Fahri Korutürk deniz kuvvetlerinde görevli iken yangın sistemleri ile ilgili bir ihalede rüşvet kabul edilmesini önlediği için ailesi hakkında dedikodu çıkartıldığını ve "kötü adam" ilan edildiğini biliyorum. Nereden? Yapanı tanıyordum, Acem kökenli bir Türk vatandaşı idi.
Bir Cumhurbaşkanı. Hey gidi günler heyyy.
Cumhurbaşkanlığını tek şartla kabul etmişti. "İki parti benim adımda anlaşma sağlar ve tek turda seçilirsem. İkinci tur yapılırsa adaylıktan hemen çekilirim." Dediği gibi de oldu. Adından başka serveti olmayan insanların ilkeli davranışını sergilemişti. Ali Baransel, Cumhurbaşkanı Korutürk'ün odasına bir imza için girdiğinde yanında Dışişleri bakanı Ihsan Sabri Çağlayangil vardır. Biraz sonra çalan telefonu "Sizi arıyorlarmış, Sayın Çağlayangil" diyerek uzatır. Çağlayangil telefonda konuşurken üzgün ve tedirgin bir şekilde renkten renge girer, ağzından, "Vah vah çok üzüldüm, efendim başka bir hal yolu bulunamaz mı, yeni bir imtihan hakkı tanınamaz mı?" Sözleri dökülür. Sonunda karşıdan bir umut işareti almış olarak, rahatlar ve telefonu kapatır. Korutürk'ün meraklı bakışları karşısında durumu açıklar:
-"Sayın Cumhurbaşkanım, Telefon eden Dışişleri Bakanlığı Müsteşarıydı. Salâh maalesef giriş sınavlarında başarılı olamamış. Ancak zatıâliniz uygun görürlerse, bir formül bulup, bu işi halledecekler."
Bu sözler üzerine Korutürk'ün cevabı sert ve kesin olur:
-"Sayın Çağlayangil, devleti yönetenler hayatının her anının hesabını verebilmeli, bütün tutum ve davranışlarıyla da vatandaşlara örnek olmalıdırlar. Salâh bir yıl sonraki imtihana daha iyi hazırlansın, üzülmeyin ne yapalım?"
Korutürk kontenjan senatörü iken, yine oğul Salâh geometri dersindeki başarısızlığı nedeniyle Deniz Lisesi'nde iki yıl üst üste kalınca da zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyicioğlu, Fahri Korutürk'e gelir ve,
-"Biz böyle insanlar mesleğe girsin diye uğraşıyoruz. Ama okula girmiş, başarılı bir öğrenciyi çıkarmak durumunda kalmışlar. Olmaması gereken bir şey. Salâh’ın sınav kâğıdının bir kere daha okunmasını istiyoruz. Bunun için bir dilekçe verseniz" der.
Ancak Fahri Korutürk, Deniz Kuvvetleri Komutanına;
-"Ben böyle şeyler yapmam! Hiç bir zaman böyle bir şey düşünmedim. Bizim arkadaşlarımızdan Namık Taçkın vardı. Oğlu Erkut Taçkın (müzisyen) da böyle bir sebepten okuldan çıkarıldı. Namık bana geldiği zaman, kurallar nasılsa onun dışına çıkamayacağımızı söylediğimi hatırlıyorum. Şimdi bir arkadaşıma, bir meslektaşıma bunu söyleyip te sonra kendim böyle bir şey yapabilir miyim? Neyse tazminat tutarı veririz, başka yerde okur." Okulun iki yıllık tazminat tutarını öder ve üzüntüden kahrolan oğlunu:
"Üzülme. Bunlar çok normal şeyler. Başka imkânların da var," diye teselli eder. Askerden döndükten sonra Dışişleri Bakanlığına giren diğer oğul Osman Korutürk NATO dairesinde, arkadaşı Çetiner Karahan Ekonomik İşlerde çalışmaktadır. Bir akşam iş çıkışı arabası tamirde olduğundan Osman Korutürk arkadaşı Çetiner Karahan'a
"Beni eve atabilir misin?" diye sorar.
Arkadaşı da "Tabii abi" der. "Sen nerede oturuyorsun?"
Osman Korutürk, "Çankaya'da" deyince, "Ayıp ettin, zaten ben de orada oturuyorum" karşılığını verir. Arabaya binip bulvardan yukarı doğru çıkarlar. Başbakanlık Konutu'nun bulunduğu kavşağa gelince, Çetiner Karahan'la Osman Korutürk arasında şöyle bir diyalog geçer;
-"Sağa mı sapayım, sola mı?"
-"Doğru gir."
-"Dalga mı geçiyorsun oğlum, orası Cumhurbaşkanlığı."
-"Tamam, işte beni kapıda bırak, ben oradan yürüyerek giderim."
-"Nereye yürüyeceksin?"
-"Ben orada oturuyorum.
"Bu olay yaşandığında Osman Korutürk ve Çetiner Karahan iki yıllık iş arkadaşıdır. Karahan arkadaşının soyadını bilmekte ama bunun, Cumhurbaşkanı’nın soyadıyla bir benzerlik olduğunu sanmaktadır. Köşke yeni bir özel kalem müdürü gelecektir. Yaverlerle arkadaş olan Osman Korutürk, sohbet sırasında kendilerinden özel kalem müdürlüğü için Dışişleri Bakanlığı’ndan bir liste geldiğini öğrenir. O sırada Dışişleri Bakanlığı’nda ikinci kâtip olan Osman Korutürk aday listesini görünce içinden
"Hiç olmayacak, babamla hiç uyuşmayacak adamlar." der. Listenin Cumhurbaşkanına birazdan da arz edileceğini öğrenince hemen babasının yanına çıkar ve "Bir liste gördüm" der, "Candemir Bey'in yerine aday göstermişler. Onlar pek işe yarar adamlar değiller." Korutürk birdenbire sinirlenir ve aralarında söyle bir konuşma yaşanır:
-"Sen böyle, ikinci kâtip olarak amirlerini tezkiye mi ediyorsun?
-"Kimseyi tezkiye ettiğim falan yok. Bunlar sizinle uyuşamazlar, sizin tarzınızda insanlar değil."
-"Sana ne! Sen nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin? Sen ikinci kâtip bir adamsın! Kimin işe yarayıp yaramayacağını takip edebileceğim başka yerler var. Sana mı soracağım?"
Osman Korutürk, söylediğine söyleyeceğine pişman olmuştur. Korutürk;
-"Bak! Bir daha böyle bir şey olursa, senin ayağını buradan keserim. Gider Moda'da oturursun. Bir daha seni Köşk’e sokmam! Çık, hadi. Çık!"
Fahri Korutürk Deniz Kuvvetleri K.lığından emekli olduktan birkaç ay sonra Moskova'ya büyükelçi olarak atanır. O tarihte Sovyet lideri ise Nikita Kurusçev'dir. U2 uçuşları nedeniyle Sovyetler ve Türkiye'nin arasının gergin olduğu o dönemde, sefirlerin de bulunduğu bir davet sırasında Kurusçev, Korutürk'ün yanına gelir.
-"Bilmelisiniz ki, bizim sadece Karadeniz Donanmamız, Türk Deniz Kuvvetlerini silmeye muktedirdir. Onun için tavırlarınıza dikkat etmelisiniz." Korutürk bu sözler üzerine;
-"Ben buraya gelmeden üç ay önce, NATO'nun Kuzeydoğu-Akdeniz Komutanıydım. Ben Sovyet donanmasının nerede birliği olduğunu, gücünün ne olduğunu herkesten iyi bilirim. Belki Sizden de iyi bilirim. Bu söylediğiniz doğru değil, inandırıcı da değil. Gidin, Yunan Sefiri'ne söyleyin, belki o inanır."
Bütün bunları "Bıçak Sırtında" adlı kitabında Ali Baransel anlatıyor. Ben özellikle oğulları ile olan ilişkisini öne çıkardım. Bir Cumhurbaşkanının nasıl olması gerektiğini, bilgisini, alt yapısını, nezaketini, çocuklarına karşı olan tutumunu, bir sefirken bile koskoca Sovyetlerin liderini nasıl tuş ettiğini, devlet adamı olmanın o muazzam hasletini, hatta ailenin mutfak harcamalarını maaşından yaptığına kadar aranan tüm özellikler o kitapta var. Baştan sona bir ders kitabı.
Kıssadan hisse.
Soyadını Büyük Atatürk’ün verdiği, Fahri Korutürk, sonradan gelen cumhurbaşkanlarının her birinden (Ahmet Necdet Sezer hariç) ayrı, ayrı, devlet adamlığı, dürüstlüğü, prensipleri açısından çok üstün bir cumhurbaşkanı idi. Ancak, talihsizliği çok kotu bir zamanda o mevkide bulunması idi. Ahmet Necdet Sezer de aşağı yukarı, bir cumhurbaşkanı için gereken ayni güzel hasletlere sahipti.
(Kaynak. Önce Vatan)
Rahmetli ninemin bir sözü hep aklımdadır;adam gibi adamların öykülerini okudukça."Ağaçlar gitti uç kaldı,adamlar gitti p...kaldı" derdi nineciğim.Nurlar içinde yatsınlar Fahri Korutürk;Eşi ve kendisi adam gibi adamdı...Teşekkürler Mehmet Bey ,harika bir anımsatma için.Selam ve sevgiler.
YanıtlaSilArzu hanım,
SilAslında tarihimiz "adam gibi adamların tarihi". ama ne yazık ki "O güzel insanlar, güzel atlarına binip gittiler". Şimdi zamanımıza bakıp kahrolmamak elde değil.
Sevgiyle kalın.
Merhaba,
YanıtlaSilBu tür yazılara yer verdiğiniz için teşekkür ederim. İnşallah yönetenler de yönetilenler de ders alırlar.
"Devleti yönetenler hayatının her anının hesabını verebilmeli, bütün tutum ve davranışlarıyla da vatandaşlara örnek olmalıdırlar."diyen Korutürk'ü saygı ve rahmetle anıyoruz.
Hayırlı günler dileğiyle.
Sevgili üstadım,
SilYazıyı sevgiyle gururla ve onur duyarak bloga aldım. Seçkin insanlarımızın kadir kıymet bileceklerinden hiç kuşkum yok.
Sevgiler ve saygılar sunarım.