Kampın içinde de vahşetin
dereceleri vardır. Cezalandırma için kullanılan 13. koğuşta ayakta bekleme
hücreleri bulunur. Burada mahkumlar 4-6 kişilik gruplarla hücreye sokulur ve
gece boyu ayakta tutulur. Sabah olunca da normal mahkumlar gibi çalışmaya
zorlanır. Birçok mahkum bu şekilde ölür.
bu kodlar, dönemin bilişim devi İBM'in makinelerinde hazırlanıyor. Nazi döneminde henüz ortada bilgisayar yok, ama Nazilerin imdadına yetişen başka bir teknoloji, İBM'in ünlü “hollerith kartotekst” teknolojisi var. üstelik bu kodlama işi, yalnızca mahkumlar için de geçerli değil. SS subayları, bir kasaba meydanına gidip, "yarın bu listedekiler toplanıp trene bindirilecek" diyebiliyorlar rahatlıkla. "İstenmeyenler"i adreslerinde elleriyle koymuş gibi bulabiliyorlar. Peki nasıl oluyor bütün bunlar? İBM, savaş öncesinde Almanya nüfus sayımlarında da etkin rol almış durumda. böylece, neredeyse bütün nüfusun bilgileri, Nazilerin ellerinde.
olay sadece bir şirketin teknolojisinin yanlış ellere geçmesi değil. İBM, bu yok etmenin otomasyonu sürecinde, kodlama sistemini geliştiren aktör olarak da yer alıyor. bütün bu hikayenin peşine düşen Edwin Black'in yazdığı " İBM ve Holokost " kitabı sayesinde, Avrupalı Romanlar temmuz 2004'te İBM aleyhine dava açma hakkı kazandılar. http://www.bbc.co.uk http://www.kimkimdir.gen.tr
Kampın özel bir alanı kadınlar bölümüydü. Kanada isminde bir başka alanda, Alman hükümetine iletilmek üzere, öldürülen tutukluların eşyaları toplanırdı; kıyafetler, ayakkabılar, bavullar ve insan saçlarından oluşan dağlarda, gözlük, oyuncak, yüzlerce kilo takma altın diş, mücevher, para, hisse senedi, banka defterleri vs. bulunuyordu.
Almanya ile savaşan müttefikler, 31 Mayıs 1944'den itibaren detaylı olarak tüm kampların havadan görüntülerini elde ederler. 2003 yılında Royal Air Force, Auschwitz üzerindeki casus uçuşlarından elde edilen, yanan ceset yığınlarının da görüldüğü ilk fotoğrafları yayımlamıştır. Kaçmayı başaran iki tutuklu Rudolf Vrba ve Alfred Wetzler, 1944 yazında kampın tam tarifini ve planlarını hazırlayarak müttefiklere ulaştırırlar. Witold Pilecki gönüllü olarak esir konumunda kampa girerek, batılı müttefiklere birçok rapor gönderir. 13 Eylül 1944 tarihinde ABD bombardıman uçakları Auschwitz yakınlarındaki Buna-Werke isimli fabrikaya bir saldırı düzenler ve kayda değer bir zarar verir.
Suçlular Kızıl Ordu yaklaşırken ölüm izlerini yok etmek için gaz odalarını 1944 yılının sonunda havaya uçururken, 17 Ocak ve 23 Ocak 1945 arasında yaklaşık, 60.000 kişi kamptan çıkartılarak batıya doğru bir nevi tehcire zorlanır. Bu yürüyüşe katılamayan güçsüz ya da hasta 7.500 tutuklu kamplarda ya da çevresinde kalır. 300'den fazlası vurularak öldürülür. Kızıl Ordu'nun hızlı ilerlemesinin planlanmış bir imha hareketini önlediği yönünde tahminler yürütülüyor. 'Ölüm yürüyüşü' ile yola çıkan 56 bin kişiden 15 bini yolun sonunu göremedi. Yol kenarına sıralanan cesetler Auschwitz’in son kurbanlarıydı.
27 Ocak 1945'de General Pawel Kurotschkin komutasındaki Sovyet 60. Ordu Ukrayna cephesi birlikleri öğleden önce Ausschwitz III Monowitzkampına gelirler. Orada bırakılmış yaklaşık 600 ila 850 tutukludan 200'ü tıbbi yardıma rağmen takip eden günlerde güçsüzlükten ölür.
Birlikler, 27 Ocak öğleden sonra ana kamp Auschwitz I ve Auschwitz-Birkenau kamplarına girerler. Birkenau'da 4.000'i kadın olmak üzere 5.800 güçsüz ve hasta tutuklu geride bırakılmıştır. Dezenfekte edilen barakalarda, enfeksiyonlu, eksik beslenmiş ve travmalı tutuklulara bakım yapılır. Birkaç gün sonra dünya kamuoyu bu hunharca eylem konusunda bilgilendirilir. Kamplarda, SS'in geride bıraktığı bir milyondan fazla giysi, yaklaşık 45.000 çift ayakkabı ve 7 ton insan saçı bulunur.
(Tek kişilik hücreleri , özellikle 13 numaralı hücreyi ve hikayesini dinlerken duygulanmamak imkansız. 13 numaralı hücrede kalan o günlerde 90 yaşından fazla olan bir rahip, aynı koridordaki genç bir esirin idam edilmeye götürülüşüne dayanamayıp, “o daha çok genç ve onu bekleyen eşi ve çocukları var. Onun hayatı yerine benimkini alın” deyip, kendisini öne atar. Ancak askerler buna karşılık rahibi öldürürler. Bu genç esir yıllar sonra o kamptan kaçmayı başarır, ailesine kavuşur. Şimdi bu rahibin hücresi onun anısına çiçeklerle süslü)
Nazilerin yargılandığı ünlü Nürnberg Mahkemeleri sonucunda Kampın Komutanı Rudolf Höss kampın bahçesinde asılarak idam edilir. İdamından hemen önce hücresinde yazdığı mektupta şöyle der:
Her iki kampı gezerken havanın ağırlaştığını hissediyorsunuz. Gezen pek çok kişiye sorarsanız koğuşlara sinmiş koku halen hissedilebiliyor. Her iki kampın her yeri ve her koğuş pek çok eşya ve resimle dolu. Çekebildiğim resimler ne yazık ki tamamını yansıtmaktan çok uzak.
2. kamp BİRKENAU ile devam edeceğiz.
Bir diğer ceza aynı binanın giriş katındaki karanlık hücrelerdir. Burada çok
küçük bir delik dışında hiçbir havalandırma bulunmaz. Hatta subaylar bazen
odanın içinde bir mum yakarak oksijenin daha çabuk bitmesini sağlar. Mahkum
havasızlıktan acı bir şekilde hayatını kaybeder.
En vahşi yöntemse bodrum kattaki kıtlık odalarıdır. Mahkumlara su ve yemek vermeyerek açlıktan ölmeleri sağlanır. Genelde tercih edilen ceza budur.
En vahşi yöntemse bodrum kattaki kıtlık odalarıdır. Mahkumlara su ve yemek vermeyerek açlıktan ölmeleri sağlanır. Genelde tercih edilen ceza budur.
(http://www.mserdark.com/auschwitz-insanin-insana-yapabileceklerine-dair/)
(Auschwitz'e getirilen mahkumların kollarına bir seri rakamdan ya da harften oluşan bir damga vuruluyordu. bunlar her bir mahkumun kimlik numarasıydı. fakat bu numaraları biraz daha yakından inceleyince, işin altında dehşetli bir sistemin olduğu ortaya çıkıyor. kola damgalanan bu "kod"un, hatta bilişim terminolojisiyle söylersek, bu "unique id"nin yapısı, mahkumun sıra numarasını, hangi etnik gruba ya da Nazilerin hoşlanmadığı hangi sınıfa dahil olduğunu, nereye sevk edildiğini aynı anda gösteriyor. böyle bir kod sistemini elle yürütmek neredeyse imkansız. bu kodlar, dönemin bilişim devi İBM'in makinelerinde hazırlanıyor. Nazi döneminde henüz ortada bilgisayar yok, ama Nazilerin imdadına yetişen başka bir teknoloji, İBM'in ünlü “hollerith kartotekst” teknolojisi var. üstelik bu kodlama işi, yalnızca mahkumlar için de geçerli değil. SS subayları, bir kasaba meydanına gidip, "yarın bu listedekiler toplanıp trene bindirilecek" diyebiliyorlar rahatlıkla. "İstenmeyenler"i adreslerinde elleriyle koymuş gibi bulabiliyorlar. Peki nasıl oluyor bütün bunlar? İBM, savaş öncesinde Almanya nüfus sayımlarında da etkin rol almış durumda. böylece, neredeyse bütün nüfusun bilgileri, Nazilerin ellerinde.
olay sadece bir şirketin teknolojisinin yanlış ellere geçmesi değil. İBM, bu yok etmenin otomasyonu sürecinde, kodlama sistemini geliştiren aktör olarak da yer alıyor. bütün bu hikayenin peşine düşen Edwin Black'in yazdığı " İBM ve Holokost " kitabı sayesinde, Avrupalı Romanlar temmuz 2004'te İBM aleyhine dava açma hakkı kazandılar. http://www.bbc.co.uk http://www.kimkimdir.gen.tr
Kampın özel bir alanı kadınlar bölümüydü. Kanada isminde bir başka alanda, Alman hükümetine iletilmek üzere, öldürülen tutukluların eşyaları toplanırdı; kıyafetler, ayakkabılar, bavullar ve insan saçlarından oluşan dağlarda, gözlük, oyuncak, yüzlerce kilo takma altın diş, mücevher, para, hisse senedi, banka defterleri vs. bulunuyordu.
Almanya ile savaşan müttefikler, 31 Mayıs 1944'den itibaren detaylı olarak tüm kampların havadan görüntülerini elde ederler. 2003 yılında Royal Air Force, Auschwitz üzerindeki casus uçuşlarından elde edilen, yanan ceset yığınlarının da görüldüğü ilk fotoğrafları yayımlamıştır. Kaçmayı başaran iki tutuklu Rudolf Vrba ve Alfred Wetzler, 1944 yazında kampın tam tarifini ve planlarını hazırlayarak müttefiklere ulaştırırlar. Witold Pilecki gönüllü olarak esir konumunda kampa girerek, batılı müttefiklere birçok rapor gönderir. 13 Eylül 1944 tarihinde ABD bombardıman uçakları Auschwitz yakınlarındaki Buna-Werke isimli fabrikaya bir saldırı düzenler ve kayda değer bir zarar verir.
Suçlular Kızıl Ordu yaklaşırken ölüm izlerini yok etmek için gaz odalarını 1944 yılının sonunda havaya uçururken, 17 Ocak ve 23 Ocak 1945 arasında yaklaşık, 60.000 kişi kamptan çıkartılarak batıya doğru bir nevi tehcire zorlanır. Bu yürüyüşe katılamayan güçsüz ya da hasta 7.500 tutuklu kamplarda ya da çevresinde kalır. 300'den fazlası vurularak öldürülür. Kızıl Ordu'nun hızlı ilerlemesinin planlanmış bir imha hareketini önlediği yönünde tahminler yürütülüyor. 'Ölüm yürüyüşü' ile yola çıkan 56 bin kişiden 15 bini yolun sonunu göremedi. Yol kenarına sıralanan cesetler Auschwitz’in son kurbanlarıydı.
Birlikler, 27 Ocak öğleden sonra ana kamp Auschwitz I ve Auschwitz-Birkenau kamplarına girerler. Birkenau'da 4.000'i kadın olmak üzere 5.800 güçsüz ve hasta tutuklu geride bırakılmıştır. Dezenfekte edilen barakalarda, enfeksiyonlu, eksik beslenmiş ve travmalı tutuklulara bakım yapılır. Birkaç gün sonra dünya kamuoyu bu hunharca eylem konusunda bilgilendirilir. Kamplarda, SS'in geride bıraktığı bir milyondan fazla giysi, yaklaşık 45.000 çift ayakkabı ve 7 ton insan saçı bulunur.
(Tek kişilik hücreleri , özellikle 13 numaralı hücreyi ve hikayesini dinlerken duygulanmamak imkansız. 13 numaralı hücrede kalan o günlerde 90 yaşından fazla olan bir rahip, aynı koridordaki genç bir esirin idam edilmeye götürülüşüne dayanamayıp, “o daha çok genç ve onu bekleyen eşi ve çocukları var. Onun hayatı yerine benimkini alın” deyip, kendisini öne atar. Ancak askerler buna karşılık rahibi öldürürler. Bu genç esir yıllar sonra o kamptan kaçmayı başarır, ailesine kavuşur. Şimdi bu rahibin hücresi onun anısına çiçeklerle süslü)
Nazilerin yargılandığı ünlü Nürnberg Mahkemeleri sonucunda Kampın Komutanı Rudolf Höss kampın bahçesinde asılarak idam edilir. İdamından hemen önce hücresinde yazdığı mektupta şöyle der:
“Vicdanım
bana bu açıklamayı yapmayı mecbur kılıyor. Hapishanedeki hücremin ıssızlığında
insanlığa karşı ağır bir günah işlediğimi acı bir şekilde kabullendim. Auschwitz’in Komutanı olarak 3. Reich’ın
insanlığı yok etme adına yaptığı vahşi planlardaki payımdan sorumluyum. Böylece
insanlığa karşı korkunç yaralar açtım. Özellikle Polonya halkının dile
getirilemez cefasına sebep oldum. Bunu hayatımla ödeyeceğim. Tanrı
yaptıklarımdan dolayı beni affetsin.”
Her iki kampı gezerken havanın ağırlaştığını hissediyorsunuz. Gezen pek çok kişiye sorarsanız koğuşlara sinmiş koku halen hissedilebiliyor. Her iki kampın her yeri ve her koğuş pek çok eşya ve resimle dolu. Çekebildiğim resimler ne yazık ki tamamını yansıtmaktan çok uzak.
25. NUMARALI ÖLÜM KOĞUŞUNUN HEMEN YANINDAKİ ALAN NİHAYETİNDEKİ ÖLÜM DUVARI İLE ÜNLÜ. KURŞUNA DİZME İNFAZLARININ YAPILDIĞI ALANA BAKAN TÜM KOĞUŞ PENCERELERİ ÖRÜLÜ VAZİYETTE.
2. kamp BİRKENAU ile devam edeceğiz.
HAYAT GÜZELDİR FİLMİNİ İZLEDİNİZ Mİ BİLMİYORUM AMA BEN İZLEDİĞİMDE ÇOK AĞLAMIŞTIM ..YAZINIZI OKUDUĞUMDA DA İNSANIN DÜNYADAKİ EN ACIMASIZ VARLIK OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM.
YanıtlaSilhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Hayat_G%C3%BCzeldir FİLM İÇİN..
Yanılmıyorsam izledim ama filmin detayları fazla aklımda değil. Dediğiniz gibi insanın acımasızlığı burada somut ve elle tutulur veya dokunulur halde.
SilSevgi ve saygılarımla.
O komutanı dilerim tanrı affetmesin..
YanıtlaSilBir şekilde yaptıklarının bedelini ödemiş. Ama zaten kendisini kendi vicdanında mahkum etmiş. Asıl, hiçbir pişmanlık duymadan yaptıklarıyla adeta aramızda normal yaşamını sürdüren o kadar çok cani var ki. Hepsini Allah islah etsin.
SilSevgiyle kalınç
utanç verici.........BURAK
YanıtlaSilHiç utanmayan ve aynı katliamları tekrarlayan o kadar çok insan (yaratık mı demeliyim?) varki dünyada.
SilBurakcığım sevgiler.
Of! Zannediyorum bir toplama kampını ziyaret edemem:(
YanıtlaSilİzlemesi bile son derece dehşet verici ama yitip gidenlere saygı ve unutulmamaları için ziyaret önemli gibi geliyor bana.
SilSevgi ve saygılar.
@Filmi izlerken dahi insanın kanını donduran olayların geçtiği gerçek mekânlar!..
YanıtlaSilİnsan bu kadar vahşi olabiliyor işte!.. Dersler alabildi mi insanlık!.. iktidar savaşlarının çirkinliği..faşizmin ve canavarlaşan emperyalizmin, kapitalizmin hem dünyayı hem de insanlığı nasıl kıskıvrak sardığı ve sonumuzu getirmek üzere olduğu...
AUSCHWİTZ-BİRKENAU TOPLAMA KAMPLARI - ibretlik bir yazı dizisi olmuş..
Okunmalı, sorgulanmalı, dersler çıkarılmalı..
Emeğinize sağlık Mehmet Bey...
Size ve ailenize güzel bir hafta-sonu,
ülkemize ve tüm dünyaya da aydınlık yarınlık diliyorum..
Acılar devam ediyor ne yazık ki. İbret alınsa bu çılgınlık devam eder mi? Ama hala insanlıktan ümidini kesenlerden değilim. Her sene sadece bu kampı 2 milyona yakın insan ziyaret ediyor. Umuyorum kendi nesillerine ve yakınlarına anlatacak bir şeyleri vardır.
SilGezi anılarını birazda araştırarak ve bilgi toplayarak yazdım. Okuyan kişilerin konuya bilgisi olsun istedim. Çok kişi tarafından okunsun isterim.
Sevgiler, saygılar
Ben okurken bile gözyaşlarımı tutamadım. Oraları gidip görünce nasıl etkilenir kimbilir insan ?
YanıtlaSilSağolun tanıtım için ...
Elbette ağlamak en insani duygulardan birisi. O acıları yaşayan insanlar için ne yapsak az. Ama en temel görevimiz unutmamak ve unutturmamak.
SilSevgi dileklerimle.