20 Mayıs 2013 Pazartesi

BİR DÜRÜSTLÜK ABİDESİ: MUSTAFA KEMAL PAŞA

Siyasi arenada tozun dumana karıştığı, yanlışlarla doğruların sarmaş dolaş ilerlediği günler yaşıyoruz. Atatürk ve arkadaşlarının bin bir zorlukla kurduğu, Türk ulusunu geçen 90 yıllık bir sürede içinde, kendi Ulemasının cehalet ve bilgisizliği yüzünden içine düşürüldüğü ümitsiz, ezik ve geri durumdan kurtaran; çağdaş, demokratik ve Laik düzenin yeniden temelinden sarsıldığını gördüğümüz için, siyasilere ve bu değişimi destekleyenlere karşı kızgın ve küskünüz. Aynı amacı güdenlerin İnkılâpları yapan ve teminatı kabul edilen Türk Ordusuna karşı yapılan maksatlı saldırıları dikkatle ve nefretle izliyoruz. Gerçeklerin görülmemesi için gözler bağlanıyor, duyulmaması için kulaklar tıkanıyor. Böyle günlerde toplumlara genellikle bir panik havası hâkim olur. Bizse herkese soğukkanlı olmalarını ve kimsenin yasaların emrettiği çizgiden sapmadan mücadelelerine öyle gizli kapaklı örgütlerle değil, açıkça devam etmelerini tavsiye ederiz. Hele Atatürk sevgisi ile dolu olup, çağdaş İnkılâplara bağlı olanlar, Atatürk'ün benzer konulardaki tutum ve davranışlarını çok iyi bilmelidirler. Onun en değer verdiği konuların başında Yasalar geliyordu. Yasaların üstünlüğü ve yasalara saygı onun temel ilkelerinden biriydi. 
Belki dikkati çekmez, ancak genellikle askerler bir toplum içinde yasalara en fazla değer veren unsurlardır. Bunun en önemli nedeni, askerliğin temellerinden biri olan “Disiplin” anlayışıdır. Tanım olarak disiplin; kanunlara, nizamlara, emirlere mutlak bir itaat, ast’ın üst’ün hukukuna riayet etmek demektir.(1) Yani askerlikte her şeyden önce yasalar, emirler, hak, hukuk gelir ve askerlerin buna itirazsız, kesin itaati beklenir. Türk Ordusunun Dünya Orduları arasında üstün bir yer edinmesinin en büyük nedeni, ordumuzdaki bu disiplin anlayışıydı. Anlayışıydı dememizin nedeni; radikal sağ iktidarın uyguladığı ağır baskı ve dayanaksız olduğu artık herkes tarafından anlaşılan, tamamen özel olarak seçilip görevlendirilen polis-savcı ve hâkimler tarafından uygulanan tutuklamalar nedeni ile artık öyle olduğunu iddia etmek imkânının kalmamış olduğunu tahmin etmemizdir.
İşte Erzurum’da, daha sonra Sivas’ta ve Ankara’da her türlü maddi olanaksızlıklar içinde, yani en kötü durumda bile askerler yasaların üstün tutulması gerektiğinin en güzel örneklerini vermişlerdir. Erzurum’da bekleyip Mustafa kemal Paşa ekibine katılan, eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan itibaren Mustafa Kemal ve arkadaşlarının özel mali işler sorumlusu olmuştur. Grubun bütçesini, maddi ihtiyaçlarını temin etmekten o sorumludur. Yalnız Erzurum Kongresi sırasında elindeki sınırlı bütçe tükenmiştir. Bir yerden para bulmak lazımdır. Hatta Temsil Heyeti seçilmişse de, seçilen Heyetin Sivas’a gidecek parası kalmamıştır. 
Radikal Dinci örgütler; Milli Mücadele dönemiyle ilgili olarak Halife- Padişah Vahdettin Efendiyi ihanet ithamlarından kurtarmak için “bir sandık altın” hikâyesi uydurmuşlar ve bu yalanı kendi gazeteleri ve TV. lerinde sanki gerçekmiş gibi tekrarlamaktan büyük keyif almaktadırlar. Zaman zaman bu yalan pervasızca bazı taraflı köşe yazarları tarafından da tekrarlanmaktadır. Mesela daha birkaç yıl önce Sabah Gazetesinde kendisine kocaman bir köşe tahsis edilmiş olan ve Atatürk’e ADAM şeklinde hitap edilmesine destek veren (31.2.2008 Sabah Gazetesi) Nazlı Ilıcak Mustafa Kemal Paşaya verilen 40.000 altından bahsediyor ve Milli Mücadelenin bu para ile başlatıldığını iddia ediyordu. Merak ediyorum acaba gerçekleri öğrendikleri zaman bu gibi iddia sahipleri utanma hissi duyabilecekl midirler? 
