Egemenliğin üçüncü büyük gücü, yargıya
gelince: “Adli bağımsızlık, uzun süre liberal müesseselerin sembolü
sayılmıştır.” Adaletin dağıtımında “mahkemelerin
bağımsızlığı” ve hatta tarafsız yargıçlar, çağdaş Batı demokratik
rejimlerinin başlıca karakteristiklerinden biri olmaya devam etmektedirler. (1)”
Devlet otoritesinin Anayasaya uygun bir
biçimde kullanılması, kişi haklarına saygı, iktidarların hukuk kurallarına
uymalarını sağlamak için, bütün bunları empoze edecek güçte “mahkemelerin
varlığı” şarttır. Bu açıdan, tabii ki anayasaya bağlı ve özgürlükçü bir rejimin
ayakta kalması için, polisin adalete, idarenin bizzat kendisinin mahkemeler
(hatta idari mahkemelere) tabi olmaları gerçekten gereklidir.(2)
Teşkilatlanmış güce sahip olma ve bunu
kullanabilme devletin bir özelliğidir. Devlet böyle bir gücü elinde tutmaya
mecburdur. Fakat amaç, kanunu bizzat tatbik etmek değildir. Devletin güç kullanması, bireylerin ve kuruluşların, anlaşmazlıkları
gidermek için güç kullanmalarını önlemek ve onları hukuki yollardan çözmek
amacını taşır.Devletin teşkilatlanmış gücünün amacı, toplum aleyhinde güç kullanılmasını
önlemek ve kanunların üstünlüğünün tesisini sağlamaktır. Devlet gücünün halkın
bir kesimini baskı altında tutmak amacıyla kullanılması kabul edilemez. Eğer
insanların sağlanan yürütmeye itimadı kalmazsa yürütme de olmaz.
Bir dereceye kadar halkın yürütmeye karşı
olan itaati, hükümetin elindeki kuvvete bağlıdır. Devletin amacını
gerçekleştirmek için kuvvete sahip olması, aldığı tedbirler, kuvvetin politikanın efendisi değil, hizmetkârı olmasını sağlamak içindir. Devlet sadece güçlerin çatışması değil, özel maharet, bilgi ve yöneticiliği
kullanarak bir ulusun özgür ve mutlu bir yaşam sürebilmesini de
sağlayabilmelidir(3).
Egemenlik güçlerinden (yasama, yürütme,
yargı) hangisinin daha üstün olduğu, seçime dayandığı için yasama ve yürütme
güçlerinin demokrasinin temel şartı (halkın seçimi) nedeni ile atanmışlardan
oluşan yargı gücünden daha üstte olması gerektiği konusunda tartışmalar
yapılabilecektir. Böyle bir sorunun cevabı açık ve nettir. Bu güçler aslında
egemenliğin gerçek sahibi olan halka ait güçlerdir. Halk yasama ve yürütme gücünü kendi seçtiği temsilcilere verirken uzun bir
eğitim ve uzmanlık gerektirmesi nedeni ile “adalet tevzii” işini yetişmiş
elemanlara vermiştir. Bu güçlerin hiçbiri birbirinden üstün
kabul edilemez. Temel amaç ulusun mutluluk, refah ve güven içinde yaşamasıdır.
Bu nedenle her üç güç bazen birbirine destek vererek, bazen de kontrol ederek
yardımcı olurlar.
Yargının büyük ölçüde bağımsız olması,
hele yürütmenin şu veya bu şekilde (maaş, terfi, atamalar, cezalandırmaları
gibi konularda) yargı organlarını kontrol altına alması, bu gücün pasifize
edilmek istenmesi, demokratik yaşamın kaybolmasına sebebiyet verecek en önemli
olaylardan biridir. Bu nedenle çağdaş demokratik düzenlerde,
siyasi gücün elindeki organlar (mesela Adalet Bakanlığı) vasıtasıyla adalet
sistemini kontrol etmesi hayal dahi edilemez.
“Yargı her türlü
siyasi baskıdan uzak ve bağımsız kalabildiği sürece, ülke demokrasisi gelişme
imkânı bulacaktır.”
Bütün dünyada tarih boyunca yargı ve
adaletin toplum yaşamına etkisi vurgulanmıştır. Bu konuda dikkati çeken birkaç
örnek şöyledir:
"Bir duruşmada; tek
tarafı dinleyerek verilen karar doğru olsa bile, hiç bir zaman adil
olamaz." (Seneca)
“Adaletsizliği işleyen, çekenden daha sefildir” (Eflatun)
“Adaletsizliği işleyen, çekenden daha sefildir” (Eflatun)
"Siyaset;
Mahkeme Salonu'na girerse, Adalet oradan çıkar." (Guizot)
“Adalet kadar ilâhi ve
hakikaten büyük olan bir şey yoktur” (Edison)
"Haksızlığa sapıp, bütün insanların seni izlemeleri yerine; adaletli davranıp, tek başına kalmak daha iyidir." (Mahatma Gandi)
“Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler, çökmek zorundadır” (Hz.Muhammed)
"Haksızlığa sapıp, bütün insanların seni izlemeleri yerine; adaletli davranıp, tek başına kalmak daha iyidir." (Mahatma Gandi)
“Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler, çökmek zorundadır” (Hz.Muhammed)
"Bir saat adaletle karar vermek, bin
saatlik ibadetten hayırlıdır." (Hz. Muhammed )
Bir Müslüman için önem vermesi gereken en önemli konuların başında Adalet
kavramı gelmektedir. Cuma namazı; bir Müslüman’ın hayatında en önemli mevkie
sahiptir. Bütün dünyada Müslümanlar Cuma namazına akın akın koşarlar. Bütün
camilerde imamlar her Cuma hutbesini bitirirken bir ayeti kerime okurlar. (En-Nahl,90.Ayet).
Ayet “İnnallahe ya’mürü bil’adli vel’ihsani” diye başlar
ve devam eder. Anlamı:”Şüphesiz ki Allah adaletli ve ihsan sahibi olmayı
emreder”dir. Adaletle ilgili bu ifade her Cuma bütün imamlar tarafından
söylenirken. İmam sözlerini “Allah bu sözlerden ibret alınmasını ister” diye
bitirir.
Laikler dinsizdir
propagandası ile oy avına çıkan ve iyi Müslümanlar olduklarını iddia eden
siyasilerimizin adaletle hükmetme bir yana, ülkede Adaleti yerlerde
süründürmesi demokratik yaşam açısından ne kadar büyük suç ve ayıpsa, dini
açıdan da o kadar büyük günahtır. Hele Türk Ordu mensuplarına karşı ön
yargılara ve belirli bir amaç güdülerek yapılan yargılamalar ve baskılar büyük
bir suç ve günahtır. Günah ve vebal sadece yargıyı
iktidarın kölesi durumuna düşüren siyasilerin değil, aynı ölçüde tanrının
emirleri yerine kulların emirlerini yerine getirmek için çırpınan yargı
elemanlarınındır.
DİPNOTLAR:
(1) Raymond Aron, Demokrasi ve Totalitarizm, s.53 (Çev.
Vahdi Hatay, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul-1976)
(2) Aynı Eser, s.53
(3) A. D. Lindsay: Demokrasinin
Esasları. s.61,68( Ankara-1973)
Dr.M. Galip Baysan
Guizot'u okumuştum ve fakat tam olarak anlayabilecek yaşlarda mıydım bilmiyorum , şimdi bir daha ama kesinlikle okunur hem de çok ama çok anlamlı olur...
YanıtlaSilHaklısınız. Okumak elbette ama, özellikle toplumu yönetmeye soyunmuş kişilerin okumak anlamak kadar yargıya saygı göstermesi de gerekiyor. toplumu asıl ileriye itecek olan husus bu.
SilSaygı ve sevgilerimle.