24 Haziran 2015 Çarşamba

SARAYİÇİ

Edirne’nin “Sarayiçi” adlı bölgesi adından da anlaşılacağı gibi vaktiyle var iken bugüne sadece harabeleri kalmış bulunan Osmanlı Sarayının bulunduğu alana verilen addır. Edirne Sarayı ya da Saray-ı Cedid-i Amire (Yeni Saray) Edirne'deki Osmanlı saraylarından biridir. İstanbul’daki Topkapı Sarayı’ndan sonra Osmanlı’nın en büyük sarayı idi. Günümüze yalnızca çok küçük bir kısmı ulaşabilmiştir.

Şehir merkezinin dışında kuzeyde Tunca nehrinin batısında çok geniş bir avlak ve orman içinde bulunan saray, yaklaşık 3 milyon metrekarelik bir arazi üzerinde kurulu idi. 5 ana meydan ve bu meydan içinde bulunan yapılardan oluşuyordu. İçinde bir Saray Bahçesi bulunurdu. Geçmişte sarayın bulunduğu Sarayiçi bölgesi, günümüzde Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı alandır.

Edirne'nin fethinden sonra ilk saray Sultan I.Murat tarafından 1365 yılında şimdiki Muradiye Küçükpazar ile Kırlangıç Bayırı arasında bulunduğu söylenen ve adına Kavak Meydanı denilen alanda yaptırılmıştı.

1402 yılında 1. Bayezıd'ın Ankara Savaşı’nda yenilmesi ve Timurlenk’e esir düşmesi üzerine oğulları arasında Fetret devri olarak bilinen şehzadeler savaşı başladı. Fetret Savaş’ı sırasında Edirne’de, Osmanlının Rumeli bölgesinde padişahlık yapmış olan Şehzade Musa Çelebi, Eski Sarayı büyütmüş ve yüksek duvarlarla çevirtmiştir. Ancak, Musa Çelebi’nin padişahlığı 1413 yılına kadar sürmüştür

Kardeşi Çelebi Mehmet’e yenilmiş ve öldürülmüştür. Fetret Devri’ndeki şehzadeler savaşından galip çıkan ve Çelebi Mehmet olarak bilinen I. Mehmet, Osmanlının beşinci padişahı olmuştur. Osmanlıdaki birliği sağlayarak, Osmanlının yeniden doğuşunu sağlamıştır. Çelebi Mehmet 1413 yılından 1421 yılına kadar Edirne’yi başkent olarak kullandı.
Kardeşlerinden Musa Çelebi tarafından geliştirilen Eski Saray’da kaldı. Osmanlı Padişahlık Sarayının bünyesi ve idari biçimi onun uygulamalarına dayanmaktadır. Osmanlı Devlet’ inde “harem” asıl adıyla “Darüs-saade” yüzyıllar boyu merak konusu olmuştur. Sarayın haremine odalıklar ve cariyeler alınması, ak ve kara hadımlara saray idaresinin verilmesi bu dönemde başlar.

Ancak daha sonra Sultan II.Murat tarafından Tunca Adasını da içine alan bölgede Tunca'nın batısında bir ikinci saray inşaatı başlatılmıştır. 1450 yılında yapımına başlanan Yeni Saray’da, Sultan II. Murat’ın 1451 yılında ölmesi üzerine çalışmalar bir süre durmuştur. Yerine geçen oğlu Fatih Sultan Mehmet mevcut inşaatı geliştirerek büyütmüş ve Mimar Şehabettin’e tamamlattırmıştı. Bu Saray Saray-ı Cedid-i Amire, diğer ilk saray ise Saray-ı Atik olarak adlandırılır.

İkinci Saray'ın kapladığı alan 3.000.000 metrekaredir.

Osmanlı sarayları arasında, Topkapı Sarayı’ndan sonra yapılmış olan en büyük saraydır. Fatih Sultan Mehmet ya da II. Mehmet döneminde Bab-ı Hümayun, Alay Meydanı, Babussade, Arz Odası, Cihannüma Kasrı, Kum Kasrı, Harem ve Enderun gibi bölümler eklenmiştir. Eski kaynaklara göre Yeni Saray’da; Alay meydanı, Divan Meydanı, Enderun Meydanı, Kum Meydanı ve Valide Taşlığı Meydanı olmak üzere beş büyük meydana sahipti.

Bunlardan Alay Meydanı sarayın en büyük meydanıydı. İlk kez bu meydanda, Alay Meydanında, padişah tarafından ulufe dağıtımı yapılmış ve sonraki yıllarda gösterişli bir merasim halini almıştır. Bu nedenle, halk arasında, Edirne Sarayı’ndaki Alay Meydanı, Kese Meydanı olarak da anılmıştır.Yeniçerilerin üç aylık maaşları olan ulufenin dağıtımı sırasında ortaya çıkan manzara Osmanlı İmparatorluğu için de önemli bir propaganda aracı olmuştur.

Bu saray başşehrin İstanbul'a taşınmasından sonra da başta Fatih olmak üzere padişahların ilgi alanında kalmayı sürdürmüş, padişahların çoğu burada ikamet etmişlerdir.

En görkemli zamanı, padişah IV. Mehmed'in saltanatlığında yaşandı. Bu devirde içine yeni köşk, oda, kasr, çeşme ve havuzlar yapıldı. Saray, 19. yüzyıla kadar Osmanlı padişahları tarafından kullanıldı. Saraya gidip kalmış Osmanlı padişahları arasında Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, I. Ahmed, IV. Mehmed, II. Ahmed, II. Mustafa, III. Ahmet bulunur.
Fatih döneminden sonraki yıllarda bu törenler Divan Meydanında yapılmaya başlamıştır. Sayıları on binleri aşan yeniçerinin tören kıyafetleriyle, nizami bir şekilde boy gösterdiği Divan Avlusu’nda, ilk önce askerlere yemek dağıtılması, daha sonra da hazineden çıkarılan para keseleriyle maaşların ödenmesi, imparatorluğun en gösterişli törenlerinden biriydi. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu’nu ziyaret eden elçiler ekseriyetle bu törenin gerçekleştiği günlerde sarayda kabul edilirdi.

Edirne’deki Yeni sarayın Alay Meydanı’nın güneyinde, kalıntıları günümüze kadar ulaşmış olan Matbah-ı Amire vardı. Osmanlı saray mutfaklarının genel adı, ‘Matbah-ı Amire’dir. Enderun ve Harem’de yaşayanlarla, iş için saraya gelenlere, konuklara ve ulufe günlerinde de kapıkule askerlerine bu mutfaklardan yemek verilirdi. Geleneksel düzene II. Mehmet ya da Fatih döneminde kavuşan Matbah-ı Amire, sarayın en kalabalık kadrolu birimlerinden biriydi.

Sarayın Kum Meydanı’nda bulunan Arz Odasının duvarları Fatih Sultan Mehmet zamanında çinilerle kaplanmıştır. Buraya Fatih Sultan Mehmet zamanında Cihannüma Kasrı ile Kum Kasrı yaptırılmıştır. Sarayın Divan Meydanı, Alay Meydanı’nın kuzeyinde bulunuyordu. Divan Kapısı’ndan ya da Baltacılar Kapısı’ndan girilen bu meydanda Darüssaadet Ağası, Başkapı Gulâmı ve Harem ağalarının daireleri yer alıyordu.

Valide Sultan Taşlığı olarak anılan meydanın çevresi bir veya iki katlı yapılarla çevrilmişti. Bunlar birbirlerine merdivenli dehlizler, küçük kapılar ve dar yollarla bağlanmıştı. Buradaki her daire kendi başına ayrı bir plan düzeni içerisinde idi. Ayrıca burada Kadın Efendiler, Şehzadeler, Sultan IV. Mehmet, Sultan II. Ahmet, Hasekiler daireleri, Sultan Süleyman Sofası, yatak hamamı, Valide Sultan Dairesi, Hastalar Koğuşu gibi yapılar da yer alıyordu. Edirne Sarayı İstanbul’da daha sonra yapılmış olan sarayların plan ve düzen bakımından bir benzeridir. Ancak bu saray İstanbul’dakilere göre daha geniş bir alana yayılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın Hadika-ı Hassa denilen saray bahçesi arazisini Tunca Nehri’nde yaptırılan bir köprü ile bağlamıştır.
Aynı dönemde Terazi kasrı ile Adalet Kasrı da burada yapılmıştır. Sarayın 119 odası, 21 divanhanesi, 22 hamamı, 13 mescidi, 16 büyük kapısı, 13 koğuşu, 4 kileri, 5 matbahı ve 14 kasrı bulunuyordu. Edirne Sarayı ya da yeni Saray’ın bu bölümlerinden ayrı olarak saraya ait çeşitli kasırlar bulunuyordu. Bunların başında Şikâr Kasrı, Aynalı Kasır, Bostancıbaşı Kasrı, Terazi Kasrı, Adalet kasrı, İftar Köşkü, Bülbül Kasrı, Değirmen Kasrı, Bayırbahçe Kasrı, İmadiye Kasrı, Köşkkapı Kasrı, İğdiye Kasrı, Demirtaş Kasrı, Akpınar Kasrı, Üsküdar Kasrı ve Mehterhane-i Amire bulunuyordu.

Bu kasırlardan Adalet Kasrı Fatih Köprüsü’nün yanında kule biçimli üç katlı bir kasır iken, günümüze yalnızca alt kısmı gelebilmiştir. Kasrın üst katı padişah ve saray ileri gelenlerine mahsus olup, son derece güzel bezenmiştir. Üzeri yüksek bir kubbe ile örtülü idi. Kanuni Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan’a 1561’de yaptırdığı bu kasırda Padişaha halk isteklerini dilekçe ile sunuyordu.

Bunun dışında kalan kasırlardan günümüze herhangi bir iz gelememiştir. 16. yüzyıl Edirne’de muhteşem abidelerin inşa edildiği ve şehrin fiziki açıdan klasik formunu kazandığı bir dönemdir. Kanuni Sultan Süleyman batıya yaptığı seferler sırasında çoğu kez Edirne’de konaklardı. Edirne’nin suyolları onun zamanında yapıldı. Bu dönem Edirne’nin, özellikle yüzyılın son çeyreğinden itibaren, imparatorluğun sınırlarının genişlemesinin de etkisiyle askeri bir sınır merkezi olmaktan çıkarak padişahların bir dinlenme yerine dönüşmeye başladığı dönemdir.

Selimiye Camisi bu dönemin ürünüdür.
Sultan II. Süleyman Edirne’de vefat etti. Yerine geçen Sultan II. Ahmet’in cülus töreni burada yapıldı.

22 Ağustos 1829'da Rusların kente girip, şehri terk ettikleri tarih olan 14 Eylül 1829’a kadar geçen süre içinde sarayda büyük bir yıkım yaşandı. 1878’deki 93 Harbi sırasında ise Rusların Edirne'yi işgal edeceği haberi üzerine valinin emri ile sarayın yakınında bulunan cephaneliğin Rusların eline geçmesin diye ateşlenmesi üzerine saray ortadan kalktı.

1870'li yıllarda sarayın mahzenleri cephane depolamada kullanılmaya başlanmış; 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sırasında, Ruslar'ın Edirne'ye yaklaşması üzerine, Vali Cemil Paşa ve Müşir Ahmet Eyüp Paşa'nın emirleriyle ateşe verilmiş ve saray havaya uçurulmuştur.

Savaş sonrasında ise Vali Rauf Paşa'nın izniyle sağlam kalan yerlerden sökülen çiniler ve değerli eşyalar, yabancı ülke yöneticilerine hediye edilmiştir. Bunların içinde İngiliz Kraliçesine 27 sandıkla hediye olarak gönderilenler büyük önem arz eder.

İşte yukarıda değindiğimiz gibi, günümüzde Kırkpınar güreşlerinin de yapıldığı bu saray alanına Edirneliler Sarayiçi adını vermişlerdir.

Balkan Savaşı Döneminde Sarayiçi

Balkan Savaşları Döneminde (18 Ekim 1912 - 26 Mart 1913) Bulgarlar tarafından işgal edilen Edirne'de Sarayiçi bir ara Türk esirlerin toplandığı alan durumuna dönüştürülmüştür.

O günleri yaşayan ve anılarında aktaran Edirneli Hafız Rakım Ertür şunları yazmaktadır:

Tutsak Türk esirleri Bulgaristan'ın içlerine nakledilmek üzere Tunca Nehri üzerindeki Sarayiçi'ne toplanmışlardı. Onbinlerce kişinin çıplak ve bataklık olan bu adada, bir ay süre ile aç ve çıplak kalması, bir çoğunun ölmesine sebep olmuştur. Bu yüzden buradaki erler ilk günler ağaç kabuklarını kemirerek açlıklarını gidermeye çalışmışlardı. Kolera, Dizanteri gibi bulaşıcı hastalıklara karşı başlangıçta hiç bir önlem alınmadığından, her gün yüzlercesi kıvranarak ölmekte ve cesetleri günlerce açıkta kalmaktadır.

Burada 20 bin kişinin öldüğü bilinir.

Edirne Sarayı’nın yeniden ortaya çıkarılması için Trakya Üniversitesi 1995 yılında çalışmalara başlamış. Öncelikle bir Edirne Sarayı Sempozyumu düzenlenmiştir. Bundan sonra Mimar Sinan Üniversitesi Türk İslâm Sanatları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Gönül Çantay burada kazı çalışmalarına başlamıştır. Sarayın temelleri, ayakta kalabilmiş duvarları ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde Trakya Üniversitesi ve Edirne Müzesi kazılarını sürdürmektedir. Kazılar sırasında saray mutfağının çinileri, keramik kap kacakları bulunmuştur. Kazı çalışmalarını sürdüren Prof.Dr.Gönül Cantay’a göre, saray mutfağı on bini aşan kişiye hizmet vermekteydi.

Köprünün saray tarafı yanında Balkan Savaşı şehitleri için yaptırılan bir anıt bulunmakta, nehrin öbür tarafında da Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı alan ve güreşçilerin heykellerinin bulunduğu bir park mevcut.




Tarihçede yararlanılan kaynaklar;

2 yorum:

  1. Edirne de ülkemdeki diğer kıymeti bilinemeyen tarihi kentlerden biridir ne yazık ki , zihniyet mi desem ne dersem diyeyim yetmiyor isyanıma...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ülkemizde gezme kültürü ne yazık ki yerleşik değil.
      Bir grup insanımızın tek tatil anlayışı memleketine gitmek.
      Bir grup ise sadece deniz ve kum diyor.
      Ne zaman kültür turları artar, o zaman tüm değerlerimizin farkına varacağız.
      Sevgi ve en derin saygılarımla.

      Sil