KİTABIN ADI : Hücre
KİTABIN YAZARI : Fadhil al-Azzawi
KİTABIN ÇEVİRMENİ : Gökhan Soyşekerci
KİTABIN YAYINEVİ : Pupa Yayınları
KİTABIN BASKI YILI : 2009
KİTABIN BASKI SAYISI : 1. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI : 110 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ : 10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ : 10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ : 9/10
YORUM:
Irak edebiyatı ile ilk tanışmam.
Yazar, demokrasiye geçememiş Ortadoğu ülkelerinde yaşanan sayısız dramlardan bir tanesini bu uzun hikaye/romanda anlatıyor.
Romanın kahramanı Aziz Mahmud Sayid, taşrada bir kasabada sakin yaşamına devam ederken Bağdat’ta felekten bir gece yaşamak için başkente gelir. Bir kahvehanede otururken yakapaça gözaltına alınır. Suçsuzluğunu ispatlayacak güçten yoksun olduğundan çaresizlik ona bir cezaevi yaşamı çizer.
Cezaevinde tanıştığı sosyalistlerle çatışmalı birlikteliği zaman içerisinde düşünce ve davranışlarını olgunlaştırır. Kurtulabilecekmidir?...
Okurken, zaman zaman günümüzden esintiler hissedecek ve sarsılacaksınız… Yeni bir edebiyat ve edebiyatçıyı tanımaya ne dersiniz?
Fadhil al-Azzawi (Iraq, 1940)
Fadhil al-Azzawi was born in Kirkuk, in northern Iraq. He studied English at Baghdad University and journalism at the University of Leipzig. He spent three years in an Iraqi jail and in 1977 settled in then East Germany.
In 1983 he moved to East Berlin, where he went to work as a free-lance writer and critic. Besides poetry and criticism he writes novellas and translates English and German literature into Arabic. Excerpts from his work have been translated into German, English, Italian, Hebrew, Kurdish, Dutch, and other languages.
As a youth, even before he began to write poetry himself, he was fascinated by the magic rhythms of the Koran and the mystical tales of the Arabian Nights. When modern poetry found its way to Iraq after World War Two, al-Azzawi was quick to acquaint himself with this new form. At fifteen, he began publishing poems in leading Arabic periodicals, whose publishers were ignorant of the fact that their author was a mere schoolboy.
Al-Azzawi says the cultural diversity of his native city Kirkuk strongly inspired his own intellectual and artistic development. Kirkuk, then the centre of a British-owned oil industry, with a population speaking Arabic, Turkish, Kurdish and Assyrian, made him aware of the game of Poetry versus Life.
"Bana olağanüstü hususiyetler atfetmeyiniz. Doğumumdaki tek fevkaladelik Türk olarak dünyaya gelmemdir." (Mustafa Kemal ATATÜRK)
27 Ağustos 2012 Pazartesi
24 Ağustos 2012 Cuma
YENİDEN, MERHABA!
Yeniden merhaba,
Şimdilik son gezi öncesi 2 gün için Ankara’dayım. Salıdan itibaren Makedonya gezim başlayacak. Sonraki Pazar döndüğümde paylaşılacak pek çok resim ve gezi notlarım olacak.
Tatil aralarında gezdiğim Didyma, Ephesos ve Meryemana kısa gezilerimden de resimler zamanla blogda yer bulacak.
Halen elimde okunması bitmiş tanıtılacak kitap sayısı 23’ü buldu. Bunları da ara ara blogda yayınlayacağım.
Tatilde de olsa günlük yaşamı izlemeye devam ettim. Ne yazık ki ülkemiz bir kan denizinde yüzmeye devam ediyor. Fatih Terim’in dediği gibi;
“- Ne oldu bize?”
Olimpiyatları da hep birlikte izledik. Dünyadaki yerimizi öğrendik. Atatürk’ün; “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” sözünün anlamını birilerinin anlamış olmasını diliyorum.
Sporun Kabe’si sayılan olimpiyatlara bir iki sporcunun dışında hazırlanamamış olduğumuz, burada en azından kendini aşmayan sporcunun başarılı sayılmayacağı gerçeğini gördük. Eğitim-Spor terazisinde, “eğitim” kefemizin zayıflığı sebebiyle, spor kantarında hafif kaldığımızın ayırdında olanlar var mı acaba?
Söyleyecek çok ama çok sözümüz var!
Şimdilik son gezi öncesi 2 gün için Ankara’dayım. Salıdan itibaren Makedonya gezim başlayacak. Sonraki Pazar döndüğümde paylaşılacak pek çok resim ve gezi notlarım olacak.
Tatil aralarında gezdiğim Didyma, Ephesos ve Meryemana kısa gezilerimden de resimler zamanla blogda yer bulacak.
Halen elimde okunması bitmiş tanıtılacak kitap sayısı 23’ü buldu. Bunları da ara ara blogda yayınlayacağım.
Tatilde de olsa günlük yaşamı izlemeye devam ettim. Ne yazık ki ülkemiz bir kan denizinde yüzmeye devam ediyor. Fatih Terim’in dediği gibi;
“- Ne oldu bize?”
Olimpiyatları da hep birlikte izledik. Dünyadaki yerimizi öğrendik. Atatürk’ün; “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” sözünün anlamını birilerinin anlamış olmasını diliyorum.
Sporun Kabe’si sayılan olimpiyatlara bir iki sporcunun dışında hazırlanamamış olduğumuz, burada en azından kendini aşmayan sporcunun başarılı sayılmayacağı gerçeğini gördük. Eğitim-Spor terazisinde, “eğitim” kefemizin zayıflığı sebebiyle, spor kantarında hafif kaldığımızın ayırdında olanlar var mı acaba?
Söyleyecek çok ama çok sözümüz var!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)