Talat Paşanın katlinden sonra Ermeni teröristler Azerbaycan Milli Hükümeti’nin eski Bakanlarından biri olan Behbut Civanşir’i işgal güçlerinin kontrolündeki İstanbul’da öldürdüler. Civanşir İştanbul’a bir görev için geldiğinde Perapalas yakınında 19 Temmuz 1921 tarihinde Misak Torlakyan adında bir Ermeni tarafından katledildi. Yakalanan bu katil de İngiliz divanıharp mahkemesi tarafından beraat ettirildi, serbest bırakıldı ve 1968 yılına kadar Ermeniler arasında itibarlı biri olarak yaşamını sürdürdü. (1) Bu cinayetlerle aynı günlerde Ermeniler Ruslardan kaçan Milli Azeri Cumhuriyetinin Başbakanı Nasib Bey’i de Aras nehri üzerinde öldürdüler. (2)
Talât Paşa’nın ölümü üzerinden dokuz ay kadar sonra, Arsavir Şıracıyan adlı bir başka terörist; Eski Osmanlı Dışişleri Bakanı ve Sadrazamı Sait Halim Paşa’yı Roma’da öldürdü. Şıracıyan’ın “Bir Ermeni Teröristin itirafları” adı ile yayınlanan anıları, satırlar arasında çok ibret verici ve olayların derinliğini açıklayıcı bilgiler vermektedir. Örnek olarak bazı notları kısa kısa aktarmak istiyoruz.
“Bir akşam Merkez Komitesi delegelerinden Hratch ziyaretime geldi. Daha kendisini görür görmez mühim bir haber getirmiş olduğunu anladım. Gerçekten de Teşkilat beni Roma’ya yollamaya karar vermişti. Aralarında eski Sadrazam ve büyük vezir Said Halim Paşa’nın da bulunduğu İttihat ve Terakki Partisinin eski idarecileri bu başkentte lüks içinde yaşıyorlardı... Taşnak partisi kendi içinde bir mahkeme düzenleyip İttihatçıları yargılıyor ve suçlu olanları ölüme mahkûm ediyordu.” (3)
Şıracıyan 5 Aralık 1921 günü Sait Halim Paşa’yı öldürür. Silahsız insanları öldürmenin kendisine ve camiasına verdiği zevkle olayı anlatır. Bu arada Yunanlarla ilişkilerini de belli eder.
“Yunanlarda Sait Halim Paşa’nın katlini büyük bir zevkle öğrenmişlerdi. Yoldaş Varantian beni Yunan Konsolosunun evine götürdü. Konsolos beni hararetli bir şekilde kucakladıktan sonra bir madalya ile onurlandırdı ve elime bir tavsiye mektubu tutuşturdu.”(4)
İtalyanlara gelince, herkes katile yardımcı olur ve ne hikmetse bir türlü onu yakalamak kimsenin aklına gelmez.
“Venedik’te Aram’la beraber birkaç gün geçirdim. Müzeleri ve tarihi mekânları gezdik. Yakınlarda San-Lazzaro adası üzerinde bulunan Ermeni (XVII Yüzyılda bir Ermeni bilgini Mekhitar (1676-1749) tarafından kurulan tarikatın) manastırını bile ziyaret ettik. Mektebin müdürü ziyaretimiz müddetince gözyaşlarına mani olamadı. Said Halim suikastını anlattığım zamansa bu sefer sevinçten ağladı ve bizi bırakmak istemedi...” (5)
Katil 1922 Nisan ayında İttihat ve Terakki lider kadrosundan Doktor Bahaddin Şakir ve Cemal Azmi Beyleri öldürmek için Berlin’dedir ve gariptir bir polis müdürü olan bir Almanın; Herr Sack’un evinde kalır, kız kardeşiyle gezer eğlenir, pasaportu yoktur ama hiç bir sıkıntısı olmaz. Bakın işi nasıl halleder.
“Cebimden iri bir deste Mark çıkartarak Herr Sack’a uzattım ve kendisinden bu kayıt işiyle benim adıma alakadar olmasını rica ettim. Bu arada ürkek ve masum bir talebe havasına bürünerek benim de gelmem gerekir mi? diye sordum. Herr Sack banknotlara bakarak Belki de gerekmez, ama bir resminiz lazım dedi.”(6) Alman polisinden böyle açıkça destek gören Katil ve yardımcısı 17 Nisan 1922 günü her iki Türk’ü öldürür. İstanbul’a dönüş yolunda Türk polisi onu Bulgaristan’da kıstırırsa da bu sefer Bulgar polisi onun yardımına koşar.
“Bulgarlar büyük bir nezaket göstererek ülkelerini terk etmem için üç gün mühlet verdiler. Müfettiş haklı olarak, beni korumaları için her gün emrime bir grup polis ve itfaiye eri veremeyeceğini münasip bir dille bildirdi.” (7)
Kitapta Türkler aleyhinde inanılmaz iftiralar ard arda sıralanırken Türkler konusunda bir tek olumlu “kelime” dahi bulmak için, beyhude gayret gösterilecektir ve bu Osmanlı vatandaşı Ermeni Şıracıyan da “Ermeni Milli Kahramanları” listesinde yerini alır.
DİPNOTLAR:
(1) Dr. Rıza Nur’un Moskova-Sakarya Hatırları, S.60 (İstanbul-1991).
(2) Aynı Eser S.60 (Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıralarım, 3. Cilt S.747-748’den alıntı).
(3) Arşavir Şıracıyan, Bir Ermeni Tetöristin İtirafları, S.141 (Kastaş Yayınları, İstanbul –1997)
(4) Aynı Eser, S.200.
(5) Aynı Eser, S.212-213.
(6) Aynı Eser, S.265.
(7) Aynı Eser, S.318-319, 320.
Dr. M. Galip Baysan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder