI : 2009
KİTABIN BASKI SAYISI : 1. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI : 401 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ : 10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ : 10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL DEĞERİ : 8/10
ÖNERİ
Şarap severmisiniz? Konuya böyle girince şu soru aklınıza gelebilir. Bu kitabı okumak için şarap sevmek gerekir mi? Şaraba, salt alkollü bir içki gözüyle bakıyorsanız, zaten bu kitabın sizin için hiçbir özelliği ve çekiciliği yok.
İnsanın yazılı tarihinin başlangıcından beri, şarap yapımı insanoğlunun bildiği ve uğraş verdiği bir konu. Sümerden itibaren neredeyse tüm toplumlarda bilinir ve içilir. Eski Ortadoğu ticaretinde en önemli ticari maddelerden biridir. Anadolu, üzümün ve şarabın anavatanlarından birisidir. Anadolu insanı şarap için tanrı bile yaratmıştır. Diyonisos, Yunan panteonunda yer almasına karşın Helen değil Anadolu kökenlidir.
Bu eski geçmişimize rağmen şarap ne yazık ki Anadoluda bir kültür olarak yerleşmemiştir. Diyonisosu yaratan Anadolu halkı şarap içerken, taş çağını yaşayan Fransız, İtalyan ve İspanyol insanı şarabı bir kültür haline getirmeyi başarmışlar.
Asmanın, üzümün ve şarabın bir yaşam biçimi olan Bejaulais köylerinde doğan yazar, şarabın bir kültür olduğunu, yazdığı bu hoş kitapla bizlere bir kez daha hatırlatıyor. Alfabenin harflerinden esinlenerek, şarabın kendisine hatırlattığı tüm sözcükleri hoş anılar ve anlatımlar çerçevesinde bizlere anlatıyor, açıklıyor. Kitabı okudukça şaraba, bu kültüre emek verenlere saygı duyuyorsunuz. İnanın çok güzel bilgiler ediniyorsunuz.
Bu kitabı okuduktan sonra, içtiğiniz şaraba daha farklı biz gözle bakacaksınız, sevmiyorsanız da seveceksiniz.
Şerefe dostlar…
(Kitabın Fransızca özgün baskısı)
5.5.1935’de dünyaya gelen yazar, fırıncı olan babasının esir kampından dönmesinden sonra Lyon’da okula başladı. Önce hukuk okumaya başlayan yazar, daha sonra Paris’te gazetecilik okudu. 1 yıl kadar ekonomi öğreniminden sonra 1958’de Paris Litteraire’de çalışmaya başladı. 1971’de gazetesi kapanınca Le Figaro’ya geçti. 1973’de televizyonda da çalışmaya başlayan yazar, 1975’de Antene 2 kanalında 1990’a kadar sürecek ve ona büyük ün sağlayacak “Apostrophes” programına başladı. 1990’dan sonra uğraşı alanı olarak kitap yazımına başladı. 10 Nisan 2008’de Kanada liyakat nişanı aldı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)