Tarihî gerçektir; TÜRKLER UÇURUMUN KENARINA KADAR GİDERLER VE ORADAN ŞAHÂNE BİR ŞEKİLDE GERİ DÖNERLER!
İnsanlık, dünyanın en yüksek dağları ve yaylâlarını içinde barındıran ülkelerden biri olan Tacikistan’daki Pamir Yaylâsı’nda, Qara-tau ile tarih öncesine ayağını basmıştır. Milyon yıldan itibaren Orta Asya kişisi yaşama çilesini çekmeğe başlamış, bu çileler ve çabalardan elde ettiği tecrübeler zamanla
· bilgi, kültür hâline dönüşmüştür
Bu alt yapı, Orta Asya kişisine ileri seviyede düşünme yeteneği vermiş, bu yetenekle
· Yazıyı, M.Ö. 14binlerde icat etmişler ve yazıyı icat eden kişiler olarak tarihe ayak atmışladır; bunlar bizim Ön-Atalarımız, Ön-Türkler’dir
Bu ileri seviyedeki düşünme nitelikleriyle olacak
· Mağara adamından gelişerek aşiret seviyesine yükselmişler ve daha sonra da tarih öncesinde ilk siyasal kuruluşları, Qağanlıkları oluşturmuşlardır:
· M.Ö. 9 binlerde Bir-Oy Bil, sonraları At-Oy Bil ve Türük Bil…Bu Qağanlıklarla Adriyatik’ten Çin’e kadar uzanan alanda egemen olmuşlardır
· M.S. Türük Bil; Gök Türk ve Uygurlar diye Çin ve Çarlık Rusyası işgâline kadar tarihte yaşamışlardır…
Burada dikkatimizi çeken bazı önemli noktalar vardır:
· Bir-Oy Bil’den At-Oy Bil’e ve devamında M.S. Uygurlar’a kadar değişen Qağanlıklar yıkılmamışlardır, sadece eskiyen, iktidarsız kalan, zamanın ilerlemelerine ayak uyduramayan, halkın isteklerini karşılayamayan kısacası, ömrünü tamamlamış olan Qağanlıklar’da yönetim çökmüş, yerini başka yönetim almış, Qağanlıklar’a yeni adlar verilmiş ama Türkler, dilini, geleneğini, kültürünü, kimliğini daima muhafaza etmiştir. Yıkılan yönetimdir, halk değildir.
Öteki nokta
· Tarih öncesinden gelen bilgilerden, zaman aşımına dayanan Ön-Türk Kültürü zaman ve mekânda yeni çilelerle ve çabalarla zenginleşmiş, sonuçta Evrensel Kültür’ün kökeninde de yer almış olan bu seviyedeki Türkler
· “ununu elemiş, eleğini asmış” deyimine uygun olarak, büyük tecrübe sahibi “Muhterem bir halk” değerini kazanmıştır. Artık onun, olaylar karşısında tutumu, felsefî olgunluk çağında olduğundan, sâkin, sessiz duruşu, dışarıdan bakıldığında âdetâ pısırık, “vur kafasına, al ekmeğini” etkisini veren bir görüntü arzeder. Özellikle Batı bu yapay düşünce yoluyla daima yanılgıya düşmüş ve şaşkınlık içinde kalmıştır
· Bağımsızlık savaşı öncesi, Batı- deneysiz ve benmerkezli Batı- bu yanılgıyla, çökmüş olan Osmanlı yönetimini görüp Türk halkının da çökmüş olduğunu sanmıştır
Bu büyük tecrübe sahibi Muhterem Türk halkının sâkin, olaylara uzaktan bakan davranışını bir Ata sözüyle ifade edebiliriz:
· “Kuru gürültüye pabuç bırakmamak”…Kuru gürültü geldiği gibi gitmiştir!...
Yakın tarihe bakarsak geçmişte bir İspanya ihtilâli vardır:
· Telâşlı, çabuk kızan, hemen bıçağa saldıran İspanyol halkı, birbirine girmiş, iç harple kardeş kardeşi öldürmüştür
· 1970’lerde bilinen dış kuvvet ya da kuvvetler, Türk halkını sol/sağ diye karşı karşıya getirmeye çabalamış
· Ama, “kuru gürültü” birkaç bin kişi arasında çatışma yaratmış, kitleyi iç savaşa sürükleyememiştir. Atatürk buna “sağduyu” derdi
Bu sağduyunun içeriğindeki sabır, olaylara bakış açısı, bir başka deyişle ifade edilmiştir:
· “Bıçağın kemiğe dayanması” ...Kısacası
· Harekete geçmek için şartların tam olmasını beklemek!..Çünkü harekete geçince eksik bir nokta kalmamalıdır, artık dönüş noktası yoktur
Milyon yıldan M.Ö. 14 binler’e, oradan da günümüze kadar gelen yaşam şartlarının zorluklarından doğan tecrübeler, bilgiler ve kültür Ön-Ataların, sonra da onların torunları olan bizlerin hücrelerine –budunbilimsel deyimle- kanımıza işlemiştir. İşte
· “Muhtaç olduğumuz kudret kanımızda mevcuttur” derken Atatürk- budunbilimci olmayan Atatürk- bu kudretin hücrelerimizde
· “kinetik enerji”, “saklı enerji” olarak bulunduğunu sezmiştir. O enerji harekete geçtiğinde de, Türk ulusu “Şâhikalar” yaratmıştır
Bu enerjiyle
· Çanakkale geçilememiştir
· Bağımsızlık savaşı bu enerjiyle kazanılabilinmiştir. Atatürk, “Bu milletle neler yapılmaz” dediğinde bu içi boş bir seçim nutku değildir
İşte bu niteliklere sahip Türk genci, Türk ulusu artık bitmiştir dendiğinde
· Kuru gürültüyle harekete geçmemiş, bıçak kemiğe dayandığında, şartlar tam olduğunda, 10 bin yıl önceki ataları gibi
· Yönetimin değişmesini istemiştir…Doğal hakkı olarak…Atatürk Ülke’yi, kanında bu nitelikleri taşıyan Türk gencine, Türk halkına teslim etmiştir.
Tarih bir kere daha tekrarlanmıştır…
Halûk Tarcan Budunbilimci(CNRS-Paris)