MİLLİ ŞEHİT: URFA MUTASARRIFI NUSRET BEY
Mart 1919 tarihinde Urfa’nın işgalinde; Bir İngiliz yarbayı, iki subay ve bir zırhlı otomobille geldikleri Urfa’da İngiliz Kumandan, ziyaret ettiği Mutasarrıf Nusret Bey’e “Galip bir hükümetin askeri neden karşılanmıyor?” diye sorduğunda ondan “Haksız yere memleketi işgal eden bir kuvveti karşılamaya çıkmak bir Türk mutasarrıfına yakışmaz. Bir misafir gibi gelseydiniz, sizi Birecik’de karşılardım” diyen, Atatürk’ün güvendiği; Nusret Bey, 19 Nisan 1914’de Bayburt kaymakamlığına atandı. Onun Bayburt Kaymakamı olarak göreve başlamasından kısa bir süre sonra Avrupa’da I.Dünya Savaşı çıktı. Bunun üzerine Bayburt Bölgesinin de içinde bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan Ermeniler, Rusların bağımsız bir Ermenistan Devleti kurmalarına yardımcı olacağı şeklindeki kışkırtmaları sonucu gönüllü silahlı Ermeni grupları teşkil ederek Türk mahalle,köy,kasaba ve şehirlerinde katliamlara başladılar.Doğu Anadolu Bölgesi’nde bu olaylar cereyan ederken Osmanlı idaresi,1 Haziran 1915’de savaş mıntıkasında oturan Ermeniler’in savaş alanı dışı olan Suriye dolaylarına gönderilmesini içeren“Ermeni Tehciri” kanununu çıkardı.
Haziran 1915’de Erzurum’daki 3.Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşanın emriyle, Bayburt harp sahası içinde olduğu için bölgedeki Ermeniler de Nusret Bey’in idaresi altında bulunun bölgedeki jandarma güçleri vasıtasıyla salimen Erzincan’a sevk edildiler. Tehcir sırasında gayri kanuni hiçbir vukuat olmadı. Tehcire tabii tutulan Ermeniler’in emval-i metrukeleri de oluşturulan bir komisyon tarafından satılarak bedelleri kendilerine verildi.
Ermeniler Bayburt’tan göç ettikten sonra da bölgede Ermeniler’in çetecilik faaliyetleri devam etti ve bu konuda değişik tarihlerde Erzurum Vilayeti’nden Dahiliye Nezareti’ne şifreler gönderildi.
Nusret Bey I.Dünya Savaşı’nın en buhranlı günlerinde bir yandan Bayburt Ermenileri’nin salimen tehciri için çaba sarf ederken diğer yandan da 3.Ordu’ya erzak temini için çalıştı. Nusret Bey 3.Ordu’ya yaptığı bu hizmetlerinden dolayı değişik tarihlerde Erzurum Valiliği ve 3.Ordu Kumandanlığı tarafından mükafatlandırıldı.
Nusret Bey 14 Haziran 1917’de, o sırada Yıldırım Orduları 2.Grup Kumandanı olan Mustafa Kemal Paşa’nın isteği ile Urfa Mutasarrıflığına tayin edildi. Nusret Bey, Urfa’da görev yaparken Mondros Mütarekesi imzalandı. Bunun üzerine Urfa’da işgallere karşı Müdafa-yı Hukuk Teşkilati’nın kurulmasında Nusret Bey’in büyük emeği geçti.
Nusret Bey Urfa Mutasarrıflığı görevinde bulunurken I.Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından 6 Nisan 1919’da Ermeni tehciri meselesinden dolayı azledildi ve İstanbul’a çağrıldı.
28 Nisan 1919’da aralarında Ziya GÖKALP ve eski Sadrazam Sait Halim Paşanın da bulunduğu Ermeni kırımı suçlularının mahkemesi başlar, ancak İngilizler umutlu değildir. Kemal Beyin idamına büyük tepki olmuş, İstanbul’da yer yerinden oynamıştır. Mahkemede bu havada uzun süre usul ve yetki konuları ile oyalandıktan sonra sorgulamalar başlar.
13 Mayıs günü, Aşcıyan adlı bir Ermeni Sıkıyönetim Mahkemesi Sorgu Hakimliğine atanır. 15 Mayıs’ta Yunanlıların İzmir’e çıkması ile bütün Türkiye kaynar. Protesto mitingleri başlar, bu hava içinde Ziya GÖKALP 17 Mayıs günü mahkeme önünde gürler;
“Milletimize iftira etmeyiniz. Türkiye’de bir Ermeni Kırımı değil, bir Türk-Ermeni vuruşması vardır, bize arkadan vurdular, bizde vurduk.”
GÖKALP meseleyi kökünden kesip atmıştır. Mahkeme Başkanı Nazım Paşanın “demek kökten toptan göç ettirmeyi de yerinde buluyorsunuz? Sorusunu,” Tabi” diye cevaplar. Bundan sonraki soruların cevabi da “ Tabi” olmuştur.
Sonuçta Nazım Paşa da istifa eder ve İngilizler “suçsuz suçluların” hepsini Malta’ya sürerler.
Ancak Nusret Bey askeri hapishanede alıkonuldu. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine tüm Anadolu’da olduğu gibi İstanbul’da da hava elektriklendi. Bunun üzerine hükümet ortamı yatıştırmak için aralarında Nusret Bey’in de bulunduğu 40 tutukluyu serbest bıraktı.
30 Eylül 1919’da Damat Ferit Paşa Hükümeti istifa etti ve yerine 2 Ekim 1919’da Ali Rıza Paşa Hükümeti kuruldu. Bu dönem öyle bir dönemdi ki kendi halinde sükun içinde yaşayanlar bile beklenmedik bir kazaya uğrayıp her an tutuklanması mümkündü. Nitekim Nusret Bey’de daha önce yargılanıp serbest kalmasına rağmen 6 Kasım 1919’da Ermeni tehciri meselesinden dolayı tekrar tutuklanıp cezaevine kondu.
Nusret Bey hapishanedeyken 18 Aralık 1919’da Divan-i Harp-i Örfi ve Dahiliye Nezareti arasındaki yazışmada, halen cezaevinde bulunan Urfa eski Mutasarrıfı Nusret Bey hakkında Şura-yı Devletçe verilen men’i muhakeme kararının mazbata suretinin mumaileyhe tebliğ ettirildiği açıklandı.
Esad Paşa’nın başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi 11 Mart 1920’de Nusret bey hakkında Bayburt Müdde-i Umumiliğine bir telgraf çekerek; Bayburt Ermeni tehciri sırasında Nusret Bey’in tutumu ile ilgili bilgi verilmesini istedi.
Ermeni kıyımından sanık olduğu ileri sürülerek savaş suçlusu sayılan Nusret Bey’in yargılanması tam bir hukuk faciasıdır. 15 Mart 1920’da Esad Paşa’nın başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi Nusret Bey’in sorgusuna başladı. Bayburt ve Ergani-Madeni Ermenileri’nin tehciri dolayısıyla suçlanan Nusret Bey bu suçlamalara karşılık Bayburt ve Ergani-Madeni Ermenileri’nin jandarma muhafazası altında salimen tehcir edildiğini, mallarının da oluşturulan bir komisyon tarafından satılıp parasının sahiplerine verildiğini, belirtti. Daha sonra mahkeme heyeti Bayburt’ta bazı kişilerin ifadelerine başvurulmasını talep etti. Ancak Anadolu ile telgraf haberleşmesinin kesilmesi üzerine Bayburt ile irtibat kurulamadı. Bunun üzerine 20 Mart 1920’deki Nusret Bey’in duruşması bir başka tarihe ertelendi.
Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin istifası ile yerine 8 Mart 1920’de Salih Paşa Hükümeti kuruldu. Ancak bu hükümet fazla sürmedi ve yerine 5 Nisan 1920’de 4.Damat Ferit Paşa Hükümeti kuruldu. Bu hükümetin en önemli meselesi Ermeni tehciri davalarını hızlandırmaktı. İşte bu amaçla; hükümet 17 Nisan 1920’de I.Divan-ı Harp-i Örfi Başkanlığına (Nemrut) Mustafa Paşa’yı atadı. 26 Nisan 1920’de de “I.Divan-ı Harp-i Örfi Mahkemesi’nin Teşkilat ve Vazifeleri” hakkında bir genelge yayınlayarak; tehcir davalarının öncelikli görüleceğini, yargılamaların gizli yapılacağını ve sanıkların avukat bulunduramayacağını, açıkladı.