Mustafa Kemal Paşa, Dokuzuncu Ordu Müfettişi olarak 17 kişilik karargâhı ile İstanbul’dan ayrılırken üç aylık ödeneklerini de almışlardı. ( Her halde bahsettikleri para bu olsa gerek, minik maaşlar, resmi yolluk ve yevmiyeler) . Genellikle böyle Görev alan herkes, her şeyden önce geride bıraktığı aile fertlerinin geçimini düşünür ve zaruri masraflar dışında maaşın büyük bir kısmı ailelerine bırakırlar. Bu nedenle alınan ödenekler kısa zamanda tükendiğinden Amasya’dan Erzurum’a geliş, Mustafa Kemal’in tüm askerlik hayatı boyunca biriktirdiği paradan arta kalan 800 liranın harcanmasıyla sağlanabilmişti.(2) Mustafa Kemal Paşa’nın para ile başının hoş olmadığı öteden beri bilinen bir husustur. İstanbul’dan ayrılmadan önce, savaş meydanlarında maaşıyla biriktirebildiği parasının tümüne yakın bir kısmını (3000 lira) ticaretle çoğaltmayı teklif eden uyanık bir vatandaşa kaptırması(3) bu konuda onu iyice güçsüz bırakmıştı.
Erzurum’da kongre yapabilmek için ihtiyaç duyulan parayı temin etmek amacıyla Mazhar Müfit bölgedeki resmi bankalardan 1000 lira borç alınmasını teklif eder ve aralarında şu ilginç konuşma geçer; 
Parayı nasıl alacaksın? 
Çok kolay sizin istediğinizi söyleyeceğim. Sizin borç olarak istediğinizi söyleyeceğim hemen verecekler. 
Hangi sıfatla borç isteyeceksin? 
Ordu Müfettişi sıfatı ile. Buralarda size 1.000 lira vermeyecek kurum tanımıyorum. 
Biliyorsunuz ben bu görevden alındım. İstifa edince Paşalığım da kalmadı. Ben de sizler gibiyim ve yasalar önünde hiçbir hakkım yok. Vazgeçiniz. 
Mazhar Müfit Mustafa Kemal’in çekilen bütün sıkıntılara rağmen yakınlarının bölgedeki bankalardan borç alma teklifini kesinlikle ret ettiğini gururla belirtmektedir.(4) Erzurum’da kritik günler yaşanmaktadır. İstanbul Hükümeti İşgal Gücü Komutanlarının tavsiyesi ile Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kontrol altına alınıp İstanbul’a gönderilmesi amacıyla Erzurum Valisini değiştirmiştir. Mustafa Kemal Paşaya, davaya bağlı olmasında şüphe edilen Erzurum’un yeni valisi Reşit Paşa’nın Trabzon’dan gelirken “icap ederse Kop dağında temizlenmesi” teklifi yapılır. Bu teklife sinirlenen Mustafa kemal bu teklifi yapan Rize temsilcisi Hoca Necati Bey’e şu anlamlı cevabı verecektir. 
Hocam ne diyorsun, haydutlar gibi yol kesip adam mı vuracağız. Bu memlekette hükümsüz vatandaş öldürülemez. Vatandaş ancak mahkeme kararıyla cezalandırılır. Devlet adamının böyle düşünmesi lazımdır.”(5) 
Kongrede alınan bölgesel kararların Sivas’ta yapılacak kongrede bütün ülke için genelleştirilmesi lazımdır. Bunun için Temsil Heyeti ve Mustafa Kemal mevcut zorlukları aşarak Sivas’a doğru yola çıkmak istemektedirler. Sıkıntıların başında yolları kesen çeteler, İstanbul’a bağlı resmi kurumların muhalefeti ve maddi güçsüzlük vardır. Bu sıkıntı içinde para sorununu yaşlı bir askerin olağanüstü fedakârlığı çözecektir. Olayı Kongrenin hazırlayıcılarından biri olan Cevat Dursun oğlu şöyle açıklamaktadır: 
“O gün Mustafa Kemal Paşa’nın yanından gelen Kazım (Dirik), arkadaşlara Paşa’nın yola çıkmasını sağlamak için bizim para temin etmek vazifemiz olduğunu hatırlattı. Hiç birimizde de para yoktu. Hepimiz kutilayemut (ölmeyecek kadar) yaşayabiliyorduk. Paşa’ya hiç olmazsa bin lira kadar bir para temin etmeliydik. İlk tedbir olarak çoluk çocuğumuzun ziynet eşyasına başvurmayı hatırladık… Heyeti faale azasından emekli Binbaşı Süleyman Bey Hızır gibi imdadımıza yetişti. Süleyman Bey “Çocuklar benim tasarruf edilmiş dokuz yüz liram var. Altmışını geçmiş bir adamım. Allahın rızasından, milletin selametinden başka hiç bir dileğim yok. Bu parayı size veririm. Fakat bu parayı verdiğimizi ne Paşa ne de başkası bilmeyecek. İleride Müdafai Hukuk’un parası olursa verirsiniz., olmazsa helal olsun” dedi. Hepimizin gözleri yaşarmıştı. Yüz lira da aramızda toplayarak bin lira yaptık ve Kazım Bey vasıtasıyla Paşa’ya ulaştırdık.”(6)
Yollarını kesecek çetelerle ilgili aldıkları karar çok düşündürücüdür. Bir avuç insan Sivas yolu üzerinde kendilerini önlemeye çalışacak eşkıya ve çetelerle vuruşarak geçeceklerdir. Hayatta kalan Sivas'a ulaşan oraya gelenlerle Kongreyi başlatacaklardır. 
Özetle belirtmek gerekirse Mustafa Kemal Paşa Radikal Dinci kesim yazarlarının iddia etmeye çalıştıkları gibi, ne kanunsuzluklara ne de kendine ve yakınlarına bir zaman imkân vermemiş, yaşadığı dönemin Dünyasının ve Türk tarihinin ender liderlerinden biridir.

DİPNOTLAR:

(1) İsmet Polat can, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliği, Askeri Ceza Kanunu Md. 13, s.30 (İstanbul 1984)
(2) Alptekin Müderris oğlu, Kurtuluş Savaşı Mali Kaynakları, s.156 (Yapı Kredi ankası, İkinci Baskı, İstanbul–1981)
(3) Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri, s.50–54 (Kültür Bakanlığı, Ankara–1981)
(4) Mazhar Müfid Kansu: Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber-I, s.172–173 (TTK, Ankara–1988)
(5) Cevat Dursun oğlu: Milli Mücadelede Erzurum s.117–118 (Ankara–1946)
(6) Cevat Dursun oğlu, s.137–138; A. Müderris oğlu, s.158

Dr. M. Galip Baysan

4 yorum:

  1. ne güzel bir yazı hazırlamışınız..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Buket,
      bloğum mümkün olduğunca Türk gençlerinin Ata'sını tanımasına ve sevmesine yardımcı olmak işlevini sürdürmeye çalışmakta.
      Sevgiyle kalın.

      Sil
  2. Ah birde idrak edebilseler diyeceğim yine işlerine geldiği gibi anladıkları kesin ama

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nasıl yaparlarla yapsınlar güneşin aydınlatmasını hiçbir zaman engelleyemezler.

      Sil