Koca Sinan, Selimiye ve Edirne için şunları söyler :
"Kalfalığımı İstanbul'daki Şehzade Camisi'nde yaptım. Ustalığımı da Süleymaniye Camisi'nde tamamladım. Fakat bütün gücümü bu Sultan Selim Han Camisi'ne sarfedip uzmanlığımı gösterdim ve anlattım. Öyle büyük bir Cami yaptım ki Edirne içinde bütün halkın beğenisine layıktır."
Edirne gezimizin en önemli duraklarından birisi de ülkemizde hemen herkesin bir şekilde duyduğu ve bildiği, bir kısmının da gezdiğine inandığım bir şaheser olan Selimiye Camii. Padişah 2. Selim’in Mimar Sinan’a yaptırdığı bu baş yapıt gerek Osmanlı mimarisinin ve gerekse ülkemizdeki eserlerin en başta gelenlerinden birisi. Kapısındaki kitabesine göre 1568 (Hicri:976) yılında başlanmıştır. Caminin 27 Kasım 1574 Cuma günü açılması planlanmışsa da ancak II. Selim'in ölümünün ardından 14 Mart 1575'te ibadete açılmıştır.
Mülkiyeti halen Sultan Selim Vakfı’ndadır. Bugün şehrin merkezinde bulunan caminin yapıldığı alanda inşasına Süleyman Çelebi döneminde başlanan, sonradan Yıldırım Bayezid'in geliştirdiği Edirne'nin ilk sarayı (Saray-ı elik) ve Baltacı Muhafızları haremi bulunmaktaydı. Bu alandan “Sarıbayır” veya “Kavak Meydanı” diye bahsedilir. Selimiye'nin bu meydanda yapılışını da yine Sultan II. Selim'in rüyasına bağlayanlar olmakla birlikte; "Mimar Sinan'ın yer seçiminde gelişigüzel davranmayıp bilinçli bir hesaplama içinde bulunduğu" görüşünü benimseyenler az değildir. Sinan bu seçimde Selimiye'nin merkezi bir yapı olma özelliğini dikkate alırken ustalığını ve hayal gücünü de kullanmıştır. Çok uzaklardan dört minaresi ile göze çarpan yapı, (aslında kaynaklar böyle diyor ama Edirne’ye giren otoyoldan bakıldığında, yakınlaşıncaya kadar sadece 2 minareli olarak gözüküyor) kurulduğu yerin seçimiyle, Mimar Sinan'ın aynı zamanda usta bir şehircilik uzmanı olduğunu da göstermektedir. Kesme taştan yapılan cami iç bölümüyle 1.620 m2'lik,tümüyle 2.475 m2'lik bir alanı kaplar. Mimarlık tarihinde en geniş mekana kurulmuş yapı olarak nitelenmektedir. Neden Edirne’de yapıldı?
Sultan’ın caminin yapılacağı şehir olarak neden Edirne'yi seçtiği kesin olarak bilinmemektedir. Belli başlı rivayetleri sıralayalım;
Evliya Çelebi Seyahatname adlı eserinde padişahın rüyasında İslam peygamberi Muhammed'i gördüğünü ve onun kendisinden Kıbrıs'ın fethi anısına bir cami yaptırmasını istediğini yazıyor. Ancak caminin yapımına başlanmasından üç yıl sonra 1571'de fethedildiği bilindiğinden bu iddianın doğruluk payı yok kabul ediliyor.
Bu konudaki daha gerçekçi yorumlarda ise o dönemde İstanbul'da yeni bir büyük camiye ihtiyaç duyulmadığı, Edirne'nin Rumeli'deki Osmanlı egemenliğinin merkezi konumunda olduğu ve Selim'in gençlik yıllarından beri şehre ayrı sevgi beslediğine dikkat çekilir.
Bir başka yoruma göre, Sultan İkinci Selim, 22 Haziran 1567'de İstanbul'dan Edirne'ye gelmiş ve Avusturyalılarla yapılan barış anlaşmasına kadar burada kalmıştır. Caminin yapım kararının o günlerde verildiğini söyleyenler vardır.
Bir başka anlatıma göre ise Türkler tarafından "Seddi İslam" olarak algılanan Edirne'nin seçilmesinde padişahın gördüğü bir rüya rol oynamıştır. Buna göre Hz. Muhammet, bu rüyada Padişaha Edirne'yi ve şimdiki yeri işaret etmiştir.
Diğer yandan, İkinci Selim'in kentle ilgisinin gençlik yıllarında başladığı, Kanuni'nin İran Seferine çıkarken onu tahtının korunması için Edirne'de bıraktığını ve Padişahın Edirne'ye özel bir sevgiyle bağlı olduğunu hatırlatarak; Edirne tercihinin bu durumdan etkilendiğini ileri sürenler vardır. Bunun nedenini o dönemde İstanbul'da uygun bir arsa bulunmayışıyla açıklayan değerlendirmelere de rastlanılmaktadır.
Hangi rivayeti kabul ederseniz edin sonuçta bu güzel şehre böyle bir eserin yapılmasına ne vesile oldu ise şükran duymak gerekiyor galiba.
"TAŞ DEHAYA ULAŞTI DEHA TAŞ KESİLDİ!"
Selimiye, varlığı ile, Türk Tarihindeki Edirne'ye güç katarak Ona simgesel bir nitelik kazandırmıştır. Yalnız zamanımızın araştırmacıları değil, eski yazarlar da Selimiye'nin bir başyapıt olduğu konusunda birleşirler.
Ernst Diez bu cami için şunları söyler: "Selimiye; mekan büyüklük, yükseklik, topluluk ve ışık etkisi bakımından yeryüzündeki bütün yapılardan üstündür."
Bu cami Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'daki gücünün hala devam ettiği 16. yüzyıldaki politik egemenliğini de vurgulayan "son sultan yapısıdır".
Bir başka anlatımla Selimiye, Osmanlı Mimari Söyleminin ideal bir ifadesidir. Günün her saatinde kullanılan bu "Kent Tacı" politik gücün dini yapıda somutlaşan gösterisi anlamında, simgesel bir amacı da yerine getirir.
Selimiye'nin Yapı Malzemeleri
Edirne piyasasından sağlanmıştır. İnşaata ilişkin belgelerde, Enez'den bazı direklerin, Fere'den bir renkli Taşocağı ürünlerinin ayrıca, Marmara Adası'ndan ve Kavala'dan mermer getirildiği yazmaktadır. Evliya Çelebi, beyaz mermerden yapılan avlu için Atina'dan ve Temaşalık denen bir yerden gelen altı sütundan söz eder. Yine Evliya Çelebi Kıbrıs'tan ve Hüdavendigar Sancağı'nın Aydıncık Kasabasından Getirilen diğer sütunların birer Mısır Hazinesi kadar harcama yapmayı gerektirdiğini belirtir. Bazı Kaynaklarda Selimiye Caminin yapım masrafının Kıbrıs'ın Fethinden elde edilen gelirle karşılandığı da söylenmektedir. MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Kubbe
"Aslında büyük mekan yapıları için Kubbeler, giderek, hem bir baş öğe olmuşlar; hem de göğün, tanrının, politik gücün ve kent fizyonomilerinin simgesi haline gelmişlerdir."
Selimiye'nin kubbesi bu anlamda ve Sanayi öncesi mimaride tek kubbeli Mekan yapılarının gelişmesini en son noktasına ulaştıran bir "doruk nokta" olarak kabul edilir.
Bir tepe üzerinde bulunan Selimiye'de daha önceki hiçbir camide ya da antik çağ mabedinde görülmemiş bir teknik kullanılmıştır. Daha önceki kubbeli yapılarda, asıl kubbe kademeli yarım kubbelerin üzerinde yükselmesine rağmen, Selimiye Camii 43,25 metre yüksekliğinde, 31,25 metre, çapında, tek bir lebi ile örtülmüştür. Kubbe 8 sütuna dayanan bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Kasnak, filayaklarına 6 metre genişliğinde kemerlerle bağlıdır. Sinan, bu şekilde örttüğü iç mekana verdiği genişlik ve ferahlıkla birlikte mekanın bir kerede kolayca anlaşılmasını sağlar. Kubbe aynı zamanda camiinin dış görünüşünün ana hatlarını da belirler.
Kubbedeki kalem işi süslemeler 1978-1985 yılları arasında restore edilmişlerdir.
Caminin dört köşesinde bulunan her biri özel üç şerefeli 380 santimetre çapındaki minareler 70,89 metre yüksekliğindedir. Minarelerin alem dahil yükseklikleri bazı kaynaklara göre 84, bazılarına göreyse 85 metredir. (Selimiye'den yüksek tek minare ise Delhi'deki Kutb-Minar'dır. Ancak bu minare Selimiye minarelerine göre çok kalındır.)
Cümle kapısının iki yakınındaki minarelerin şerefelerine üç ayrı yoldan çıkılır. Diğer iki minare tek merdivenlidir. Öndeki iki minarenin taş oymaları çukur, ortadaki minarelerin oymaları ise kabarıktır. Minarelerin kubbeye yakın olması, camiyi göğe doğru uzanıyormuş gibi gösterir. Bu caminin en büyük özelliği Edirne'nin her tarafından görülmesidir.
İç Süslemeler
Caminin mermer, çini ve hat işçilikleri de önemlidir. Yapının içi İznik çinileriyle süslüdür. Büyük kubbenin tam altındaki hünkar mahfili, 12 mermer sütunludur ve 2 metre yüksekliktedir. Çinilerin bir kısmı 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında, Rus generali Mihail Skobelev tarafından sökülerek Moskova'ya götürülmüştür. Yapının çini süslemelerinin, Osmanlı ve dünya sanatında ayrı bir yeri vardır. XVI. yy çiniciliğinin en güzel örnekleri olan bu çiniler, sır altı tekniğinde olup İznik'te yapılmıştır. Mihrap duvarı, minber köşk duvarı, Hünkar Mahfili duvarlar, kadınlar mahfili, kemer köşelikleri, kıble yönündeki pencere alınlıkları çinilerle bezenmiştir. Mihrap duvarındaki büyük çini panolarda al, mavi çiçek ve yaprak süslemeler, pencere üstlerinde lacivert üzerine ak, sülüs elham suresi yazılı kartuşlar, en üstte de geniş bir ayet bordürü yer alır. Minber Köşkündeki çini pano, lacivert üzerine ortada kırmızı, ak bahar çiçekli ağaç altında yaprak, sümbül ve lalelerle bezenmiştir.
Ahşap Üstü Kalem İşleri ve Çark-ı Felek
Ahşap üstü kalem işleri, sıva üstü kalem işlerinden sonra Osmanlılarda çok uygulanan bir tekniktir. Bu teknik; sıva üstü işlere göre daha dayanaklıdır ve günümüze hiç Restore edilmeden ulaşan 500 yıllık örnekleri vardır. Bunun nedeni Dış etkenlerden korunan yerlere uygulanması ve yapıldıktan sonra nakışlar üstüne bir sır tabakası çekilmesidir. Bu işlere lake adı da verilir ki sır tabakası olarak, inceltilmiş beziryağı veya vernik kullanılır.
Mihrab
Camilerde yönelilen taraftaki (yani kible) duvarda bulunan ve imamlık Edene ayrılmış olan oyuk, (girintili yer anlamına gelen mihrab), Selimiye'de tamamen mermerden yapılmıştır. Kabartma çiniler ile süslenmiş Amen ve Resulü ile Fatiha suresi işlenmiştir. Çini kaplama camide görsel bir odak yaratmıştır. Mihrab duvarındaki girinti, boyutları ve yarım kubbe örtüsüyle Selimiye mekanına etkili bir kimlik kazandırır.
Hünkar Mahfili
Hünkar mahfili zenginliği ve çeşitliliği ile ilgi çeker. Mermer mihrabın sivri kemerli alınlığında lacivert üzerine ak sülüsle, ayet yazısı göze çarpar. Bu bölümde kırmızı, mavi, yeşil renkli şakayıklar, bahar ağaçları, ak üzerine iri mavi rozetli ve çevresi çiçekli panolar, baklava biçimi yapraklar arasında karanfiller ve bahar dalları XVI.yy çinilerinin en güzel örnekleridir. Hünkar mahfili çinileri arasında, bir Saraydan getirilerek buraya sonradan konmuş olabileceği düşünülen iki elma ağacının oluşturduğu elmalı panonun Osmanlı çinilerinde özgün süsleme olarak ayrı bir değeri vardır. Bu bölümde sivri kemerli pencere alınlıklarında, lacivert üzerine ak sülüsle ayetler ve iki pencere arasında tepede yine lacivert üzerine ak kufi yazılı kare pano da ilgi çeker. Hünkar mahfili duvarlarının yarısını kaplayan bu çiniler, mihrap çinilerinden daha niteliklidir. Ancak, düzenleme ve anıtsallık yönünden daha yalındır. Kubbe Altında Müezzinler Mahfeli
Kandiller ve Pencereler
"Kalfalığımı İstanbul'daki Şehzade Camisi'nde yaptım. Ustalığımı da Süleymaniye Camisi'nde tamamladım. Fakat bütün gücümü bu Sultan Selim Han Camisi'ne sarfedip uzmanlığımı gösterdim ve anlattım. Öyle büyük bir Cami yaptım ki Edirne içinde bütün halkın beğenisine layıktır."
Edirne gezimizin en önemli duraklarından birisi de ülkemizde hemen herkesin bir şekilde duyduğu ve bildiği, bir kısmının da gezdiğine inandığım bir şaheser olan Selimiye Camii. Padişah 2. Selim’in Mimar Sinan’a yaptırdığı bu baş yapıt gerek Osmanlı mimarisinin ve gerekse ülkemizdeki eserlerin en başta gelenlerinden birisi. Kapısındaki kitabesine göre 1568 (Hicri:976) yılında başlanmıştır. Caminin 27 Kasım 1574 Cuma günü açılması planlanmışsa da ancak II. Selim'in ölümünün ardından 14 Mart 1575'te ibadete açılmıştır.
Mülkiyeti halen Sultan Selim Vakfı’ndadır. Bugün şehrin merkezinde bulunan caminin yapıldığı alanda inşasına Süleyman Çelebi döneminde başlanan, sonradan Yıldırım Bayezid'in geliştirdiği Edirne'nin ilk sarayı (Saray-ı elik) ve Baltacı Muhafızları haremi bulunmaktaydı. Bu alandan “Sarıbayır” veya “Kavak Meydanı” diye bahsedilir. Selimiye'nin bu meydanda yapılışını da yine Sultan II. Selim'in rüyasına bağlayanlar olmakla birlikte; "Mimar Sinan'ın yer seçiminde gelişigüzel davranmayıp bilinçli bir hesaplama içinde bulunduğu" görüşünü benimseyenler az değildir. Sinan bu seçimde Selimiye'nin merkezi bir yapı olma özelliğini dikkate alırken ustalığını ve hayal gücünü de kullanmıştır. Çok uzaklardan dört minaresi ile göze çarpan yapı, (aslında kaynaklar böyle diyor ama Edirne’ye giren otoyoldan bakıldığında, yakınlaşıncaya kadar sadece 2 minareli olarak gözüküyor) kurulduğu yerin seçimiyle, Mimar Sinan'ın aynı zamanda usta bir şehircilik uzmanı olduğunu da göstermektedir. Kesme taştan yapılan cami iç bölümüyle 1.620 m2'lik,tümüyle 2.475 m2'lik bir alanı kaplar. Mimarlık tarihinde en geniş mekana kurulmuş yapı olarak nitelenmektedir. Neden Edirne’de yapıldı?
Sultan’ın caminin yapılacağı şehir olarak neden Edirne'yi seçtiği kesin olarak bilinmemektedir. Belli başlı rivayetleri sıralayalım;
Evliya Çelebi Seyahatname adlı eserinde padişahın rüyasında İslam peygamberi Muhammed'i gördüğünü ve onun kendisinden Kıbrıs'ın fethi anısına bir cami yaptırmasını istediğini yazıyor. Ancak caminin yapımına başlanmasından üç yıl sonra 1571'de fethedildiği bilindiğinden bu iddianın doğruluk payı yok kabul ediliyor.
Bu konudaki daha gerçekçi yorumlarda ise o dönemde İstanbul'da yeni bir büyük camiye ihtiyaç duyulmadığı, Edirne'nin Rumeli'deki Osmanlı egemenliğinin merkezi konumunda olduğu ve Selim'in gençlik yıllarından beri şehre ayrı sevgi beslediğine dikkat çekilir.
Bir başka yoruma göre, Sultan İkinci Selim, 22 Haziran 1567'de İstanbul'dan Edirne'ye gelmiş ve Avusturyalılarla yapılan barış anlaşmasına kadar burada kalmıştır. Caminin yapım kararının o günlerde verildiğini söyleyenler vardır.
Bir başka anlatıma göre ise Türkler tarafından "Seddi İslam" olarak algılanan Edirne'nin seçilmesinde padişahın gördüğü bir rüya rol oynamıştır. Buna göre Hz. Muhammet, bu rüyada Padişaha Edirne'yi ve şimdiki yeri işaret etmiştir.
Diğer yandan, İkinci Selim'in kentle ilgisinin gençlik yıllarında başladığı, Kanuni'nin İran Seferine çıkarken onu tahtının korunması için Edirne'de bıraktığını ve Padişahın Edirne'ye özel bir sevgiyle bağlı olduğunu hatırlatarak; Edirne tercihinin bu durumdan etkilendiğini ileri sürenler vardır. Bunun nedenini o dönemde İstanbul'da uygun bir arsa bulunmayışıyla açıklayan değerlendirmelere de rastlanılmaktadır.
Hangi rivayeti kabul ederseniz edin sonuçta bu güzel şehre böyle bir eserin yapılmasına ne vesile oldu ise şükran duymak gerekiyor galiba.
"TAŞ DEHAYA ULAŞTI DEHA TAŞ KESİLDİ!"
Selimiye, varlığı ile, Türk Tarihindeki Edirne'ye güç katarak Ona simgesel bir nitelik kazandırmıştır. Yalnız zamanımızın araştırmacıları değil, eski yazarlar da Selimiye'nin bir başyapıt olduğu konusunda birleşirler.
Ernst Diez bu cami için şunları söyler: "Selimiye; mekan büyüklük, yükseklik, topluluk ve ışık etkisi bakımından yeryüzündeki bütün yapılardan üstündür."
Bu cami Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'daki gücünün hala devam ettiği 16. yüzyıldaki politik egemenliğini de vurgulayan "son sultan yapısıdır".
Bir başka anlatımla Selimiye, Osmanlı Mimari Söyleminin ideal bir ifadesidir. Günün her saatinde kullanılan bu "Kent Tacı" politik gücün dini yapıda somutlaşan gösterisi anlamında, simgesel bir amacı da yerine getirir.
Selimiye'nin Yapı Malzemeleri
Edirne piyasasından sağlanmıştır. İnşaata ilişkin belgelerde, Enez'den bazı direklerin, Fere'den bir renkli Taşocağı ürünlerinin ayrıca, Marmara Adası'ndan ve Kavala'dan mermer getirildiği yazmaktadır. Evliya Çelebi, beyaz mermerden yapılan avlu için Atina'dan ve Temaşalık denen bir yerden gelen altı sütundan söz eder. Yine Evliya Çelebi Kıbrıs'tan ve Hüdavendigar Sancağı'nın Aydıncık Kasabasından Getirilen diğer sütunların birer Mısır Hazinesi kadar harcama yapmayı gerektirdiğini belirtir. Bazı Kaynaklarda Selimiye Caminin yapım masrafının Kıbrıs'ın Fethinden elde edilen gelirle karşılandığı da söylenmektedir. MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Yapıyı, kubbe kasnağında 32 küçük
pencereyle, yüzlerdeki üst üste 6 dizide çok sayıdaki pencere aydınlatmaktadır.
Mimar Sinan'ın yarattığı 8 dayanaklı cami planının en başarılı örneğidir.
Önünde 18 kubbe ve 16 sütunla
çevrili revak bulunmaktadır. Ortada, mermerden zarif bir şadırvan vardır. Son
Cemaat yeri, kalın yuvarlak 6 sütun üzerine 5 kubbelidir. Mermer işlemeli giriş
kapısının üzerindeki kubbe yivli, diğerleri düzdür. Caminin 3.80 m. çapında,
70.89 m. yüksekliğindeki üçer şerefeli dört zarif minaresi vardır. Giriş
yönündekilerle şerefelere tek yolla, diğer ikisinde ise üç şerefeye ayrı ayrı
yollardan çıkılmaktadır.
"Aslında büyük mekan yapıları için Kubbeler, giderek, hem bir baş öğe olmuşlar; hem de göğün, tanrının, politik gücün ve kent fizyonomilerinin simgesi haline gelmişlerdir."
Selimiye'nin kubbesi bu anlamda ve Sanayi öncesi mimaride tek kubbeli Mekan yapılarının gelişmesini en son noktasına ulaştıran bir "doruk nokta" olarak kabul edilir.
Bir tepe üzerinde bulunan Selimiye'de daha önceki hiçbir camide ya da antik çağ mabedinde görülmemiş bir teknik kullanılmıştır. Daha önceki kubbeli yapılarda, asıl kubbe kademeli yarım kubbelerin üzerinde yükselmesine rağmen, Selimiye Camii 43,25 metre yüksekliğinde, 31,25 metre, çapında, tek bir lebi ile örtülmüştür. Kubbe 8 sütuna dayanan bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Kasnak, filayaklarına 6 metre genişliğinde kemerlerle bağlıdır. Sinan, bu şekilde örttüğü iç mekana verdiği genişlik ve ferahlıkla birlikte mekanın bir kerede kolayca anlaşılmasını sağlar. Kubbe aynı zamanda camiinin dış görünüşünün ana hatlarını da belirler.
Kubbedeki kalem işi süslemeler 1978-1985 yılları arasında restore edilmişlerdir.
Minareler
Caminin kareye yakın ve enine dikdörtgen planlı, dört köşesinde Bulunan minareler yapıyı çevreleyen ve büyük kubbeyi kucaklayan bir görünüm sunar. Böylece minareler merkezi bir planı vurgularken yapıya Dikeylik özelliği de katarlar. Caminin dört köşesinde bulunan her biri özel üç şerefeli 380 santimetre çapındaki minareler 70,89 metre yüksekliğindedir. Minarelerin alem dahil yükseklikleri bazı kaynaklara göre 84, bazılarına göreyse 85 metredir. (Selimiye'den yüksek tek minare ise Delhi'deki Kutb-Minar'dır. Ancak bu minare Selimiye minarelerine göre çok kalındır.)
Cümle kapısının iki yakınındaki minarelerin şerefelerine üç ayrı yoldan çıkılır. Diğer iki minare tek merdivenlidir. Öndeki iki minarenin taş oymaları çukur, ortadaki minarelerin oymaları ise kabarıktır. Minarelerin kubbeye yakın olması, camiyi göğe doğru uzanıyormuş gibi gösterir. Bu caminin en büyük özelliği Edirne'nin her tarafından görülmesidir.
Caminin mermer, çini ve hat işçilikleri de önemlidir. Yapının içi İznik çinileriyle süslüdür. Büyük kubbenin tam altındaki hünkar mahfili, 12 mermer sütunludur ve 2 metre yüksekliktedir. Çinilerin bir kısmı 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında, Rus generali Mihail Skobelev tarafından sökülerek Moskova'ya götürülmüştür. Yapının çini süslemelerinin, Osmanlı ve dünya sanatında ayrı bir yeri vardır. XVI. yy çiniciliğinin en güzel örnekleri olan bu çiniler, sır altı tekniğinde olup İznik'te yapılmıştır. Mihrap duvarı, minber köşk duvarı, Hünkar Mahfili duvarlar, kadınlar mahfili, kemer köşelikleri, kıble yönündeki pencere alınlıkları çinilerle bezenmiştir. Mihrap duvarındaki büyük çini panolarda al, mavi çiçek ve yaprak süslemeler, pencere üstlerinde lacivert üzerine ak, sülüs elham suresi yazılı kartuşlar, en üstte de geniş bir ayet bordürü yer alır. Minber Köşkündeki çini pano, lacivert üzerine ortada kırmızı, ak bahar çiçekli ağaç altında yaprak, sümbül ve lalelerle bezenmiştir.
Ahşap Üstü Kalem İşleri ve Çark-ı Felek
Ahşap üstü kalem işleri, sıva üstü kalem işlerinden sonra Osmanlılarda çok uygulanan bir tekniktir. Bu teknik; sıva üstü işlere göre daha dayanaklıdır ve günümüze hiç Restore edilmeden ulaşan 500 yıllık örnekleri vardır. Bunun nedeni Dış etkenlerden korunan yerlere uygulanması ve yapıldıktan sonra nakışlar üstüne bir sır tabakası çekilmesidir. Bu işlere lake adı da verilir ki sır tabakası olarak, inceltilmiş beziryağı veya vernik kullanılır.
Mihrab
Camilerde yönelilen taraftaki (yani kible) duvarda bulunan ve imamlık Edene ayrılmış olan oyuk, (girintili yer anlamına gelen mihrab), Selimiye'de tamamen mermerden yapılmıştır. Kabartma çiniler ile süslenmiş Amen ve Resulü ile Fatiha suresi işlenmiştir. Çini kaplama camide görsel bir odak yaratmıştır. Mihrab duvarındaki girinti, boyutları ve yarım kubbe örtüsüyle Selimiye mekanına etkili bir kimlik kazandırır.
Hünkar Mahfili
Hünkar mahfili zenginliği ve çeşitliliği ile ilgi çeker. Mermer mihrabın sivri kemerli alınlığında lacivert üzerine ak sülüsle, ayet yazısı göze çarpar. Bu bölümde kırmızı, mavi, yeşil renkli şakayıklar, bahar ağaçları, ak üzerine iri mavi rozetli ve çevresi çiçekli panolar, baklava biçimi yapraklar arasında karanfiller ve bahar dalları XVI.yy çinilerinin en güzel örnekleridir. Hünkar mahfili çinileri arasında, bir Saraydan getirilerek buraya sonradan konmuş olabileceği düşünülen iki elma ağacının oluşturduğu elmalı panonun Osmanlı çinilerinde özgün süsleme olarak ayrı bir değeri vardır. Bu bölümde sivri kemerli pencere alınlıklarında, lacivert üzerine ak sülüsle ayetler ve iki pencere arasında tepede yine lacivert üzerine ak kufi yazılı kare pano da ilgi çeker. Hünkar mahfili duvarlarının yarısını kaplayan bu çiniler, mihrap çinilerinden daha niteliklidir. Ancak, düzenleme ve anıtsallık yönünden daha yalındır. Kubbe Altında Müezzinler Mahfeli
Müezzinler Mahfeli, namaz
kılınırken Müezzinlerin (yani ezan okuyanların) Imamın tekbirlerini, arka
saflara duyurmak için, tekrarladıkları yerdir. Bazıları zeminden bir kaç karış
kadar yüksek bir sofa halinde; bazıları da 2-3 m. kadar yüksekçe olup kagir
olanların mermer ayaklar üzerine, ahşap olanları ise direkler üzerine
oturtulmuştur. Selimiye'deki müezzinler mahfeli, iç mekana girildiğinde büyük
kapı karşısında ve kubbenin tam altında bulunmaktadır.
Bazı yorumcular bu konumu
nedeniyle Mahfeli Mimar Sinan'ın tarzı olarak kabul etmezler. Çünkü mahfel, bu
haliyle, namaz kılanların mihrabı görmelerine engel teşkil etmektedir. Selimiye
Müezzinler Mahfelinin yüksekliği 18m. boyutları ise 6x6 olup; 11 mermer ayak
üzerine kondurulmuş bir ahşap yapıdır.
Dört tarafı orjinal ceviz
korkuluklarla çevrilmiştir. 1950 yılındaki restorasyon sırasında iskelenin
çökmesi korkuluklarda Büyük hasar meydana getirmişse de kırılan parçalar daha
sonra yenilenmiştir. Orjinal ceviz parmaklıklardaki elma ağacından kakma fletolar
ve açık Yeşil, açık kırmızı, koyu yeşil gri boyalar; 1984 yılında yapılan son
Restorasyonda ortaya çıkmıştır.
Şadırvandan
Akan Zemzem Suyu
Müezzinler Mahfelinin tam altında
bulunan şadırvancık, Mermerdir. Evliya Çelebi bu şadırvanın havuzunu Bursa Ulu
Cami Havuzuna benzetmektedir. Halk arasında şadırvandan akan suyun zemzem Suyu
olduğuna inanılır.
Kandiller ve Pencereler
Caminin minarelerinden sonra yapılan bezemesinde; en önemli ve ilgi çeken öğelerin pencereler ve örtüden inen kandiller olduğu kabul edilir. Bazı pencerelerin üstünde eski yazıyla; "Allah göklerin ve yerin Nurudur" yazar.
“Ters Lale” motifi
Caminin müezzin mahfilinin mermer ayaklarından birinin altında ters bir lale motifi bulunmaktadır. Rivayete göre, caminin yapılacağı arsa üzerinde bir lale bahçesi bulunmaktaydı. Bu arsanın sahibi, başlarda arsasının satılmasını istememiştir. En sonunda, Mimar Sinan'dan camide bir lale motifi olmasını isteyerek arsasını satmıştır. Mimar Sinan da lale motifini ters olarak yapmıştır. Lale motifi bu arsada bir lale bahçesi olduğunu, ters olması ise sahibinin tersliğini temsil etmektedir .
Bazılarına göre caminin yapımında çalışan kör bir ustanın ürünü olan bu lale için, halk arasında, başka inançlar da vardır. Örneğin, Allah ve lale sözcüklerinde aynı harfler bulunması nedeniyle bu çiçeğe Mistik bir anlam kazandırılmış ve kutsal sayılmıştır. Ayrıca eski Harflerle yazılmış lale sözcüğü tersten okunduğunda Osmanlıların Kutsal alameti olan hilal okunur.
Bir başka yaklaşım da Mimar Sinan'ın o günlerde hastalanan ve ölen Torunu Fatma ile ilgilidir. Buna göre zaten kalın boğumuyla yeteri Kadar bozulmuş lale motifi Sinan'ın torunuyla ilgilendiği ve moralinin Bozuk olduğu günlerde bir kalfa tarafından kondurulmuştur.
Selimiye'deki ters lale motifi, ziyaretçilerce, günümüzde de en çok Merak edilen cami öğelerinden biridir ve farklı söylenceleri olma özelliğini sürdürmektedir. Ters lale Dahil Selimiye Çinilerinde 101 Ayrı Lale Motifi Kullanılmıştır.
Avlu
Avlu yaklaşık birbirine eş iki Dikdörtgen alandan oluşur. Avluya giren kapıların en görkemlisi batı yönüne açılır. Buradaki kapıdan girildiğinde beyaz mermerden çatısız ve çanak şeklinde bir şadırvanla karşılaşılır. Bu onaltıgen şadırvan Osmanlı Mimarisi Klasik Döneminin en güzel tasarımlarından biridir. Şadırvanla avluda 18 kubbe 16 sütun bulunur. Selimiye'nin dış avlusu Camiyi üç taraftan çevirir. Caminin batıdaki büyük kapısıyla birlikte dört kapısı vardır. İç avlu, revaklar ve kubbelerle süslüdür. Avlunun ortasında mermerden özenle işlenmiş bir şadırvan vardır. Dış avluda ise sıbyan mektebi, darül kurra, darül hadis, medrese ve imaret bulunmaktadır. Sıbyan mektebi günümüzde çocuk kütüphanesi, medrese ise müze olarak kullanılmaktadır. Geçmişte cami meşalelerle aydınlatılmakta idi. Meşalelerden çıkan is, hava akımı oluşturmak üzere özel olarak yapılan bir delikten dışarı çıkmaktaydı. Bahçe kapılarının sayısı Sekizdir. Bunlardan Mimar Sinan Caddesi'ne doğru açılana, önceleri, Alay Kapısı; Kıble tarafındaki küçük kapıya; Dilenci Kapısı, doğuya dönük ortadakine de; Darphane Kapısı denmekteymiş... Cami terasının altında yer alan Arasta (çarşı), III.Murat zamanında Selimiye'ye vakıf olarak yaptırılmıştır. Mimarı Davut Ağa'dır.
Selimiye bahçesinde üç Anıt Ağaç (Londra ve Doğu Çınarı) bulunmaktadır.
1913 Bulgar İşgalinden Bir İz
1913 yılındaki Bulgar kuşatmasında camiye isabet eden top izlerinden biri hala görülebilir durumdadır. Sultan Mahfeli yönünde ve kubbecikte bulunan bu iz, 1930 yılında Atatürk'ün Edirne'ye yaptığı ziyarette Onun emriyle ve bir "ibret" olarak yerinde bırakılmıştır. Selimiye'ye İlişkin İnançlar ve Söylenceler
"Minarelere hangi yönden bakılırsa bakılsın iki adet görülür." değerlendirmesi yanlıştır. Minareler çok yerde üçer görülebilir.
Ters lale konusu yukarıda da değindiğimiz gibi çok yorumludur. Örneğin; Selimiye'nin yapıldığı yerin özel bir kişiye ait lale tarlası olduğu da kabul edilemez. Çünkü o Alan Edirne'de ilk Saray'a aittir.
Caminin altında kayıkla gezilebilecek oranda su bulunduğu kanıtlanamamıştır.
Diğer yandan halk arasında yaygın olarak şunlara inanılır:
"Cami kubbesi tektir çünkü Allah birdir. Camisi pencereleri beş 343.0 Kademelidir; çünkü, İslamın şartı beştir. Vaaz kürsülerinin dört oluşu 344.0 İslam'da dört mezhebin varlığına işaret eder. Selimiye Külliyesindeki 345.0 32 kapı, İslam'ın 32 farzıdır. İki minarede toplam altı yol oluşu, 346.0 imanın altı şartını işaret eder." Dünya Mirası Listesi
“Ters Lale” motifi
Caminin müezzin mahfilinin mermer ayaklarından birinin altında ters bir lale motifi bulunmaktadır. Rivayete göre, caminin yapılacağı arsa üzerinde bir lale bahçesi bulunmaktaydı. Bu arsanın sahibi, başlarda arsasının satılmasını istememiştir. En sonunda, Mimar Sinan'dan camide bir lale motifi olmasını isteyerek arsasını satmıştır. Mimar Sinan da lale motifini ters olarak yapmıştır. Lale motifi bu arsada bir lale bahçesi olduğunu, ters olması ise sahibinin tersliğini temsil etmektedir .
Bazılarına göre caminin yapımında çalışan kör bir ustanın ürünü olan bu lale için, halk arasında, başka inançlar da vardır. Örneğin, Allah ve lale sözcüklerinde aynı harfler bulunması nedeniyle bu çiçeğe Mistik bir anlam kazandırılmış ve kutsal sayılmıştır. Ayrıca eski Harflerle yazılmış lale sözcüğü tersten okunduğunda Osmanlıların Kutsal alameti olan hilal okunur.
Bir başka yaklaşım da Mimar Sinan'ın o günlerde hastalanan ve ölen Torunu Fatma ile ilgilidir. Buna göre zaten kalın boğumuyla yeteri Kadar bozulmuş lale motifi Sinan'ın torunuyla ilgilendiği ve moralinin Bozuk olduğu günlerde bir kalfa tarafından kondurulmuştur.
Selimiye'deki ters lale motifi, ziyaretçilerce, günümüzde de en çok Merak edilen cami öğelerinden biridir ve farklı söylenceleri olma özelliğini sürdürmektedir. Ters lale Dahil Selimiye Çinilerinde 101 Ayrı Lale Motifi Kullanılmıştır.
Avlu
Avlu yaklaşık birbirine eş iki Dikdörtgen alandan oluşur. Avluya giren kapıların en görkemlisi batı yönüne açılır. Buradaki kapıdan girildiğinde beyaz mermerden çatısız ve çanak şeklinde bir şadırvanla karşılaşılır. Bu onaltıgen şadırvan Osmanlı Mimarisi Klasik Döneminin en güzel tasarımlarından biridir. Şadırvanla avluda 18 kubbe 16 sütun bulunur. Selimiye'nin dış avlusu Camiyi üç taraftan çevirir. Caminin batıdaki büyük kapısıyla birlikte dört kapısı vardır. İç avlu, revaklar ve kubbelerle süslüdür. Avlunun ortasında mermerden özenle işlenmiş bir şadırvan vardır. Dış avluda ise sıbyan mektebi, darül kurra, darül hadis, medrese ve imaret bulunmaktadır. Sıbyan mektebi günümüzde çocuk kütüphanesi, medrese ise müze olarak kullanılmaktadır. Geçmişte cami meşalelerle aydınlatılmakta idi. Meşalelerden çıkan is, hava akımı oluşturmak üzere özel olarak yapılan bir delikten dışarı çıkmaktaydı. Bahçe kapılarının sayısı Sekizdir. Bunlardan Mimar Sinan Caddesi'ne doğru açılana, önceleri, Alay Kapısı; Kıble tarafındaki küçük kapıya; Dilenci Kapısı, doğuya dönük ortadakine de; Darphane Kapısı denmekteymiş... Cami terasının altında yer alan Arasta (çarşı), III.Murat zamanında Selimiye'ye vakıf olarak yaptırılmıştır. Mimarı Davut Ağa'dır.
Selimiye bahçesinde üç Anıt Ağaç (Londra ve Doğu Çınarı) bulunmaktadır.
1913 Bulgar İşgalinden Bir İz
1913 yılındaki Bulgar kuşatmasında camiye isabet eden top izlerinden biri hala görülebilir durumdadır. Sultan Mahfeli yönünde ve kubbecikte bulunan bu iz, 1930 yılında Atatürk'ün Edirne'ye yaptığı ziyarette Onun emriyle ve bir "ibret" olarak yerinde bırakılmıştır. Selimiye'ye İlişkin İnançlar ve Söylenceler
Halk arasında Selimiye'yi yüceltme arzusundan kaynaklanan söylencelerin bazıları zamanla inanç haline dönüşmüştür. Bunda bazı Yazı ve yazarların payı olduğu da söylenebilir. Bilimsel anlamda doğrulanmayan veya büsbütün yanlış olduğu ortaya konulan söylence ve inançlar için şu örnekler verilebilir:
Selimiye'nin kubbesi Ayasofya'dan büyük değildir. Ancak Mimar Sinan'ın Ağzından yazıldığı belirtilen "Tezkiret-i Bünyam"da Selimiye anlatılırken: "Kubbeyi, Ayasofya kubbesinden altı zira kadrin ve dört azra derinliğin ziyade eyledim." dediği belirtilir.
Gerçekten de Selimiye kubbesi yarıküre, Ayasofya kubbesi oval ve basıktır. Selimiye'nin kubbe çapı 31.22 m., Ayasofya'nın ise 30.90 ile 31.90 arasında değişen hafif oval bir kubbedir. Bu da hemen hemen Eş büyüklükte oldukları anlamına gelir. Mimar Sinan Selimiye'de Osmanlı Mimarisi'nin özlemini çektiği mekan bütünlüğünü gerçekleştirdiği için kendisiyle övünmektedir. Müezzinler Mahfeli altındaki şadırvandan akan su zemzem suyu değildir. Pencereleri 999 adet olmayıp "Eğer bin olsaydı Mekke yerine geçecekti." görüşü yanlıştır. Çünkü pencere sayısı söylenenin Neredeyse yarısı kadar olup haremde 342, harem avlusunda 42 pencere bulunmaktadır. Şerefe sayılarının toplam 12 oluşu İkinci Selim'in Padişahlık sıralamasındaki 12. yeriyle ilgilidir görüşü tartışmalara açıktır. Bazı tarihçiler I. Süleyman ve Musa Çelebi'yi
padişah kabul eder, bazıları etmez. İkinci Selim'in 12.ciliği ise, bu yaklaşımlara göre, değişmektedir
Selimiye Kıbrıs ganimetleriyle yapılmamıştır veya Padişah'ın rüyasında Kıbrıs'ı alırsam Edirne'de yaptıracağım." şeklinde Hz.Muhammed'e söz vermesiyle ilgili olamaz. Çünkü; caminin yapımı Kıbrıs'ın alınmasından önce başlamıştır. Selimiye'nin kubbesi Ayasofya'dan büyük değildir. Ancak Mimar Sinan'ın Ağzından yazıldığı belirtilen "Tezkiret-i Bünyam"da Selimiye anlatılırken: "Kubbeyi, Ayasofya kubbesinden altı zira kadrin ve dört azra derinliğin ziyade eyledim." dediği belirtilir.
Gerçekten de Selimiye kubbesi yarıküre, Ayasofya kubbesi oval ve basıktır. Selimiye'nin kubbe çapı 31.22 m., Ayasofya'nın ise 30.90 ile 31.90 arasında değişen hafif oval bir kubbedir. Bu da hemen hemen Eş büyüklükte oldukları anlamına gelir. Mimar Sinan Selimiye'de Osmanlı Mimarisi'nin özlemini çektiği mekan bütünlüğünü gerçekleştirdiği için kendisiyle övünmektedir. Müezzinler Mahfeli altındaki şadırvandan akan su zemzem suyu değildir. Pencereleri 999 adet olmayıp "Eğer bin olsaydı Mekke yerine geçecekti." görüşü yanlıştır. Çünkü pencere sayısı söylenenin Neredeyse yarısı kadar olup haremde 342, harem avlusunda 42 pencere bulunmaktadır. Şerefe sayılarının toplam 12 oluşu İkinci Selim'in Padişahlık sıralamasındaki 12. yeriyle ilgilidir görüşü tartışmalara açıktır. Bazı tarihçiler I. Süleyman ve Musa Çelebi'yi
padişah kabul eder, bazıları etmez. İkinci Selim'in 12.ciliği ise, bu yaklaşımlara göre, değişmektedir
"Minarelere hangi yönden bakılırsa bakılsın iki adet görülür." değerlendirmesi yanlıştır. Minareler çok yerde üçer görülebilir.
Ters lale konusu yukarıda da değindiğimiz gibi çok yorumludur. Örneğin; Selimiye'nin yapıldığı yerin özel bir kişiye ait lale tarlası olduğu da kabul edilemez. Çünkü o Alan Edirne'de ilk Saray'a aittir.
Caminin altında kayıkla gezilebilecek oranda su bulunduğu kanıtlanamamıştır.
Diğer yandan halk arasında yaygın olarak şunlara inanılır:
"Cami kubbesi tektir çünkü Allah birdir. Camisi pencereleri beş 343.0 Kademelidir; çünkü, İslamın şartı beştir. Vaaz kürsülerinin dört oluşu 344.0 İslam'da dört mezhebin varlığına işaret eder. Selimiye Külliyesindeki 345.0 32 kapı, İslam'ın 32 farzıdır. İki minarede toplam altı yol oluşu, 346.0 imanın altı şartını işaret eder." Dünya Mirası Listesi
28 Haziran
2011 Salı Günü, Paris’te yapılan UNESCO Dünya Mirası Komitesi toplantısında
Edirne Selimiye Cami ve Külliyesi’nin Dünya Mirası Listesi’ne adaylığını değerlendirdi
ve komite oybirliğiyle Selimiye Camii ve Külliyesi'nin Dünya Mirası Listesi'ne
girmesine karar verdi. Böylelikle Drina Köprüsünden sonra bir Osmanlı eseri
daha Dünya Mirası Listesi’ne girmiş oldu.
Faydalanılan kaynaklar:
Merhabalar.
YanıtlaSilEdirne'ye uğramadan transit geçmek zorunda kaldığımız için bu muhteşem eseri yakından görme ve inceleme fırsatını kaçırmıştım. Şu anda yaptığınız görsel ve yazılı paylaşımlarınızla nasıl bir fırsatı kaçırdığımı daha iyi anlıyorum. Bu güzel ve yararlı paylaşımınız için çok teşekkür ederim. Emeğinize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim.
Selam ve dualarımla birlikte Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Hayırlı ve bereketli bir Ramazan ayı geçirmenizi dilerim.
Tüm iyi dilekleriniz için teşekkür ediyorum.
Silbu denli büyük bir dünya şaheserine sahip olmak tüm halkımızın büyük övüncüdür. Gidip görmek mutluluğu her şeye değiyor. umarım tekrar fırsat yakalarsınız.
Sevgi ve en derin saygılarımla.
Bu saatlerde yatmış olurdum genelde ama sayfana uğrayıp böyle saatlerce okuyacağımı sonra düşünüp aklımca fikirler üreteceğimi hesaba katmamışım.. MUHTEŞEM bir bilgi sunmuşsun hepimize sevgili Mehmet Bilgehan. Gezdiğim gördüğüm halde göremediğim ve bilmediğim ne çok şey öğrendim.. Teşekkürler..
YanıtlaSilYakın zamandan beri gezi tanıtımlarım için biraz daha zaman harcayarak en azından kısa vadede gezme görme imkanı olmayanlar için daha kapsamlı bilgiler ile yazılarımı vermeye gayret ediyorum.
SilSizi uykusuz bırakacak denli bir beğeni sağladım ise kendimi mutlu sayarım. Çabalarımın destek ve karşılık bulması beni daha çok yazı için heveslendiriyor.
Değerli yorumunuza teşekkür ediyor, Sevgi ve en derin saygılarımı sunuyorum.