30 Eylül 2016 Cuma

BAŞLARKEN...

Hikayelerin hepsi bir zamanda ve bir yerde başlarlar. Anlatanın anlatma yeteneğine ve kelime zenginliğine göre, dinleyenin de dayanma sınırlarına göre de uzar gider… Hikayelerin hepsi de yayınlanmak için yazılmazlar elbette. Bazen içindekileri kağıda dökme heyecanı ile yazarsın, bazen de bunları yazayım benden sonraya anı kalsın dersin. Niyet ne olursa olsun bir şeyleri anlatmak her zaman önemlidir diye düşünüyorum. Önem, kişiden kişiye ve zamana göre de değişkendir. Yazanın çok değerli bulduğunu, okuyan belki dikkate bile almayabilir, kaldırıp atabilir de. Ama hikaye edenin anlattığı ve yazdığı sürece aldığı keyifi hiçbir şey kaçıramaz, okunmayacağını bilse bile.

Gençlik yaşlarında insan çevresini ve geçmişi fazla sorgulamıyor galiba ya da ben mi öyleydim bilmiyorum. Zaman ilerledikçe ve yaşadığımız toplumu daha yakından tanımaya başladıkça giderek gelişti. Hani hep anlatırlar ya, biz hafızasız toplumuz. Ama bunun sebebi “göçer ve göçmen bir toplum olmamızdan” dediklerinde kısmen hak vermeye başladım. Ne geniş ölçekte, toplumsal bilgilerimizin birkaç yüzyıldan geriye gidememesi ne de kişilerin mutlak bir çoğunluğunun geçmiş aile tarihlerinin detaylarını bilememesi karşısında gelecek kuşaklara bir şeyleri yazıp bırakma zorunluluğu doğuyor diye düşünmeye başladım. Balık hafızalı bir toplumda geçmişi bilmek donanımlı yapar insanı.

Özellikle Avrupa toplumlarında kişisel anıların yazılmasının yaygınlığı ve aile şecerelerini anlatan kitapların bolluğu sanırım toplumsal hafızayı destekleyen yönlerden biri olmalı ki, bu toplumlar bin ya da iki bin sene önceye giden aile soy kütüklerini bilebiliyorlar. Elbette ülkelerinin, Roma İmparatorluğu’dan kaynaklanan arşiv geleneğini devam ettirmelerinin büyük payı var. Ülkemizde, tarih kitaplarını okumayı sevdiğimden, bu yolla öğrenebildiğim, 15. Yüzyılın sonlarına kadar devlet arşivlerimiz ve bağımsız belgeler son derece yetersiz sebebiyle Osmanlı devletinin resmi tarihi dahi net bilgilere göre yazılamıyor. Hala Osmanlı devletinin kuruluş yılının 1299 mu yoksa 1302 mi olduğu tartışılmaya devam ediliyorken, Gaius Julius Caesar (Jül Sezar)’ın doğum ve ölüm tarihlerini MÖ 12 Temmuz 100 – MÖ 15 Mart 44 olarak net bir biçimde verebilen Avrupa’nın bu konudaki yetkinliğini kabul etmek gerekiyor.

Mustafa Kemal Atatürk’ün, kurtuluş savaşının hemen ertesinde toplumumuzu, “muasır medeniyet seviyesine” çıkarma hedefini ortaya koyduğunda elbette varmak istediği hedef, yüzyıllar boyu tarih yazmış bir milleti, içinde bulunduğu zilletten kurtarmak, uygarlığın sürükleyicisi olan bir toplum mertebesine yükseltmekti. Bu nasıl olacak? Değişik yolları var. Yazın ve tarih de de dikkatli ve sabırlı olmak gerekiyor. Elbette çalakalem, tam bilmediği, belki biraz hatırladığı, ya da birinden sohbet esnasında duyduğu bilgilerle eserler ve kitaplar üretilmez. Araştırmak, araştırmak ve yine araştırmak, giderek gerçeğe ulaşma yoluyla toplumu bilgilendirici eserler üretmek ile mümkün olacak kültürel yapılanma. Belki konudan biraz sapma olacak ama olayın bu kültürel boyutunu vurgulamak için bir alıntı yapacağım izninizle;
Geçen yıl Basel’de kitapçılarda dolaşırken iki kitap buldum. Bu kitaplardan ikisi de Freud’un hayatındaki ayrıntılarla ilgiliydi. Freud’un baldızı Minna Bernays kocasından boşandıktan sonra ablasının evinde yaşamaya başlar. Freud’un biyografi yazarları baldızla bir aşkın yaşandığından neredeyse emin gibidirler ama bununla ilgili net bir kanıt da yoktur. Psikanalizle ilgilenen bir tarihçi, baldızıyla İsviçre ve Avusturya’da uzun tren yolculukları yapan Freud’un izini sürer ve bir şeyler bulur sonunda. Freud ve baldızının İsviçre’nin Engadin bölgesindeki bir dağ otelinde konakladığını öğrenir ve otelin kayıt defterlerini inceler. Düşünün, otelin 1800’li yılların sonundan itibaren kayıt defterleri korunmaktadır. Bu kayıt defterlerinde bir sayfada ‘Bay Freud ve karısı’ ibaresine rastlar ve içinde çift kişilik bir yatağın bulunduğu bir odada kaldıklarını öğrenir. 
Bu bilgiden yola çıkarak Freud’un o dönem yazdığı yazılar, üzerinde çalıştığı konular, eşiyle ilişkisi ve baldızıyla aşkı üzerinden onun ruh durumuyla ilgili bir kitap yazar. Bu kitabı yazdığı iki yıllık sürede ihtiyacı olan finansal kaynak bir vakıf tarafından karşılanır.
 
Diğer kitap Freud’un Viyana’daki yaşantısında çok özel bir döneme odaklanıyor. Freud her sabah saat sekizde seanslarına başlar. Dört seans yaptıktan sonra 12.00 – 14.00 arasında öğle arası verir. İlk saat ailesiyle yemek yer, ikinci saatte ise koltuğunun altında Wiener Zeitung bir kafeye oturur ve purosunu içerek günün haberlerini okur (1700’lü yıllardan beri yayınlanan günlük bir gazete). Bir araştırmacı Freud’un 2. Dünya Savaşı’ndan önce bu kafelerde otururken okuduğu haberleri gazete arşivinden bulur. Yine Freud’un o dönemdeki eserlerini de çantasına koyar ve o kafelerde kahve içerek Freud’un psikanalitik bir incelemesini yazmaya girişir. Bunun için de bir vakıftan yüklüce bir para alır ki bu dönemde nasıl yaşayacağını düşünmeden kendini kitabına adayabilsin. 
Bu kitapları okuduğumuzda elimize ne geçer? Somut hiçbir şey! Bin sayfalık psikiyatri tarihini okuduğumda elime ne geçer? Somut hiçbir şey! Ama ben bu kitapları okuduğumda okumadan önceki insan değilimdir artık.
” (Alper Hasanoğlu http://www.radikal.com.tr/yazarlar/alper-hasanoglu/uygarlik-ayrintida-gizli-1123641/)

Gelecekte iz bırakacak kitaplar böyle yazılıyor. İşte, bir şeyler yazarken şiarım bu olsun diye düşünüyorum. Bu satırlarla beraber kişisel geçmişimin tarihine başlarken kendime bazı satırbaşları koyacağım. Ama bazen dilimin ucuna gelen bir kelime veya cümle için belki daldan dala atlayıp bazı konulara da geçerim diye düşünüyorum. Yazacaklarım şimdiki düşünceme göre bir “aile tarihi” veya “aile romanı” olmayacak. Biraz kendimle sohbet, biraz geçmişi anmak olacak galiba. Yazılar zamanla birleşip bir araya gelir mi bilmiyorum doğrusu. Zaman zaman bloga koyacağım yazıların tarihsel yaşanmışlık sırası olmayacak. Hangi konuya yoğunlaşmışsam oradan sürdüreceğim. Hatta bazı yazılarımız izninize sığınarak, genişletip belki tekrar yazacağım. Bakalım süreç beni nereye götürecek.

Yazılarımın kendime göre özel nitelikleri olmakla birlikte blog izleyenlerimin benimle aynı duygulara sahip olmayacağını düşünerek yazılarımdan eş keyifler alacaklarını ummuyorum. Yalnız belki yazıda geçen bir konuda ilginç fikri veya anısı oların, kuşkusuz yazılarımın yetkinleşmesine büyük katkısı olacak. Umarım sabrınızı çok zorlamam.

(30.09.2016)

28 Eylül 2016 Çarşamba

AĞUSTOS AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 6

 

KİTABIN ADI
Ağacın Kurdu
KİTABIN YAZARI

Mustafa Önsel

KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
Alibi Yayıncılık
KİTABIN BASKI YILI
2016
KİTABIN BASKI SAYISI
8. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
285 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
 10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10


Balyoz mağdurlarından olan Emekli Albay Mustafa Önsel, yıllardır dik duran sayılı komutanlardan birisi. Mahpus yattığı yıllarda da sürekli yazan ve gerçekleri haykıran Önsel, fetocu hainlerin darbesinden aylar önce kaleme aldığı kitabıyla yaklaşan felaketi duyurmaya çalışmıştı.

Darbe girişiminden sonra “devekuşu” tv’lerin vazgeçilmez konuşmacılarından Önsel yine çarpıcı bilgiler vermeye devam ediyor.

Bu kitabında özellikle askeri liseler ve harp okullarında, fetocu hainlerin, ordudan Atatürkçü gençleri temizlemek için yaptıkları akılalmaz vahşeti anlatıyor. Aileleri tarafından dahi bilinmeyen uygulamaları gençlerin ağzından aktaran Önsel, kaliteli anlatımı ile yaklaşık 2400 dolayında gencin ordudan nasıl koparıldığının ve balyoz davalarından sonra ordunun nasıl içinin boşaltıldığını bizlere ibret dersi olarak gösteriyor.
Bugün iç ve dış düşmanlarla çevrili ülkemizin nasıl bir bölünme potasına sürüklendiğinin öyküsünün mutlak tüm Atatürkçü ve yurtseverler tarafından okunması gerekiyor.


27 Eylül 2016 Salı

AĞUSTOS AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 5


KİTABIN ADI
Hayatım ve Hatıralarımda Atatürk
KİTABIN YAZARI

Nazım Canca

KİTABIN ÇEVİRMENİ
Yayına Hazırlayan: Damla Asena Daloğlu
KİTABIN YAYINEVİ
Opus Yayıncılık
KİTABIN BASKI YILI
2016
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
132 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
 10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
 9/10


İlginç bir kişilik Nazım Canca.
Bugüne kadar okuduğum hiçbir Atatürk kitabında adı geçmediği için bu kitaba kadar hakkında bir bilgi sahibi değildim.

Anılarında Atatürk ile tanışmadan önceki hatıralarını anlatırken bir an “Bu da başka bir İngiliz Kemal” diye düşündüm. Yaşam hikayeleri arasında ilginç paralellikler var. Birbirlerini tanımış olabilirler belki yıllar sonra.

Atatürk ile ilginç anıları okumaya değer birinci elden bilgiler.


26 Eylül 2016 Pazartesi

BU KEZ ARMAĞAN VEREMEDİM

Öncelikle mini sorumu önemseyip yorumda bulunan tüm dostlarıma saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Elbette günümüzde kullanılmayan bu kelimenin, konuyu bilenler dışında cevaplandırılmasının zor olduğunu biliyordum. Ancak soru sırasında da değindiğim gibi bir “farkındalık” yaratabilmek için sormuştum.

Sayın Yasemin hanım, (aslında istediğim oydu) internetten araştırarak sorunun cevabını öğrendiği belirtmiş. Araştırdıktan sonra yazmasını isterdim. Böylece amacıma ulaşacaktım. Yasemin hanımın kendi mantığında da haklı olduğuna inanıyorum. Başka bir kaynağa bakarak bulduğu bir bilgi ile öne çıkmak istememiş.

Çok vermeyi istediğim bir hediyeyi verememiş olmaktan dolayı üzüntülüyüm. Sorumun cevabını vererek yazımı tamamlayayım.
Bildiğiniz gibi Kurtuluş Savaşımıza kadar, Ege Bölgesi’nde, özellikle Aydın ili kapsamında Osmanlı’nın zulmünden bıkan Yörük Türkmenler sık sık devlete siyan etmiş ve dağa çıkmışlardır. Bu isyancılar bir anlamda halkın sözcüsü olmuş, zenginden alıp fakir köylüye verdikleriyle halkın kalbinde taht kurmuş “Efe”lerdir. (Zeybek de denen efelerin emrine girenlere de kızan denirdi)  Elbette zaman için yerleşmiş bir efe kültürü oluşmuştur. Töreleri saptanmış ve yüzyıllar içinde sıkı sıkıya uyulmuştur.
Efe veya zeybek kurumu ilk defa 16'ncı yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda otorite boşluğundan kaynaklanan Celali ayaklanmaları sırasında görülür. Daha sonraları yerel baskılar ve haksızlıklara karşı ayaklanarak dağa çıkan kimselere efe veya zeybek denmiştir. Efelerin kendine özgü giysileri ve geleneksel yapıları bu dönemde ortaya çıkmaya başlar. Günlük giyimden ayrılan ve zeybek yaşamında rahat hareket etmeye yarayan giysi türü ve silahlar kabul görmüştür. Dönemine göre kısa sayılan bir tür pantolon olan potur ve yakın mesafe çatışmasında çok yararlı olan bir tarafı ve ucu keskin yatağan buna örnek olarak verilebilir.
19. yüzyıl boyunca efelerin devlet otoritesi ile inişli çıkışlı bir ilişkileri olmuştur. 93 Harbi'nde cepheye gitmeleri karşılığında haklarında "umumi af" ilan edilen ve cephelerde büyük yararlıklar gösteren zeybekler döndüklerinde, af vaatlerinin tutulmadığını görerek dağlara geri dönmeye başlamışlardı. 1879’dan itibaren eşkıyalık Ege Bölgesi’nde tekrar salgın haline gelmiş ve hükümet bunlara karşı hiçbir şey yapamaz olmuştu. Bu dönemde Yörük Osman, Çakırcalıoğlu Ahmet Efe (Çakırcalı Mehmet Efe'nin babası), Deli Memet, Büyük Cerit, Küçük Cerit, Çallı Veli,Koca Arap, Parmaksız Arap, Harputlu Ömer, Piç Osman ve Bakırlı çeteleri en tanınmış olanlardı.
Efeler, Birinci Dünya Savaşından sonra Türkiye'nin işgalinde Yunan kuvvetleriyle karşı karşıya gelmiş ve dağdan inerek Milli Mücadeleye katılmışlardır. Cumhuriyetin ilanından sonra hizmetleri nedeniyle kendilerine ordu rütbesi ve İstiklal Madalyası verilen efeler, bu tarihten sonra yasadışı eylemlerini bırakarak tarihteki yerlerini almışlardır.
En ünlü efeler arasında Yörük Ali Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, Demirci Mehmet Efe, Zalım Himmet Efe, Mestan Efe, Atçalı Kel Mehmet Efe, Molla Ahmet Efe, Saçlı Efe, Gökçen Efe,  Çakırcalı Mehmet Efe, Ilgın Efe, Çete Süleyman Efe gibi isimler yer almaktadır.

Ancak aynı dönem için yine değişik sebeplerle dağa çıkan ancak efe töresine uymayan, her türlü pisliği, eşkıyalığı, itliği, soygunu ve şerefsizliği yapanlar da ortaya çıkmıştır. Bunları efelerden ayırmak için için Ege bölgesinde bunlara “çalıkakıcı” denmiştir. Efeler, sosyal isyancı rolünü üstlenirken, çalıkakıcılar bencil birer eşkıyaydılar.

23 Eylül 2016 Cuma

BLOĞUM YEDİ YAŞINDA!

23 Eylül 2009 gününde ilk yazım ile başlayan bloğum bugün yedi yaşını doldurdu. Bloğum sayesinde çok şey öğrendim. Bilmediğim, gezmediğim yerlere gittim gezdiğim bloglar sayesinde.

Sayfalarımı ziyaret edenler 650.000’e yakın kez sayfalarıma göz attı. Beğenen oldu. Hakaret dolu cümleler sarfedenler oldu. Pek çok kere aldığım güzel yorumlar beni heyecanlandırdı.

İzlediğim pek çok blog sebebiyle yüzlerini görmediğim ama yıllarımı paylaştığım dostlar edindim. Gerçekten okumayı özlediğim ve zaman yokluğundan yeterince takip edemediğim bloglar sebebiyle kendime kızdığım, kızmaya devam ettiğim anlar oldu. Kısacası yaşamımdan bir parça haline geldi.

Şimdilik devam diyerek sekizinci seneme giriyorum. Bloğumu izleyenler bilir, yaşdönümlerimizde küçük hediyelerim oluyor. Her seferinde farklı formlar yapmak ta hoşuma gidiyor. Bu sene aşağıda soracağım küçük bir soruya “yorum” kutusuna doğru cevap yazarak katılanlar arasından bir kişiye, kendi seçeceği bir kitabı hediye edeceğim.

Gerçi bugüne kadar genellikle yorum bırakmak dışında herhangi bir koşul koymamaya gayret ediyorsam da bu kez, günümüzde pek kullanılmayan, kullanılma ortamı kalmayan bir kelimeye farkındalık yaratmak amacıyla böyle bir değişiklik yaptım. Kelimenin değişik yerlerde farklı tanımlamaları varsa da tümü anlatımdan kaynaklandığı için yaklaşık ta olsa verilecek cevapları doğru kabul edeceğim.

Sorum şu;

“çalıkakıcı” nedir/kimdir?

Pazartesi sabahına kadar yorum kutusuna bırakılacak cevaplardan şanslı blog takipçimi pazartesi günü duyuracağım.


Nice senelere sevgi ve dostluk kalsın.

22 Eylül 2016 Perşembe

BİRAZ KAHKAHAYA NE DERSİNİZ?

Hafta sonuna doğru biraz gülmek iyi olacak diye düşünerek aşağıdaki alıntıyı sizlerle paylaşıyorum;

Bir Jinekologun Not Defterinden!..

Mesleğinde yetkin ve ünlü bir jinekolog, hastalarının kendisine sıklıkla sordukları bazı soruları yanıtlamak için not defterine bazı kayıtlar yapmış. Bir dostum ise bu doktorun bir şekilde düşürdüğü not defterini bularak bazı hasta sorularını ve jinekologun ilginç yanıtlarını bizler için not almış. Bana da sizlerle paylaşmak düştü.”
 “- 35'ten sonra çocuk yapmak doğru mudur?

Yanıt: Hayır, 35 tane yeterli görünüyor.

- Bebeğin cinsiyetini öğrenmek için en güvenilir yöntem nedir?”

Yanıt: Doğurmak.

“- Doktorum bana doğum yaparken hissedeceğim şeyin acı değil sadece normal bir baskı olacağını söyledi, bu doğru mu?”

Yanıt: Tabii, bakınız meteoroloji uzmanları da kasırgayı normal bir doğa olayı olarak tanımlar.
 “- Bebeğimiz geçen hafta dünyaya geldi. Karım ne zaman kendini yeniden iyi hissetmeye ve normal davranmaya başlayacak?

Yanıt: Çocuklar ayrı eve çıktıkları zaman.

“- Kocam külot yerine bokser don giyerse hamile kalma olasılığım artar mı?

 Yanıt: Evet ama hiç bir şey giymezse daha çok şansınız olur.

“- Tam olarak ne zaman hamile kaldığımı nasıl bilebilirim?

Yanıt: Yılda bir kere seks yaparak.

“- Kusmalarımın hamileliğin sabah bulantılarından mı yoksa grip olduğumdan mı kaynaklandığını nasıl bilebilirim?”

Yanıt: Eğer gripseniz iyileşirsiniz.
 - Hamile kaldığımdan beri göğüslerim ve hatta ayaklarım bile büyüdü. Hamilelikte küçülen bir şey var mı?

Yanıt: Evet, idrar torbanız.

“- Hamileliğim ilerledikçe, yabancılar bana daha çok gülümsemeye başladı. Neden?”

Yanıt: Çünkü onlardan daha şişmansınız.

- Hamileliğin son zamanlarındaki seks, hangi şartlarda doğumu başlatır?”

Yanıt: Eğer bu olay, kocanızla başka bir kadın arasında olursa.

“- Anne sütünü saklamak için en uygun yer neresidir?

Yanıt: Göğüsleriniz.

“- Meme pompalarının güvenli bir alternatifi var mı?”

Yanıt: Evet, bebek dudakları.
“- Bebeği sütten ne zaman kesmek gerekir?

Yanıt: Dişleri çıkmaya başladığında.

“- Bir anne emzirirken hamile kalabilir mi?”

Yanıt: Evet ama önce bebeği memeden ayırıp uykuya yatırırsanız işiniz daha kolay olur.


Kaynak: Erdal Akalın 

21 Eylül 2016 Çarşamba

AĞUSTOS AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 4

 
KİTABIN ADI
Ermiş (The Prophet)
KİTABIN YAZARI

Halil Cibran

KİTABIN ÇEVİRMENİ
Ayşe Berktay
KİTABIN YAYINEVİ
T. İş Bankası Kültür Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2016
KİTABIN BASKI SAYISI
4. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
54 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
 10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
 8/10


12 yıl kadar Orphalese kentinde yaşayan El Mustafa, limana kendisini memlekete götürecek bir gemi yanaşınca ülkesine dönmeye karar verir. Ancak kent halkı, kendilerine veda etmeden önce bazı konularda kendilerine öğütte bulunmasını isterler. El Mustafa, Aşk, evlilik, suç, ölüm, güzellik vs konularda düşüncelerini halkla paylaşır.

İlk bakışta Nietzsche’nin kitaplarını andırıyor. Meraklısına diyelim…

                                              
Halil Cibran (d. 6 Ocak 1883 - ö. 10 Nisan 1931), Lübnan asıllı ABD'li ressam, şair ve filozof.
Cibran, 1883 yılında Lübnan'da doğdu. Eserleri ve düşünceleri dünya üzerinde geniş yankı uyandırdı. Şiirleri yirmiden fazla dile çevrilmiş olan Cibran aynı zamanda başarılı bir ressam idi. Resimlerinin bazıları günümüzde dünyanın birçok şehrinde sergilenmektedir.
Yaşamının yaklaşık son yirmi yılını ABD'de geçiren yazar, ölümüne kadar kaldığı bu ülkede eserlerini İngilizce yazmıştır.

Ermiş


Halil Cibran'ın en ünlü eserlerinden biri olan ve ilk kez 1923 yılında basılan Nebi adlı eseri, toplam 26 adet şiirden oluşan bir karma şiir denemeleri kitabıdır. El Mustafa adındaki bir kahinin 12 sene kaldığı Orphalese şehrinden ayrılıp evine gitmek üzereyken bir grup halk tarafından durdurulması ve ana kahraman ile halk arasında insanlık ve hayatın genel durumu hakkında geçen konuşmalar kitabın kendisini oluşturmaktadır.Cibran'ın bu kitapta El Mustafa isimli şahsa verdiği bu isimle peygamber Muhammed'i işaret ettiğini iddia edenler vardır.
Fakat kitaptaki metinler çoğunlukla Matta'ya göre İncil'in 5. bölümünde yer alan İsa'nın Dağdaki Vaaz'ıyla içerik ve üslup açısından benzerlik ve paralellik gösterir. Yazarın İnsanoğlu İsa adlı kitabındaki çalışmalar da dikkate alınırsa El Mustafa'nın Meryemoğlu İsa Mesih olabileceği iddiaları daha da güç kazanmaktadır.
Ermişin Bahçesi Halil Cibran'ın Ermiş kitabının devamı niteliğindedir. Türkçeye çevirisi R.Tanju Sirmen tarafından yapılmıştır. Yayın yılı 1999.

Bazı kitapları

·         Kırık Kanatlar
·         Haberci
·         Gezgin
·         Deli
·         Ermiş
·         Ermişin Bahçesi
·         İnsanoğlu İsa
·         Sözler
·         Dünya Tanrıları
·         Asi Ruhlar
·         Kum ve köpük avare
·         Gönül sırları (derleme)
·         Aforizmalar
·         Tanrı elçisi
·         Lazarus ve Aziz Dostu & Haberci


19 Eylül 2016 Pazartesi

AĞUSTOS AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 3

 
KİTABIN ADI
Türklerde Devlet Anlayışı
KİTABIN YAZARI

Prof. Dr. Bahaeddin Ögel

KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
Ötüken Yayınevi
KİTABIN BASKI YILI
2016
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı   (Orijinal ilk yayın 1982)
KİTABIN SAYFA SAYISI
339 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
 10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
 10/10


Eski türk toplumlarına ilişkin tarih yazma anlayışı Atatürk ile başlar. Türklerin tarihinin Anadolu’da bile 7.000 yıllık olduğu savunan Atatürk’ün tarih öngörüleri aradan geçen her sene daha çok doğrulanıyor.

Orta Asyalı kökenlerimizin ve genlerimizin ilk sahipleri üzerine yazılan kitaplar ilgimi çekiyor. Ögel’in çok değerli kitabının ana başlıkları “Türklerde Kainat Devleti Anlayışı”, “Türk Devleti ve Kainat”, “Türk Devleti’nin İlahi Temelleri”, “Hakan seçimi ve Hakan’ın sorumluluğu”, “Devlet Meclisi ve Kurultay”, “Halk ve Devlet”, “Devletin halka karşı vazifeleri”, “Türk Devletlerini dayandıkları ana prensip ve düşünceler”, “Vasal devlet ve halkla ilişkiler”, “Türk Töresi” ve “Türklerde halk ve ordu”

Türk tarihine ilgi duyanlar için mükemmel bir kaynak.


Mehmet Bahaeddin ÖGEL (d. 21 Nisan 1923, Elâzığ - ö. 7 Mart 1989), Türk Tarih Profesörüdür.
21 Nisan 1923 yılında, Elazığ’ın Çarşı mahallesinde doğmuştur. İlk ve orta eğitimini Elazığ ve Malatya'da tamamlamış, 1940-41 yılları arasında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü'ne kaydolmuştur.
Şemsettin Günaltay ve Afet İnan’ın okuttukları Orta Asya Türk Tarihini esas alarak bölümüne devam etmiş; Arkeoloji, Sinoloji ve Rusça derslerini de yardımcı branş alarak, 1944-45 yılında fakülteden mezun olmuştur. Mezuniyetinden sonra MEB’e başvurmuş, 30.06.1945’te Erzurum Lisesi Tarih-Coğrafya öğretmenliğine tayin edilmiş ve 31.10.1947 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür. 1947 yılında çıkan bir kanundan faydalanarak Prof.Dr. Wolfram Eberhard’ın yanında doktora çalışmasına başlamış; “Uygur Devletinin Kuruluşu” isimli tezini hazırlayarak 1948 yılında doktor unvanı almış, 1949 yılında G.T.T. kürsüsüne asistan olarak atanmıştır.
Bahaeddin Ögel, çıkan bir yasa sonucu bilgi ve görgüsünü arttırmak üzere dört aylığına İran’a gönderilmiş, aynı yıl Alman Hükümeti’nin bursundan faydalanarak Almanya’ya gönderilmiştir.Almanya ve Türkiye’deki çalışmaları sonucu “Liao Devrinden Önceki Kitanlar” isimli doçentlik tezini hazırlamış ve 1957 yılında Eylemli Doçentliğe atanmıştır. “Alexandre Von Humbold Vakfı” bursundan faydalanarak 1959 yılında tekrar Almanya’ya gitmiştir. 1961 yılında Tayvan Hükümeti'nden Taipei’de ki “National Cheng-chi Üniversitesi”nde misafir öğretim üyeliği daveti almış, 1962-64 yılları arasında Tayvan'da görev yapmıştır. Sino-Turcica adlı eserini tez olarak sunmuş ve 1964 yılında Profesör unvanı almıştır.
42 yıllık akademik hayatını Ankara Üniversitesi'nde geçirmiş, bölüm başkanlığı yapmış; MEB, MGK, TRT, DPT, TİB, TTKgibi pek çok kuruluşta danışman, raportör, üye veya idareci olarak görev almış; pek çok araştırma enstitüsünde çeşitli unvanlarla faaliyet göstermiştir. Bahaeddin Ögel, Orta Asya Türk Tarihi ile ilgili Çin arşivlerine inerek araştırmalar yapan sayılı tarihçilerdendir. Özellikle Türk Kültür Tarihi alanında önemli çalışmalar hazırlamıştır. Alman ekol ve metotlarını Türk araştırmacılara tanıtmış ve Türk metotları ile kaynaştırarak özgün bir metot geliştirmiştir. Türk tarihinin bütünlüğü, Türklerin göçebeliği, Türk-Moğol meselesi gibi pek çok tarihsel mesele hakkında tezler ortaya atmıştır. Alanıyla ilgili 20 cilt kitap ve 120'den fazla makale yazmıştır. Almanya, İngiltere, İtalya, Danimarka, Macaristan, Avusturya, İran, Milliyetçi Çin(Tayvan), Moğolistan, SSCB(Türkmenistan,Tacikistan ve Azerbaycan) gibi ülkelerde ilmi çalışmalar yürütmüştür. Almanca, İngilizce, Çince, Farsça, Rusça ve Moğolca' nın yanı sıra Çağdaş Türk Lehçeleri'ni de bilen Ögel, 7 Mart 1989 günü akciğer kanseri sebebiyle hayatını kaybetmiştir.

Eserleri

·         Erzurum Anıtlarında Altay-Türk Anıtlarının İzleri, Erz. Halkevi yay., Erz. 1947.
·         İslamiyet’ten Önceki Türk Kültür Tarihi (Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre),TTK yay., Ankara 1962.
·         Uygurlar ve Uygur Tarihi (Ders Notları), Ankara 1962.
·         Sino-Turcica (Cengiz Han ve Çin’deki Hanedanın Türk Müşavirleri), Tai-pei 1964
·         Hunlar, Göktürkler, Uygurlar (Ders Notları), Ankara 1968.
·         Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Cilt I-II, İstanbul 1971.
·         Türk Mitolojisi (Kaynak ve Açıklamaları İle Destanlar), Cilt I-II, Selçuklu Tarihi ve Medeniyeti Enstitüsü, Ankara 1971.
·         Türk Kültür Tarihine Giriş, c.I Türkler’de Köy ve Şehir Hayatı,Kültür Bak. Yay.,Ank. 1971.
·         Türk Kültür Tarihine Giriş, c.II Türkler’de Ziraat Kültürü, Kültür Bak. Yay.,Ank. 1971.
·         Türk Kültür Tarihine Giriş, c.III Türkler’de Ev Kültürü, Kültür Bak. Yay.,Ank.
·         Türk Kültür Tarihine Giriş, c.IV Türkler’de Yemek Kültürü, Kültür Bak. Yay.,İst.-Ank.
·         Türk Kültür Tarihine Giriş,c.V Türkler’de Elbise ve Süslenme Kültürü,Kültür Bak. Yay.,İst.-Ank.
·         Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi,c.I-II, Kültürü Bak. Yay.,Ankara 1982
·         Türklerde Devlet Anlayışı (13.yy. Sonlarına Kadar),Başbakanlık Bas. Evi, Ankara 1971.
·         Türk Kültür Tarihine Giriş, c.VI Türkler’de Tuğ ve Bayrak,Kültür Bak. Yay.,Ank. 1984.
·         Türk Kültür Tarihine Giriş, c.VII Türkler’de Ordu,Ordugâh ve Otağ-Devlet,Kültür Bak. Yay.,Ank. 1984.
·         Türk Milli Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu(İlmi Heyet İle Birlikte),Ankara 1985
·         Türk Kültür Tarihine Giriş, c.VIII Türkler’de Devlet ve Ordu Mehteri, Kültür Bak. Yay.,Ank 1987.
·         Türk Kültür Tarihine Giriş, c.IX Türk Halk Musikisi Aletler, Kültür Bak. Yay.,Ank 1986.
·         Türk Kültürünün Gelişme Çağları, I-II, T.D.A.V. yay. ,İstanbul 1988.