Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp, ilk yatakta yatan Teğmen Refik’in hatırını sordu:
“İyiyim paşam” yanıtıyla tam öbür yatağa geçiyordu ki, Başhekim sessizce battaniyeyi aralayarak bu iyimser yaralının durumunu gösterdi: İki bacağı da dizlerinin üzerinden kesilmişti. Kazım Paşa’nın gözleri doldu. Eğilip başından öptü,
“Benden bir isteğin var mı çocuğum, ailen nerede, onların bir ihtiyacı var mı? “ dedi, şefkatle.
Teğmen bir şey istiyor olmaktan utanarak
“İstiklal Madalyası’nı hak ettiğimi sanıyorum, ondan başka bir şey istemem efendim[i].”
Bir savaşın nasıl kazanıldığını ayrıntılarıyla gösteren belgeler, o savaşta çarpışmalara katılmış adsız kahramanların anılarında görülebilir. Zaferin mayasını hazırlayan güç, istenç (irade), inanç, yiğitlikler, kahramanlıklar ve özveriler tarih sahnesinde destan yaratır. Sakarya Savaşı günlerinde yaşanan bir olay Kurtuluş Savaşı destanında bir satır başıdır:
“23 Ağustos 1921’de (Savaşın ilk günüdür) Sakarya’da yaralandım. Beni geriye Keskin Hastanesine gönderiyorlardı. O zaman, Ankara’da Yahşihan’a kadar uzanan bir dekovil hattı, ikmal ve tahliye için geceli gündüzlü çalışıyordu. Beni de Yahşihan istikametinde giden birçok yaralılarla birlikte dekovile bindirdiler.
Yahşihan’dan öteye kağnı ile seyahat etmeye başladık. Kağnılı yolculuğumuzun ilk günü akşamı güzel, ağaçlık ve subaşında bir yerde konakladık. Etrafımızdan vızır vızır geçen kol ve katırların çoğunu kadınlar yönetiyordu. Bu kafilelerin birinden hafif bir çığlık duyuldu. Bunu izleyen bir duraklama ve telaş eseri görüldü. Bir süre sonra güzel bir müjde ile karşılaştık. Cephane kollarında bulunan hamile bir kadın bir erkek çocuk doğurmuştu. Bu kadını hastaneye yatırmak üzere geriye çevirmek istediler. Fakat yorgunluk ve çektiği ıstıraplarla benzi solmuş olan bu hasta kadın:
—Cephedeki silah, dedi, cephane bekliyor, oraya cephane yetiştirmeliyim, geriye dönemem.
Bu asil kadının davranışı karşısında biz yaralılar bile yüzlerimizin kızardığını hissettik[ii]…”
“…Savaş durumunun bu evresini sezinler sezinlemez hemen, özellikle sağ kanadımızla, Sakarya Irmağı doğusunda düşman ordusunun sol kanadına ve daha sonra cephenin önemli yerlerinde karşı saldırıya geçtik. Yunan Ordusu yenildi ve geri çekilmek zorunda kaldı. 13 Eylül 1921 günü Sakarya Irmağı’nın doğusunda düşman ordusundan hiçbir iz kalmadı. Böylece 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar, bu günler de içinde olmak üzere yirmi iki gün yirmi iki gece aralıksız süren büyük ve kanlı Sakarya Savaşı, yeni Türk Devleti’nin tarihine, dünya tarihinde pek az olan, büyük bir meyden savaşı örneği yazdı.
Başkomutanlık görevini üzerime aldığım zaman, Meclis’e ve ulusa yüzde yüz başarıya ulaşacağımız yolundaki kesin inancımı bildirmekle ve bu inancımı, bütün onurumu ve varlığımı ortaya atarak pekiştirmekle ilk ulusal görevimi yapmış olduğumu sanırım.” (M. Kemal ATATÜRK)
Türkler için var olma ya da yok olma anlamına gelen Sakarya Savaşı’nda, Yunanlılar da büyük kayıplara uğradı. General Stratikos’un deyimi ile gerçek; “Yunan kararlılık ve gücünün, Kemal’in gücü ve kararlılığı karşısında baş eğdiği” idi.
ATATÜRK DEVRİMİ - Fethi KARADUMAN
www.ataturkdevrimi.com
Twitter: fethikaraduman2
(i] T. Özakman, Şu Çılgın Türkler
[ii] Albay Hulusi (Atak) Bey anlatıyor, Cahit Çaka, Tarih Boyunca Harp ve Kadın, s.71
Merhaba Mehmet Bey,
YanıtlaSilPaylaşımınız için teşekkür ederim
Adsız kahramanlara minnettarız. Ruhları şad olsun.
Her zaman, özellikle bugünlerde tarihimizden ders alabilmeliyiz.
Hayırlı günler dileğiyle.
Üstadım,
SilBen teşekkür ederim yorumunuz için.
Bu vatan kolay kurtulmadı. Nice canını, kanını vermiş insnlarımız için yapabileceğimiz, onları unutmamak ve gelecek nesillere tanıtmak. Bu da bir görev olarak bizlerin omzunda.
Sevgiyle kalın...
Benim çocukluğumda istiklal madalyası almış olanlar onu sol göğüslerinin üstüne takıp sokağa çıkarlardı.. Yeni yeni işlemeye başlayan şehir belediye otobüslerine ön kapıdan girme ve öndeki koltuklarında oturma hakkına sahiplerdi.. ücret alınmazdı.
YanıtlaSilBabam ne zaman elimden tutup otobüs durağına yönelse, en ön kapıdan girip en önde oturacağımı düşündüğüm için sevinirdim.. Ama babam kendisini aynadan görüp ön kapıyı açan otobüs şoförüne asker selamı çakıp kuyruğa girer ve arka kapıdan binerdi otobüse..
Okuma yazmayı öğrenmeden, neden ATATÜRK'ü sevmemiz gerektiğini öğretmişti bize BABA gibi babam..
Teşekkür ederim yayınladığınız yazı için sevgili Mehmet Bilgehan bey.
Bizler için anlattınız anı ne kadar değerli ve unutulmaz. Çok teşekkürler ederim. Benim için kurtuluş savaşımız ve Atatürk anlatımı sonsuz bir deryadır, bıkmadan usanmadan devam edeceğim.
SilSaygılar sunuyorum.