31 Ekim 2016 Pazartesi

EKİM AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 3


KİTABIN ADI
Ortaçağ IV –Keşifler, Ticaret, Ütopyalar (İl Medievo – Esplorazione, Commerci, Utopie)
KİTABIN YAZARI

Umberto Eco

KİTABIN ÇEVİRMENİ
Leyla Tonguç Basmacı
KİTABIN YAYINEVİ
Alfa-Tarih
KİTABIN BASKI YILI
2015
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
895 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10 (Birkaç dizgi hatası var)
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10


Umberto Eco’nun dev eseri Ortaçağ’ın son cildi. Rönesansın şafağında 15. Yüzyıl anlatılıyor.

Pek çok yazar tarafından hazırlanan makaleler Tarih, Felsefe, Bilim ve Teknik, Edebiyat ve Tiyatro, Görsel sanatlar ve Müzik üst başlıklarında dönemi ve yüzyıla yön verenleri anlatıyor.

Kapsamlı eser bu son cildiyle tamamlanmış oluyor. Bugünün çağdaş batı uygarlığının temel taşlarının atıldığı ortaçağ, sanıldığı karanlık ve kasvetli yüzyılları barındırmıyor. İnsanlık tarihindeki pek çok karanlık ve kanlı olay dönem içinde seyretmekle beraber uygarlığın temelini teşkil edecek çok şey, kültür, sanat, keşifler, bilimsel gelişme, laik düşünce bu dönemlerde şekilleniyor.

Dünyamızı daha iyi anlayabilmek için kanımca ortaçağı iyi bilmek ve özümlemek gerekli.


27 Ekim 2016 Perşembe

EKİM AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 2


KİTABIN ADI
Frigler –Midasın ülkesinde, Anıtların gölgesinde-
KİTABIN YAZARI

Hazırlayanlar: Taciser Tüfekçi Sivas- Hakan Sivas

KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
Yapı Kredi Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2012
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
387 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10


Firgler üzerine araştırma ve kazı yapan çok sayıda arkeolog ve bilim insanından derlenmiş 16 farklı makale bir araya getirilmiş.

Kitap büyük boy hazırlanmış ve her makale aynı sayfada iki sütun halinde Türkçe ve İngilizce olarak tüm dünya arkeoloji literatürüne yönelik olarak hazırlanmış. Çok sayıda fotoğraf ile zenginleştirilmiş yazılar ilginç ve değerli bilgilere sahip.

Frig diline ait bir değerlendirme yazısı olmasına rağmen  hala bu dilin çözülememesine ilişkin bir anlatım bulunmuyor ve kitabelerde yazan “MİDAİ” kelimesinin neden “MİDAS” olarak okunduğunun doyurucu bir izahı da bulunmamakta. Ayrıca yakınlarda yitirdiğimiz büyük dilcilerde Kazım Mirşan’ın Frig yazılarını Ön-Türk alfabesi ile kolayca okumasına karşılık bununla ilgili hiçbir polemik yazısının bulunmamasını ilginç buldum.

Konuya meraklı olanların kitaplığında bulunması gereken bir eser. (Üç yıl önce erken yaşta yitirdiğimiz Sayın Taciser Sivas’ın değerli anısına)




26 Ekim 2016 Çarşamba

"İFTİRA" - SANDRO BOTTİCELLİ

Botticelli’nin (1445-1510) İftira adlı, ahşap üzerine son derece zarif, küçük resmi yaklaşık 1495’e tarihlenir. Giorgio Vasari’ye (1511-1574) göre ressam bu eseri Antonio Segni’ye verir. Bu eserin Piero De’ Medici’nin himayesini elde etmek için tasarlandığı öne sürülmüştür.

Resmin konusu, Yunan ressam Apelles’in (MÖ IV. Yüzyıl) günümüze ulaşmamış bir resminin Samsatlı Lucianus (y 120-?) tarafından yapılmış tasvirinden alınmıştır. Çıplak ve masum bir genç, Şüphe ve Cehalet’in danışmanlık yaptığı eşek kulaklı bir hakimin karşısına sürüklenerek getirilir; sol tarafta çıplak Hakikat galip gelir. 

Bu alegorik olay, Botticelli tarafından bir minyatür ustasının titizliği ile resmedilmiş, taklit altından heykeller ve kabartmalarla süslenmiş bir mekanda yer alır. Dolayısı ile bu eser, bir yandan sanatçının son defa seküler bir konuyu ele aldığı eseridir ve Lorenzo İl Magnifico yıllarında gerçekleştirdiği İlkbahar’ı ve diğer mitolojik resimleri çağrıştırır; öte yandan eserde güçlü bir kötümserliğin öne çıktığı endişe verici bir durum (sonuçta Hakikat üstün gelecektir, ama hakimin acı dolu ifadesi ve iftiralarla şüphelerin eşek kulakları üzerindeki etkisi umut verici değildir) ve figür grupları arasında dengesizlik söz konusudur (sol tarafta az sayıda, sağ tarafta kalabalık) Resme hakim olan gerilim, bu sahnedeki tek iki erkek olan Hakimle Kinin karşılıklı, ama birbirlerine zıt kol hareketlerinde zirveye ulaşır; böylece resmin seyri, İlkbahar’ın müzikselliğinin tamamiyle tersi bir şekilde geliştirilmiştir. 

En dikkatli izleyiciyi bile şaşkına çeviren mimari süslemelerin horror vacui (boşluk korkusu) yönü, arka plandaki peyzajın çıplaklığıyla güçlü bir tezat oluşturur ve resmin ilettiği huzursuzluk duygusunu güçlendirir.


(Umberto Eco, Ortaçağ  IV. Cilt sayfa 832)

25 Ekim 2016 Salı

EKİM AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 1

 
KİTABIN ADI
İhanet ve Darbe –Emperyalizmle elele-
KİTABIN YAZARI

Ergün Poyraz

KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
Bilgi Yayınevi
KİTABIN BASKI YILI
2016
KİTABIN BASKI SAYISI
2. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
344 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10


Fetöcü suçlamalarla haksız yere 7 sene hapse tıkılan Ergün Poyraz ve cezaevinde yattığı sırada ve ne de bugün hala yılmadan gerçekleri açıklıyor, uydurma efsaneleri yerle bir ediyor.

Kitabında “Fetullah’ın yalanları”, “Delillerin karartılması” ve buna benzer birçok ibretlik bilgi ve belge ile Fetullah imparatorluğunun yalanlarının ifşa etmeye devam ediyor.

Yıllarca bir film gibi izlediğimiz olayları Poyraz’ın kaleminden tüm gerçekliğiyle yeniden yaşamak ve gerçeklerin farkına varmak için okumalısınız derim.


24 Ekim 2016 Pazartesi

EYLÜL AYINDA BU KİTABI OKUDUM- 5


KİTABIN ADI
Bizans II.cilt (Yükseliş Dönemi MS 803-1081)
KİTABIN YAZARI

John Julius Norwich

KİTABIN ÇEVİRMENİ
Selen Hırçın Riegel
KİTABIN YAYINEVİ
Kabalcı Yayınevi
KİTABIN BASKI YILI
2013
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
284 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10


Norwich, Bizans’ın ikinci cildinde, diğer dönemlere göre görece bir yükseliş dönemi yaşayan Bizans’ı yine amatör okuyucuları sıkmadan bir roman havasında anlatmayı sürdürüyor.

Halkı ve yönetici imparatorları tarafından Roma İmparatorluğu olarak algılanan Bizans, hem batıda kaybettiği toprakların peşindedir hem de yaklaşan ve giderek somutlaşan İslam tehlikesini eklenen Türk akıncılar tarafından problemler yaşamaktadır.

Bizans’ın sürekli bir aile krallığı olmaması ve çoğunluğu önceki imparatoru devirme yoluyla tahtı ele geçirenler tarafından idare edilen bir imparatorluk olduğundan zaman zaman başa geçen bazı yetenekli imparatorlar (II. Basileus gibi) sayesinde pek çok kere başarılar elde etmeyi sürdürür. Ama yükseliş dönemine son verecek Malazgirt savaşı kaçınılmaz gerileyişi başlatır.

Bugüne kadar hiçbir kitapta okumadığım kadar detaylı bir Malazgirt savaşı anlatımı olan kitap, Bizans olduğu kadar Türk tarihi meraklıları tarafından da kaçırılmaması gereken bir eser.



21 Ekim 2016 Cuma

ONLARI UNUTMAYIN - 39

İsmail Şükrü Hoca (Çelikalay)
Kurtuluş Savaşı sırasında ne kadar mücadele ve vatan düşmanı gerici din adamları bugünlerde kabul görüyor ve yükseltilmeye çalışılıyorsa da tarihimiz dinine bağlı olduğu kadar yurtsever ve vatanın kurtuluşu uğruna mücadele baş vermiş nice din hocaları da kurtuluş mücadelesine omuz vermiş kahramanlarımız arasındadır. Bunlardan birisi de İsmail Şükrü hoca’dır.
İsmail Şükrü (Çelikalay) Afyonkarahisar'ın ünlü müderrislerinden (dava vekili?) İzzet Efendi'nin oğlu olan İsmail Şükrü, 1876 yılında Afyonkarahisar'da dünyaya geldi. İlk öğrenimini Sıbyan okulunda tamamladı. O sıralarda Afyonkarahisar’da bulunan Teğmen Hasan Şükrü Efendi’den özel olarak Cebir ve Kozmografya dersleri okudu. Daha sonra Rüştiye ve medrese eğitimi gördü. Müftü Ali Feyzi Efendi’nin derslerine devam ederek ondan 1902′de müderrislik icazeti aldı. Karahisar-ı Sahib Darülmuallim Mektebi öğretmenliği ve müdürlüğü, Darül Hilafe medresesi müderrisliği yanında ayrıca Ziraat Fen Memuru Tahsin Bey’den özel olarak ziraatle ilgili dersler aldı. Bu arada bu konuda araştırmalarda da bulundu. Elde ettiği bilgileri kendi çiftliğinde denedi. Orak, çapa, silindir ve tohum atma gibi zirai iş makinalarının geliştirilmesiyle ilgili çalışmalar yaptı. 13 Mart 1909′da Afyon Öğretmen Okulu’na Öğretmen olarak atandı. 13 Ekim 1911′de okulun Müdürlüğüne getirildi. 1 Mart 1912′de medreselerin ıslahı için kurulan komisyonda görevlendirildi. 20 Ekim 1915′te Darül Hilafe Medresesi’ne öğretmen oldu. Bu arada, 1908′de İttihat ve Terakki Fırkası’nda politikaya girerek parti yönetiminde aktif görevler aldı.
İzmir’de 15 Mayıs 1919′da Yunan işgalinin başlaması üzerine, Milli Mücadele’ye katıldı. Ayrıca Afyon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluşu ve faaliyetlerinde de görev aldı öncülük etti. Bir yandan topladıkları gönüllüleri cepheye sevk etmekle beraber İngilizlerin işgali altındaki depolardan gizlice silah ve cephane tedarik etti. Bu silahlarla milli kuvvetleri silahlandırmaya çalıştı. Ayrıca cami kürsülerinden yaptığı vaazlarıyla, ulusal harekatın amaç ve hedefleri konusunda halkı aydınlattı. Yapılan Seçimlerde aday oldu ve TBMM 1. Dönem’de Karahisar-ı Sahip (Afyon) milletvekili seçildi ve 23 Nisan 1920′de yapılan açılış töreninde hazır bulundu. Ankara’da toplanan bu meclisin meşru olmadığı yolundaki propagandalara karşı Hacıbayram Camii ve Zincirli Camiinde vaazlar vererek halkı aydınlatma çabasını sürdürdü. I. toplantı yılında Defter-i Hakani (Tapu-Kadastro), Adalet ve İrşad Komisyonlarında görev yaptı. Bu arada Ankara yöresinden topladığı gönüllü erlerle bir birlik teşkil edip, Kütahya-Eskişehir-Afyon cephesinde görev aldı. Kurdurduğu birlik “Çelik Alay” olarak anıldı”
Oluşturduğu Alay'a kumandanlık etmiş ve Dumlupınar’da Yunan harekâtını dokuz ay durdurarak ordumuzun hazırlanmasına imkân sağladı. Bu büyük kahramanlıklarından dolayı Alayına "Çelikalay” adı verilmiş ve bu ad, soyadı kanununun çıkışından sonra O'nun soyadı olmuştur. Ayrıca kırmızı-yeşil kurdeleli İstiklal Madalyası ile taltif edilmiştir. (Bilindiği üzere Kurtuluş savaşında cephede kahramanlık gösterenlere kırmızı, cephe gerisinde yararlı olanlara yeşil kurdeleli madalya veriliyordu. Hem cephede, hem de cephe gerisinde yararlı olanlara ise kırmızı-yeşil kurdeleli madalya verilmiştir ki, böyle madalya alanların başında İsmail Şükrü Hoca gelmektedir. )
 
Mecliste büyük bir rekorun sahibi olan Hoca, birinci meclisin üç yıl dört aylık döneminde tam 103 soru önergesi vermiştir. Çok güçlü bir hatip, gerçek bir âlim olan Şükrü Hocanın, yurtseverliği ve vatan mücadelesindeki samimiyeti kuşku götürmezse de, yetişirken aldığı eğitimin etkisiyle inandığı bazı prensiplere hayatı boyunca bağlı kalmıştır. Bu nedenle Cumhuriyetin kuruluşu aşamalarında geleceği tam anlamıyla görememiş mecliste yapılan görüşmeler sırasında "Hilâfetin kaldırılmasına” karşı çıkmış, bu husustaki önergenin görüşülmesinden 8 gün önce "Hilafet-i İslâmiye ve Büyük Millet Meclisi" adıyla bir broşür yayımlamıştır. Bu broşür Mecliste büyük gürültülere sebep olmuş karşı görüşte olanlardan Siirt Mebusu Hoca Halil Hulki, Muş Mebusu Hoca EIhac İlyas Sami ve Antalya Mebusu Hoca Rasih (Kaplan) Şükrü Hoca aleyhinde "Hakimiyet-i Milliye ve Hilâfet-i İslâmiyye" adıyla, cevabi bir broşür neşretmişlerdir.

2. meclis seçimlerinde aday gösterilmeyince meclise girememiştir. Zaman zaman “Büyük Doğu” dergisinde yazmışsa da Afyona’a dönerek Çay-Afyon arasındaki Kadıköy’deki çiftliğinde ziraatla meşgul olmuştur. Bir Hac dönüşü, 25 Aralık 1950 tarihinde vefat etti. Evli ve dört çocuk babasıdır.

20 Ekim 2016 Perşembe

EYLÜL AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 4

 

KİTABIN ADI
Akdenizli Tanrılar
KİTABIN YAZARI

Yaşar Atan

KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
Evrensel Basım Yayın
KİTABIN BASKI YILI
2011
KİTABIN BASKI SAYISI
2. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
223 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
8/10


Tarih, Mitoloji ve Arkeoloji meraklılarının yakından bildiği Antik Yunan ve Roma Theogonisi (Tanrılar doğuşu ve söylenceleri) bu kitabın konusu.

Sayın yazar özellikle Olymposlu tanrıları ve onların değişik hikayeleri kitabında anlatıyor. Konunun meraklıları için farklı bir bilgi bulunmamakla birlikte sayın yazar, özellikle konuyu bilmeyenleri aydınlatmak ve yabancı yazılışları okumak ve telaffuz etmede güçlük çekenler için tanrı isimlerini Türkçede okunduğu gibi yazarak halk ağzına yaklaşmak istemiş. Bu şekilde bu mit ve söylencelerin daha çok insan tarafından okunup sevileceğini savlamış.

Elbette bu görüşüne katılmıyorum ama saygı duyuyorum. Herkes ve özellikle bilimsel olarak yazılıp çizilen isimleri telaffuza uygun yazmakla yeni mitoloji severlerin yetişeceğine inanmıyorum.

Meraklısına.


19 Ekim 2016 Çarşamba

EMİRGAN ADI NEREDEN GELİYOR

DÖRDÜNCÜ MURAT DÖNEMİ...

 Osmanlının en karmaşık dönemidir. Bir yığın yeniçeri ayaklanması sonucu, Genç Osman tahta indirilip işkenceden sonra öldürülmüş, yerine Deli Mustafa getirilmişti. Fakat kısa süre sonra tam manasıyla deli olduğu anlaşılınca, bir saray manevrasıyla indirilip yerine 12 yaşındaki Dördüncü Murat oturtulmuştur.

Ancak asıl ve fiili padişah, tarihin ikinci Hürrem’i kabul edilen anası Kösem ve Boşnak asıllı damadı Sadrazam Topal Recep’dir.
Kösem, yavaş yavaş ergenleşen Sultanın küçük ve toy olduğunu, eğer “hareme” sokulup kadınlarla iç içe yaşarsa aklını çelip onu kendilerine karşı kışkırtacaklarını düşündüğünden, ilk ergenlik yıllarından itibaren kadınlarla ilişki kurmasını engellemiş ve yerine içki âlemleri eşliğinde taze yakışıklı ve genç “oğlanlar” getirtmiş, cinsel ihtiyaçlarını onlarla gidermesini sağlamıştır.

Bu şartlarda büyütülen Murat, bu yaşam tarzına alışmış, bir daha bırakmadan ölünceye kadar sürdürmüştür.

Öyle ki bu kez Kösem, oğlu zürriyetsiz kalmasın diye bin türlü dolapla kadınlarla yatmasını sağlamaya çalışmıştır. Kadere bakın ki, bu işleri gönülsüzce ve bir angarya gibi yapan Murat’ın doğan hiçbir çocuğu yaşamıyordu.

Yirmili yaşa gelen Murat, Ağabeyi Osman’a yapılanları unutmayıp zamanı gelince intikamını almaya yemin etmişti. Yerini sağlamlaştırıp saltanat gücünü tamamen ele geçirince, ilk işi onca zaman oyunlarına katlandığı Topal Recep ve adamlarını öldürtür. Sonra da Deli İbrahim hariç bütün kardeşlerini boğdurup Osmanlı Tarihinin en kanlı dönemini başlattır. Bir ara anadan da kardeşi Deli İbrahim’i de öldürmeyi düşünmüş, ancak Kösem tahtın varissiz kalacağını söyleyerek bu fikrinden caydırdı. 
     .
O sırada İran’a sefere çıkmak gerekti.
REVAN VALİSİ YUSUF

Ordunun başında Revan kalesine dayanan Sultan, birkaç top atışından sonra Revan’ın İranlı Valisi, savaşa gerek bırakmadan, Sultana sığınır ve şehri Osmanlıya teslim eder. Hemen Sünni mezhebine geçirilip Tahmasb olan adı da Yusuf olarak değiştirilir.

Kendisi gibi “oğlancı” olan Yusuf’tan çok hoşlanan Sultan, ikramiye olarak onu önce Halep’e vali gönderir, fakat, 2–3 ay sonra da İstanbul’a getirtir. Padişah, ona Boğazda ormanlar içinde bir köşk yaptırıp hediye eder.

Yani İstanbul’da şimdiki “Emirgan Koruluğu” olan yer zevk ve sefa âlemlerinde profesyonel olan Yusuf, Padişaha hayal etmediği zevk ve sefa geceleri düzenleme işini ele alır.

OĞLANLAR DEFTERE KAYDEDİLİYOR

Yusuf, bu işi o kadar ileri götürür ki, saraydaki mevcut “oğlanlar” artık heyecan ve tat vermez olmaya başlayınca, yeni oğlanlar bulmak gerektiğine karar verip aramaya koyulur.
Düzenli aralıklarla çarşıları dolaşarak esnafı gezer. Gözüne kestirdiği parlak, yakışıklı, tüysüz esnaf çırakları olan sübyanları bir deftere kaydeder. Zamanı ve sırası geldikçe zaptiyeler gönderip zorla alınan çocukları Sultana ikram eder. Durum öyle iğrenç bir hal alır ki, Yusuf’un çarşıya çıktığın gören esnaf;
 —Çırakları saklayın,”Emir-i Kûn” gene çarşıya çıkmış. Diye, birbirine haber uçurmaya başlar; böylece herkes kendi imkânınca çocukları saklamaya çalışırdı.

 EMİR-İ KÛN NEDİR?

“Emir”:Bildiğimiz “emir”,yani “amir” demek. ”Kûn”: Farsça “g.t” demek.(Bu kelime Kürtçede de “qun” dur) yani, İstanbul halkı Yusuf’u, “padişaha oğlan (g.t) temininden sorumlu amir” olarak adlandırıp tanıtmıştı.

 EMİRGAN

“Emir-i Kun”   dillerde dolaşa dolaşa zaman içinde “Emirguna” ve nihayet (günümüze kadar gelen) “Emirgan” olarak telaffuz edilmeye başlandı. Osmanlının tarihçileri, bu utanç verici olaya bir açıklama getirmek için güya Yusuf’un İran eşrafından “Emir guna oğlu” olduğu yalanını uydurmak zorunda kalırlar. Ancak nice yıllardan sonra gelen kimi dürüst tarihçiler bu gerçeği açıkladılar.
MURAT ÖLÜYOR

İri yarı ve çok güçlü olmasına rağmen, doğuştan arızalı vücudu, yaşadığı sınır tanımaz zevk ve sefaya çok dayanamaz; arkasında kan, dehşet ve zulmünü bırakarak çok genç yaşta 28 yaşında ölür. Tartışmasız Osmanlının, belki dünyanın da en zalim ve kanlı Sultanı idi… Sahipsiz kalan Yusuf, yaptıklarının hesabının sorulacağını bildiğinden saklanarak Osmanlı topraklarından kaçmaya çalıştıysa da,  yakalanıp idam edilir.

Yılmaz Aslan
 
 KAYNAKLAR:
 1-R.Ekrem Koçu/ Osmanlı Padişahları
 2-J.Hammer /Osmanlı Tarihi C.2
 3/E.Behnan Şapolyo/Osmanlı Sultanları Tarihi
 4-Yılmaz Öztuna/B.Türkiye Tarihi C:5

 5-Zinkeisen/Osm.İmp.Tariihi.C:

18 Ekim 2016 Salı

EYLÜL AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 3

 
KİTABIN ADI
Birgili Cennetoğlu (ve Ege’deki Efelerin yüzyıllar içindeki değişimi)
KİTABIN YAZARI

Etem Oruç

KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
Berfin Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2016
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
270 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
9/10


Türklerin Anadolu’ya girişinden sonra hızlı bir biçimde Türk yerleşimciler Anadolu’ya yayılırlar. Pek çok Türkmen boyu da Ege’yi mesken tutar. Beylikler döneminde Aydınoğulları Beyliği önce Birgi daha sonra Aydın’da hüküm sürer.

Çok sayıda Türkmen boyu arasında yer alan Tahtacılar da bu beylik sonrası, Osmanlı’nın hakimiyet döneminde Sünni iktidar tarafından baskı görmeye başlar.

16. yüzyıldan itibaren Ege’de halk isyanları başlar. Birgili Cennetoğlu ile başlayan isyanlar, giderek Türkmenlerin sözcüsü olan Batıni, Tahtacı Yörük kökenli efelerin liderliğinde, kimlik değiştirir.

Kitapta, Cennetoğlu’ndan başlayarak Çakırcalı Mehmet Efe ve Yörük Ali Efe’ye kadar efeler ve isyanlar tarihini, efe kültürünü, efeliğe giriş törelerini değişik makaleler halinde bu kitapta okuma fırsatı yakalayacaksınız.

Bu kültürü tanımaya başlamak için iyi bir fırsat olabilir.