3 Mayıs 1808 ya
da diğer adıyla Madrid'de 3 Mayıs 1808 (İspanyolca: El tres de mayo de
1808 en Madrid, diğer adlarıyla Los fusilamientos de la montaña del Príncipe Pío, ya
da Los fusilamientos del tres de
mayo), İspanyol ressam Francisco Goya'nın 1814 yılında tamamladığı
tablosudur.
Eser halen, Madrid'de Prado Müzesi'nde
sergilenmektedir. Goya bu çalışmayı, Fransızların 1808'de Madrid'i işgali sırasında, Napolyon'un ordularına direnen İspanyolların anısına çizer. İspanyol ressamın,
aynı boyutlardaki eş çalışması 2 Mayıs 1808 (Memlüklerin Saldırısı)
de tıpkı bu tablo gibi İspanya'nın geçici hükümeti tarafından, ressama ısmarlanmıştı.
Goya, Aragonca yazdığı
bir mektupta bu tabloları yapma amacını şöyle açıklar:
“…
Avrupa'nın zorbalarına karşı giriştiğimiz şerefli ayaklanmanın en olağanüstü
ve kahramanca hareketlerini fırça darbelerim ile ebedileştirmek.”
|
||
30 Mart 1746′da Zaragoza yakınlarında Fuentetodos
köyünde dünyaya gelen Francisco Goya’nın babası José Goya için kimi yaldızcıydı
kimi de çiftçiydi der. Goya ilk resim denemelerini Zaragoza’da yapmıştır.
Napolyon işgali altındaki ülkesinde yaşanan acıların etkisiyle
eserlerinde hayatın karanlık ve acı verici yanlarını
resmetmiştir. İspanyol milliyetçiliği için bir simge yaratmakla kalmayıp
konuya kökten yaklaşmıştı. Sanat tarihinde ilk defa savaş kurbanlarını ön plana
çıkarıyordu. Goya 3 Mayıs 1808 resmini yaptığında 68 yaşındaydı ve sarayda baş
ressam unvanıyla görev yapıyordu. Goya, 30 yıl boyunca İspanyol Kraliyet
ailesini Bourbonlar’ın yüzlerini tuvallere aktardı. Başlangıçta portre
çalışmalarını manzara resimlerine, tercih eden ressam, zamanla ilgisini
kişilerin iç dünyalarına yöneltti.
Goya, 1793’de ciddi bir hastalığa yakalandı ve sağır oldu. Daha
kara resimler yapmaya başladı. Daha farklı ve kişisel bir bakış açısı
geliştirdi. İşitme duyusunu kaybetmesi onu ciddi bir ruhsal çöküntüye uğrattı.
Ama Goya sağır olduğunda şu sözleri söyler; “O kadar da kötü değil. Eserlerime yansıtabileceğim bir şey” Ve bunu
fevkalade bir başarıyla gerçekleştirir.İspanya 19. yüzyıl başında yeni orta sınıftan gelen siyasi değişim talepleriyle karşı karşıya kalıyor, tedirgin olan Kral da reformla mutlak monarşi arasında gidip geliyordu. Özgürlük ve eşitlik gibi yeni idealler şiddetli tartışmalara yol açmıştı. 1808’de Napolyon’un ordusu İspanya’ya girdi. Sanki ülkeyi altüst etmek için gelmişlerdi.
Napolyon dönemi bütün Avrupa ülkelerinde derin yaraların açılmasına neden olan bir dönemdir. Moskova’dan Lizbon’a kadar her yer istilaların yarattığı girdaba kapılmış, askeri facialara yol açılmış, insanların hayatı mahvolmuş, kıtlık başlamıştı. Goya ilk başta Fransızlar hakkında kararsız kalmış olması muhtemel. Ne de olsa liberaldi. Fransız devriminin altında yatan birçok görüşü onaylıyor olması gerekirdi.
3 Mayıs tablosunda, Fransa’dan beklenen aydınlanmanın askeri zulme dönüşmesini Goya’nın gözünden anlatılır. Bir bakıma Goya’nın aydınlanmaya inancını kaybolduğunu göstermekte. Resimde aydınlanmanın Madrid’e getirdiği tek şeyin insanoğlunun vahşetini daha berrak gösteren fener olduğunu betimliyor.
Peki Goya’nın bu resimde tasvirini
yaptığı sahneye yol açan nedenlerdir? Goya; 2 mayıs günü yakalanıp ertesi
gün idam edilmek üzere götürülen insanları resminin konusu olarak seçmiştir. Goya’nın resmi 3 Mayıs sabahının ilk saatlerinde görevini yerine
getiren idam mangasından birini gösteriyor. Esirler muhtemelen 14-15 kişilik
gruplar halinde kışlalardan getirilmekte. Goya idam mangasının esirlere
çok yakından ateş ettiğini gösterir. Zira askerler sonuçtan emin olmak
istiyorlar. Cesetler 8 gün boyunca açıkta çürümeye terk edilmiş ve daha sonra
43 ceset toplu mezarlara gömülmüşler.
Fransızların Madrid’deki egemenlikleri sürdükçe Goya’nın
katliamın anısına bir şey yapması mümkün değildi. Ancak gizlice kendi savaş
kaydını tutmaya başlamıştı. Bunlar savaşın yıkımları adını verdiği bir dizi
gravürleri yaşadığı müddetçe hiç basılmadılar. Goya, ressam olarak savaşa tanık oluyordu. Aynı zamanda savaşın kurbanıydı .Goya, kendi sonunu bekleyen insanların her birini farklı bir ifadeyle tasvir eder. Bu fikri de daha sonra yaptığı 3 Mayıs tablosunda kullanmıştır. Napolyon’un İspanya’daki ordusu 1813’te yenilir ve Fransızlar ülkeden kovulur. Goya’nın beklediği an gelmiştir. Saray, kral dönünceye kadar liberal bir laiklik konseyi tarafından yönetilir. Konsey başkanı Goya’nın 30 yıldır tanıdığı bir adamdır. Goya, resim önerisini konseye bir mektupla iletti. Konseyin cevabı 14 Mart 1814’te Goya’nın ücretinin ödenmesi için hazineye talimat vermesi şeklinde olur. Resimlerin VII. Ferdinand’ın Madrid’e dönmesine kadar bitirmesi gerekmektedir ve önünde sadece 2 ayı vardır. (Bir görüşe göre Goya, 3 Mayıs isimli resmini bitirdiyse de içinde bulundukları savaş yüzünden parasını alamamıştır.)
Bütün deliller Goya’nın resmi yaparken gayet hızlı çalıştığını gösteriyor. Resimden alınan röntgenler nasıl çalıştığını ortaya çıkarıyor. Beyaz gömlek paralel ve çapraz taramalardan, öfkeli fırça darbelerinden ortaya çıkmış. Resim kendiliğinden ortaya çıkmış gibi görünüyor. Goya ilk kompozisyonu üzerinde çok önemli bir değişiklik yapmamış. Çalışma hızı yüzeyde de kendini gösteriyor. Yeşil ve kahverengi fırça darbeleri süratle birbiri üzerine uygulanmış, böylece adamın arkasındaki tepeye tuhaf gerçek dışı bir ışık yansımış. Sanatçı tüm tuvallerini ıslak boya tekniğini kullanarak çalışmaktaydı. Alttaki boya katmanının kurumasını beklemeden üzerine tekrar boya katmanları ekleyerek çalışmak, sanatçının vazgeçemediği bir kural gibiydi.
Tuvali aydınlatan tek figür beyaz gömlekli adam. Bu beyaz gömlekli tutsak kollarını iki yana açmasıyla dini sembolize olarak kabul edilen (haç) çarmıha gerilmeyi anımsatıyor ve bunu da figürün X işaretine benzer bir hareketle tasvir edilmesinden anlamaktayız. Beyaz gömlekli figürün bu şekilde duruşundan dolayı izleyenin dikkatinin o figüre kaymasını ve odaklanmasını sağlamaktadır. Resim beyaz gömlekli adamla, onu vurmak üzere olan askerlerle olan gerilim etrafında döner. Fransız askerlerinin hiçbiri birey olarak gösterilmemiş, asker makinedir. Goya da bütün askerleri makineleştirmiştir. Bu korkunç görevi yapabilmeleri için kendilerini küçük makinelere dönüştüklerini anlatır.
İdam mangasının resmedildiği mekanik düzen boya katmanlarının altında da devam ediyor. Prado müzesinin röntgen ışınları Goya’nın Fransız askerlerinin elindeki tüfekleri sivri bir araçla belki de fırçasının tersiyle çizdiğini ortaya koyuyor.
Resim gerçek durumu anlatan birçok detayla dolu. Örneğin hava şartları; asiler, ince giysiler içinde. Bir rahip gözünü yere dikmiş ellerini kenetleniş, esirlerden biri yumruğunu sıkmış. Peki bu adsız kahramanlar kimler? Madrid Belediye arşivlerinde bazı ipuçları var. Kurbanların yakınları idareye mektup yazarak tazminat talebinde bulunmuş. Böylece ölenlerin öyküleri kayıtlara geçmiş. Kurşuna dizilenler arasında 2 polis, 6 işçi, 2 saray bahçıvanı ve 1 katip var.
Hepsi sıradan insanlardı. Goya merkezdeki figüre Hz. İsa’nın ellerindeki yara izlerini bile yapmış. Merkezdeki figürün insanüstü bir boyutu var, aslında diz çökmüş ayağa kalksa botu askerlerinkinden çok daha büyük olacak.
3 Mayıs Goya’nın çağdaşlarının yaptığı tarihi resimlerinden çok farklı. Goya tuvali boşaltmış. Resmin büyük bir bölümü boşluktan oluşuyor. Cansız kasvetli, hatta sıkıcı diyebileceğiz boşluk. Resime hareket katan tek şey renk. Goya’nın üslubu halk arasında elden ele dolaşan gravürleri andırıyor.
Goya aşırı uçları seviyor hatta uçların ötesine geçiyordu. Kara resimlerinde ve 3 Mayıs tablosunda tasvir olaylar gerçeğin önüne geçiyor. Hastalıklı bir dünyaya adım atıyordu. Onun kadar ileri giden olmadı.
Eserin içeriği, sunumu ve duygusal gücü,
onu, savaşın korkunçluğu konusunda çığır açan ve ilk örnek olarak
değerlendirilen bir imge haline getirir. Yaratıldığı zamanın popüler
sanatının pek çok kaynağından yararlanan 3 Mayıs 1808, gene de
geleneksel kalıpların kırılışının bir simgesi olur. Hristiyan sanatının
geleneklerinden ve ananevi savaş betimlemelerinden uzaklaşması, eseri alanında
benzersiz kılar ve modern alandaki ilk örneklerden biri olarak kabul edilmesini
sağlar. Sanat tarihçisi Kenneth Clark'a
göre tablo, "tarz, konu, içlem olarak kelimenin tam manası ile devrim
sayılabilecek ilk büyük resim"dir.
1850'lerde, daha sonraki yıllarda Prado
Müzesi'nin yöneticisi olacak olan ressam José de Madrazo, tablonun Goya'nın stilini
yansıtmadığını iddia eder ve iddiasının sebebinin "büyük bir usta olan
Goya'nın diğer eserlerine göre bu tablonun kalitesinin çok düşük kalması"
olduğunu açıklar. Tablo, yıllar sonra, izlenimcilik ve romantizm popüler olduğunda dünya çapında ün kazanır. 1937
yılında, İspanya İç
Savaşı'nda
zarar görmemesi için Valencia'ya taşınır. Kamyonda götürülürken oluşan zararlar
daha sonra onarılır. Fakat bu onarım sırasında resmin renklerinin tonları
koyulaşmıştır. 2008 yılında yeniden restore edilen eser, tekrar ilk tonlarına
kavuşturulur.
Goya’nın resmi, kendisinden sonra gelecek olan sanatçılar için de tartışmalara ve farklı atıflara sebep olacaktır. Bunlardan sanatçılardan bir tanesi Monet’tir. Monet’in 17. yy’da yaşanmış o günkü olaylar hakkında yazılmış bir belgedeki yazıları okuyarak resmettiği eserinden anlamaktayız. Picasso dahi bu resim hakkında birkaç tez öneri sürmüştür. Goya’nın gökyüzünde kullandığı siyah rengin, sadece siyah bir renk olduğunu, bu rengin hiçbir anlam içermediğini ve resimdeki ışığınsa yerde bulunan fenerden geldiğini ve bu ışığın çokta önemli bir göndermede bulunmadığını söylemiştir. Günümüz ressamlarından olan Robert Ballagh’ta 3 Mayıs isimli resmi kendi tarzıyla kopyalar ve ortaya çıkardığı çalışmasına da “3 Mayıs 1970” adını koyar. Ballagh bu çalışmasını düz ve sade formları kullanarak ve figürlerin dış formunu da siyah belirleyici çizgiler atarak oluşturur. Günümüz sanatçılarının çoğunlukla tercih ettiği akrilik boyadan faydalanarak kopyaladığı eseri seçmesindeki amacını da Ballagh şu sözlerle açıklamıştır; “bu eseri kopyalamaktaki amacım herhangi bir şeyi anlatmak ya da ileri sürmek değildir benim tek düşüncem Goya’nın 3 Mayıs adlı resmini günümüze taşımaktı” demiştir.
FAYDALANILAN KAYNAKLAR:
Merhaba Mehmet Bey,
YanıtlaSil"… Avrupa'nın zorbalarına karşı giriştiğimiz şerefli ayaklanmanın en olağanüstü ve kahramanca hareketlerini fırça darbelerim ile ebedileştirmek." Ne güzel bir ifade.. dahası bir itiraf. Zira bu tablo dün olduğu gibi bugün bizim coğrafyamızda aynen devam ediyor.. Avrupa'nın "zorbaları" ortaçağ'da, NAPOLYON döneminde, yetmedi 2. dünya savaşı ile yine aynı zorbalıklarını sonuna kadar ortaya dökerek Avrupa'yı kana bulamıştır. NOKTA. Dolayısıyla şimdi aynı "zorbalar" dünyayı kana buluyor... Bu tablonun bir ikizi 2003'den bu yana yaşanıyor.. Bir Goya yok mudur, yiğitçe bugünleri tablolaştırsın!.. Saygılarımla.
Çağının tanığı olmak ve belgelemek son derece önemli. Kitle iletişim araçlarının olmadığı bir dönemde, meydana gelen olayları gelecek nesillere aktarmak ve unutulmamasını sağlamak aydınlara düşen bir görevdir. Goya, gibi dehaların bu olayları ölümsüzleştirerek tüm insanlığın gelecek nesillerine armağan etmesi ne kadar güzel bir şey. Dileğinize katılmamak elde değil.
SilSevgi ve en derin saygılarımla.
sitenin ismi :D sanki isroni
YanıtlaSil