BİRKENAU
Auschwitz II ya da Auschwitz-Birkenau Kampı’nın yapımı Brzezinka köyü (Birkenau- huş ağacı) civarında Ekim 1941’de başladı. Oswiecim yakınlarına kurulan üç kampın arasında, Auschwitz-Birkenau kampı en yüksek toplam esir sayısına sahipti. Kamp dikenli elektrikli tellerle birbirinden ayrılan birçok bölüme ayrılmış olup, Auschwitz I’de olduğu gibi, SS subayları ve Ukranyalılar tarafından korunuyordu. Kampta kadınlar ve erkekler için bölümler, Almanya, Avusturya, Bohemia ve Moravia’dan getirilen Romanlar ve Terezin (Theresienstadt) Gettosu’ndan getirilen Yahudi aileleri için aile kampı mevcuttu. Birkenau kampı girişteki ıssızlığı ile korkutucu. Neredeyse giriş kapısı dışında tuğladan hiç yapısı yok. (Kampın giriş kapısının tam karşısına yaklaşık 1,5 kilometre ötedeki diğer tarafına düşen gaz odası ve yakma fırınları hariç) Zaten toplama kampı değil imha kampı olarak anılmakta.
Auschwitz-Birkenau
Kampı Nihai Çözüm planı kapsamında Avrupa Yahudilerini yok etme açısından çok
verimli kullanıldı. Örnek olarak, 1944’te, nisan sonu ve haziran başında
426.000’i Auschwitz Toplama Kampı’na olmak üzere, yaklaşık 440.000 Macar
Yahudi’si kamplara gönderildi. SS subayları gelenlerin yaklaşık 320.000’ini
doğrudan Auschwitz-Birkenau’daki gaz odalarına gönderdi ve yaklaşık 110.000’ini
ise Auschwitz Toplama Kampı’nda zorla çalıştırdı. SS yetkilileri hayatta kalan
Macar Yahudilerinin birçoğunu, Auschwitz’e geldikleri hafta, Almanya ve
Avusturya’daki diğer toplama ve çalışma kamplarına gönderdi.
1942 Aralık ayında, Himmler, tüm Sinti ve Romanların başta Auschwitz olmak üzere, toplama kamplarına gönderilmelerini emretti. Bu emirden hemen sonra Auschwitz-Birkenau’da Ziegeunerfamilienlager (Roman aile kampı) olarak adlandırılan, diğer bölümlerden tecrit edilmiş bir kamp kuruldu. İlk Alman Roman kafilesi 26 Şubat 1943’de bu kampa yerleştirildi. Bu özel kampta 32’si yatakhane, 6’si tuvalet olarak kullanılan toplam 38 baraka bulunmaktaydı. Toplamda 20.927 kadın, erkek ve çocuk Roman 32 barakaya yani baraka başına 634 kişi sıkıştırıldı.
Birkenau kampında toplamda 20 baraka var ve sadece bir
tuvalet var. Yanlış duymadınız… Ve daha acımasızcası da, insanlar günde sadece
iki kere tuvaleti kullanabiliyor..Sabahları çalışmaya başlamadan önce, akşam
kamptan döndüklerinde..Toplam 20 baraka için 1 toplu tuvaletin bulunması ise,
kişi başına düşen zamanın yaklaşık 1 dakika olması demek..İçerisinde su sistemi bulunmayan, penceresi olmayan,
"mahremiyet"in sıfır olduğu bu tuvalet sistemi insanı tam anlamıyla
dehşete düşürüyor…Bugün evlerimizde birden fazla tuvalet olsun diyenler için bunu
anlamak çok zor olsa gerek.
1700 Polonyalı Roman’dan oluşan ikinci kafile 23 Mart 1943 tarihinde Bialystok’tan yola çıkartıldı. Ancak kafilede tifüs salgını olduğundan bu grup hiç kampa sokulmadan Auschwitz gaz odalarına gönderildi.
2-3 Ağustos 1944’de Roman aile kampının kapatılması ve Romanların imha edilmesi kararı üzerine kamp sakinleri gaz odalarına gönderildi.
Roman’ların Naziler tarafından katledilmesine Roman dilinde ‘Parajmos – Acı Olay’ olarak adlandırılır.
Auschwitz ile Birkenau arasındaki en can alıcı fark,
Auschwitz’deki binaların tuğladan, Birkenau’daki binaların ise tahtadan yapılmış
olması.. Ahşap barakaların bir çoğu 1944’deki son isyan ve Nazilerin kampı
boşaltması sırasında yakılmış, sadece tuğla sobaları ayakta.
HAVAYA UÇURULMUŞ SYKLON GAZI SALONLARI
SYKLON GAZI SALONLARI VE YAKMA FIRINLARI KOMPLEKSİNİN GENEL PLANI
YAKMA FIRINLARI
FIRINDAN ÇIKAN KÜLLERİN DÖKÜLDÜĞÜ HAVUZLAR
Tüm kamplarda tutsaklar her zaman çeşit çeşit kaçış planları yapmış. Toplamda kayıtlara geçen 802 tane bireysel kaçış deneyimi olmuş. Bunlardan 144’ü başarılı, 300’ü hakkında ise kesin bilgi yok. Kalan kaçışları yapanlar ya da kaçmaya yeltenenler bugünkü adıyla utanç duvarı önünde; kaldıkları bloklardan rastgele seçilen 10 başka tutsakla birlikte kurşuna dizilmişler. Kamp içerisinde değişik anlayışlarda suç ve ceza ilişkileri de kurulmuş. Örneğin askerlere saygısızlık yapan tutsaklar direk öldürülmek yerine; büyük bir sandık büyüklüğünde ve üst üste, alt alta konumlandırılmış etrafı duvarlarla örülü ‘Die Bunker’ denilen tek kişilik hücrelerde haftalarca tutsak edilmiş. Bu şekilde normal tutsaklıklarına şükredip, onun değerini bilmeleri sağlanmaya çalışılmış. Tutsak edildikleri bu hücrelerde küçük delikler var. Yer altında olan bu hücreleri ziyaret ederken akla ilk gelen şey bu deliklerin yemek verilmek için olduğuydu. Ancak o delikler, o odalara farelerin rahatça girmesi için bırakılmış.
İNSANLARIN NAKLEDİLDİĞİ TREN VAGONLARI
Akşam saat 19.00’a gelirken ziyaret saatinin bitmesine yakın büyük acıların yaşandığı bu kamplara batan güneşin hüznüyle veda ediyoruz.
Auschwitz II ya da Auschwitz-Birkenau Kampı’nın yapımı Brzezinka köyü (Birkenau- huş ağacı) civarında Ekim 1941’de başladı. Oswiecim yakınlarına kurulan üç kampın arasında, Auschwitz-Birkenau kampı en yüksek toplam esir sayısına sahipti. Kamp dikenli elektrikli tellerle birbirinden ayrılan birçok bölüme ayrılmış olup, Auschwitz I’de olduğu gibi, SS subayları ve Ukranyalılar tarafından korunuyordu. Kampta kadınlar ve erkekler için bölümler, Almanya, Avusturya, Bohemia ve Moravia’dan getirilen Romanlar ve Terezin (Theresienstadt) Gettosu’ndan getirilen Yahudi aileleri için aile kampı mevcuttu. Birkenau kampı girişteki ıssızlığı ile korkutucu. Neredeyse giriş kapısı dışında tuğladan hiç yapısı yok. (Kampın giriş kapısının tam karşısına yaklaşık 1,5 kilometre ötedeki diğer tarafına düşen gaz odası ve yakma fırınları hariç) Zaten toplama kampı değil imha kampı olarak anılmakta.
1942 Aralık ayında, Himmler, tüm Sinti ve Romanların başta Auschwitz olmak üzere, toplama kamplarına gönderilmelerini emretti. Bu emirden hemen sonra Auschwitz-Birkenau’da Ziegeunerfamilienlager (Roman aile kampı) olarak adlandırılan, diğer bölümlerden tecrit edilmiş bir kamp kuruldu. İlk Alman Roman kafilesi 26 Şubat 1943’de bu kampa yerleştirildi. Bu özel kampta 32’si yatakhane, 6’si tuvalet olarak kullanılan toplam 38 baraka bulunmaktaydı. Toplamda 20.927 kadın, erkek ve çocuk Roman 32 barakaya yani baraka başına 634 kişi sıkıştırıldı.
1700 Polonyalı Roman’dan oluşan ikinci kafile 23 Mart 1943 tarihinde Bialystok’tan yola çıkartıldı. Ancak kafilede tifüs salgını olduğundan bu grup hiç kampa sokulmadan Auschwitz gaz odalarına gönderildi.
2-3 Ağustos 1944’de Roman aile kampının kapatılması ve Romanların imha edilmesi kararı üzerine kamp sakinleri gaz odalarına gönderildi.
HAVAYA UÇURULMUŞ SYKLON GAZI SALONLARI
SYKLON GAZI SALONLARI VE YAKMA FIRINLARI KOMPLEKSİNİN GENEL PLANI
YAKMA FIRINLARI
FIRINDAN ÇIKAN KÜLLERİN DÖKÜLDÜĞÜ HAVUZLAR
Tüm kamplarda tutsaklar her zaman çeşit çeşit kaçış planları yapmış. Toplamda kayıtlara geçen 802 tane bireysel kaçış deneyimi olmuş. Bunlardan 144’ü başarılı, 300’ü hakkında ise kesin bilgi yok. Kalan kaçışları yapanlar ya da kaçmaya yeltenenler bugünkü adıyla utanç duvarı önünde; kaldıkları bloklardan rastgele seçilen 10 başka tutsakla birlikte kurşuna dizilmişler. Kamp içerisinde değişik anlayışlarda suç ve ceza ilişkileri de kurulmuş. Örneğin askerlere saygısızlık yapan tutsaklar direk öldürülmek yerine; büyük bir sandık büyüklüğünde ve üst üste, alt alta konumlandırılmış etrafı duvarlarla örülü ‘Die Bunker’ denilen tek kişilik hücrelerde haftalarca tutsak edilmiş. Bu şekilde normal tutsaklıklarına şükredip, onun değerini bilmeleri sağlanmaya çalışılmış. Tutsak edildikleri bu hücrelerde küçük delikler var. Yer altında olan bu hücreleri ziyaret ederken akla ilk gelen şey bu deliklerin yemek verilmek için olduğuydu. Ancak o delikler, o odalara farelerin rahatça girmesi için bırakılmış.
İNSANLARIN NAKLEDİLDİĞİ TREN VAGONLARI
Akşam saat 19.00’a gelirken ziyaret saatinin bitmesine yakın büyük acıların yaşandığı bu kamplara batan güneşin hüznüyle veda ediyoruz.
Yaşanılan vahşeti kelimelerle anlatmak çok zor… Ancak bu
kadar becerebildim. Ama gerçeği gerçekten hissedebilmek için bir toplama kampını
mutlaka gidip görmeniz dileğiyle
hoşçakalın diyorum…
Teşekkürler Mehmet Bey, fotoğraflar ve açıklamalar için. Sanırım böyle bir ziyareti yapma cesaretini gösteremem insanlığımdan utandım...İnsanlık tarihi benzeri bir ayıba tekrar tanıklık etmez inşallah...
YanıtlaSilYazıda dediğim gibi gezmek görmek dahi cesaret işi. Çok insan allak bullak suratlarla dışarı çıkıyor. Ama bizim görmeye katlanamadığımızı yaşayan ve yaşamını yitiren insanlara borcumuz, görmek, göstermek ve anılarını yaşatmak. (Müzeyi sadece insan olarak geziyorsunuz, milliyetin ya da ırkın hiçbir önemi yok) Belki sadece bu yolla dahi gelecekteki vahşetlerin önüne geçilebilir.
SilSaygı ve sevgiler sunuyorum.
Çok teşekkürler. dilerim bir gün kısmet olur ve ziyaret edebilirim oraları..
YanıtlaSilUmuyor ve diliyorum. (Ancak bunun için -para bir şekilde bulunuyor- gezmeyi istemek önemli)
SilSaygı ve sevgilerimle.
Çok teşekkürler tanıtım için. emeklerinize sağlık, saygı ve selamlar ...
YanıtlaSilFaydalı olmuşsa ne mutlu bana.
SilSevgi ve saygılar sunuyorum.
güzel bir yazı dizisi olmuş, sağ olun,
YanıtlaSilacı bir ilgi ile okudum,
ben gezemem; "şitlerin listesi, sofinin seçimi" filmlerini izleyemedim mesela.
insanlığın bu felaketini ben hiç anlayamıyorum. neden yahudi? zeki oldukları için mi?
İzlemenize ve beğenmenize sevindim. Kamplarda imha edilenler tamamemn Yahudiler değil. Büyük çoğunluğun onlarda olduğu söylenmekle birlikte, Romanlar, Sosyalistler, Sovyet Askerleri, Polonyalı Entellektüellerde yok edilmişler.
SilUmarım insanlık gerekli dersleri çıkarmayı başarır.
Sevgi ve saygılarımla.