14 Aralık 2016 Çarşamba

“ATİNA OKULU” – RAFAELLO SANZİO

Atina Okulu (ya da İtalyanca Scuola di Atene), İtalyan ressam Raffaello Sanzio tarafından 1509-1511 yılları arasında yapılmış bir fresk olup halen Vatikan'da Stanza della Segnatura'da bulunmaktadır.
Raffaello Sanzio (1483 – 1520) İtalyan Rönesansının önemli ressamlarındandır. 16 yaşında yaptığı Havva’nın Yaratılışı ve Trinite tablolarıyla ilk kez dikkat çekti. Ama en ünlü eserlerinden biri Bakire ve Çocuktur. Michelangelo ve Da Vinci’nin figür ve kompozisyonlarından etkilendi. Resmettiği teolojik, felsefi, lirik tablolarda hep bir sakinlik hakimdir.
Vatikan’daki ünlü frescosu “The School of Athens” (Atina Okulu) olarak adlandırılır. Atina Okulu freskinde, antik çağ filozoflarının hepsini aynı çatı altında yüce bir yapıda resmeder. Batı sanatında ilk kez çok farklı görüşlere sahip filozoflar hepsi bir arada, büyük bir uyum içinde, hayali bir zaman ve hayali bir mekanda tasvir edilmişlerdir. Ama geri plandaki bina Yunan mimarisinden çok eski Roma mimarisi tarzında resmedilmiştir. Her ne kadar Atina Okulu dense de, bu resimde Socrates, onun öğrencileri Xenophon, Alcibiades, Diogenes gibi Atinalılar; ve bunun yanında pek çok Atinalı olmayanlar yer alır. Atinalı olmayıp da Atina’yı ziyaret ettiği bilinen Parmenides ve öğrencisi Zeno; Aristoteles’den çok sonraları yaşadığı bilinen Epicurus gibi figürler de mevcuttur. Atinalı filozoflardan çok önceleri yaşamış olan Antik Perslilerden Zoroaster; ve Aristoteles’den yüzlerce yıl sonra yaşamış olan Aristoteles felsefesinin büyük yorumcusu Averroes (İbn-i Rüşd) gibi düşünürler de bu tabloda yer alır.
Hepsi de geometri, felsefe, astronomi, matematik dallarında çalışmış büyük bilim adamları ve felsefecilerdir. Görüldüğü gibi Raphael ortaya koymuştur ki, sadece Atina felsefi geleneği değil, ondan çok uzaklarda yer alan felsefecileri de içine alan bu tür bir resim, nasıl felsefi düşünce kültürler arası, tarihsel bağlantılardan gerektiğinde kopuk bir kavramdır.
Böylesine muhteşem bir mimari yapı içerisinde neredeyse dini bir deneyim derecesinde kutsal bir atmosferde resmedilen filozoflar, bizlere hayatın anlamını bulup anlatmak için çalışan bu insanların nasıl kutsallık derecesinde önemli figürler olduğunu ortaya koymaktadır. Resimde genel olarak mutluluk ve huzur hakimdir. Pek çok figürün bir arada kullanıldığı kalabalık olması gereken bir ortam, büyük bir sadelik içinde huzur veren bir atmosfere dönüştürülmüştür. Genel olarak hocalar, öğrencileri, ve izleyenlerin yer aldığı çok iyi bir kompozisyon olduğu düşünülebilir.
Bir kaç izole figürün haricinde figürler genel olarak iletişim halindedir. Bu izole figürlerden biri Michelangelo şeklinde resmedilmiş olan Diogenes (The Cynic)’dir. Resimde odak noktasında yer alan, en önemli iki figür Platon ve Aristoteles’dir. Her iki figür de çok kendine güvenli ve gösterişli biçimde resmedilmiştir. Her ikisi de kendi kitaplarını ellerinde tutmaktadır; Platon, Timaeus; Aristoteles ise Ethics kitabını tutmaktadır. Bilindiği gibi, evrenin kökeni, hayatın anlamı, ve mutluluk gibi kavramlar antik felsefenin odağında olan düşünsel konulardı. Bu sorular halen bugün hayata ilişkin en ciddi sorular olarak anlamını korumaktadır.
Raphael bu iki merkezi figür üzerinden Platon'un düşüncesinin esasını teşkil eden metafizik yaklaşımı ve Aristoteles’in daha ayakları yere basan, uygulanabilir düşüncesini sembolize etmiştir. Aristoteles, Platon'un öğrencisi idi, ve bir noktadan sonra farklı düşünmeye başlayan Aristoteles hocasının “öbür dünya” (idealar dünyası) ile fazla kafasını yorduğunu düşünüyordu. Bundan dolayı Aristoteles asıl şu an üzerinde yaşadığımız dünyada iyi bir yaşam için hangi erdemlere sahip olmalıyız konusuna vurgu yapıyordu. Ancak unutulmamalıdır ki, karşı iki fikiri temsil eden bu iki figür bütün resmin geri planını oluşturuyordu. Bütün figürlerin üzerinden geçen koskocaman kemerler ise hepsini çepeçevre saran felsefenin evrenselliğini (university) simgeliyordu. İşte bugünkü anlamında üniversite teriminin anlamını vurgulayan, bütün farklı fikirleri kucaklayan, armoni içerisinde bir araya getiren bir sembolizm vardır bu resimde.
Bu resmi yaptığında Raphael 27 yaşındaydı, Urbino şehrinden henüz gelmişti ve Papa’nın mimarı tarafından Papa’ya (Papa II. Julius) tavsiye edilmişti. Julius kütüphanesinin duvarına fresco yapması istenmişti Raphael’den, antik gelenekte kütüphane duvarları şairlerin portleri ile süslenirdi. Bu geleneği çok iyi bilen Raphael aynı tarzda bir yaklaşım getirmek istemişti.
Çoğunlukla reddedilse de, bazı yorumcular, sanat eleştirmenleri ve sanat tarihçileri bu resim ile Dante’nin Divine Comedy’si (İlahi Komedya) arasında bir bağlantı kurarlar. Dördüncü kitap İnferno’da Dante ve Virgilius henüz cehennemin derinliklerine inmeden önce, Pagan döneminin erdemli kahramanları, şairleri ve filozoflarına rastlarlar. Bunlar her ne kadar en yüksek mertebe de yaşamasalar da, kendi ışıkları doğrultusunda iyi bir sonsuz yaşamın içindedirler. Fakat Dante’den farklı olarak Raphael kendi yorumuyla, bu figürleri cehennem yolunda değil, cennet gibi bir ortamda resmetmiştir. Cehennem gibi bir karanlıkta değil, ışık ve gökyüzünün aydınlığı içinde filozoflar hakikatin peşindedirler bu resimde.
Bu eser aslında bir “Felsefe Destanı” olarak da adlandırılabilir. Perspektif tekniğinin kullanıldığı bu eserde; antik çağın büyük filozoflarını ve ressamın çağdaşı sanatçılarını görebiliriz. Resmin ana şeması, “Yeni-Platoncu” düşünceyi yansıtır bir biçimde, maddi, dünyevi ve zihni olmak üzere üç aşamalı bir biçimde düzenlenmiştir. Şöyle ki; alt kısımda, maddi bilimlerle uğraşan düşünürler kendi aralarında iki gruba ayrılmış, bunlardan astronomi ve geometri bir grupta, mekanik bilimler ise diğer grupta gösterilmiştir. Alt kısmın sağ tarafında Euclides’in merkezinde olduğu geometriyle ve astrolojiyle ilgilenen düşünürler görülür. Sol tarafta ise merkezinde Pisagor’un bulunduğu matematikçilerin oluşturduğu doğa bilimcileri grubu yer alır. Bu iki grup arasındaki merdivenden yukarı çıkıldığında metafizik ve manevi bilimlerle ilgilenen düşünürler in olduğu gruba ulaşılır. Sağda Aristoteles’in grubu ve solda manevi bilimlerle ilgilenen düşünürler yer alır.
Arada yer alan merdiven, resmin önemli bir birleşim noktasıdır ve üzerinde tüm dünyevi işlerden vazgeçmiş bir halde yanında bakır kabı, elindeki notları okumaya dalmış olan Diyojen yer almaktadır. Ön sıralarda, Raphael’in kendi portresinin de ulunduğu grupta Raphael, sanat ve felsefe ilişkisine işaret etmek için buraya dönemin sanatçılarını da yerleştirmiştir. Resmin arka planında yer alan kemerli nişlerde, “Athena” ve “Apollon” heykelleri dikkati çekmektedir. Örtük bir biçimde İsa ile ilişkilendirilen Apollon, elindeki liriyle ruhsallığın zaferini ve ilahi armoniyi simgelemektedir. Yine örtük bir biçimde Meryem ile ilişkilendirilen Athena ise, aklı, bilgeliği temsil eder ve erdemlerin temsil edildiği tarafta yer alır. Kalabalığın arkasında, mavi gökyüzüne açılan tonoz örtüsündeki perspektif kullanımı, bu dönemde sanatçının perspektif kullanımı konusunda ulaştığı noktayı gösterirken, bu tonozların ardında yer alan açıklık ile de, maddi olandan manevi olana ve oradan da sonsuzluğa ulaşma yolundaki “Yeni –Platoncu” düşünce alınmış olur. Arka planda tonozun üst kısmında, alt iki yanında dizleri üzerinde dua eden melek kabartmaları bulunan üçlü pencere kutsal üçlemeye işaret etmektedir. Aynı şekilde, parmaklarını sayarak bir şeyler anlatan Sokrates’in de üçüncü parmağını işaret ettiği ve bu yolla kutsal üçlemenin bir kez daha vurgulandığı görülür. Tüm figürlerin içinde bulunduğu geniş hol, antik toplantı salonlarını andıran bir holdür.
Mekana eski Yunan mimarisinin özelliği olan bir büyüklük ve sükunetin hakim olduğu eserde; sessizlik aşağıdaki insanların hareketiyle bir tezat teşkil ediyor. Ama onları ezmiyor, aksine belirtmeye yarıyor. Aristoteles ve Platon’un geride  gözden kaybolmaması için merdiven motifinden yararlanılmıştır. Aynı amaçla arka plandaki figürlerin belirsiz kalıp kaybolmaması için hareket geriye gittikçe azalıyor. Böylelikle öndeki topluluklara hâkim olan eğriler, arka planda sessizlik içinde yukarıdan aşağıya inen dik çizgilere dönüşüyor.
Ortada, resmin merkezinde Yunan Felsefe’sinin iki büyük ismi Aristoteles ve Platon görünür. Platon’un eli göğü, Aristoteles’in ki ise yeri işaret etmektedir. Platon bu şekilde, felsefesinin temeli olan ve mutlak gerçekliği temsil eden idealar dünyasını işaret ediyor. Diğer elinde resmin perspektif merkezi olan kitabi Timeaios’u  taşıyor. Aslında Platon’u sembolize eden bu portre; Leonardo Da Vinci’nin ta kendisidir…! Aristoteles ise Platon’un yanında, avuç içi aşağıyı gösterir şekilde ileri doğru uzatmıştır. Bu hareket, onun fizik ve somut dünyayı temel alan görüşünü simgeliyor. Diğer elinde ünlü kitabı Ethica’yı taşıyor. Platon’un elinde bulunan Timaios adlı kitabı, perspektifin odak noktasını oluştururken Aristoteles’in elinde bulunan Ethica ise, bu plana göre ikincil konumda kalmaktadır.
Şimdi bu filozofları tanıyarak, Raphael’in neyi anlatmak istediğini daha iyi görelim…
PLATON; İdealarla temas etti. İdea; birlik, değişmezlik, ebediyet anlamına gelir. Platon’a göre; “şeyler” ideaların gölgeleridir. Gördüğümüz, dokunduğumuz, kısacası duyularla algıladığımız her şey bir tür simgedir. Ruh ise görünenle yetinmez, görünenin asıl var olma nedeni olan ebedi gerçeği tanır, çünkü bir zamanlar onunla temas etmiştir. Bilmek dışarıda olanı bilmek değil, içimizde olanı anımsamaktır. Platon, ideaları bulmak için, gölgelerin yer aldığı karanlıktan, dünyanın yanılsatıcı tutsaklığından çıkmak gerektiğini bir mitosla anlatmıştır. (Mağara Mitosu). Her şey kendi ideasına (sebebine, özüne) benzedikçe ideal duruma dönüşür. İnsanın içindeki idea’nın yansıması olan BİREY’dir. Çok parçadan oluşsa da insan, hepsinin bir araya geldiği bir birliktir. Aynı şekilde ideal bir toplumda ahenkli bir şekilde bir araya geldiğinde ideal halini alır ve bu sadece bir insan yığını değil, bir DEVLET adını alır.
ARİSTOTELES; Platon’un öğrencisidir. Bir devrin kapanışını simgeler. İdealardan, yerdeki her şeyin gerçek özü olan göksel unsurlardan yere inilmiş, yersel bölümlendirme ile asıl olanın, somut olan, sadece algılanan olduğu belirlenmiştir.
Aristoteles; bilimler ile bilgi düzeyleri ile ilgilenmiş ve bunları açıklamıştır. Düşüncelerine madde ve biçim temel olmuştur. Bu nedenle, hocasının tersine yeri göstermiştir.
