Edirne’nin Uzunköprü ilçesinde aynı adla
tanınan muhteşem bir köprü bulunmakta. Köprünün anlatım ve tanıtımına geçmeden
önce ilçenin tarihçesine değinelim.
"Anadolu illerinde boy atan, türeyen, çalı çırpı ve diken örneği devlet düşmanları doğru yoldaki sultanın eliyle bu suretle temizlenince, Rumeli yakasının düzenine eğilmek zamanı gelmiş bulunuyordu. Bu amaçla H.831 (M.1427) yılında padişahın (II.Murat), Gelibolu boğazından geçerek Edirne Kentine geldi ki, bu belde uğurlu ayaklarının getirdiği mutlulukla güzelliklerin durağı oldu.
Sancak beylerinden İshak beye yollanan bir fermanda, onun sayısız askerle Las (Sırp) diyarına akın salması, ülkenin değerli mallarını ganimet olarak toplayıp, din yolunda savaşanları beslemesi ve din uğruna düşen görevi yerine getirmesi istenmişti.
II.Murat o yılı anılan şehirde dinlenerek geçirirken Ergene Köprüsünün yapılması için bir buyrultu vermişti.
Söylendiğine göre Ergene köprüsünün bulunduğu yer vaktiyle cengelistan (sık orman) imiş. Ve bucağı batak, ormanlık yöreleri ise haramilere sığınak olurmuş. Bu ormanlıkta gizlenen yan kesiciler, her an gelen giden yolcuların yollarını keser, nice günahsızları öldürürlermiş. Hiç bir gün geçmezmiş ki bu korkulu ve tehlikeli yerde bir nice çaresiz zulüm kılıcıyla doğranmamış ve varlıkları parçalanmamış olsun. İşte bu nedenle aydın yolları tutan padişah, cana kıyan yollarda keder dikenlerini kaldırmak üzere ve pek çok paralar sarf ederek, önce bölgeyi temizletti. Orasını konaklayacak düzenli bir yer haline getirdi. Yüz yetmiş dört yüksek kemer üzerine uzatılmış eşsiz bir köprü yaptırdı ki, cihana örnek oldu"
Günümüzde halen, Avrupa ile Anadolu arasında ki
karayolu ulaşımında önemli bir geçiş noktası olma özelliğini taşıyan köprü, 570
yıllık ömrü boyunca sadece üç büyük onarım görmüştür. 1820 yılında yapılan
onarımda taşkınlar ile zarar gören iki göz birleştirilmiştir. Bu onarım öncesi
174 olan kemer sayısı onarım sonrası 173 olmuştur. Köprü ayrıca ve 1903 ve 1960
yıllarında da onarılmıştır.
MİMARİ
YAPISI
İLÇENİN KURULUŞU
İlçe, tarih kaynaklarına göre Sultan II.
Murat tarafından Ergene Şehri adı ile kuruldu. Uzunköprü ile ilgili, ilk yazılı
metin, Sultan II. Murad’ın vakfiyesi, “Vakfı Sultan Murad Der Ergene” başlığını
taşır.
Hoca Sadettin Tacü’t
Tevarih (C.II.S.164) adlı yapıtında
“…Orasını konaklanacak düzenli bir yer
haline getirdi. 174 yüksek kemer üzerine eşsiz bir köprü yaptırdı ki, cihana
örnek oldu. Köprünün bir başında ERGENE adı ile anılan bir kasaba kondurup.”
diyerek, yeni kurulan bu kasabanın adını
Ergene olduğunu belirtir. İlçe, Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar bu adla
anıldı.
Kanuni’nin sadrazamı Mustafa Paşa 1529’da
Mimar Sinan’a Bulgaristan‘da Meriç üzerinde yirmi kemerli Cisr-i Mustafa Paşa
köprüsünü yaptırdı. Bu köprünün başındaki kasabaya da “Cisr-i Mustafa Paşa kazası”
dendi.
Edirne sancağına bağlı, köprülü olan bu
iki kasabada, karışıklıkları önlemek amacı ile Ergene Kentinin adı “Cisr-i
Ergene’ye çevrildi. Ancak, halk bu değişikliği hiçbir zaman kabul
etmeyerek günlük yaşamında kullanmadı, “Uzunköprü” adını benimsedi.
Ünlü seyyahlardan A.Dela Motraye, Avrupa,
Asya ve Afrika adlı Seyahatnamesinde, 1727 yılında Cisr-i Ergene’ye
gelindiğini, Türkler bu kasabaya “Usun Kupru” (Uzunköprü) dediklerini
yazar. Keçecizade İzzet Molla da 1820’de Keşan sürgününden dönerken
Uzunköprü’den geçer, Mihnetkeşan adlı yapıtında,
“Azimet
edüb niyet üzre heman
Görüldü
Uzunköprü çün ab-ı revan” der.
Keçecizade İzzet Molla da halkın
benimsediği Uzunköprü adını kullandı. 1873 yılında Uzunköprü’den demir yolu
geçer. Cisr-i Ergene olduğu halde, yeni istasyon binasına “Uzunköprü” levhası
asılmış ve tren tarifelerinde de Uzunköprü yazılmıştı. Sonuçta, 1917 yılında
çıkan Devlet Salnamesinde, ilçenin resmi adı Cisr-i Ergene bırakılmış ve halkın
benimsediği Uzunköprü adı kabul edilmiş oldu. Ancak 1920 yılında Uzunköprü’yü
işgal eden Yunanlar kentin adını Makrifere’ye çevrildi. 2 yıldan fazla bu
adla anıldı. 18 Kasım 1922’de kurtuluştan sonra kent Uzunköprü olan özgün
adına kavuştu.
Ergene Köprüsünün Yapımı
Ergene köprüsü,
yukarıda değindiğimiz gibi ilçenin kuruluşu sırasında 15 nci yüzyılda (1443-1444)
II. Sultan Murat tarafından yaptırılmıştır. O dönemde dünyada eşi bulunmayan bu
büyüklükteki (1238 m. 55 cm. , 174 kemerli) ilk köprüdür.
Yapılan bu köprü, döneminin siyasi hareketlenmesi
bakımından oldukça stratejiktir. Çünkü, Edirne 1361 yılında (bazı kaynaklar
1371’e kadar farklılık göstermektedir) Osmanlı devletinin başkenti olmuştur.
Balkanlardaki Osmanlı akınları artık Edirne'den yönlendirilmektedir. Başkent
Edirne'yi Anadolu yakasına bağlayan Gelibolu-Edirne kara yolu'dur. İstanbul hala,
Bizanslıların elindedir. Uzunköprü yöresindeki Ergene ırmağı çok önemli bir geçit
yeridir. Ancak özellikle, ilkbahar ve
kış aylarında nehrin taşması nedeni ile Gelibolu-Edirne yolu aylarca kapalı
kalmaktadır. Ordular Çanakkale boğazından Anadolu'ya kolayca geçebildikleri
halde taşmış bir Ergene nehrinde aylarca beklemek durumunda kalmaktadırlar.
Ergene köprüsünün kuruluşunu Hoca Sadettin ünlü Tacü't
Tevarih (C.II.S.164) adlı kitabında şöyle anlatmaktadır;"Anadolu illerinde boy atan, türeyen, çalı çırpı ve diken örneği devlet düşmanları doğru yoldaki sultanın eliyle bu suretle temizlenince, Rumeli yakasının düzenine eğilmek zamanı gelmiş bulunuyordu. Bu amaçla H.831 (M.1427) yılında padişahın (II.Murat), Gelibolu boğazından geçerek Edirne Kentine geldi ki, bu belde uğurlu ayaklarının getirdiği mutlulukla güzelliklerin durağı oldu.
Sancak beylerinden İshak beye yollanan bir fermanda, onun sayısız askerle Las (Sırp) diyarına akın salması, ülkenin değerli mallarını ganimet olarak toplayıp, din yolunda savaşanları beslemesi ve din uğruna düşen görevi yerine getirmesi istenmişti.
II.Murat o yılı anılan şehirde dinlenerek geçirirken Ergene Köprüsünün yapılması için bir buyrultu vermişti.
Söylendiğine göre Ergene köprüsünün bulunduğu yer vaktiyle cengelistan (sık orman) imiş. Ve bucağı batak, ormanlık yöreleri ise haramilere sığınak olurmuş. Bu ormanlıkta gizlenen yan kesiciler, her an gelen giden yolcuların yollarını keser, nice günahsızları öldürürlermiş. Hiç bir gün geçmezmiş ki bu korkulu ve tehlikeli yerde bir nice çaresiz zulüm kılıcıyla doğranmamış ve varlıkları parçalanmamış olsun. İşte bu nedenle aydın yolları tutan padişah, cana kıyan yollarda keder dikenlerini kaldırmak üzere ve pek çok paralar sarf ederek, önce bölgeyi temizletti. Orasını konaklayacak düzenli bir yer haline getirdi. Yüz yetmiş dört yüksek kemer üzerine uzatılmış eşsiz bir köprü yaptırdı ki, cihana örnek oldu"
Osmanlı mimarlığının bu erken dönem örneği olan
köprü, kagir yapıda olup, 1270,41 m. uzunluğunda, 173 (171’i gözle görülürken,
2 kemer günümüzde toprak altındadır) kemerli (eğimli ve farklı yükseklikteki
(yuvarlak+sivri) kemerler bütünü ) olarak inşa edilmiştir. Ergene Nehri ve
taşkın alanının, taş ve ağaç ile sağlamlaştırılarak kemer ayaklarının
oturtulduğu bu taş köprü, sadece inşa edildiği döneminin değil, tüm zamanların
inşa teknikleri, dizayn ve mühendislik kullanımı açısından en önemli taş
köprülerindendir. Uzunköprü, inşa edildiği dönemde olduğu gibi, günümüzde de en
uzun taş köprü olma özelliğine sahiptir.
Bu ihtişamlı köprü, Orta Asya’dan-Balkanlara
kadar geniş bir coğrafyada faklı kültürleri bünyesinde toplayan Osmanlının,
sanat ve estetik anlayışından motifler de taşımaktadır. Köprünün kemerlerinde,
genellikle ise kilit taşı üzerinde yer alan bezeme ögelerinde, geometrik
motifler (beşgenler, altıgenler, sekizgenler, yedi köşeli yıldız, Davut Yıldızı
ve dairelerden oluşan), bitki ve hayvan figürleri (aslan, fil, kuş vb.) merkezi
veya Rumi palmetler yer almaktadır.
570 yıldır kullanılan köprü, inşa teknikleri,
mimari planlama, kullanılan malzeme ve işçilik gibi unsurların birlikteliği ile
doğanın getirdiği zorluklarla nasıl baş edilebileceğini ortaya koyan, en üstün
örneklerden birisidir. Ergene’nin taşkın alanlarında yer alan köprünün tonoz
ayakları, taş ve ağaç kütüklerle sağlamlaştırılan zemine oturtulmuştur. Kemer
açıklıkları 4,68 m. (en dar kemer açıklığı menba (Köprüde suyun akış yönünün
ters yüzü) yönünde 4,68 m. ve mansab (Köprüde suyun gidiş yönü yüzü) yönünde
4,71 m) ile 13,55 mt. (en geniş kemer açıklığı memba yönünde 13,19 m.- mansab
yönünde 13,55 m.) arasında değişmektedir. Köprünün 173 kemerinin açıklık ve
yükseklikleri, kış ve ilkbahar mevsiminde nehrin sularının büyük taşkınlar
oluşturması dikkate alınarak, köprünün her zaman görevini ifa etmesini
sağlayacak şekilde dizayn edilmiştir. Köprü’nün Edirne tarafında ki (kuzey
tarafı) 165,93 metrelik kesim, % 2,5 eğimle yükselen, 22 gözden oluşan bir
rampa halindedir. Ergene Nehrini aşan 33,67 metrelik kesimde ise en geniş
gözler Ergene’nin hırçın sularının rahat akmasını sağlamaktadır. Ergene’yi aşan
kemerlerden sonra köprü, geniş açı ile güneydoğu yönünde eğim yaparak Uzunköprü
kasabasına yönelmektedir. 1070,8 metrelik bu son kesiminde ki kemerler ise
yaklaşık %2 eğimle azalmakta ve köprü kasaba ile birleşmektedir. Üzerindeki
bezemeler, Uzunköprü’nün sade bir köprüden daha çok, üstlendiği; kültürel ve
jeo-politik bağlantı noktası olma özelliğine yakışan zariflik ve
çeşitliliktedir. Tüm bu özellikleri ile köprü, jeo-politik mühendislik, dizayn,
teknik mühendislik, mimarlık ve sanatsal açıdan ortaçağın mimari harikalarından
birisidir.
Anlatımımızı bitirmeden önce Ergene nehrine de
kısaca değineyim. İlçe halkı nasıl katlanıyor bilmiyorum ama köprüyü özellikle
nehrin kıyısında incelerken nehrin kokusu dayanılmaz vaziyette. (Yaz aylarını
hiç düşünemiyorum) Bu nehrin ıslahı ve temizlenmesi için neden yıllardır bir
önlem alınmaz ve çalışılmaz anlamak kabil değil. Bu nehri kirleten sanayi
tesislerinin olduğu kadar nehir kenarında yaşayan tüm ilçe halklarının kuşkusuz
bu duyarsızlıkta payı var. Hele bu yörede Kaymakam Vali DSİ Müdürü gibi ünvana
sahip devlet görevlilerinin bu nehir ve yaşanan çevre felaketi nedeniyle, nasıl rahatça uyku uyuyabildiklerine inanamıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder