(Aşağıda yine gururdan gözümüzün yaşaracağı, ama vefasızlıktan yüzümüzün kızaracağı bir hikaye var. Konuyu ele aldığımda bu
denli farklı bir sonucu olduğunu bilmiyordum. Yine de gereken saygıyı göstermediğimiz
bir kahramanımızı, bir insanımızı, gerçek bir yurtseveri ve Türk’ü tanımaktan
çok mutlu olacağınıza inanıyorum. LÜTFEN SABIRLA SONUNA KADAR OKUYUN)
ONBAŞI NEZAHAT HANIM (NEZAHET BAYSEL)Kurtuluş Savaşımızın belki de en küçük kahramanlarından Nezahat hanım vefasızlığımızın engin denizinde kaybolup gitmekte iken bir anlamda yazar Ozan Bodur’un yazdığı “Meclisin unuttuğu kahraman Nezahat” (Sarkaç Yayınları) kitabı sayesinde çoktan hak ettiği ancak sağlığında kavuşamadığı “İstiklal Madalyası”na kavuştu.
Öykümüzün sonunu kısaca
özetledik ama bu kahraman kadınımızı önce tanıyalım isteseniz. Onbaşı Nezahat hanım (Nezahet Baysel) 20 Ekim 1908'de İskeçe'de
doğdu. Babası 70. Alayın Komutanı Hafız Halit (Uzel) Paşa, annesi ise
Hadiye Hanımdır. Çanakkale Savaşı'nın yaşandığı 1915 yılında 70. Alay'da
Gelibolu direnişine katılan Hafız Halit Paşa savaş cephesinde iken, eşi
Hadiye Hanım daha 24 yaşındayken ince hastalığın (verem) kurbanı olur. Küçük kızı
Nezahet öksüz kalır. Hafız Halit Paşa,
küçük kızını kimseye emanet edemez. Yanına alır. Küçük Nezahet, daha 8 yaşında iken Çanakkale’de cephededir. At sırtında geçen ilk günün gecesinde
donma tehlikesi atlatır. El bebek gül bebek büyüyeceği bir dönemde öksüz
kalmıştır çünkü. Nezahet zamanla savaş koşullarına alışır.
Alay, Çanakkale Savaşı sonrası İzmit’e nakledilir. Küçük
Nezahet alayın talimlerine katılır, mükemmel ata binmesini ve silah
kullanmasını öğrenir.
Nezahet 12 yaşına
geldiğinde ülkede artık Milli Mücadele yaşanmaya başlamıştı. 70. Alay ile birlikte İstanbul hükümeti ordusundan
ayrılarak Ankara'daki milli güçlere katılan Hafız Halit Paşa her gittiği
cepheye küçük kızı Nezahet'i de götürdü. İlk
asker elbisesini 1920'de giyer. Erlerin kullanılmayan kıyafetlerinden minik
kıza bir haki elbise dikilir. Çerkes Ethem ile cephede karşılaşır. Asker
elbiseli bu küçük kızı merak eden Çerkes Ethem, niye bu kıyafetleri giydiğini
sorar. Nezahet'in cevabı, "Ben
askerim." olur. Askerin silahı olmazsa asker olmaz, diyen Çerkes
Ethem çatışmalarda ele geçen bir Yunan filintasını ona silah olarak verir. 70.
Alay'ın adı 'Kızlı Alay' diye anılmaya başlar. Bu silahla ilk kurşununu İngilizler tarafından
milli güçlere karşı kurulan Kuvayı İnzibatiye'ye karşı Adapazarı'nda sıktı.
Tam üç sene cephelerde bilfiil babasının
katıldığı her muharebeye katılır. 70. Alay'ın simgesi olur adeta. Cephede
Mustafa Kemal Atatürk'ün ve İsmet İnönü'nün de dikkatini çeker.
İstiklal Savaşı başladığında Alay
Komutanı Albay Halit'e, Yunan askerleriyle en çetin çarpışmaların yaşandığı
Gediz hattını müdafaa görevi verilir. Minik Nezahet, yanı başında süngü süngüye
çarpışan Mehmetçik'in şehit oluşunu görecek kadar savaşın içindedir artık.
Gediz Cephesi Yunanlılara karşı ilk yenilginin alındığı cephelerden biridir.
Ancak Türk askeri düşmanın lojistiğini kesmek için verdiği mücadeleyi sonuna
kadar sürdürür. Zor anlar yaşanır. Tarihe kaybedilen muharebe olarak geçen Gediz
Cephesi'nde sadece bir alay başarılı olmuştur. O da Hafız Halit Bey'in
kumandasındaki 70. Alay'dır. Küçük Nezahet'i onbaşı yapacak, daha sonra onu
Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsülerindeki tartışmalara taşıyacak en önemli
olaylardan biri de bu sırada vuku bulur.
Türk askeri Yunan saldırıları karşısında
zor anlar yaşamaktadır. O sırada cepheden kaçmayı düşünenler bile olur.
Yaklaşık 600 kişilik alayı ile en zor sınavı veren Hafız Halit, umutların
tükendiği noktada atıyla askerlerin önünü kesen küçük kızı Nezahet'i bulur.
Minik, ama vatan sevgisiyle dolu yürek cephe gerisine kaçmaya çalışan
askerlerin karşısına duvar gibi dikilir ve ağzından şu sözler dökülür:
"Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?"
Babasına destek olmak isteyen bir
çocuğun çırpınışlarının ötesindedir gayreti. Atın üstündeki küçük kız, askerlerin yüzüne tokat
gibi bir gerçeği, 'vatan sevgisini ve şehadeti' haykırınca hepsi geri döner. Çoğu cephede şehit düşer, ancak Gediz
muharebesi kaybedilse de Yunan askerinin Anadolu'nun içlerine kolay sızması
geciktirilir. Küçük Nezahet, sınavı kazanmıştır. Bursa'nın
Mustafa Kemal Paşa ilçesinin yunan güçlerinin elinden korunmasında sergilediği
müthiş kahramanlıktan dolayı Türk tarihinde ilk kez bir kız çocuğuna 11.
Tümen Komutanı Derviş Ahmet Paşa tarafından resmi onbaşılık unvanı verildi.
Artık o elinde oyuncaklarıyla askerin
arasında gezen bir kız çocuğu değil, 70. Alay'ın Nezahet Onbaşısı'dır. İnönü Savaşlarındaki katkısı bir efsane gibi dilden dile anlatılmaya
başlandı.Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın, İsmet Paşa'nın iltifatlarına mazhar oldu.
Birinci İnönü Muharebesi'nde cepheye
gelen Atatürk alayın sembolü Nezahet'le tanışır. Atatürk'ün sebeb-i ziyareti
aslında Alay Komutanı Hafız Halit'i denetlemektir. Atatürk komutan çadırında kulaklarında
küpe, asker elbiseli olarak Nezahet Onbaşı ile karşılaşınca çok şaşırır.
Yanındakilere sorar, "Kim bu?"
diye. Komutanımız Albay Halit'in kızı cevabını alınca daha da şaşırır. Sonra
ona sorar,
"Ne arıyorsun sen burada?"
O da vecize haline gelen sözünü söyler:
"Ben askerlerin kalesiyim, dönmek isterlerse karşılarında beni bulurlar."
Cevap Atatürk'ün çok hoşuna gider. Küçük
kızı sever. Bursa Ahudağ eteklerinde, Bozüyük'te Atatürk'ün özel vagonunda ve
Akşehir'de olmak üzere üç kez daha cephede karşılaşırlar.
Artık, babasıyla Geyve Savaşı, Konya İsyanı, I. ve II.
İnönü Savaşları ile Sakarya ve Gediz muharebelerinde gösterdiği
kahramanlıklarla anılacaktı.(Tüm
savaşlar boyunca öldürdüğü düşman askeri sayısının 100’den fazla olduğu tüm
kaynaklarda belirtilmektedir.)
Gelelim 30 Ocak 1921 yılı TBMM
çalışmalarına. Tüm kahramanlıklarının yanı sıra Anadolu'nun işgalcilere karşı şaha
kalktığı bir dönemde 12 yaşında bir kız çocuğunun yaptığı
inanılmaz kahramanlıklar ilk Meclis'in de gözünden kaçmadı. 30 Ocak 1921 günü
yapılan tarihi oturumda Türkiye Devleti'nin ilk İstiklal Madalyası'nı hak
ettiği hususu karara bağlandı. Meclisteki bu hararetli tartışmalardan kısa bir
özet yapalım;
TBMM'NİN İLK İSTİKLÂL MADALYASI TARTIŞMASI...
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 140.
oturumunun 1. Celsesi'nde Nezahet Onbaşı'ya İstiklal Madalyası verilmesi şöyle
gündeme gelir.
Gündem Maddesi 4.
- Bursa Mebusu Operatör Emin Beyin,
muhtelif harp cephelerinde bilfiil müsademata iştirak eden (çatışmalara
katılan) 12 yaşlarındaki Nezahet Hanımın İstiklal madalyasiyle taltif
edilmesine dair takriri.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti
Celilesine
Muhtelif harp cephelerinde bilhassa son
Gediz ve İnönü meydan muharebelerinde bilfiil müsademata iştirak ve heran efrat
ve hatta zabitanı teşci eden (cesaretlendiren) yetmişinci alay Kumandanı Hafız
Halid Beyin kerimesi on iki yaşlarında Nezahet Hanıma ilk İstiklal madalyasının
itasını teklif ve teklifi vakım Heyeti Umumiye'nin tasdikina arz edilmesini
rica ederim. (30 Kanunusani 1337- Bursa Mebusu Operatör Emin Bey.)
CELALEDDİN ARİF BEY (Erzurum) - İzahat verirlerse iyi olur efendim.
OPERATÖR EMİN BEY (Bursa) -
Efendim, bu Nezahet Hanım denilen küçük hanım, mini mini hanım, sekiz yaşında
öksüz kalmış. Babasından başka kimsesi olmadığı için onun kucağına düşmüş ve
harbi umumide muhtelif cephelerde bu çocuk harp içinde büyümüştür. Hafız Halit
Bey denilen zat da gayet kahraman bir kumandanımızdır. O kahramana layik bir çocuktur.
O çocuk kendi eliyle yüzü mütecaviz bir zabitan sarsıldığını görse hemen yanına
koşar, haydi beraber çarpışalım der, onunla beraber çarpışır. Babasında ufak
bir tereddüt görse hemen babasına koşar, aman baba hiç müteessir olma, annem
vakıa ölmüştür, seni de vururlarsa ben yetim kalmam. Bana millet bakar, haydi
babacığım diyerekten bu suretle teşvik eder ve kim bir parça sendelerse Nezahet
Hanım mutlaka onun yakasına yapışır. Bu çocuk mutlaka muhtacı taltiftir. İlk
İstiklal madalyasını bu çocuğa verirsek büyük bir kadirşinaslık gösteririz. Ha
onu da arzedeyim, bütün askerlerimiz buna (Türk Jandark'ı) namını
vermişlerdir.( 70. Alayda
çarpışmalarda şehit olan bir erimizin cebinden çıkan, annesine yazdığı
mektubunda “biz Mehmetçik Nezahat'e Türklerin Jean d'Arc 'ı diyoruz” ifadesi
yer almaktadır.)
HAMDİ NAMIK BEY (İzmit)- Efendim
Emin Bey biraderimizin buyurdukları Halit Beyle kerimesini bendeniz de tanırım.
Hakikaten böyledir. Türklerin bir Jandark'ı addolunabilir. Yalnız bendeniz
diyorum ki; pek kıymettar addettiğimiz İstiklal madalyalarını Yunan
madalyalarına benzetmemek için 12 yaşında bir çocuğa verilmesini caiz
görmüyorum. Bendeniz; muvafıksa Büyük Millet Meclisi namına bu kıza büyüdüğü
zaman cihazını temin edecek bir hediye (çeyiz kastediliyor) takdim edelim. (Hay
hay sesleri)
TUNALI HİLMİ BEY (Bolu) - Efendim bendeniz ilk defa olarak olmak
üzere Osmanlı tarihinde bir paşa hanım görmek istiyorum. Kendisine mirimiran
rütbesinin tevcihini teklif ediyorum. Yalnız nişan değil, bir rütbe. (Handeler)
REİS - Operatör Emin Beyin teklifi veçhile
Nezahet Hanıma ilk İstiklal madalyasının şimdiden tevcihini...
HAMDİ NAMIK BEY (İzmit) - Efendim izahat vereceğim. Malumu
aliniz İstiklal madalyası tevdiinde Divan-ı Riyaset'in tetkikat icrası kanun
iktizasındandır. Bir defa ordu kumandanlığından sorulsun, tetkik edilsin,
doğrudan doğruya Meclis karar vermez.
REİS - Kanunu mahsusu mucibince Divan-ı
Riyasete havalesini tensip buyuranlar el kaldırsın. Efendim bir daha
arzediyorum. Anlaşılmadı. Takririn Divanı Riyasete tevdiini kabul buyuranlar
lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir.
DR. SUAT BEY (Kastamonu) - Evvela kabülünü nazarı itibara alalım.
TUNALI HİLMİ BEY (Bolu) -
Efendim benim de teklifim nazar-ı dikkate alınsın, mirimiran olsun.
MEHMET RAGIP BEY (Amasya) - Aksini reye koymaya mecbursunuz. Yok
ayağa kalkacaksınız diyeceksiniz efendim.
YAHYA GALİP BEY (Kırşehir) - Riyasete karşı bu kadar itap
edilmez....
REİS - Beyefendi; sükuta davet ediyorum.
Nizamname beni mecbur etmez. Şüphelenirsem aksini reye korum. Şüphe yoktur,
ekseriyet vardır.
....
Meclis başkanı hem hararetli hem latifelerle dolu konuşmaların sonunda Emin Bey’in teklifi gereği ilk İstiklal Madalyası'nın minik kıza verilmesi gerektiğini söyler. Meclis zabıtlarına bu aynen geçirilir. Tartışmalar sürer, ordu kumandanlığına sorulması bile gündeme gelir. Meclis'teki bu tartışmalar aslında küçük Nezahet'in ömrü boyunca peşini bırakmayacak iç burkan bir hikâyenin temelini oluşturur.
Ne yazık ki, bu öneri TBMM’ de hararetle kabul edilmiş,
ancak Kurtuluş Savaşı’nın hengamesi içinde işleme konulamamış, daha sonra da
kararın yerine getirilmesi unutulur. Hem Kurtuluş Savaşı gazisi babası Albay
Hafız Halit Uzel Bey hem kendisi defalarca başvurmasına rağmen İstiklal
Madalyası'nı bir türlü alamaz. Nezahet Onbaşı bir çeyizlik hediye ile de taltif
olunur. Çeyiz de tıpkı İstiklal Madalyası kararı gibi zabıtlara geçmesine
rağmen gerçeğe dönüşmez.
Aradan yıllar geçer. Tam 65 yıl sonra
bir gazetecinin köşe yazısında konuyu gündeme getirmesiyle dönemin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Necmettin Karaduman tarafından bir takdir beratı
verilir. Nezahet Onbaşı bu duygulu anda gözyaşlarını tutamaz.
Nezahet Onbaşı, 6 Temmuz 1986'da
Dolmabahçe Sarayı'nda sessiz sedasız bir törenle şükran plaketini aldığında 78
yaşındadır. Aradan 6 yıl geçer ve madalyasını göremeden 84 yaşında hayata
gözlerini yumar.
SON İSTEĞİ TÜRK BAYRAĞINA SARILMAKTI...
Annesinin son günlerinde yeniden Milli
Mücadele günlerini yaşamaya başladığını söyleyen büyük kızı İnci Üçok (Baysel),
Nezahet Onbaşı'nın ölüm anını şöyle anlatıyor:
"Çok rahatsızlanmıştı. Gülhane Askerî Tıp Akademisi'ne kaldırdık.
Hastanede, 'Bak gördün mü Alay geldi. Karşıda askerler. Bak kızım babam beni
almaya geldi. Alayın hepsi burada.' diyordu. Onlar son sözleri oldu."
Büyük kız İnci,
"Askerler onun her şeyiydi. Ay yıldızlı bayrağı ve askerleri gördüğünde
gözleri dolardı."diyor. Annesinin intizamlı bir hayatı olduğunu,
Atatürk ve Kurtuluş Savaşı ile ilgili hatıralarını hep coşkuyla anlattığını
söylüyor.
İstanbul Özel Saint-Joseph Fransız
Lisesi Felsefe öğretmeni küçük kızı Oya Baysel ise tek bir isteğini yerine
getiremediklerini dile getiriyor:
"Onun son dakikasına kadar hep yanında olduk. Tek isteği var
yapamadığımız. Öldüğümde Türk bayrağına sarın demişti. Bir takım asker geldi,
cenaze törenine. Ama tabutuna al bayrağı koyamadık. O günün telaşıyla birileri
Bayrak Kanunu var deyip engellemişti. Biz de unuttuk."
Nezahet Onbaşı 24 Eylül 1993'te GATA'da
vefat eder. Ve eşinin yanına Karacaahmet
Mezarlığı'na defnedilir. O,
ardında birçok kimsenin bilmediği tarih kayıtlarına not düşülen bir kahramanlık
hikâyesi bıraktı. Nezahet Onbaşı'nın alamadığı İstiklal Madalyası TBMM'nin 69
numaralı Kanunu mucibince Cumhuriyet'in ilk yıllarında 6 bin 920 kişiye
verildi. Madalya alanlar arasında
70. Alay Komutanı Hafız Halit Bey ve Nezahet Onbaşı'nın eşi Rıfat Baysel de
vardı. Bugün Meclis Kütüphanesi'nin raflarında yer alan 6 defterin kayıtlarına
göre İstiklal Madalyalı kahramanların ilk 1500'ü Atatürk'ün silah arkadaşları,
milletvekilleri ve cephede yer alan komutanlara verilmiş. Sonra erlere, halk
kahramanlarına, Maraş'a, Antep'e, Urfa'ya İstiklal beratı ve madalya verilmesi kararlaştırılmış. Kayıtlara ilk İstiklal Madalyası
olarak geçen tek taltif Nezahet Onbaşı'ya yani bir çocuğa aitti. Ancak o
madalyasını alamadan hayata gözlerini kapadı.
Nezahet Onbaşı şimdi Anadolu yakasındaki
Karacaahmet Mezarlığı'nda İstiklal Madalyası sahibi kocası emekli Albay Rıfat
Baysel ile yan yana yatıyor. İstiklal Mücadelesi'nin çocuk kahramanı Nezahet
Onbaşı'dan geriye iki kızı İnci ve Oya hanımlar, torunu Şebnem ile onun kızları
Didem ve Gizem kaldı. Bir de İstiklal Madalyası ile taltifini onaylayan TBMM
tutanakları...
Kurtuluş Savaşı'nın kahramanlarından Nezahet Baysel'in İstiklal Madalyası 92 yıl sonra torunu Gizem Ünaldı'ya verildi.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, törende yaptığı konuşmada, Nezahet Baysel'i "cesur bir Anadolu kadını" olarak niteleyerek, "Bir borcumuz vardı. Gecikerek de olsa onu yerine getirmemiz gerekti. Bunun için milletimizden özür diliyorum. Merhum Baysel kalbimizde, gönlümüzde büyük bir kahraman ama bunu resmileştirmekte biraz geciktik. Bu da bizim kusurumuz, ayıbımız" dedi.
TBMM'nin 30 Ocak 1921 tarihli oturumunda İstiklal Madalyası verilmesi kararlaştırılan ilk kişinin Baysel olduğunu ifade eden Çiçek, ancak o hengameli günlerde bunun işleme konulamadığını ve Baysel'in madalyasını alamadan 1993 yılında Hakkın rahmetine kavuştuğunu, hayattayken de hiçbir zaman "madalyamı verin" talebinde bulunmadığını söyledi.
Bugün merhum Nezahet Baysel'in 95 bin 262'nci İstiklal Madalyası sahibi olarak tarihte hak ettiği yere resmi olarak kaydedilmiş olacağını belirten Çiçek, şöyle konuştu:
"Bu rakama bakarsanız nasıl bir coğrafyada yaşadığımızın hepimizin farkında olması lazım. Bugünkü nesiller olarak bazen hırs aklımızın önüne geçiyor. Kuru kavgalarla, çekişmelerle, tartışmalarla nasıl bir vatanda yaşadığımızın farkında olmuyoruz. Belki zaman zaman minnet ve şükran duygularımızı ifade etmekte geç kalıyoruz. Bilelim ki bu rakam, bu coğrafyanın sıradan bır coğrafya, sıradan bir vatan olmadığının en kesin ve net kanıtıdır."
ÇİÇEK, MADALYAYI NEZAHET BAYSEL'İN TORUNUNUN KIZINA TAKTI
Çiçek daha sonra Milli Savunma Bakanı İsmet Özel ve İçişleri Bakanı Muammer Güler ile birlikte Nezahet Baysel'in torunu Şebnem Üçok'un kızı Gizem Ünaldı'ya Baysel'in İstiklal Madalyası'nı taktı. Törene Üçok'un diğer kızı Didem Ünaldı da katıldı.
Gizem Ünaldı madalyayı aldıktan sonra yaptığı konuşmada, "92 yıl sonra birtakım bürokratik engellere takılmasına rağmen bu gururlu günü bize yaşatan ve İstiklal Madalyası'nı almamıza vesile olan herkese çok teşekkür ediyoruz.
Cumhuriyetin 90. yılında bu gurur verici olaya şahit olabilmek ve torunları olarak bu madalyayı taşımak çok onur verici. Herkese, özellikle de devlet büyüklerimize teşekkür ediyorum" dedi.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in konuşmasının
ardından, Kurtuluş Savaşı kahramanı Nezahet Baysel'in İstiklal Madalyası ve
Berat'ını torunu Şebnem Üçok,
kızları Didem ve Gizem Ünaldı TBMM
Başkanı Cemil Çiçek, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ve İçişleri Bakanı
Muammer Güler'den aldılar.”
Birkaç kaynak:
sevgiadasi.com
Merhaba Mehmet Bey, yazınızdan dolayı öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Zira bize bu vatanı vatan yapan kahramanlarımızı hatırlatmada katkı yaptığınız için. Bir kez daha burnumun direği sızladı.. Bu kahramanlarımızı her fırsatta çocuklarıma anlatıyorum, bu benim boynumun borcu. Ancak burada bir ikinci dikkat çeken nokta daha var ki devlet büyüklerimizin itiraflarını görmemiz.. Bu itiraflarla bir nebze de olsa ruhum rahatladı.. (Bu sözleri aracılığınızla öğrendim...)
YanıtlaSilSaygılarımla,
Nazik yorumunuza candan teşekkürler. Bu değerli insanlarımızın öykülerinin olabildiğince çok kişi tarafından bilinmesi çok önemli. elbette yıllar sonra yapılan bir hareket her şeye rağmen güzelse de bu güzel insanlarımızın sağlıklarında onurlandırılmaları ve ömürleri boyunca saygı görmeleri gerekiyordu. Şimdiden sonra görevimiz unutmamak ve unutturmamak olmalı.
SilSevgi ve saygılarımla
Bu çeyiz sandığı olayını geçen hafta katıldığım Kihep toplantısında duymuş ve gerçekten üzülmüştüm. Olayın önce ve sonrasını sizin sayenizde öğrenmekten mutlu oldum. Teşekkürler..
YanıtlaSilHikayenin bir şekilde böyle toplantılara yansımış olması bile güzel. Umarım toplantı arkadaşlarına konuya ilişkin detaylı bilgi verirsiniz.
SilSevgi ve saygılarımla.