Marc Ferro
İngiliz işleyimcileri
(sanayicileri), kara derililerin, sarı derililerin ve Müslümanların sırtından yaşamak zorundadır.
İngiliz David Urquhart
Bilim ve teknikte ilerlemeler,
matbaanın, pusulanın ve barutun bulunması, Avrupa’da yeni bir çığır açmıştır.
Denizlerde gemilerin dayanıklılığının artırılması, buhar gücünün kullanılması,
askeri gücün, ateşli silahların olağanüstü gelişimi, yayılmacılık eyleminin
itici gücünü oluşturmuştur.
Yeni keşfedilen Anakaralar,
Avrupalılar için yeraltı ve yerüstü kaynaklarından yararlanacak toprak parçası,
o toprağın üzerinde yaşayan Yerliler de “barbar”,
“ilkel”, “putperest” olmaları
nedeniyle köle olarak kullanılacak, boyunduruk altına alınacak yaratıklardı.
Avrupalı Beyaz Adam ne de olsa onlara uygarlık (!) götürüyordu.
Altın ve gümüş düşlerini Güney
Amerika’da gerçeğe dönüştüren Avrupalı yayılmacı ve sömürgecilerin doymak
bilmeyen hırsları yüzünden milyonlarca Kızılderili vahşice soykırıma
uğramıştır. “Kara Afrika”, Avrupalı sömürgeciler için yüzlerce yıl köle
kaynağı olagelmiştir. Tarihin karanlık sayfalarından birisi olan ve büyük
acılara yol açan zenci köle ticaretinin başlangıcı da Kızılderililerin soykırım
tarihiyle -16. Yüzyılın başları – aynı zaman dilimine rastlamaktadır.
Sömürgecilerin işgal ettikleri
ülkelerden aktarılan -Yerlilerin kanı, alınteri ve gözyaşıyla elde edilen-
zenginlik ve kaynaklar Avrupa’nın ekonomik yönden gelişmesindeki en önemli
etken olmuştur.
Portekizliler, İspanyollar, Hollandalılar, Fransızlar,
İngilizler sömürü düzenini sürdürmek, kaynakları ele geçirmek, denizlerde ve
ticaret alanında egemenlik kurmak için birbirleriyle yarıştılar.
Diğer yandan, açlık ve din
baskısı yüzünden Avrupa’dan kaçan on binlerce insan da Yeni Dünya olarak
adlandırılan Amerika’ya göç etti. 17. Yüzyılın sonlarında, İngiliz sömürgelerinin
nüfusu 250.000 kişiyi aşıyordu. Bu sayı 1763’te bir buçuk milyonu geçecekti.
Asya, Afrika ve Avustralya,
yerkürenin tüm bölgeleri, sömürgeciler için paylaşılacak toprak, kaynak,
zenginlik demekti. Örümceğin ağı tüm dünyayı saracaktı.
18. Yüzyıldan başlayarak,
tekelleşen uluslararası şirketlerin dünya çapında egemenliğinin ve sermaye
dışsatımının yoğunlaşarak sürdüğü dönem başlar. Emperyalizm çağı olarak
adlandırılan bu dönemde, sömürünün özü aynı kalmakla birlikte biçim
değiştirdiği görülür.
Sanayileşmeyi ilk önce
gerçekleştiren İngiltere, 19. Yüzyıl boyunca en çok sermaye dışsatımı
gerçekleştiren ülkeydi. Bu sermaye dışsatımı, diğer devletlere borç verme
biçiminde olduğu gibi sömürdüğü ülkelerin madenlerine ve demiryollarına yapılan
büyük yatırımlarla gelişti.
Emperyalist ülkeler, tekellerinin
çıkarı gereği, dünyayı bölüşme yarışına girdiler. Sömürge imparatorlukları
kurmak ve yarı sömürge durumuna getirilen ülkeleri etki alanları belirleyerek
paylaşmak, emperyalist ülkelerin başlıca amacı oldu.
Sömürge imparatorluklarının 20.
Yüzyıl başlarında ulaştıkları yayılma sınırları bütün yerküreyi kaplamıştı:
İngiliz İmparatorluğu,
İngiltere ile birlikte Mısır, Sudan, Afrika’nın doğu yarısı, Hindistan, Seylan,
Güneydoğu Asya, Yeni Zelanda, Avustralya ve Kanada’yı kapsamaktadır. İngiliz
İmparatorluğu, Anavatanının 140 katı bir yüzölçümüne ulaşmıştır.
Fransız İmparatorluğu,
Fransa’nın 20 katı büyüklüğündeki Fas, Cezayir, Tunus, Güney Afrika ve Çin
Hindi’ni topraklarına katmıştır.
Almanya, Afrika ve Uzak Doğu’da önemli topraklar almış; Belçika
ve Orta Afrika’ya sahip olmuştur.
Hollanda; Cava, Sumatra, Borneo, Yeni Gine ve Selebes Adalarıyla
büyük bir imparatorluk görünümündedir.
Rusya daha
çok Ural’ların doğusuna doğru bir genişleme izlemiş, Japon Denizine kadar
Sibirya’yı da ele geçirmiştir.
Sömürge olarak belirtilen bu
yerler, sömürge imparatorlularının doğrudan egemenlikleri altına aldıkları
ülkelerdir. Buna karşılık sömürgecilerin ortak denetimleri altına aldıkları
ülkeler de vardır. Siyasal tarihte “Ortak
sömürgeler” olarak tanımlanan
bu ülkelerin başında Osmanlı
İmparatorluğu, İran ve Çin gibi geri kalmış egemen ülkeler
görülmektedir. Sömürge imparatorlukları, ortak sömürgeleri ya nüfuz bölgelerine
ayırmışlar veya aralarında anlaşamayınca, bu ülkelerin ekonomik kaynaklarını ve
ticaretini paylaşmak zorunda kalmışlardır.
İngiliz İktisatçı Jevons, 1865
Yılında, sömürgecilerin
dünyaya genel bakışını ve sömürgecilik politikasını açık biçimde
yansıtmaktadır:
“Kuzey Amerika ve Rusya ovaları bizim ekin tarlalarımızdır; Chicago ve Odesa bizim ambarlarımızdır; Kanada ve Baltık bizim kereste ormanlarımızdır;Avustralya’da(Malay,
Polinezya, Malinezya, Mikronezya, Yeni Zelanda ve Avustralya)bizim koyun
çiftliklerimiz vardır; Arjantin’de
ve Kuzey Amerika’nın batısındaki kırlarında bizim öküz sürülerimiz yayılır, Peru altınını gönderir, Güney Amerika ve Avustralya altını Londra’ya akar; Hindular ve Çinliler çayı bizim için yetiştirirler ve bizim
kahve şeker ve baharat çiftliklerimiz tüm Hint
Adaları üzerindedir. İspanya ve Fransa bizim bağlarımız, Akdeniz meyve
bahçemizdir ve uzun süre Güney Birleşik Devletlerini kaplayan bizim pamuk
alanlarımız artık dünyadaki sıcak bölgelerin her yanına yayılmaktadır.
İngilizler yüzlerce yıldan beri Hindistan’da,
Avustralya’da, Kuzey Amerika’da ve Afrika’da koloniler
kurarak, yurttaşlarını bu topraklara yerleştirip, ülkeleri yönetmişlerdir.
Ayrıca dünya üzerinde birçok yerde sömürgeler elde etmişlerdir.
…. KANDA YÜRÜYENLER – Fethi KARADUMAN
www.atatürkdevrimi.
com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder