10 Haziran 2015 Çarşamba

UZUNKÖPRÜ

Edirne’nin Uzunköprü ilçesinde aynı adla tanınan muhteşem bir köprü bulunmakta. Köprünün anlatım ve tanıtımına geçmeden önce ilçenin tarihçesine değinelim.

İLÇENİN KURULUŞU

İlçe, tarih kaynaklarına göre Sultan II. Murat tarafından Ergene Şehri adı ile kuruldu. Uzunköprü ile ilgili, ilk yazılı metin, Sultan II. Murad’ın vakfiyesi, “Vakfı Sultan Murad Der Ergene” başlığını taşır.

Hoca Sadettin Tacü’t Tevarih (C.II.S.164) adlı yapıtında
“…Orasını konaklanacak düzenli bir yer haline getirdi. 174 yüksek kemer üzerine eşsiz bir köprü yaptırdı ki, cihana örnek oldu. Köprünün bir başında ERGENE adı ile anılan bir kasaba kondurup.”
diyerek, yeni kurulan bu kasabanın adını Ergene olduğunu belirtir. İlçe, Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar bu adla anıldı.
Kanuni’nin sadrazamı Mustafa Paşa 1529’da Mimar Sinan’a Bulgaristan‘da Meriç üzerinde yirmi kemerli Cisr-i Mustafa Paşa köprüsünü yaptırdı. Bu köprünün başındaki kasabaya da “Cisr-i Mustafa Paşa kazası” dendi.
            
Edirne sancağına bağlı, köprülü olan bu iki kasabada, karışıklıkları önlemek amacı ile Ergene Kentinin adı Cisr-i Ergeneye çevrildi. Ancak, halk bu değişikliği hiçbir zaman kabul etmeyerek günlük yaşamında kullanmadı, “Uzunköprü adını benimsedi.
Ünlü seyyahlardan A.Dela Motraye, Avrupa, Asya ve Afrika adlı Seyahatnamesinde, 1727 yılında Cisr-i Ergene’ye gelindiğini, Türkler bu kasabaya “Usun Kupru” (Uzunköprü) dediklerini yazar. Keçecizade İzzet Molla da 1820’de Keşan sürgününden dönerken Uzunköprü’den geçer, Mihnetkeşan adlı yapıtında,
            “Azimet edüb niyet üzre heman
            Görüldü Uzunköprü çün ab-ı revan” der.
Keçecizade İzzet Molla da halkın benimsediği Uzunköprü adını kullandı. 1873 yılında Uzunköprü’den demir yolu geçer. Cisr-i Ergene olduğu halde, yeni istasyon binasına “Uzunköprü” levhası asılmış ve tren tarifelerinde de Uzunköprü yazılmıştı. Sonuçta, 1917 yılında çıkan Devlet Salnamesinde, ilçenin resmi adı Cisr-i Ergene bırakılmış ve halkın benimsediği Uzunköprü adı kabul edilmiş oldu. Ancak 1920 yılında Uzunköprü’yü işgal eden Yunanlar kentin adını Makrifere’ye çevrildi. 2 yıldan fazla bu adla anıldı. 18 Kasım 1922’de kurtuluştan sonra kent Uzunköprü olan özgün adına kavuştu.
Ergene Köprüsünün Yapımı

Ergene  köprüsü, yukarıda değindiğimiz gibi ilçenin kuruluşu sırasında 15 nci yüzyılda (1443-1444) II. Sultan Murat tarafından yaptırılmıştır. O dönemde dünyada eşi bulunmayan bu büyüklükteki (1238 m. 55 cm. , 174 kemerli) ilk köprüdür.
    
Yapılan bu köprü, döneminin siyasi hareketlenmesi bakımından oldukça stratejiktir. Çünkü, Edirne 1361 yılında (bazı kaynaklar 1371’e kadar farklılık göstermektedir) Osmanlı devletinin başkenti olmuştur. Balkanlardaki Osmanlı akınları artık Edirne'den yönlendirilmektedir. Başkent Edirne'yi Anadolu yakasına bağlayan Gelibolu-Edirne kara yolu'dur. İstanbul hala, Bizanslıların elindedir. Uzunköprü yöresindeki Ergene ırmağı çok önemli bir geçit yeridir.  Ancak özellikle, ilkbahar ve kış aylarında nehrin taşması nedeni ile Gelibolu-Edirne yolu aylarca kapalı kalmaktadır. Ordular Çanakkale boğazından Anadolu'ya kolayca geçebildikleri halde taşmış bir Ergene nehrinde aylarca beklemek durumunda kalmaktadırlar. 
Ergene köprüsünün kuruluşunu Hoca Sadettin ünlü Tacü't Tevarih (C.II.S.164) adlı kitabında şöyle anlatmaktadır;

"Anadolu illerinde boy atan, türeyen, çalı çırpı ve diken örneği devlet düşmanları doğru yoldaki sultanın eliyle bu suretle temizlenince, Rumeli yakasının düzenine eğilmek zamanı gelmiş bulunuyordu. Bu amaçla H.831 (M.1427) yılında padişahın (II.Murat), Gelibolu boğazından geçerek Edirne Kentine geldi ki, bu belde uğurlu ayaklarının getirdiği mutlulukla güzelliklerin durağı oldu.

Sancak beylerinden İshak beye yollanan bir fermanda, onun sayısız askerle Las (Sırp) diyarına akın salması, ülkenin değerli mallarını ganimet olarak toplayıp, din yolunda savaşanları beslemesi ve din uğruna düşen görevi yerine getirmesi istenmişti.
II.Murat o yılı anılan şehirde dinlenerek geçirirken Ergene Köprüsünün yapılması için bir buyrultu vermişti.

Söylendiğine göre Ergene köprüsünün bulunduğu yer vaktiyle cengelistan (sık orman) imiş. Ve bucağı batak, ormanlık yöreleri ise haramilere sığınak olurmuş. Bu ormanlıkta gizlenen yan kesiciler, her an gelen giden yolcuların yollarını keser, nice günahsızları öldürürlermiş. Hiç bir gün geçmezmiş ki bu korkulu ve tehlikeli yerde bir nice çaresiz zulüm kılıcıyla doğranmamış ve varlıkları parçalanmamış olsun. İşte bu nedenle aydın yolları tutan padişah, cana kıyan yollarda keder dikenlerini kaldırmak üzere ve pek çok paralar sarf ederek, önce bölgeyi temizletti. Orasını konaklayacak düzenli bir yer haline getirdi. Yüz yetmiş dört yüksek kemer üzerine uzatılmış eşsiz bir köprü yaptırdı ki, cihana örnek oldu
"
Günümüzde halen, Avrupa ile Anadolu arasında ki karayolu ulaşımında önemli bir geçiş noktası olma özelliğini taşıyan köprü, 570 yıllık ömrü boyunca sadece üç büyük onarım görmüştür. 1820 yılında yapılan onarımda taşkınlar ile zarar gören iki göz birleştirilmiştir. Bu onarım öncesi 174 olan kemer sayısı onarım sonrası 173 olmuştur. Köprü ayrıca ve 1903 ve 1960 yıllarında da onarılmıştır.
MİMARİ YAPISI

Osmanlı mimarlığının bu erken dönem örneği olan köprü, kagir yapıda olup, 1270,41 m. uzunluğunda, 173 (171’i gözle görülürken, 2 kemer günümüzde toprak altındadır) kemerli (eğimli ve farklı yükseklikteki (yuvarlak+sivri) kemerler bütünü ) olarak inşa edilmiştir. Ergene Nehri ve taşkın alanının, taş ve ağaç ile sağlamlaştırılarak kemer ayaklarının oturtulduğu bu taş köprü, sadece inşa edildiği döneminin değil, tüm zamanların inşa teknikleri, dizayn ve mühendislik kullanımı açısından en önemli taş köprülerindendir. Uzunköprü, inşa edildiği dönemde olduğu gibi, günümüzde de en uzun taş köprü olma özelliğine sahiptir.
Bu ihtişamlı köprü, Orta Asya’dan-Balkanlara kadar geniş bir coğrafyada faklı kültürleri bünyesinde toplayan Osmanlının, sanat ve estetik anlayışından motifler de taşımaktadır. Köprünün kemerlerinde, genellikle ise kilit taşı üzerinde yer alan bezeme ögelerinde, geometrik motifler (beşgenler, altıgenler, sekizgenler, yedi köşeli yıldız, Davut Yıldızı ve dairelerden oluşan), bitki ve hayvan figürleri (aslan, fil, kuş vb.) merkezi veya Rumi palmetler yer almaktadır

570 yıldır kullanılan köprü, inşa teknikleri, mimari planlama, kullanılan malzeme ve işçilik gibi unsurların birlikteliği ile doğanın getirdiği zorluklarla nasıl baş edilebileceğini ortaya koyan, en üstün örneklerden birisidir. Ergene’nin taşkın alanlarında yer alan köprünün tonoz ayakları, taş ve ağaç kütüklerle sağlamlaştırılan zemine oturtulmuştur. Kemer açıklıkları 4,68 m. (en dar kemer açıklığı menba (Köprüde suyun akış yönünün ters yüzü) yönünde 4,68 m. ve mansab (Köprüde suyun gidiş yönü yüzü) yönünde 4,71 m) ile 13,55 mt. (en geniş kemer açıklığı memba yönünde 13,19 m.- mansab yönünde 13,55 m.) arasında değişmektedir. Köprünün 173 kemerinin açıklık ve yükseklikleri, kış ve ilkbahar mevsiminde nehrin sularının büyük taşkınlar oluşturması dikkate alınarak, köprünün her zaman görevini ifa etmesini sağlayacak şekilde dizayn edilmiştir. Köprü’nün Edirne tarafında ki (kuzey tarafı) 165,93 metrelik kesim, % 2,5 eğimle yükselen, 22 gözden oluşan bir rampa halindedir. Ergene Nehrini aşan 33,67 metrelik kesimde ise en geniş gözler Ergene’nin hırçın sularının rahat akmasını sağlamaktadır. Ergene’yi aşan kemerlerden sonra köprü, geniş açı ile güneydoğu yönünde eğim yaparak Uzunköprü kasabasına yönelmektedir. 1070,8 metrelik bu son kesiminde ki kemerler ise yaklaşık %2 eğimle azalmakta ve köprü kasaba ile birleşmektedir. Üzerindeki bezemeler, Uzunköprü’nün sade bir köprüden daha çok, üstlendiği; kültürel ve jeo-politik bağlantı noktası olma özelliğine yakışan zariflik ve çeşitliliktedir. Tüm bu özellikleri ile köprü, jeo-politik mühendislik, dizayn, teknik mühendislik, mimarlık ve sanatsal açıdan ortaçağın mimari harikalarından birisidir. 
Anlatımımızı bitirmeden önce Ergene nehrine de kısaca değineyim. İlçe halkı nasıl katlanıyor bilmiyorum ama köprüyü özellikle nehrin kıyısında incelerken nehrin kokusu dayanılmaz vaziyette. (Yaz aylarını hiç düşünemiyorum) Bu nehrin ıslahı ve temizlenmesi için neden yıllardır bir önlem alınmaz ve çalışılmaz anlamak kabil değil. Bu nehri kirleten sanayi tesislerinin olduğu kadar nehir kenarında yaşayan tüm ilçe halklarının kuşkusuz bu duyarsızlıkta payı var. Hele bu yörede Kaymakam Vali DSİ Müdürü gibi ünvana sahip devlet görevlilerinin bu nehir ve yaşanan çevre felaketi nedeniyle, nasıl rahatça uyku uyuyabildiklerine inanamıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder