30 Haziran 2014 Pazartesi

TARİHTEN BİR YAPRAK

Bir maden kazası olmuştu, evindeydi.

Haberi duyar duymaz sefer tasına yemeğini koydu ve makam aracına binerek, kazanın olduğu madene doğru yola çıktı, yolu uzun, yol şartları zordu...
Umursamadı ve kazadan saatler sonra kaza olan madene ulaştı.

Derhal talimat verdi ve kendisi için madenci kıyafeti istedi...
- Aman efendim... dediler.
Umursamadı, kıyafeti yeniden istedi, gelen kıyafeti giydi ve kurtarma çalışmalarına destek vermek için madene doğru yürüyerek, gönüllü madencilerin arasında gözden kayboldu !

Bu kişi kimdi biliyor musunuz?!.

Kendisi, Bülent Ecevit'ti...
Türkiye Cumhuriyeti başbakanıydı...
4 gün o madende sıradan bir işçi gibi gönüllü olarak çalıştı.
Madende kaldığı dört günü mazeret izni olarak, kaleme aldığı bir dilekçeyle... O ayki maaşından düşürttü.

***
Bu tarihi anıyı, internet aracılığı ile aldım.  Altındaki notta; Sayın Hasan Ataoğlu’nun izni ile Yrd. Doç. Dr. Metin Erten’in sayfasından bilgisi vardı.   Bendeniz de, kişisel teşekkürlerimi sunarak sizlerle paylaşmak istedim.


                                                                                                           Erdal Akalın (22.05.2014)

27 Haziran 2014 Cuma

ASSOS ATHENA TAPINAĞI

 Behramkale köyü yakınlarında Assos Athena Tapınağı, ülkemizin belki en çok tanınan antik yerlerinden birisidir. Behramkale köyü sırtlarına oldukça dik bir yokuştan tırmanılarak ören yerine geliniyor. Burada bulunan Athena Tapınağı, Anadolu'da Arkaik dönem Anadolu mimarisinin ilk ve tek Dor Tapınağı olduğu ifade edilmekte. Aynı zamanda inşaatında Dor ve İon mimari özelliklerinin karıştırıldığı tek örnek kabul ediliyor.
 

 Akropolun bulunduğu yer, eski ve sönmüş bir volkan üzerinde. Çevre tamamen trahit taşından bir oluşmuş. Tepede İon kültürü öncesi Eski tunç Çağı ve hatta Megalitik dönem kültürüne sahip halkların yaşadığı araştırmalardan anlaşılmış.
 

Athena Tapınağının 20-30 yıllık bir inşaat döneminden sonra MÖ 525 yılında tamamlandığı tahmin edilmektedir. Surların inşa edilmesiyle birlikte kente ve denize hakim bir noktada inşa edilen tapınak baş tanrı Zeus’un çok sevdiği kızı Athena’ya ithaf edilmiştir. Athena Assos’un koruyucu tanrısıdır. Tapınak kısa kenarda 6, uzun kenarda ise 13 adet dor düzenli sütun ile çevrelenmiş. Tapınakta kurban törenleri içinmkullanılan “altar” bulunmamakta. (Zaman içerisinde tahrip edilmiş olabileceği de düşünülüyor)
Tapınağın hakim konumunda tüm körfez ve midilli adasının manzarası keyifle seyrediliyor.





26 Haziran 2014 Perşembe

HAZİRAN AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 1

 

KİTABIN ADI

1922 Mudanya Mütarekesi – Diplomasi savaşı

KİTABIN YAZARI
Erol Mütercimler
KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
Alfa Yayınevi
KİTABIN BASKI YILI
2013
KİTABIN BASKI SAYISI
2.Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI
373  syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
9,5/10 (dizgi hataları var)
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10 
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10 


Mudanya Mütarekesi, ülkemizde herkes tarafından bilinir ama detaylarına hiç önem verilmez. Belki de Kurtuluş Savaşı bitiminde imzalandığı için ülkemiz adına kolayca imzalanan ve müttefik devletlerin önümüzde diz çöktüğü her istediğimizin kabullenildiği bir anlaşma olduğunu sanır. Ama mütarekenin imzalanması aşamasına kadar Mustafa Kemal Paşa ile müttefik devletler arasında amansız bir satranç oynandığını konuyu araştıranlar dışında kimse bilmez.

İşte Erol hoca, bu kitapta Mudanya Mütarekesi’ndeki zorlu süreci anlatıyor. Mustafa Kemal’in müttefikleri adım adım gerilettiği olayların perde arkasını detaylarıyla veriyor. Mustafa Kemal, bu zorlu süreçte TBMM’de karşıt fikirli milletvekilleriyle de mücadele ettiği gibi, “Neden Batı Trakya’ya girmiyoruz? Neden Musul’a yürümüyoruz?” sorularıyla da mücadele ediyor.

Kitabın 2. Bölümündeki meclis tutanakları gerçekten çok özel bilgiler verdiği gibi Mudanya Mütarekesi’nin aslında Kurtuluş Savaşı’nın bitiminde Türkiye’nin bağımsız bir cumhuriyete evrilmesi sürecinin başlangıcı olması bu kitabı mutlaka okumayı gerekli kılıyor.

25 Haziran 2014 Çarşamba

KOLSUZ KAPI

19. yüzyılın büyük ressamlarından William Holman Hunt’un bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Akademisi’nde sergileniyordu. Hunt’ın “Evren’in ışığı” adını verdiği bu tabloda, gece elinde fenerle bahçede duran, filozof görünüşlü bir adam vardı. Adam tek eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden sanki bir yanıt bekliyormuşcasına duruyordu.

Tabloyu uzun uzadıya inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt’a dönerek;

-“Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım” dedi.

-“Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da…”
Hunt gülümsedi;

-“Adam sıradan bir kapı vurmuyor ki…” dedi ve tablosunun anlamını açıkladı;

-“Bu kapı insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışarıda kol olması gerekmiyor.”

-“O kapı size içeriden açılmamışsa hiç giremezsiniz.

24 Haziran 2014 Salı

ONLARI UNUTMAYIN - 33

Yazı dizimizde bu kez daha yakın tarihimizden bir kahramanımız yer alıyor. Ne yazık ki sağlığında yeterince tanıtılmayan ve her zaman olduğu gibi anısı kaybolmaya ve unutulmaya terk edilen bir kahramanımızı anlatmak ve unutturmamak göreviyle hikayesini sunuyorum;
KENAN ÇOYGUN: BİR KIBRIS KAHRAMANI
 
AŞAĞIDAKİ YAZI:
http://altayli.eu5.org/news.php?readmore=78
SİTESİNDEN ALINMIŞTIR...



Kod Adı: BOZKURT

Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Yunanistan'a bağlamak amacıyla Rumların 1958 yılında Türklere karşı başlattıkları baskı, yıldırma ve yok etme politikalarına karşı o zamanki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Dışişleri Bakanlığı aracılıyla Kıbrıslı Türkleri korumak, Rum çetelerine karşı kendilerine yeterli korumayı sağlamaları için bir çalışma başlatır.
Birimin başına Em.Gen. Daniş Karabelen, Ankara'daki birime Bnb. İsmail Tansu, Kıbrıs'taki göreve Yzb. Rıza Vuruşkan getirilir.
Rıza bey Ada’ya İş Bankası’nı teftiş için gönderilir. Adı, Ali Conan'dır, görevi TMT Başkanı; (BAYRAKTARDIR) Yeraltı eğitim çalışmaları başlatılır. Türkiye'ye özel birimler şeklinde gelinerek kamplarda eğitilirler. Bu arada baskılar, yıldırmalar artar. Buna karşı Türkiye'den TMT'ye gizli silah sevkiyatı  başlar.

Türk gemicileri Kemal Sadıkoğlu, Muhittin Topçuoğlu ve Kıbrıslı TMT üyeleri gizli gizli Ada’ya silah taşırlar. TMT üyelerinden Arı gurubu adı altında adaya 7. defa silah taşırken Asaf Elmas, Hikmet Rıdvan şehit olurlar, bu arada beş bin mücahit silahlanır.
 Yine 1959 yılında Elma adlı tekne silah taşırken İngiliz savaş gemilerince yakalanır. Ankara’dan emir, “Derhal tekneyi batırın” olur. Asb. Bçvş. Ali Levent, 
Emredersiniz. VATAN SAĞOLSUN TMT VAROLSUN!". Son Sözü Olur.

Sene 1960; Türkiye’de ihtilal olur. İki yıl Kıbrıs unutulur gibi görülür. Ama Kıbrıs’a yeni bir Bayraktar atanır. Kıbrıs Lefkoşa Büyükelçiliği İdari Ateşesi olarak gönderilen KENAN ÇOYGUN, Kıbrıs’a TMT'nin başına geçmesi için gönderilmiştir; Kemal Coşkun olarak bilinir, kod adı, BOZKURT’TUR.

Ada’ya gelen Kenan Çoygun Lefkoşe'nin Rum kesimine yerleşir, EOKA lideri Grivas’ı 6 ay kadar adım adım takip eder. Sonra eşini ve küçük oğlunu Kıbrıs’a getirir, diğer iki çocuğunu Türkiye’de bırakır. 5 yıl içinde de hiç Türkiye'ye dönmez. Çocuklarını da göremez, silah arkadaşları onlara yardımcı olurlar. Kıbrıs'ta Denktaş'la karşılaşır. Ondan güvendiği arkadaşlarının isimlerini ister. Sene, 1963 olmuştur. Rum bölgesindeki Bayraktar Camii, Pertev Paşa Türbesi, Ömeriye Camii ikinci defa saldırıya uğrar. Ekim 1963’de KARPAZ bölgesinde toplanan EOKA Cemiyeti, Cumhuriyeti yıkıp ilhakı gerçekleştirmeğe karar verir. Aralık ayında da Lefkoşe Türk Lisesi Rum polisler tarafından basılır, Türk öğrenciler yaralanır. 1963 Noeli “Kanlı Noel” olarak anılacaktır. Rumlar, Başkent Lefkoşe'ye sahip olunca, Kıbrıs'a hakim olacaklarını sanırlar. Kaymaklı kasabasını alıp Lefkoşe'ye giden yolu kesmek isterler. EOKA'nın başına NİKOS SAMPSON gelmiştir. TMT teşkilatı olası saldırıya karşı hazırdır. Oradaki Türkleri güvenli yerlere yerleştirirler.

Bu dönemde BAYRAKTAR Kenan Çoygun artık ortaya çıkmaya başlar. Ada’yı 24 saatte alacaklarını sanan Rumlar, şanlı direniş karşısında şaşırır kalırlar. Fakat Türk kesiminin de artık güçleri kalmamıştır.

Bayraktar BOZKURT (Kenan Çoygun) son çare Ankara'yı arar. 
 “Eğer yardım gelmezse, haklı bir nedeni olacağını düşüneceğiz. VATAN SAĞOLSUN” mesajını çeker. 
 Türkiye Milletçe sizlerle beraber. Dayanın. Jetlerimiz yolda” cevabını alır. Türk jetleri semada görülür. Tek mermi atmadan Rumlar baskını sona erdirirler.

Kenan Çoygun, inanç, cesaret, kararlılıkla en kanlı saldırıya son anına kadar karşı koyar ve gereğini en güzel bir şekilde anlatır ve yaptırır.

Lefkoşe, Küçük Kaymaklı, Arpalık, Yeni Şehir bölgelerinde, Erenköy'de, Baf’ta, Beşparmak dağlarında, Mücahitlerin kahramanlıkları Kenan Çoygun'un savaş kabiliyeti, bizzat katıldığı çatışmalarda gösterdiği başarılar, bu işin kahramanlığını aşmıştır. O gün Kenan Çoygun olmasaydı, Kıbrıs'tan Girit gibi söz eder olabilirdik.

Kenan Çoygun bunları yapabilmek için Rum tarafına özel yetiştirilmiş insanları erzak almak için gönderir. Rumlar, “Bizimkiler sizleri basıp taciz etmişler” derler. Türkler de, “Biz duymadık, balodaydık” diye cevap verirler. Erzak almaya giden kişi 100 ekmek alacaksa 200-250 ekmek aldırır. “Bizim oralara dağlardan adamlar gelip ekmek alıp gidiyor” diye söyletirdi. Bunlar Türk askeriymiş” dedirterek Rumları baskı altında tutardı.

23 Aralık Lefkoşe’de Rum polisi yoldan geçen Türklere ateş etmiş, bir Türk öldürülmüştü. Ancak bu sırada 3 kişilik TMT Mücahit Timi çok büyük bir cesaretle ateş ederek bir kaçını yaralamıştı. Rumlar hiç bir şey yapamamışlardı.

Kenan Çoygun saklanan silahları dağıtmak için Ankara'dan haber bekliyordu. İzin gelmemişti. Divanı harbi göze alarak, saklı yerlerden silahları çıkarıp dağıttı.
Kenan Çoygun silahların bir kısmını Kıbrıs TÜRK Alayı’nda saklamıştı. TÜRK kesimi kuşatma altında olduğu için onları da alıp dağıtmak istiyordu. Ancak TÜRK alayı Rum birlikleri tarafından çevrili idi. Tek çare Türk Büyükelçisi’ni ikna edip, resmi araba ile bunları çıkarmak idi. TMT lideri Bayraktar BOZKURT Kenan Çoygun bunu Elçi’ye nazik bir şekilde anlattı. Elçi karşı çıktı, bir kaç defa denedi, yine karşı çıktı. Sonunda silahı Elçi’nin kafasına dayadı, “Yapıyor musun, yapmıyor musun?” diye sordu! Sonunda Elçi razı olmuştu. Büyük badireler atlatılarak görev başarıldı. Kenan Çoygun az kişiyle mücadelenin zorluğunu biliyordu. Türk alayındaki genç Türk askerlerini zaman zaman irtibat kurarak TMT mücahitlerinin yanına katar, görev yaptırırdı. Sonra da kimseye fark ettirmeden onları birliklerine geri gönderirdi. Bu çok büyük risk almalar, korku ve güven veren hareketlerdir. Ancak bir lider, Bayraktar, bir BOZKURT bunları yapabilirdi. 1965 yılı Mart ayına gelindiğinde yedi bin  BM Barış gücü askeri Ada’ya yerleşmiştir.

Kenan Çoygun bir gün TMT Teşkilat arkadaşlarını, bir bölükte toplantıya çağırır. Bir bakarlar elinde sazı ile Kenan Çoygun içeri girer. Tek tek herkesten bilgi aldıktan sonra, “Haydi, efeler!” diye seslenir, sazını çalmaya başlar. Sonra döne döne harika bir şekilde SARI ZEYBEK oynar, herkesi etkiler. “Hiç moralinizi bozmayın, biz haklıyız ve kazanacağız” diyerek gelenleri tek tek uğurlar.

1964 Ocak ayında Türkler Devlet dairelerinden, bakanlıklardan atılmıştı. Dr. Fazıl Küçük başkanlığında bir genel komite kurulur. Kenan Çoygun burayı, bir devletin fonksiyonlarını yapacak şekilde örgütler ve çalışır hale getirir. Kenan Çoygun bunu yaparken Kıbrıs Türkü'nün büyük küçük, genç yaşlı, kadın erkek bu mücadelenin içinde olması için herkesin derdiyle, işiyle aşıyla uğraşmıştır. 

Kıbrıs Türkü’nün moral motivasyonu için bir radyo kurulmasını düşünür. Bayrak Radyosu’nu kurar. 1965 yılında 19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR  Bayramı’nı, bütün zorluklara rağmen, YUSUF KAPTAN Stadı’nda kutlar. Bu bayram Rum tarafına, “Enosis’e ulaşamayacaksınız” mesajı olur.
Yıl, 1967. Ortaklık anlaşmalarla düzelecek diye Kenan Çoygun geri çağrılır. Bütün Kıbrıs ayağa kalkar. Onlar Kenan Çoygun'u Kıbrıs’ın Paşası olarak bilirler.

 
BM Barış Gücü Kenan Çoygun’un Kıbrıs’tan ayrılması için, Kıbrıs Rum kesiminde bulunan Lefkoşa Hava alanına silahsız seyahat etmesini ister. Kenan Çoygun, “Bir Türk subayı silahını asla vermez” der. “Rum polisi veya askeri beni durdurup yoklamaya kalkarsa silahımı çekip vururum” der ve silahını vermez. BM Barış Gücü onu Rumlarla muhatap etmeden uçağa kadar götürür.
TMT Bayraktarı BOZKURT KENAN ÇOYGUN artık Türkiye’dedir.
1973 yılında Tuğgeneral rütbesiyle emekli olur. 12 Ekim 2005 yılında vefat eder.

 Kahramanın anısı önünde saygıyla eğilerek

 Halûk Tarcan (CNRS-Paris)

23 Haziran 2014 Pazartesi

MAYIS AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 8

 

KİTABIN ADI

Kafka’nın Ailesine Mektupları

KİTABIN YAZARI
Derleyen: Hartmut Binder-Klaus Wagenbach
KİTABIN ÇEVİRMENİ
Kamuran Şipal
KİTABIN YAYINEVİ
Düşün Yayınevi
KİTABIN BASKI YILI
1984
KİTABIN BASKI SAYISI
1.Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI
188  syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
9/10 (dizgi hataları var)
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10 
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10 


Geçen yüzyılın en çok iz bırakan yazarlarından Franz Kafka’nın sıkıntılı ve acılı hayat hikayesi pek çok edebiyatsever tarafından yakından bilinmekte. Kafka, bilindiği kadarı ile kendisine gönderilen mektupların büyük çoğunluğunu imha etmiş. Ancak kendisinin gönderdiği mektuplar ise korunmuş ve değişik dönemlerde yayınlanmış.

Bu kitapta da derleyiciler, Kafka’nın değişik yıllarda ailesiyle yazıştığı mektupları bir araya getirmişler. Aralarında postalanmış kartlara düşülmüş notlarda var. Mektupların çoğunluğu yazar tarafından (en sevdiği) kızkardeşi Ottla’ya yazılmış mektuplar. Mektuplara düşülmüş çok detaylı dipnotlarıyla, Kafka’nın hem mektubun yazıldığı dönemdeki gezileri, ruh hali anlatıldığı gibi, yaşamındaki zorluklar ve sıkıntılarda vurgulanmış.

Kafka’yı sevenlerin (ve elbette edebiyatseverlerin) mutlaka edinecekleri çok güzel bir kitap.
(OTTLA KAFKA)

20 Haziran 2014 Cuma

BOZCAADA YEREL TARİH MÜZESİ

Bozcaada’da rastladığımız çok güzel bir hoşluktan da bahsetmek isterim. Gerçi yolu bir şekilde Bozcaada’ya düşenlerin tümünün bildiği ve çoğunun gezdiğine inandığım sevimli bir yerel tarih müzesi var. Ancak size müzeyi tanıtmadan önce Hakan Gürüney’i tanıtmalıyım. 
(HAKAN GÜRÜNEY)
Mütevazi bir bilgisayar firmasının sahibi olan Gürüney, dalışa meraklı. Fırsat buldukça bu hobisinin peşinde denizleri dolaşırken ‘Trivia Spongicola Monterasato’ cinsi ve çok nadir bulunan bir deniz kabuğunun peşine düşer. Daha önce sadece 5 adet örneğine rastladığı bu deniz kabuğunun Bozcaada’da yüzlercesine rastlayan Gürüney’in Bozcaada sevdası. Önce bir ev alarak adaya bağlantısı başlayan Gürüney’in ada dostları ile buluşmaları ilerledikçe adaya yapabileceği en önemli hizmetlerden birinin adanın yerel değerlerini korumaya almak olduğunu düşünür ve hızla yerel etnoğrafik materyalleri toplamaya başlar. Bir süre sonra topladıklarının 10.000  parçayı aşınca bunları bir müzede sergileme fikri gelişir.
2005 yılında, Bozcaada’nın merkezinin dışında, Ayazma’da bir bina satın alarak malzemelerin hepsini buraya doldurmuş. Ancak Ayazma, ziyaretçilere uzak geldiği için Bozcaada’nın içinde ‘kandırabildiği’ insanları arabasıyla müzesine götürebilmiş. 2006’da Bozcaada’nın merkezinde, müzenin şimdi bulunduğu binayı belirlerken, “Bozcaada Yerel Tarih Araştırma Merkezi”ni kurmuş. Müzenin halen bulunduğu bina, 1874 yangınından hemen sonra Bozcaada’da yapılan binaların en görkemlilerinden birisi. 1917 yılında, Bozcaada’da bekâr olarak ölen Dimosten Tulmidi tarafından üç katlı olarak yaptırılmış. Gürüney, yaptığı görüşmeler sonucunda, 7 Haziran 2006 tarihinde, Bozcaada Kaymakamlığı’yla imzaladığı protokolle müze binasını almış. 


Hakan Gürüney işleri nedeniyle uzun süre ada dışında olduğu için halen müze babası tarafından idare ediliyor. Bahar aylarında açılan müze kışa girerken kapanıyor.

Zamansızlık nedeniyle biraz hızla gezdiğimiz müze aslında birkaç saat ayrılacak ve uzun uzun incelenmeye değecek derecede obje ve belgeyle dolu. Yolunuz düştüğünde mutlaka uğrayın.