İşte bu nedenle Nusret Bey’in yargılanması sırasındaki tüm duruşmalar gizli yapıldı ve onu avukat bulundurma hakkı dahi tanınmadı. Bu nedenle Nusret Bey’in duruşmalarını günü gününe takip edemiyoruz. Mustafa Paşa başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi Nusret Bey’in mahkemesine 28 Nisan 1920’de tekrar başladı. Mahkeme heyeti Nusret Bey evraklarını inceledikten sonra 29 Nisan 1920’de bazı gazetelere ilanlar vererek; “Bayburt ve Ergani-Madeni taktil ve tehciri meselesine dair malumatı olanların Divan-i Harp-i Örfi’ye gelerek şahitlik yapmalarını istedi”.
Bu ilanlardan sonra Nusret Bey’in duruşması tekrar başladı. İddia makamı önce suçlamaları okuyarak; Bayburt ve Ergani-Madeni tehciri sırasında Ermeniler’in ölmesine, mallarının gasp edilmesine, Bayburt Mal Müdürü Ovakim Efendi’nin intiharına, Trabzon’dan tehcir edilen Filoman Nuryan Binti Manu ile 12 yaşındaki hemşiresi Naime Tesmiye’nin ırzlarına geçmesine sebebiyetten dolayı Nusret Bey’in yargılandığını belirtti.
Bu suçlamalar karşısında Nusret Bey; Bayburt’un harp sahası içinde olması nedeniyle buradaki Ermeniler’in kendisinin idaresi altında ancak jandarma tarafından tehcir edildiğini, bu sırada bölgede herhangi bir vukuatın olmadığını, tehcir edilenlerin mallarının bir komisyon tarafından satılıp parasının da sahiplerine verildiğini, bunun da kayıtlarının sabit olduğunu, belirtti.
Bir başka gün mahkeme heyeti Nusret Bey aleyhine Hampartsun adlı 12 yaşında bir Ermeni çocuğunu şahit olarak dinleyeceğini belirtti. Nusret Bey bu duruma itiraz ederek olay anında 7 yaşında olan ve şimdi 12 yaşındaki bir çocuğun şahit olarak dinlenemeyeceğini belirtti. Buna rağmen mahkeme heyeti bu çocuğu Nusret Bey’in aleyhinde şahit olarak dinledi. Çocuk olayı yer ve saatine kadar ince ayrıntıları ile anlattı ve Nusret Bey için de Mehmet Nusret ismini kullandı. Bunun üzerine Nusret Bey; bir çocuğun böyle bir olayı teferruatıyla bilemeyeceğini ve kendisinin Mehmet ön isminin sadece nüfus kağıdında olduğunu ve bu ismi nüfus memurları ve ailesi dışında kimsenin bilmediğini, ancak nüfus memurları vasıtasıyla öğrenilebileceğini, söyledi.
Bir başka duruşmada Haçator Seferyan adlı bir başka Ermeni aleyhte şahit olarak dinlendi. Bu Ermeni; Nusret Bey’in asker olduğunu ve onun emriyle Ermeniler’in öldürüldüğünü söyledi.
Nusret Bey ise; kendisinin sivil bir idareci olduğunu bu nedenle de şahidin yalan beyanda bulunduğunu belirtti.
Bir başka gün yargılamada mahkeme heyeti Bayburt ahalisinden Agoni Markayan, Varsenik Arisyan Arakel ve Erfahi Arakel adlı kadınları şahit olarak dinledi. Bu duruşma başlarken mahkeme başkanı yukarıda belirtilen kadınlara;
-“Nusret Bey burada mı? Kendisini tanıyor musunuz?” diye sordu. Kadınlar
-“Tanıyoruz. Ama burada değil” cevabını verdiler.
Dışarıya çıkarılıp kendilerine gereken telkinler verildikten 10 dakika sonra kadınlar tekrar mahkeme heyetinin huzuruna çıkarıldı. Bu defa kadınlar; “Nusret Bey evet burada”, cevabını verdiler.
Daha sonra ismi geçen kadınlar; Nusret Bey’i, Bayburt Ermenileri’nin tehciri, Bayburt Mal Müdürü Ovakim Efendi’nin intiharı ve Trabzonlu Filomen adlı kadının ırzına geçmesi suçlarıyla Nusret Bey’i suçladılar.
Nusret Bey yine; Bayburt Ermenileri’nin tehcirinin Erzurum’daki 3.Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşa’nın emriyle jandarma tarafından salimen yapıldığını, Ovakim Efendi’nin Mahmut Kamil Paşa’nın tehcirle ilgili emrinin gelmesi üzerine intihar ettiğini ve Trabzonlu Filomen adlı kadına da herhangi bir kötü muamele yapmadığını, bunu da geçmiş memuriyet hayatındaki namuslu yaşamından çıkarabileceklerini, belirtti.
Ancak duruşma sırasında mahkeme heyeti Nusret Bey’in hiçbir savunmasını kayda değer almadı. Ona bir avukat bulundurma hakkı dahi tanımayarak kaderiyle baş başa bıraktı. Nusret Bey’in geleceği mahkeme heyetinin insiyatifine bırakılmış oldu.Nusret Bey mahkeme sırasında değişik tarihlerde eşi ve kardeşine birkaç mektup yazdı. O bu mektuplarda kendisinin suçsuz olduğunu ancak mahkeme heyetinin kendisine mutlaka ceza vereceğini belirtti.
Nusret Bey’in duruşması bittikten sonra mahkeme heyetinden Ferhat Bey Nusret Bey’in vazifeyi suistimalden üç sene cezalandırılmasını istedi. Bunun üzerine mahkeme başkanı Mustafa Paşa ve diğer üyeler Nusret Bey’in idamını istediler. Uzun tartışmalardan sonra mahkeme heyeti Nusret Bey’i 15 ay kürek cezasına çarptırdı ve mazbata-yı hükmiye de bu suretle tanzim edilerek 4 Temmuz 1920’de mahkeme heyetince imzalandı. Ancak hemen ardından Mustafa Paşa başkanlığındaki I.Divan-ı Harp-i Örfi azalarından Ferhat Bey’in dışında tekrar toplanarak Nusret Bey’in idamına karar verdi. Bu kararın geçerli olabilmesi için azadan Ferhat Bey’in de imzalaması gerekiyordu. Bunun için de Ferhat Bey’in ya ikna edilmesi gerekiyordu ya da istifa ettirilerek yerine bir başkasının tayin edilip onun imzalaması gerekiyordu. İşte bu amaçla 27 temmuz 1920’de Ferhat Bey III.Divan-ı Harp-i Örfi azalığına tayin edilip yerine Mirliva Niyazi bey atandı. Bunun üzerine 27 temmuz 1920’de Nusret Bey’in idam kararı mahkeme heyetince imzalandı. Bu karar 4 Ağustos 1920’de padişah tarafından onaylandı ve 5 Ağustos 1920’de de İstanbul Bayezit’te infaz edildi. Göğsündeki yafta da “para çalmak için kırım yapmıştır.” yazan Şehit Türk Milliyetçisinin pantolonu yamalıdır ve cebindeki cüzdanında yalnız bir kağıt lira çıkar.
Eşine yazdığı veda mektubu ve kardeşine yazdığı vasiyetname hazin ve dokunaklıdır.
“Hayriye,
Vazife-i resmiyemi şimdiye kadar sadıkane ve müstekimane bir suretle ifa eylediğim gibi şu Ermeni işinde de vazife-i insaniyetimi elimden geldiği kadar bihakkın ifa ettim.
Binaenaleyh bana isnat olunan cürümlerin hepsinden uzaktayım, fakat ihtiras ve garaz işte beni mahkum eyledi. Beni mahvettiler. Aciz kalan ailem, biçare üç ufak çocuk ve seni de mahvettiler, Allah intikamımı alsın, masumiyetim bilahare anlaşılacaktır. Fakat heyhat ... Mustafa Paşa garazkar, Cemal Bey ha keza, iki şahıs ki, bir ailenin mahvına sebep oldular, isnat olunan suçların hiçbirinin faili değilim, şahadet eden zevat içinde yalnızca Fırka Kumandan Vekili doğru söyledi, öbürleri hayır, çocuklarım sana emanet. Terbiyelerine itina et. Fakir ve açsınız. Allah muininiz olsun. Elveda . Zevceniz Nusret YY.
“Borcuma havi pusulayı ağabeyime verdim, ileride müsait zamanda tavsiye ediniz.”
“Kardeşim,
Bugün hayatımın son dakikalarını yaşıyorum. Vicdanım katiyen muazzep değildir, hayatımda millet ve vatanıma hizmetten başka bir gayem yoktu. Onu elhamdülillah Kemal-i Sıdke ve istikamette ifa ettim. Bana isnat edilen cürümlerden hiçbirinin faili değilim. Masum ve bi günahım garaza kurban oluyorum. Mustafa Paşa garazını bugünde gösterdi. Küçük çocuklarımı, zevcemi ve pek fakir olarak ve yalnız bırakıyorum. Beş gün sonra yiyecekleri bile kalmayacaktır.
Allah aşkına sokaklarda bile bırakma, validesi çocuklarımın terbiyelerine baksın, intikamımı almak için çocuklarımı ona göre terbiye ederek büyütsün. Babaları mücrim değil, şehittir. İşte son nefesimde hiçbir şeyden korkmayarak vicdanımdan kopup gelen şu ifadelerimi sana ibrağ ediyorum. Vatanım yaşasın, elbet bir gün gelir intikamımı alır, mazlumların ahı büyüktür.
Bir masumun kanı ile oynayan şu Mustafa Paşanın hainane planları şu dünyada kendisine acaba kar kalacak mı? Sabır tavsiye eder ve aileme sefalet çektirmemenizi rica ederim. Bilirim seninde halin müsait değildir, fakat ne yapalım, senden başka kimsem yok.
Elveda kardeşim, hakkınızı helal ediniz.”
aziz şehit. Vatan seni unutmayacaktır
Temennimiz, vatanı milleti ve devleti savunan Türk evlatlarının bir daha bu tip mahkemelerde yargılanmamasıdır.
Şanlıurfa il merkezinde, Hükümet Konağı önünde, dört yol kavşağında bulunan bu anıt, I.Dünya Savaşı’na katılan Urfalı şehit ve gaziler anısına Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey tarafından 1917 yılında yaptırılmıştır. Şanlıurfa Vilayet binası önündeki caddede bulunan anıt, 1983 yılında Urfa Belediye Başkanı Alaaddin Turan tarafından bugünkü yerine nakledilmiştir. Anıt kesme taştan 8.50 m. yüksekliğinde, yuvarlak bir kaide üzerine kare gövdeli olup, yukarıya doğru daralan biçimde yapılmıştır.
Anıtın kuzey cephesinde, “Bu ha¬cer samit değil, iklil-i cihadı ekberdir. 1335” (Bu taş sessiz değil, büyük bir savaşın tacıdır 1917); Bunun altındaki kitabede de “Harb-ı Umumi şühedaya fatiha 1330–1332" (I.Dünya Savaşı şehitlerine fatiha. 1912–1914) yazılı¬dır. Anıtın güney cephesinin üzerinde “Cây-ı cihâda giden erlere nusret ola. 1334” (Cepheye giden erlere yar¬dım ola. 1916); altında ise “Harb-ı Umumi şühedaya fatiha 1330–1332" (I.Dünya Savaşı şehitlerine fatiha. 1912–1914) yazılı¬dır. Anıttaki bu kitabeler Urfalı Hattat Ahmet Vefik (Lobut Ahmet) Efendi tarafından yazılmıştır
Bu mektuplar da okunsa ya......Buna da ağlarlarmı acaba!!!!!
YanıtlaSilSevgili Banu,
YanıtlaSilOnlar işlerine geldiği sömürüyü yapıyorlar. Amacım gerçek Ata'larımızın unutulmamalarını sağlamak. Tarihe düşülen bu notları gelecek nesillerimize taşımak bizim sorumluluğumuz. Sevgiyle kalın.