Platon’un arkasındaki kalabalığın arasında anlattıklarını parmaklarını sayarak ispatlamaya çalışan figür; SOKRATES’tir. Bu şekilde “Sokratik Diyalog” yöntemi vurgulanmıştır.
Sokrates; diğer filozoflarda uyandırdığı şeyden dolayı felsefe tarihinde temeldir. “Ruhların Ebesi” olarak, insanın iç doğumunu gerçekleştiriyordu. Aynı zamanda mükemmel bir vatandaş ve askerdir de. Diyalog yöntemini kullanmıştı. Her soru kişinin içinden doğurduğu cevaba karşılık geliyordu. “Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir” diyerek bilgeliğin bir özelliği olan mütevazılığını göstermiştir.
Sokrates’in yanında, savaş kıyafetleri içinde öğrencisi ALKİBİADES bulunmaktadır.
Sokrates’in grubundaki şapkalı kızıl-kahve kıyafetli yaşlı kişi ise, XENOPHON’dur. XENOPHON; “Elea” adını taşıyacak felsefi akımın kuruyucu, Parmenides’in öğretmenidir. “Tanrı bilim” konusunda doğruya varmanın olanaksız olduğuna inanmış, tanrılar ve bütün maddeler konusunda kesin doğruları bilen olmadığını ve olamayacağını, her ileri sürülen görüşün, tahminden ibaret sayılması gerektiğini söylemiştir. Bu tezi, şüphecilik akımı ile “agnosticisme” in ilk adımları olarak kabul etmek, uygun bir görüştür. Pisagor’un arkasındaki sütünün arkasında yeşil şapkalı yaşlı figür, Elea okulundan ZENON’dur.
ZENON; Parmenides’in takipçisi, diyalektiğin kaşifidir. “Hareket şeylerin dünyasında mümkündür, saf ideaların dünyasında değil” demiştir.
Ön sol grupta arkadan ileri doğru uzanmış, başında türban olan figür, İbn-i Rüşd’tür.
İBN RÜŞD; İslam filozofu ve hekimidir. Aristoteles’in yapıtlarına yapmış olduğu yorumlarla Aristotelesçiliğin dirilmesini ve güçlenmesini sağlamıştır.
Parmenides’in arkasındaki hanım figür, HYPATİA’dır.
HYPATİA ünlü filozof ve matematikçi Theon’un kızıydı. Güzelliğinin yanı sıra bilgeliğiyle de herkesin hayranlığını kazanmış olan Hypatia tarihin bilinen ilk kadın matematikçisidir. İskenderiye’de doğmuştur.
PYTAGORAS/PİSAGOR, ön soldaki grubun merkezidir. Diz çökmüş, elinde tuttuğu deftere önündeki çocuğun tuttuğu levhadaki notları geçiriyor. Bu notlar müzik oktavlarını gösteren şemalardır.
Okulunun kökeni gizemlidir. Felsefi okulundan daha derine gidişte bir geçiştir. Öğretisinin dört temel unsuru; güzellik, ahenk, saflık ve coşku olmuştur. Kendisi hakkında çok şey bilinmiyor. Kroton şehrinde yaşamıştır. Adının anlamı; “Pitia’nın müjdelediği” demektir. Müzik aralıklarından, gezegenler arası mesafelerden bahsedilmiştir. Pisagor’un anlattığı sayı ve şekiller, Platon’un bahsettiği idealara karşılık gelmektedir.
Heraklit’in solunda ayakta duran figür, PARMENİDES’tir. Metafiziği ilk kez ortaya koyan filozoftur. Şeyler üzerine çalışmadı, şeylerin ne oldukları, nereden kaynaklandıkları üzerine çalıştı. Şeylerin içinde olan ve var eden özü “Ens” olarak açıklamıştır. Şeylerin ensine ulaşmak için “nous”a, “saf akıl”a ihtiyaç vardır. “Hakikat yolu” ile “kanı yolu” farkını açıklamıştır. Hareketi bir durum değişikliği olarak tanımlamıştır.
Ön kısımda, Diyojenin solunda, başını eline dayayarak bir şey yazan, basamaklara oturmuş figür, HERAKLİT’i temsil eden MİKELANGELO’nun portresidir.
HERAKLİT: Efes’te doğmuştur. Parmenides’in takipçisidir. Ona göre; eğer iki karşıtlık arasında denge aramasaydık hareket edemezdik. İnsan ilahi olana eğilimlidir.
Diğer taraftan Euclides ise; sağ ön grubun merkezinde öne doğru eğilmiş elindeki aletle yerde duran levha üzerinde teoremini anlatıyor.
EUKLİDES(Öklid); Yunan Matematikçisidir. (M.Ö. 300 dolayları). Gelmiş geçmiş matematikçilerin içinde adı geometriyle en çok özleştirilen kişidir. Öklid, geometri dünyasında kapladığı bu seçkin yeri, kendisinin büyük bir matematikçi olmasından çok, geometrinin başlangıcından kendi zamanına kadar bilineni; “Öğeler” adını verdiği kitabında toplamış olması ile elde etmiştir.
Raphael, kendisini de en sağda, Ptolemiy’nin yanında resmetmiştir.
Öklid’in arkasında, arkası dönük elinde yer küre tutan figür, PTOLEMY: M.S. 2. yüzyılda yaşamış bir gökbilimci ve matematikçidir. Bir gökbilimci olarak şöhreti 13 ciltlik çalışmasından (The Mathematical Collection) gelir. İskenderiye kütüphanesinin yakılmasından sonra Araplara geçen çalışma “Al-Megiste” olarak bilinir.
Yüzü seyirciye dönük, elinde ışıklı bir küre olan kişi ise, ZOROASTRO’dur.
ZOROASTRO_ZERDÜŞT; Ona göre insan iyiyi ve kötüyü seçebilmek için özgür irade ile yaratılmıştır. “Ben yeni bir din öğretmiyorum, eskisini ıslah ediyorum” demiştir. Ruhlar önce gökyüzünde yalnız olarak vardılar, sonra temsil ettikleri varlıklarla birleştiler. Tabiatın tüm süresi üçer bin yıllık dönemlere ayrılmıştır. Eseri Avesta’dır. Evrenin başlangıcında biri İyi’yi temsil eden; “ORMUZ”, diğeri kötüyü temsil eden; “AHRİMAN” isimli iki ilke vardı.
Zenon’un sağında başında yapraklardan taç bulunan figür; Epikür’dür. 
EPİKÜR: Okulunu Atina’da, MÖ 306’da kurdu. Platoncu filozoflardan ders almıştır. Okuluna KEPOS; BAHÇE adını vermiştir. Öğretisi çok yayılmıştır. Bunun nedeni kolay anlaşılır olmasıydı. Epikürcülerin amaçları mutluluğa ulaşmaktı. Çünkü felsefenin amacı buydu.
Ara merdivenlerde yanında ünlü bakır tası elindeki okumalara dalmış dünyevi işlere aldırmadan rahat bir şekilde uzanmış DİOGENES/DİOJEN’in kıyafetinin mavi olması ilgimizi geriye doğru çekiyor.
DİOGENES: Merdivenlere sere serpe uzanmış, Parmenides ve Pytagoras’a bakmaktadır. Öğretisi “kinik/kinizm”; kelime olarak “kyon”dan türemiş olup, köpek anlamına gelir. Öğretisine göre; yaşamın tek amacı vardır: erdemli olmak. İnsanı erdemli yaptığı için bilgili olmaya değer verir. Ama bunun dışındaki her şeyi gereksiz görür. Bilge kişi kendine yetendir. Erdemin en büyük armağanı, insanı özgür yapmasıdır. Böyle bir kişi bütün isteklerinden sıyrıldığından Tanrılara benzer. İnsanın ihtiyaçları ne kadar azsa o kadar çok mutlu olur.
Parmenides’in arkasından seyirciye doğru bakan genç, Papa II. Julius’un kuzeni, Francesco Maria Della Rovere Urbino Dükü’dür. Yakasında Rus harfleri olan ise Bramante’nin portresi’dir.
Sonuçta;
Pisagor’dan Platon’a, Aristo’dan Heraklitus’a… Hepsinin yaptığı gibi; felsefe, nedenleri sorarak gerçekliği arar. Raphael’in “Atina Okulu” tablosunda felsefenin resmini, fırça ve renklerle yapılan müthiş tasvirini bulacaksınız. Konuşan fırça ve çizen eller değil de, gökyüzünü çok iyi tanıyan kalp olduğu sürece ve insanın yeniden doğuş, uyanma ve gerçeğe, sonsuz olana doğru ilerleme ihtiyacı olduğu sürece “Atina okulu”; felsefe ile kazanılan gerçekliği göstermeye devam edecektir. Resimde de olduğu gibi, yeryüzünde çalışılan tüm bilimler, edinilen bilgi ve tecrübeler, zihnin saf yanı ile süzüldükten sonra, yukarıya, tüm bunların nedeni olan idealara (ens, arketip, ilk örnek) götürecektir.
FAYDALANILAN KAYNAKLAR:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder