5 Mart 2015 Perşembe

ONLARI UNUTMAYIN - 35

ÇETE EMİR AYŞE (EFE)

     Efe Ayşe 1894 yılında Aydın Merkez İmamköy’de doğmuştur. Babasının adı Mustafadır. 1910 yılında Kayacık Köyü nüfusuna kayıtlı Mustafa adlı kişi ile evlenmiş, bu evlilikten iki kız çocuğu ( Huriye ve Hafize) olur, okuma yazma bilmez, savaşa giden kocanın ardından kıt kanaat geçinmeye çalışır.

     Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur İmamköy'ün üstüne çöreklenmiş adeta... İki zabit, helva olmuş toprak yolda adım adım ilerliyorlar. Belli ki yine kötü haber dökülecek dudaklardan... Malum dönem savaş yılları... Osmanlı Ordusu Çanakkale'de, sonradan destanlaşacak bir cenderenin içinde varını yoğunu ortaya koyuyor. Her vatan toprağından gözü pek gençler var tabyalarda... Tabii; Aydın'ın İmamköyü'nden de yiğitler gönderilmiş. Zabitler bata çıka ilerliyorlar çamurlu yolda... Tek bilinmeyen hangi kapıyı çalacakları... Çalınmadan geçilen her evin içinden derin bir oh çekiliyor. Sıradakilerse, acaba bizim kapı mı çalınır endişesiyle bekliyorlar zabitlerin ilerleyişini... Köy meydanına varmadan yaşlı bir dede beliriyor önlerinde. Sorulan adresi elleriyle tarif ediyor yaşlı adam... Sokağın içindeki yürüyüş bir taş evin önünde son bulur. Çalınan kapıyı gencecik bir gelin açar. Emir Ayşe'nin eşi Mustafa'dır bu kez şehit düşen... Zabitler geldikleri yoldan dönerken, iki çocuklu Emir Ayşe taş evin avlusunda yağmura karışan gözyaşlarını dökmektedir.

     Eşi Mustafa’nın ardından artık bir şehit eşidir.
      İzmir'i işgal eden Yunan askeri, karşılarında savaşacak kuvvet bulamayınca Ege ovalarına hızla yayılır. Selçuk'ta, Çamlık'ta, Erbeyli'de, İncirliova'da Yunan katliamı sürmektedir. İşgal edilen her yerde zulüm ve gözyaşı vardır. Ege'nin köylerinden Menderes'in diğer yakasına akın akın göç başlamıştır. Aydın'ın İmamköy'üne de kötü haber tez ulaşır. Kaçmaktan başka çare artık kalmamıştır. Yaşlı nineler, çocuklu gelinler ve elden düşmüş erkeklerden oluşan köy halkı göç etmeye karar verir. Topu topu birkaç aile kalır İmamköy'de... Göç edenler arasında iki çocuklu Emir Ayşe ile yakın arkadaşı Asiye ve kız kardeşi de vardır. Çelimsiz öküzlerin çektiği kağnılar, yorucu bir yolculuğun ardından Menderes kıyısına varırlar. Sallar, kurtarılabilen eşyalar ve insanlarla doludur. Asiye ve kız kardeşi de, yarısına kadar batmış salın üzerinde karşı yakaya ulaşabilmenin telaşı içindedirler. Sessizliği, Yunan topçusunun açtığı ateş bozar. Asiye ve kız kardeşi Menderes'in azgın sularından bir daha çıkamazlar. Emir Ayşe önce eşini şimdi de gözlerinin önünde arkadaşı Asiye ve kız kardeşini kaybetmiştir. Karşıya geçmektense savaşıp ölmeyi tercih eder genç kadın. Kendisinin de söylediği gibi "izzetle ölmeyi zilletle yaşamaya" tercih etmiştir. Köye ilk vardığında, Huriye ve Hafize'yi bir yakının yanına bırakır. Gelinlik hediyesi küpeleri bozdurup, asker kaçağı Arap Başçavuş'dan bir mavzer satın alır. Emir Ayşe dağa çıktığında henüz 23 yaşındadır.

     Silahlanmaya karar veren Çete Ayşe, o günlerin ıstırabını yüreği yanarak duymuş bir vatansever olarak yola çıkınca diğer kadınlar, kızlar peşine takılmış, bu yönüyle bölgenin diğer kadın kahramanlarına  öncü olmuştur. Umurlu’daki Sancaktar Ali Efe grubuna katılmıştır. Aynı gruptaki Çiftlikli Kübra ve Ayşe Çavuş ile birlikte ilk olarak Kepez sırtlarında düşmanla savaşır. Kepez Dağları'nda üç gün üç gece yürüyen Emir Ayşe, daha sonra Danişmentli İsmail Efe'nin himayesine girer. Amacı, şanını çok duyduğu Yörük Ali Efe'ye ulaşmaktır. Danişmentli, bu gözüpek Anadolu kadınını Efelerin efesine götürür. Yörük Ali Efe, hikayeyi dinlediğinde duygulanır. Ona, at, yeni bir mavzer ve efelik kültüründe bulunmasa da himayesindeki 10 kızanı verir. Artık o, Çete Emir Ayşe Efe olmuştur. Kızanlarsa, her zaman Çete Emir Ayşe'ye itaat etmiş. "Efem" diyerek saygılarını göstermişlerdir.

     Ege Bölgesi'nde Çete Emir Ayşe Efe ile ilgili anlatılan hikayeler çoktur. Bir keresinde Yörük Ali Efe ile birlikte baskına giderler. Soğukkuyu Meydanı'ndan Kepez Dağları'na bakarken mağaraya mühimmat taşıyan Yunan askerlerini görürler. Yörük Ali Efe hemen mavzerine davranıp nişan alır. Tam tetiğe basacakken Çete Emir Ayşe, " Dur efem, ben ateş edeyim" der. Silahını ateşleyen Çete Emir Ayşe Yunan askerini tek atışla yere devirir. Bir başkasında da atının üzerinden ateş ederek efenin hayatını kurtarır. Yörük Ali Efe, o günden sonra can borcu olduğunu söyler. Kendisini bir ağabey, bir baba gibi görmesini ister. 
 Aydın Cephesinde Düşmanın Aydın’dan birinci kez çıkartılması üzerine köyüne geri dönmüştür. Aydın’ın Yunanlılar tarafından ikinci kez işgali üzerine Köşk Cephesindeki muharebelerde yer almış ve zaferi gören bahtiyarlardandır. Çete Emir Ayşe Efe, Aydın'ın kurtuluşu olan 7 Eylül 1922 gününe kadar düşmanla savaşmıştır. Aydın'a giren namlı efeler arasında o da en önde yer almıştır. O, dağda kadın başına ne işin var diyenlere,

     "Bazı kadınların içinde bir pehlivan, bazı erkeklerin içinde de korkaklıklarından dolayı bir kadın gizlidir. Kemer belindir, çizme ayağın, börkü başındır. Madem ki burası bizim vatanımız, biz de bu vatanın olmalıyız" yanıtını vermiştir.

     Aydın'ın kurtarılmasından sonra Yörük Ali Efe, Çete Emir Ayşe'den bir istekte bulunur. "Vatanın senden alacağı kalmadı. Borcunu fazlasıyla ödedin. Otur çocuklarına bak. Bu vatana çocuklar da lazım" demesi üzerine, İmamköy'e döner. Silahını efeye teslim ederken, mert, yiğit birine verilmesini ister. Çete Emir Ayşe Efe'nin 2 yıl 7 ay 26 gün süren mücadelesi köyünde son bulur.

     Çete Emir Ayşe Efe, Cumhuriyet'en sonraki yaşamını yine köyünde sürdürür. Savaş sonrası Efe Ayşe, Milli Mücadeledeki başarılarından dolayı Gazi Mustafa Kemal Paşanın teklifi ile TBMM tarafından Kırmızı şeritli İstiklal Madalyasına layık görülmüştür. 1933 yılında Aydın'a gelen Atatürk, Meydanı'nda Çete Emir Ayşe'nin de aralarında bulunduğu kahramanlara kendi elleriyle İstiklal Madalyasını takar.

     O, Milli Mücadele'nin İstiklal Madalyası sahibi tek kadın efesidir. Maaş da kabul etmeyen Çete Emir Ayşe, bağından topladığı incirleri satarak kızlarını büyütür. 60 yaşında öldüğünde belinden kamasını, elinden sigarasını düşürdüğü görülmemiştir.

     Fatih Portakal’ın 2004 yılına ait bir röportajına göre, Kızı Huriye'nin çocuğu ve torunları ninelerinin hatırasını yaşatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Torunu Seher Ayşe Erke, büyük ninesi hakkında bilinmeyenleri ortaya çıkarmak için çalışıyor. Yolu İmamköy'e düşenler, köy meydanındaki bu cesur kadının heykelini ziyaret etmeden yapamazlar. Çünkü, abidede yer alan satırlar, onun destanını anlatmaktadır. "O günlerden iki hatıram kaldı. Biri kadınlığımla verdiğim savaş, öteki de rahmetli Atatürk'ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyası'dır"
      (Meraklısına not:
      İstiklal savaşı sırasında pek çok vatansever bir araya gelip düşmanı topraklarımızdan atabilmek için silaha sarılmıştır. Hiçbir mecburiyet yokken teşkilat kurup savaşan bu kahraman gruplara “Çete”, teşkilatı kuran kişilere de “Çeteci” denmiştir. Çete Ayşe de bu kahramanlardan birisidir. Hem de ilk Çetecilerden, ilk defa Kuva-yı Milliye tarihinde efe elbisesi giymiş, ilk defa “Efe” ünvanını almış mücahit bir kadındır. Kastamonu’da Halime Çavuş, Erzurum’da Kara Fatma (Seher), Adana’da Melek Hanım, Erzurum’da Nene Hatun neyse; dağlarından yağ, ovalarından bal akan, efeler diyarı Aydın Eli’nde de Çete Ayşe odur.)

4 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. İlginize ve desteğinize teşekkürler. Sevgi ve saygılarımla.

      Sil
  2. Vatan "ÇETE AYŞE"lere minettar.. Ne mutlu Türk'üm diyene!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne mutlu, bu kahraman Türk kadınlarını yaratan Türk Halkına!
      Sevgi ve saygılarımla.

      Sil