ÇETE EMİR AYŞE (EFE)
Efe Ayşe 1894 yılında
Aydın Merkez İmamköy’de doğmuştur. Babasının adı Mustafadır. 1910 yılında
Kayacık Köyü nüfusuna kayıtlı Mustafa adlı kişi ile evlenmiş, bu evlilikten iki
kız çocuğu ( Huriye ve Hafize) olur, okuma yazma bilmez, savaşa giden kocanın
ardından kıt kanaat geçinmeye çalışır.
Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur İmamköy'ün üstüne
çöreklenmiş adeta... İki zabit, helva olmuş toprak yolda adım adım
ilerliyorlar. Belli ki yine kötü haber dökülecek dudaklardan... Malum dönem
savaş yılları... Osmanlı Ordusu Çanakkale'de, sonradan destanlaşacak bir
cenderenin içinde varını yoğunu ortaya koyuyor. Her vatan toprağından gözü pek
gençler var tabyalarda... Tabii; Aydın'ın İmamköyü'nden de yiğitler
gönderilmiş. Zabitler bata çıka ilerliyorlar çamurlu yolda... Tek bilinmeyen
hangi kapıyı çalacakları... Çalınmadan geçilen her evin içinden derin bir oh
çekiliyor. Sıradakilerse, acaba bizim kapı mı çalınır endişesiyle bekliyorlar
zabitlerin ilerleyişini... Köy meydanına varmadan yaşlı bir dede beliriyor
önlerinde. Sorulan adresi elleriyle tarif ediyor yaşlı adam... Sokağın içindeki
yürüyüş bir taş evin önünde son bulur. Çalınan kapıyı gencecik bir gelin açar.
Emir Ayşe'nin eşi Mustafa'dır bu kez şehit düşen... Zabitler geldikleri yoldan
dönerken, iki çocuklu Emir Ayşe taş evin avlusunda yağmura karışan gözyaşlarını
dökmektedir.
Eşi
Mustafa’nın ardından artık bir şehit eşidir.
İzmir'i işgal
eden Yunan askeri, karşılarında savaşacak kuvvet bulamayınca Ege ovalarına
hızla yayılır. Selçuk'ta, Çamlık'ta, Erbeyli'de, İncirliova'da Yunan katliamı
sürmektedir. İşgal edilen her yerde zulüm ve gözyaşı vardır. Ege'nin
köylerinden Menderes'in diğer yakasına akın akın göç başlamıştır. Aydın'ın İmamköy'üne
de kötü haber tez ulaşır. Kaçmaktan başka çare artık kalmamıştır. Yaşlı
nineler, çocuklu gelinler ve elden düşmüş erkeklerden oluşan köy halkı göç
etmeye karar verir. Topu topu birkaç aile kalır İmamköy'de... Göç edenler
arasında iki çocuklu Emir Ayşe ile yakın arkadaşı Asiye ve kız kardeşi de
vardır. Çelimsiz öküzlerin çektiği kağnılar, yorucu bir yolculuğun ardından
Menderes kıyısına varırlar. Sallar, kurtarılabilen eşyalar ve insanlarla
doludur. Asiye ve kız kardeşi de, yarısına kadar batmış salın üzerinde karşı
yakaya ulaşabilmenin telaşı içindedirler. Sessizliği, Yunan topçusunun açtığı
ateş bozar. Asiye ve kız kardeşi Menderes'in azgın sularından bir daha
çıkamazlar. Emir Ayşe önce eşini şimdi de gözlerinin önünde arkadaşı Asiye ve
kız kardeşini kaybetmiştir. Karşıya geçmektense savaşıp ölmeyi tercih eder genç
kadın. Kendisinin de söylediği gibi "izzetle ölmeyi zilletle
yaşamaya" tercih etmiştir. Köye ilk vardığında, Huriye ve Hafize'yi bir
yakının yanına bırakır. Gelinlik hediyesi küpeleri bozdurup, asker kaçağı Arap
Başçavuş'dan bir mavzer satın alır. Emir Ayşe dağa çıktığında henüz 23
yaşındadır.
Silahlanmaya karar veren Çete Ayşe, o
günlerin ıstırabını yüreği yanarak duymuş bir vatansever olarak yola çıkınca
diğer kadınlar, kızlar peşine takılmış, bu yönüyle bölgenin diğer kadın
kahramanlarına öncü olmuştur. Umurlu’daki Sancaktar Ali Efe grubuna
katılmıştır. Aynı gruptaki Çiftlikli Kübra ve Ayşe Çavuş ile birlikte ilk
olarak Kepez sırtlarında düşmanla savaşır. Kepez
Dağları'nda üç gün üç gece yürüyen Emir Ayşe, daha sonra Danişmentli İsmail
Efe'nin himayesine girer. Amacı, şanını çok duyduğu Yörük Ali Efe'ye ulaşmaktır.
Danişmentli, bu gözüpek Anadolu kadınını Efelerin efesine götürür. Yörük Ali
Efe, hikayeyi dinlediğinde duygulanır. Ona, at, yeni bir mavzer ve efelik
kültüründe bulunmasa da himayesindeki 10 kızanı verir. Artık o, Çete Emir Ayşe
Efe olmuştur. Kızanlarsa, her zaman Çete Emir Ayşe'ye itaat etmiş.
"Efem" diyerek saygılarını göstermişlerdir.
Ege Bölgesi'nde Çete Emir Ayşe Efe ile ilgili
anlatılan hikayeler çoktur. Bir keresinde Yörük Ali Efe ile birlikte baskına
giderler. Soğukkuyu Meydanı'ndan Kepez Dağları'na bakarken mağaraya mühimmat
taşıyan Yunan askerlerini görürler. Yörük Ali Efe hemen mavzerine davranıp
nişan alır. Tam tetiğe basacakken Çete Emir Ayşe, " Dur efem, ben ateş
edeyim" der. Silahını ateşleyen Çete Emir Ayşe Yunan askerini tek atışla
yere devirir. Bir başkasında da atının üzerinden ateş ederek efenin hayatını
kurtarır. Yörük Ali Efe, o günden sonra can borcu olduğunu söyler. Kendisini
bir ağabey, bir baba gibi görmesini ister.
Aydın Cephesinde Düşmanın
Aydın’dan birinci kez çıkartılması üzerine köyüne geri dönmüştür. Aydın’ın
Yunanlılar tarafından ikinci kez işgali üzerine Köşk Cephesindeki muharebelerde
yer almış ve zaferi gören bahtiyarlardandır. Çete
Emir Ayşe Efe, Aydın'ın kurtuluşu olan 7 Eylül 1922 gününe kadar düşmanla
savaşmıştır. Aydın'a giren namlı efeler arasında o da en önde yer almıştır. O,
dağda kadın başına ne işin var diyenlere,
"Bazı kadınların içinde bir
pehlivan, bazı erkeklerin içinde de korkaklıklarından dolayı bir kadın
gizlidir. Kemer belindir, çizme ayağın, börkü başındır. Madem ki burası bizim
vatanımız, biz de bu vatanın olmalıyız" yanıtını vermiştir.
Aydın'ın kurtarılmasından sonra Yörük Ali Efe, Çete Emir Ayşe'den bir
istekte bulunur. "Vatanın senden
alacağı kalmadı. Borcunu fazlasıyla ödedin. Otur çocuklarına bak. Bu vatana
çocuklar da lazım" demesi üzerine, İmamköy'e döner. Silahını efeye
teslim ederken, mert, yiğit birine verilmesini ister. Çete Emir Ayşe Efe'nin 2
yıl 7 ay 26 gün süren mücadelesi köyünde son bulur.
Çete Emir Ayşe Efe, Cumhuriyet'en sonraki
yaşamını yine köyünde sürdürür. Savaş sonrası Efe Ayşe, Milli Mücadeledeki başarılarından dolayı Gazi
Mustafa Kemal Paşanın teklifi ile TBMM tarafından Kırmızı şeritli İstiklal
Madalyasına layık görülmüştür. 1933 yılında Aydın'a gelen Atatürk, Meydanı'nda
Çete Emir Ayşe'nin de aralarında bulunduğu kahramanlara kendi
elleriyle İstiklal Madalyasını takar.
O, Milli Mücadele'nin İstiklal Madalyası sahibi tek kadın efesidir. Maaş
da kabul etmeyen Çete Emir Ayşe, bağından topladığı incirleri satarak kızlarını
büyütür. 60 yaşında öldüğünde belinden kamasını, elinden sigarasını düşürdüğü
görülmemiştir.
Fatih Portakal’ın 2004 yılına ait
bir röportajına göre, Kızı Huriye'nin çocuğu ve torunları ninelerinin
hatırasını yaşatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Torunu Seher Ayşe Erke,
büyük ninesi hakkında bilinmeyenleri ortaya çıkarmak için çalışıyor. Yolu
İmamköy'e düşenler, köy meydanındaki bu cesur kadının heykelini ziyaret etmeden
yapamazlar. Çünkü, abidede yer alan satırlar, onun destanını anlatmaktadır. "O günlerden iki hatıram kaldı. Biri
kadınlığımla verdiğim savaş, öteki de rahmetli Atatürk'ün göğsüme taktığı
İstiklal Madalyası'dır"
(Meraklısına not:
İstiklal savaşı sırasında pek çok
vatansever bir araya gelip düşmanı topraklarımızdan atabilmek için silaha
sarılmıştır. Hiçbir mecburiyet yokken teşkilat kurup savaşan bu kahraman
gruplara “Çete”, teşkilatı kuran kişilere de “Çeteci” denmiştir. Çete Ayşe de
bu kahramanlardan birisidir. Hem de ilk Çetecilerden, ilk defa Kuva-yı Milliye
tarihinde efe elbisesi giymiş, ilk defa “Efe” ünvanını almış mücahit bir
kadındır. Kastamonu’da Halime Çavuş, Erzurum’da Kara Fatma (Seher), Adana’da
Melek Hanım, Erzurum’da Nene Hatun neyse; dağlarından yağ, ovalarından bal
akan, efeler diyarı Aydın Eli’nde de Çete Ayşe odur.)
Emeğinize sağlık!
YanıtlaSilİlginize ve desteğinize teşekkürler. Sevgi ve saygılarımla.
SilVatan "ÇETE AYŞE"lere minettar.. Ne mutlu Türk'üm diyene!
YanıtlaSilNe mutlu, bu kahraman Türk kadınlarını yaratan Türk Halkına!
SilSevgi ve saygılarımla.