29 Eylül 2011 Perşembe

VOLGA

Volga nehir gezisi, şu anda Rusya’da çok tutulan bir gezi güzergahı haline geldi. Mayıs’tan başlayıp Eylül ayı sonuna kadar 12 günlük gezilerle Moskova’dan St. Petersburg’a nehir gemileriyle yapılan bu turlar her ne kadar Volga turları adıyla anılmaktaysa da Volga nehrinin bunda payı çok az neredeyse.
Şöyle izah edeyim. Volga nehri Moskova şehrinin kuzeyinden doğup Hazar denizine dökülen bir nehir. Ancak, 1930 yıllarda Stalin döneminde başlatılan bir büyük proje ile nehir ve göl silsileleri birbirine bağlanmış vaziyette. Moskova’dan Volga nehrine kadar 130 kilometre uzunluğunda Moskova kanalı açılmış. Volga nehrine ulaşınca Rybinsk su toplama havzasına ulaşılıyor. Neredeyse Avrupa’nın sayılı göllerinden birisi sayılabilecek bu havzadan Şeksna nehrine bağlanılıyor. Bu nehir sizi Beyazgöle ulaştırıyor.
 Beyazgöl’den Kovzha nehri ile Avrupa’nın 2. büyük gölü Onega gölüne ulaşılıyor. Bu göl neredeyse Marmara denizi büyüklüğünde. (yaklaşık 10.000 km2) Bu gölden Svir nehri ile Bu kez Avrupa’nın en büyük gölü olan Ladoga gölüne ulaşılıyor. (18.000 km2) Bu gölden de Newa nehri ile St. Petersburg’a ulaşılabiliyor.
 Nehir yolcuğu iki şehir arasında yaklaşık 6 gün sürüyor. Toplam 1.900 km yol alınıyor. Saydığım bu bağlantılar üzerinde toplam 18 adet su asansörleri bulunuyor. Bunlar bazen 2 ve bazen 1 gemi alabilecek boyutlarda ve iki bağlantı arasındaki su seviye farı sebebiyle rotaya göre, yükselen ya da alçalan suya göre su boşaltıp alçalan ya da su basılıp yükselen su havuzları. İncelemeye ve görmeye değer. Çok kısa zamanda yaklaşık 10 metre yükselip alçalabiliyorsunuz.
Rota üzerinde Ugliç, Yaroslavl, Gorizy, Kiji önemli duraklar.

Sovyet döneminde Volga ve diğer nehir ve göl kıyılarında tüm halka yaklaşık 600 m2’lik Daça (yazlık) konut arsaları dağıtılmış. Kimisi ev yapmış kimisi de sadece arazi olarak kullanagelmiş. Rejim değişikliğinden sonra zenginler zamanla bu arazileri satın alıp büyüterek geniş topraklar ve malikaneler yapmaya başlamışlar.


 Nehir güzergahında yolcu taşıyan nehir gemileri dışında kum, çimento vs taşıyan kosterler çalışıyor. Gemilerin güzergahları şamandıralar ile belirlenmiş. Bu rotalarında dışında halk balıkçı kayıkları ile yat ve kotraları sahilde dolaşıyor.


 (Volga ana heykeli)
Şimdi kısa kısa duraklarımızı gezeceğiz.

28 Eylül 2011 Çarşamba

İHBAR EDİYORUM!

Tunceli kırsalında  toplu mezarların arandığı bugünlerde ben de bir ihbarda bulunmak istiyorum.
1921 yılı Ağustosunun son günleri ile Eylül ayı başlarında Sakarya nehrinin doğusundaki tepeler, dereler ve meydanlarda 22 gün 22 gece boyunca bir örnek kıyafet giyen 30.000 bini aşkın Yunan genci toplu olarak katledilmişlerdir.
Öldürülen bu insanların Duatepe, Çaldağı ve yakın tepelerde toplu mezarlara gömüldükleri sanılmaktadır. Bu ihbarla soruşturma açılarak toplu mezarların bulunması gerektiğini ihbar ediyorum.

26 Eylül 2011 Pazartesi

TEMMUZ AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 6

KİTABIN ADI : Zorbalığın Pençesinde -Silivri Günlüğü-

KİTABIN YAZARI : Tuncay Özkan
KİTABIN ÇEVİRMENİ -
KİTABIN YAYINEVİ : Cumhuriyet Kitapları
KİTABIN BASKI YILI : 2011
KİTABIN BASKI SAYISI : 3. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI : 316 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ : 10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ : 10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ : 10/10

YORUM:
Silivri mahpusları demir parmaklıkların ardından seslerini yükseltmeye devam ediyorlar.
Eğrinin doğruya karıştığı, belli siyasi görüş ve düşüncelerin yok edilmeye çalışıldığı günümüzde, Silivri davaları ve soruşturmaları, iddia edilen gerçekleri ortaya çıkarmak bir yana pek çok insan için yargısız infaza dönüşmekte. Kaçma şüphesi olmayan onlarca insan başı sonu belli olmayan bir dava sürecinde yargılanıyorlar. “Başı sonu belli olmayan dava süreci” ifadesi en çok bu kitabı okuduğunuzda somut ve elle tutulu bir hale geliyor.
Kitap yan yana iki bölüm halinde devam ediyor. Bir bölümünde Tuncay Özkan cezaevinde yaşadıklarını, başına gelenleri, umutsuzluğu yerine göre çaresizliği anlatıyor. Kitabın yan yana devam eden 2. bölümünde ise duruşmalardaki konuşmalarını ve savunmalarını, doğrudan mahkemede dosyasında yer alan ifadeleriyle naklediyor.
İfadeler, duruşmanın ve davanın anlamsız ve amaçsız seyrini gözler önüne seriyor. Tuncay Özkan’ın deyimiyle Silivri tutukluları, masum olduklarını ispata zorlanıyorlar. Hukukun, suçluluk kanıtlanmadıkça masumiyet esastır tezi sanki tersine çevrilmiş gibi. Masum olduğunu ispat edemezsen suçlusun yargısıyla ülkemiz gelecek kuşaklarına ne gibi bir hukuk mirası bırakacak?
Aydın ve ülkenin yetişmiş değerlerinin bu kadar kolay harcanmaması için biz kitlenin en azından yazılmışları okuyarak bu insanlara desteğimizi göstermemiz gerekmiyor mu?


Tuncay Özkan (d.14 Ağustos 1966, Ankara), Türk gazeteci, yazar, televizyoncu, siyasetçi ve Yeni Parti genel başkanı.
Gazeteciliğe 1981 yılında Ankara'da Rüzgârlı Sokak’ta başladı. 1984 yılında Hürriyet grubunun çıkardığı Hürgün gazetesinde çalıştı. Daha sonra Cumhuriyet gazetesinde görev aldı. 1993 yılında yazılı basından televizyona geçti ve Uğur Dündar'ın yapımcısı olduğu Arena programında Ankara temsilcisi olarak çalıştı. 1999'dan 2002'nin Temmuz ayına kadar Kanal D Genel Yayın Yönetmeni olarak çalıştı. Haziran 1998 - Şubat 2001 ayları arasında Radikal gazetesinde, Şubat 2001 ayından Temmuz 2002 ayına kadar da Milliyet gazetesinde, 2002 Temmuz'undan 2003 Aralık ayına kadar Akşam gazetesi'nde köşe yazarlığı yaptı. 2002 Temmuzunda, Çukurova Medya Grup Başkanı olarak göreve başladı. ve bu görevine Aralık 2003'e kadar devam etti

Daha sonra Çukurova Medya grup başkanlığı görevinden ayrılan Özkan, Kanaltürk adlı televizyon kanalını kurdu. Haziran 2004'te Kerimcan Kamal, Adnan Bulut ve Tuncay Mollaveisoğlu'nun yönetiminde olan kanalda danışman olarak kuruculuk yapmıştır. Söz Meclisi, Strateji ve Politika Durağı gibi programlar ile Abdi İpekçi belgeselinin de yapımcısıdır. 13 Mayıs 2008 günü sahibi ve kurucusu olduğu Kanaltürk ve bütün yan kuruluşlarını, Bugün gazetesinin de sahibi olan Koza Madencilik A.Ş.'nin sahibi Akın İpek'e 25 milyon dolar muammel bedel karşılığında hisselerin %99.09'unu sattığını anlattı. Koza Madencilik A.Ş. ise İMKB'ye gönderdiği borsa bilgilendirme yazısında satış bedelinin 30 milyon dolar olduğunu belirtti.Ayrıca 13 Mayıs 2008'de kanalda yaptığı açıklamada çalışanların 8 aydır maaş almadığını söyleyip, satmaması hâlinde mallara haciz geleceğini kaydederek satışın mecburî olduğunu iddia etti.Gazetelerde kendisine yönelik eleştirilere de Atatürkçü mücadelesine devam edeceğini söyleyerek yanıt veren Özkan, yeni bir televizyon ve gazete çıkartarak yoluna devam edeceğini belirtti. "20 milyon doların üzerinde borcumuz var. Bunun 10 milyon dolarından fazlası vergi ve SSK borçları" dedi. Ardından 1 Eylül 2008'de test yayınına son verip normal yayınına başlamış Kanal Biz'i kurmuştur. Fakat bu kanal Eylül 2009'da maddi sorunlar nedeniyle kapandı.
Siyasi yaşamı
Cumhuriyet mitinglerinin düzenleyicilerinden olan Özkan, 12 Eylül 2007 tarihinde Biz Kaç Kişiyiz hareketini başlattı. Platform, 7 ay içerisinde 1 milyon 300 bin kişilik bir topluluk haline gelmiştir. Ayrıca, 23 Haziran 2008 tarihinde kurulan Yeni Parti'nin genel başkanlığına seçilmiştir.
Tuncay Özkan, 23 Eylül 2008 günü sabahı süregitmekte olan Ergenekon soruşturması çerçevesinde gözaltına alındı ve daha sonra tutuklandı. Hâlen Silivri Cezaevinde bulunan Özkan, Ergenekon üyeliği suçlamasıyla yargılanmaktadır.
2011 genel seçimlerinde İstanbul 1. bölgeden milletvekili adayı oldu ancak seçilemedi.
Kaynak: Vikipedi

21 Eylül 2011 Çarşamba