Söke Bodrum yolu
yeniden yapılınca eskiden Güllübahçe üzerinden Didim’e giden yol tenhalaştı.
Artık, ya bu yoldan bağlantılı yerlerde oturanlar ya da bu yol üzerinde
“Priene” ve “Miletos” gibi çok önemli iki antik şehrin varlığını bilenler
tarafından kullanılan yolda, yukarıda bahsettiğim gibi Güllübahçe adında bir
yerleşim bulunmakta.
Söke’den çıktığınızda Priene’den hemen önce bulunan bu yerleşimin eski adı “Gelebeç Köyü”. Vaktiyle bir Rum köyü imiş. Nüfusunun, mübadele öncesi 5.000 civarında olduğu söyleniyor. Dağın yamacında yer alan köyde halen hiç Rum yok. Evlerin tamamı iskan edilmiş vaziyette ve Gürsu Mahallesi olarak anılmakta.
Yoldan yamaca doğru açılan bir yolda Aziz Nikolaos Kilisesi’nin ve Gelebeç Kafe’nin işaretlerini görürsünüz. Dar ve bozuk yollardan aracınızla ilerlemeyi göze aldığınızda, yükseldikçe, sizi muhteşem bir Söke Ovası manzarasının beklediğini fark ediyorsunuz. Yolların bitiminde Gelebeç Kafe ile kiliseyi yan yana görüyorsunuz.
Aziz Nikolaos, bizim bildiğimiz adıyla “Noel Baba”. Ülkemizde adına pek çok kilise dikilen Aziz Nikolaos’on burada yer alan kilisesi 1821’de yapılmış. Yerinde bir zamanlar eski bir kilisenin yer aldığı söyleniyor. Mübadeleden sonra kaderine terk edilen kilise halen can çekişir vaziyette. Çökme tehlikesine karşı kapıya konan uyarıya rağmen içeri girdiğinizde oldukça büyük bir kilise ile karşılaşıyorsunuz. Ne yazık ki duvar süslemelerinin bir kısmı dışında, her yere ismini yazma meraklısı narsistlerin barbarca yaptığı istilanın katliam izlerini her yerde görüyorsunuz.
Korunmaya değer varlık olarak tescil edilen kilisenin ne yazık ki definecilerden ve adını yazma meraklısı narsist barbarlardan korunmasını sağlayacak hiçbir önlem bulunmamakta. Hemen yakınındaki Gelebeç Kafe’nin sahibi Coşkun bey, kilise için çok mücadele verdiğini, Kültür Bakanlığı’na defalarca başvurmasına rağmen hiçbir koruma önlemi alınmadığını, Topuklu Efe’yi (Özlem Çerçioğlu – Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı) gezdirerek ve bilgilendirerek yardım talep ettiyse de hiçbir gelişme olmadığını, kilisenin göz göre göre bir gün yıkılacağını ifade etti.
İslamiyette, Hz. İsa ve Hz. Musa, Allahın elçisi peygamberler ve kitapları İncil ve Tevrat kutsal kitap sayılırlar. Bu bağlamda kiliseler de dinimizde tanrı evi gibidir. (Hıristiyanlık, İslamiyeti tanrı dini saymadığından pek çok hristiyan toplumlarda camilere karşı durulmaktadır.) Ancak İslamiyet bu dinleri ve peygamberlerini tanımasına rağmen bizlerin Hıristiyanlar gibi davranarak kiliseleri bakımsız bırakmamız en azından müze olarak korumamamız dinimizle tezat teşkil etmiyor mu?
Söke’den çıktığınızda Priene’den hemen önce bulunan bu yerleşimin eski adı “Gelebeç Köyü”. Vaktiyle bir Rum köyü imiş. Nüfusunun, mübadele öncesi 5.000 civarında olduğu söyleniyor. Dağın yamacında yer alan köyde halen hiç Rum yok. Evlerin tamamı iskan edilmiş vaziyette ve Gürsu Mahallesi olarak anılmakta.
Yoldan yamaca doğru açılan bir yolda Aziz Nikolaos Kilisesi’nin ve Gelebeç Kafe’nin işaretlerini görürsünüz. Dar ve bozuk yollardan aracınızla ilerlemeyi göze aldığınızda, yükseldikçe, sizi muhteşem bir Söke Ovası manzarasının beklediğini fark ediyorsunuz. Yolların bitiminde Gelebeç Kafe ile kiliseyi yan yana görüyorsunuz.
Aziz Nikolaos, bizim bildiğimiz adıyla “Noel Baba”. Ülkemizde adına pek çok kilise dikilen Aziz Nikolaos’on burada yer alan kilisesi 1821’de yapılmış. Yerinde bir zamanlar eski bir kilisenin yer aldığı söyleniyor. Mübadeleden sonra kaderine terk edilen kilise halen can çekişir vaziyette. Çökme tehlikesine karşı kapıya konan uyarıya rağmen içeri girdiğinizde oldukça büyük bir kilise ile karşılaşıyorsunuz. Ne yazık ki duvar süslemelerinin bir kısmı dışında, her yere ismini yazma meraklısı narsistlerin barbarca yaptığı istilanın katliam izlerini her yerde görüyorsunuz.
Korunmaya değer varlık olarak tescil edilen kilisenin ne yazık ki definecilerden ve adını yazma meraklısı narsist barbarlardan korunmasını sağlayacak hiçbir önlem bulunmamakta. Hemen yakınındaki Gelebeç Kafe’nin sahibi Coşkun bey, kilise için çok mücadele verdiğini, Kültür Bakanlığı’na defalarca başvurmasına rağmen hiçbir koruma önlemi alınmadığını, Topuklu Efe’yi (Özlem Çerçioğlu – Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı) gezdirerek ve bilgilendirerek yardım talep ettiyse de hiçbir gelişme olmadığını, kilisenin göz göre göre bir gün yıkılacağını ifade etti.
İslamiyette, Hz. İsa ve Hz. Musa, Allahın elçisi peygamberler ve kitapları İncil ve Tevrat kutsal kitap sayılırlar. Bu bağlamda kiliseler de dinimizde tanrı evi gibidir. (Hıristiyanlık, İslamiyeti tanrı dini saymadığından pek çok hristiyan toplumlarda camilere karşı durulmaktadır.) Ancak İslamiyet bu dinleri ve peygamberlerini tanımasına rağmen bizlerin Hıristiyanlar gibi davranarak kiliseleri bakımsız bırakmamız en azından müze olarak korumamamız dinimizle tezat teşkil etmiyor mu?
(Aşağıdaki linklerde benzer yazı ve fotoğraflara
ulaşabilirsiniz)
I TURKISH NATION WE VALUE 15 thousand years of history are ONE OF TURKISH WORLD CONGRESS MAZI REASONS the establishment of the UNITE IN A RACE WHAT DO SO will be able to SHOW and THE TURKISH ECONOMIC UNION ESTABLISHMENT.
YanıtlaSilDear world, our goal Turkey is not our aim racism, jingoism 450 million Turks
Social, economic, cultural as economic projects that we produce we prepare pilau UnUdUr with ideas that have been accepted in whole Turkish world s our goal of a stronger Turkish troops
Strong economy, strong industrial economy is strong we are the world, or thousands of years Jan
We teach brain surgery Central Asia, in the excavations of the tomb of Turkish domestic research
Today's been seen in similar patients with mental sagittal brain surgery
Tedev systems in Central Asia which has been found out in centipede basic group is present documents belonging to Turkey
Now he wants to Turks living all over the world by powerful Turks as Turks in bukonu
Your feedback and ideas are very important
Merhaba Mehmet Bey.
YanıtlaSil"Göz göre göre bir gün yıkılacak"...
Evet, bugün ne yazık ki her bir şeyimiz aynen göz göre göre yok oluyor, yıkılıyor, tahribata uğruyor. Tıpkı Kafe sahibi Coşkun Bey'in dediği gibi. Saygılarımla.
Haklısınız ama, bu duyarsızlığa neden "halkçılar" da iştirak ediyor anlamıyorum. Sadece söylem değil, eylemde de farklılık ve farkındalık yaratılması gerekmiyor mu?
SilÖrneğin, eskiden burası Aydın merkez belediyesini ilgilendiren bir yer değildi. Ama büyükşehir yasası geçtikten sonra tüm ilçeler özellikle emlak ve aski yönünden büyükşehir belediyesine bağlandı. Vergileri alırken iyi de ilinin bir eserini koruma da neden ayak sürünüyor anlamıyorum. (anlıyorum aslında da anlamak istemiyorum) AB'ye girmek söylemle olmaz eylem , davranış ve düşünce ile olur.
Sevgi ve enderin saygılarımla.
Mehmet bey bu köyü görmemişim, atlamışım. en kısa zamanda ziyaret edeceğim. Çok güzel anlatmışınız. Hepimiz neden duyarsız kalındığını biliyoruz aslında.
SilGeçen gün nüfusu çok yoğun olmayan bir gürcü köyüne gittim. Köy inanılmaz güzel. herşey eski. Ahşap olan tarihi bir camileri vardı inanılmaz güzeldi. Ama o güzel ovanın ve o güzel köyün ve o güzelim ahşap caminin yanına kocaman görüntüsü köyle hiç örtüşmeyen bir cami yapmışlar. Köyü ve yapıları görünce ve yaşan nüfusun sayısı belli olunca neden sorusunu yönetiyor insan... Birde çocuklarımıza gerçekten değerli oldukarını ve kullandıkları herşeyin çok değerli olduğunu öğretmiyoruz artık. Sanat ve kültür devrimi olsa acaba tüm bunlar değişir mi? merak ediyorum...
Ülkemizin farkında olamadığımız binlerce değeri var. Sizin gözünüzden ve bakış açınızdan izlemek keyifli olur doğrusu.
SilCami dediniz de aklıma geldi. Mersin'in Bozyazı ilçesini belki bilmezsiniz. Yazlığım sebebiyle 1984'den beri gittiğim bir kasabadır. İlçenin eski merkezi deniz kıyısında şirin bir alan iken 1983 yılında tam deniz kıyısına ve alanın yarıdan fazlasını işgal eden çirkinlik abidesi bir cami yapılır. Yıllar içinde şehrin bütün esnafı bu alanı ve alana giden ana caddeyi boşaltarak denizden uzaklaşıp şehirlerarası yola doğru geri çekilirler. Şimdi eski merkez bir hayalet şehir durumunda. Gittiğinizde inanamazsınız. ama hiçbir yerel idare bu camiyi yerinden kaldırmaya cesaret edemiyor. İlginç fotoğraflar çekebileceğiniz bir yerdir.
Sevgi ve en derin saygılarımla.
Mersini biliyor gibiyim daha doğrusu şöyle çocukken mersin silifke yolu üzerinde köy evi kiraladık ve oradan denize girerdik. Çok keyifliydi.İki yıl veya 3 yıl gittik ama bozyazı hatırlamıyorum. Bu sene niyetlendik Mersine gitmeye sonradan vazgeçtik. Gidince not aldım uğrayacağım. Selamlar. Arzu
SilAslında Bozyazı, il merkezine çok yakın değil. Anamur'u, Mersine'e doğru geçtikten 20 klm sonra. Yine de bakarsınız yolunuz düşer.
SilSevgi ve en derin Saygılarımla.