Aynadaki Venüs (Venüs'ün
Süslenmesi, Venüs
ve aşk tanrısı, Rokeby
Venüsü veya İspanyolca: La Venus
del espejo olarak da
bilinir), İspanyol Altın Çağı'nın önde gelen
ressamlarından Diego Velázquez'in (1599–1660) yaptığı bir tablodur. Eser halen Londra'daki Ulusal Galeri'de sergilenmektedir. Velázquez bu tabloyu 1647 ile 1651
yılları arasında tamamladı.
Velasquez, bu çalışmasında tanrıça Venüs'ü erotik bir pozda betimliyor. Resimde, Venüs yatağa uzanmış, Roma Mitolojisi'nde fiziksel aşkın tanrısı olan oğlu Cupido'nun tuttuğu aynada kendini
izlemekte. Velázquez’in tabloyu büyük olasılıkla İtalya'yı ziyareti sırasında yaptığı sanılıyor.
Antik sanattan barok sanata kadar pek çok çalışma
Velázquez'in ilham kaynağı olarak gösterilir. Özellikle İtalyan ressamlar Giorgione'nin Uyuyan Venüs'ü (1510) ve Titian'ın Urbino Venüsü (1538) önemli örnekler benzerleridir.
Bu tabloda, Velázquez Venüs'ün çok bilinen iki pozunu birleştiriyor: bir koltuk
ya da yatak üzerinde uzanma ve aynadaki yansımasını izleme. Ressamın, aynayı
merkeze yerleştirmesi ve Venüs'ü resmi izleyene arkasını dönmüş olarak çizmesi
resim sanatı açısından o güne kadar görülmemiş farklılıklar.
Aynadaki Venüs Velázquez'in çizdiği nü kadın tabloları arasından
bugüne kadar kalabilmiş ve korunabilmiş tek eseri. İspanyol
Engizisyonu üyelerinin baskısı sebebiyle on yedinci yüzyıl İspanyol
sanatında bu tür çalışmalara çok sık rastlanmıyordu. Bu yüzden saray mensupları yabancı
ressamların çizdiği nü tabloları satın alıp kendi
evlerine asıyorlardı. Buna rağmen, Aynadaki
Venüs 1813 yılına kadar İspanya'da
kaldı. 1813 yılında İngiltere'nin Yorkshire kentindeki Rokeby Park'ta sergilenmek üzere o ülkeye
gönderildi. 1906 yılında National Gallery adına Ulusal Sanat
Koleksiyonları Vakfı'nca satın alındı. 1914 yılında kadınların oy
hakkının savunan Mary Richardson tarafından saldırıya uğradı ve büyük
zarar gördü. Kısa bir süre içinde restore edilen eser tekrar sergilenmeye
başladı.
Aynadaki Venüs'te Romalı aşk,
güzellik ve doğurganlık tanrıçası
yatağında aheste bir şekilde yatarken betimleniyor. İzleyiciye sırtını dönmüş
olması ve dizlerinin bükük çizimi onu antik çağlara
özgü edebi
erotik bir figür haline getiriyor. Bu tabloda, Venüs, mücevher,
güller, mersin gibi
genellikle betimlenirken yanında gösterilen mitolojik kişisel eşyalarından
mahrum çizilmiş. Tanrıça daha önce betimlenen portrelerinin çoğunda sarışın
olmasına rağmen Velázquez'in Venüs'ü kumral. Çizilen
kadının Venüs olduğu kompozisyonda oğlu Cupido'nun da yer alması sayesinde anlaşılıyor.
Resimde, Venüs Cupido'nun
tuttuğu
aynada kendine bakmakta. Cupido'nun her zaman yanında taşıdığı yay ve okları bu
çalışmada nedense yok. Tablo ilk kez kayıtlara geçirilirken, büyük ihtimalle tartışmalı doğası gereğince "çıplak
bir kadın" olarak tanımlanır. Venüs'ün yüzünün
aynadaki yansıması resmin izleyicisine bakmakta. Fakat görüntü
bulanıktır. Bu sebepten yüzün karakteristik özellikleri anlaşılamıyor. Sanki Velázquez, Venüs’ü, aynada göründüğü gibi
pek de güzel bir yüze sahip olarak göstermez. Venüs’ün bize dönük olan arka
taraflarının güzelliğine, vücudunun güzelliğine dikkat çeker gibidir. Belli
belirsiz bir biçimde onun yüzünü görebildiğimize göre, bizimkinin de onun
tarafından görülebileceğini biliyoruz. Ve belki de o, kendi güzelliğinin bizim
üzerimizde bıraktığı etki üzerine düşünüyordur. Çıplak ve arkası dönük olarak
uzanmış ince belli ve dolgun kalçalı bu kadının bir tanrıça olduğunu ancak,
Cupido’nun oradaki varlığıyla bilebiliyoruz.
Burada Venüs duyumsal olarak erotik bir pozda resmedilmekle
birlikte, yine de saf ve iffetli olduğu izlenimi uyandırıyor. Yayını ve
oklarını bu tabloda göremediğimiz Cupido (Eros) bir yandan aynayı tutarken, bir
yandan da tanrıçanın güzelliğine dalıp gitmiş görünüyor. Aynadaki imge, optik
yasalarını umursamaz bir biçimde Venüs'ün başka bir yanını değil, ama yüzünün
belli belirsiz bir yansımasını gösteriyor. Bu da resmin altta yatan anlamına
işaret ediyor olabilir: resim belli bir çıplak kadını, hatta Venüs'ü göstermeyi
değil, kendi güzelliğine dalmış bir güzelliği resmetmeyi amaçlıyor.
Eleştirmen Natasha Wallace, Venüs'ün
yüzünün belli belirsiz görünmesine dikkat çekerek resmin esas amacının
"kim olduğu belli bir kadın çıplağı betimlemek ya da Venüs'ün portresini
çizmek değil bencil bir güzelliği görüntülemek" eleştirisini yöneltir. Wallace'a
göre "Kadının yüzünde ya da resimde dini hiçbir yönü yoktur. Tablodaki
klasik düzenleme bedensel ve estetik bir cinselliğin (seksin değil) mazereti
gibidir. Cazibeye eşlik eden güzelliği takdirdir."
Birbirine geçmiş pembe ipek kurdeleler
aynanın üzerini örtmekte ve çerçevesini sarmaktadır. Kurdelenin işlevi, sanat
eleştirmenlerinin resimle ilgili en fazla tartıştıkları konulardan birisi.
Kurdelenin, Cupido'nun aşıkları birbirine bağlamak için kullandığı prangaları
temsil ettiği, aynayı asmak için kullanıldığı ya da resimdeki andan biraz önce
Venüs'ün gözlerinin bağlanması için kullanıldığı öne sürülür. Eleştirmen
Julián Gallego, Cupido'nun yüzündeki melankolik ifadeden yola çıkarak “kurdelenin,
tanrıçayı aynadaki güzelliğe bağlayan aşk prangası olduğunu” düşünür ve tabloya "Güzelliğin Fethettiği
Aşk" adını verir. Yatak çarşaflarının kıvrımları tanrıçanın vücut şeklini
yansıtır ve bedeninin kavislerini vurgulamak için çizilmiştir. Resmin
genelinde, hatta Venüs'ün cildinde kırmızı, beyaz ve grinin tonları kullanılmış.
Bu basit renk düzeni eleştirmenler tarafından sıkça övülse de, son dönemde
yapılan teknik bir incelemeye göre, çarşaf resmin özgün halinde koyu leylak
rengidir ve artık solmuş olduğu için gri gözükmektedir. Venüs'ün
cildine "pürüzsüz, kremsi ve birbirine karıştırılmış şekilde
uygulanan" parlak renkler, tanrıçanın üzerinde yatmakta olduğu siyah
ve gri çarşaf ve arka plandaki kahverengi duvar ile tezat oluşturmaktadır.
17. yüzyıl İspanyol tablo envanterlerinde
üç çıplak tablodan daha bahsedilse de Aynadaki Venüs, Velázquez'in
bugüne ulaşmış tek nü tablosudur. Bu üç tablodan, Kraliyet koleksiyonunda
olduğu belirtilen ikisi, muhtemelen 1734'te Madrid Kraliyet Sarayı'nda çıkan
yangın sırasında kaybolmuştur. Envanter kayıtlarında bu üç tablodan Uzanmış
Venüs, Venüs ve Adonis ve Psyche ve Cupido isimleriyle
bahsedilir.
Genel olarak resmin canlı bir model
kullanılarak çizildiği düşünülse de, bu modelin kimliği hakkında birçok farklı
görüş bulunuyor. O dönemin İspanya'sında, ressamların çalışmalarında çıplak
erkek modelleri kullanmaları kabul edilebilirdi, ancak çıplak kadın modeller
hoş karşılanmazdı. Bu sebeple, tablonun, Velázquez'in Roma'ya yaptığı
gezilerden birinde çizildiği düşünülür. Andreas Prater, ressamın yaptığı dış gezilerde "kişisel hayatını oldukça özgür
şekilde yaşadığını ve bu durumun canlı çıplak kadın model kullanmasına imkân
sağladığını" söylemektedir. Christie
Davies’e göre ise model,
Velázquez'in Roma'da birlikte olduğu bilinen ve ressamdan bir çocuk doğurduğu
varsayılan metresidir. Neil Mac Laren’e göre ise bu model, ressamın her
ikisi de Prado Müzesi'nde
bulunan Bakirenin Taç Giymesi ve İp Eğirenler gibi birçok diğer tablosunda da
yer alan kişidir.
Ressamın konturların ilk hallerinde yaptığı düzeltmeler sebebiyle, Venüs ve Cupido figürleri resmin çizilişi boyunca
ciddi ölçüde değişikliğe uğrar. Ressamın yaptığı değişiklikler Venüs'ün havaya
kaldırdığı kolunda, sol omzunun duruşunda ve başında görülebilir. Kızılötesi incelemelere göre,
Venüs ilk başta daha dik bir duruşa sahipti ve başını sola çevirmişti. Tablonun sol tarafında, Venüs'ün sol ayağı ile Cupido'nun sol
ayağı ve bacağı arasındaki alanın bitirilmemiş olduğu da açıkça görülmektedir.
Ancak Velázquez'in birçok tablosunda yer alan bu özellik, muhtemelen bilinçli
bir tercih. 1965-66 yıllarında tablo üzerinde gerçekleştirilen geniş
çaplı temizlik çalışması sırasında tablonun iyi durumda olduğu, daha önceki
bazı yazarların ileri sürdüğünün aksine, tabloya Velázquez'den sonraki
ressamların çok az miktarda boya eklediği anlaşıldı. Cupido ve aynada
görülen yüzün üstü büyük olasılıkla onsekizinci yüzyılda kuvvetlice yeniden
boyandığı tahmin edilmekte.
İtalyanların, özellikle Venediklilerin
nü ve Venüs tabloları Velázquez'e ilham kaynağı olduğu kabul edilir. Buna
rağmen, sanat tarihçisi Andreas Prater'e göre, Velázquez'in Venüs'ü
"pek çok öncüye sahip olmasına rağmen kesin bir modeli örnek almamış,
büyük ölçüde bağımsız bir görsel kavram; uzmanların boşuna benzerlerini aradığı
bir eserdir."
Velázquez'in Venüs'ü çağının
ötesinde bir resim olduğu için on dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar taklit
edilmemiş ve başka sanatçılara ilham kaynağı olmamıştır. Özellikle, Venüs'ün
portresindeki görsel ve yapısal yenilikler, sansür korkusu sebebiyle, yakın
zamana kadar diğer ressamlar tarafından geliştirilemedi. Eser, 1857'deki
Manchester Sanat Eserleri Sergisi'nde, Velázquez tarafından yapılmış 25 diğer
tabloyla beraber sergilenene kadar özel koleksiyonlarda yer aldı. Resmin ismi
bu sergiden sonra Rokeby Venüs olarak anılmaya başlandı. Bu
döneme kadar da hiçbir ressam tarafından kopyalanmamış, baskısı yapılmamış ya da
yeniden çizilmemişti. Tablo, 1890 yılında Londra'daki Kraliyet Akademisi'nde
1905 yılında ise Messrs'ta sergilendi.
10 Mart 1914'te kadın hakları savunucusu Mary Richardson, Londra Ulusal Galerisi'nde sergilenmekte
olan tabloya et satırı ile saldırır. Koleksiyona planlanmış bir saldırı
olacağına dair belirtiler varsa da, Richardson'ın bu hareketinin sebebi dava
arkadaşı Emmeline Pankhurst'un bir önceki gün tutuklanmasıdır. Richardson,
Venüs'ün omuzlarının altında kalan bölgede yedi yarık açar. Bu kesikler, Ulusal
Galeri'nin uzmanı Helmut Ruhemann tarafından başarıyla onarılır.
Richardson, sanat eserine zarar
vermekten altı ay hapis cezasına mahküm edilir. Kadınların
Sosyal ve Siyasal Birliği adına verdiği beyanatta Richardson saldırısının
sebebini "Devletin, modern tarihteki en güzel karakter olan Mrs.
Pankhurst'e zarar vermesini protesto etmek amacıyla mitolojik tarihin en güzel
kadınına zarar vermek istedim." diyerek açıklar. Olaydan yaklaşık 40
yıl sonra, 1952'de kendisi ile yapılan bir röportajda ise "tüm gün boyunca
erkek ziyaretçilerin ağzı açık bir şekilde Venüs'ü izlemesinden"
hoşlanmadığını açıklar. Feminist yazar Lynda Nead konuyla ilgili olarak
"Olay, kadının çıplaklığına karşı feminist tutumunun algılanmasında bir
simge oldu; bir bakıma, feminizmin imajını basmakalıp bir şekilde temsil etmeye
başladı" yorumunu yapar.
Olayla ilgili o dönemki belgelerden
tablonun önemsiz bir sanat eseri olarak görülmediği de anlaşılmaktadır. Gazeteciler, saldırıyı cinayetle bir tutarak,
kadın bedenini temsil eden bir resme değil, gerçek bir kadın bedenine zarar
verildiğini iddia ederler. Ayrıca, Richardson'ı “Kanlı Mary”e
benzeterek, kadına “Kesici Mary” ismini takarlar.
FAYDALANILAN KAYNAKLAR.
Teşekkürler.
YanıtlaSilİlginize ve desteğinize teşekkürler. Saygı ve sevgilerimi sunarım.
SilKaleminize sağlık Bilgehan Bey. Yine emek ve bilgi dolu bir paylaşım.
YanıtlaSilAilenizle birlikte mutlu yıllar diliyorum size...
İlginize ve değerli yorumunuza teşekkürler. 2017'nin size ve ailenize mutluluk ve sağlık getirmesi dileğiyle saygılar sunuyorum.
SilHarika bir kaynak olmuş. Emeğinize sağlık Mehmet Bey.
YanıtlaSilYeni yılın size ve ailenize sağlık,
mutluluk ve esenlikler getirmesini diliyorum..
Umarım faydalı olmuştur. İlginize teşekkürler.
SilYeni yılın geçen seneyi aratmaması dileğiyle size ve sevdiklerinize mutlu ve sağlıklı günler dilerim.