ÇANKAYA’DA
YAŞATILMAYA ÇALIŞILAN İLGİNÇ VE KÖKLÜ BİR GELENEK
Timur Özkan
Çankaya’nın iki mahallesi, iki yıldır ilginç ve köklü bir geleneğe ev sahipliği yapıyor. Geçmişi Orta Asya’ya uzanan ve esas olarak kışın gidişinin kutlandığı bu kadim gelenek; özü itibariyle baharı karşılayan Nevruz, Hıdırellez, Çiğdem Pilavı vb diğer Anadolu geleneklerinden ayrılıyor.“Saya”, “Saya Gezmesi”, “Sayagan” gibi adlarla anılan ve adeta bir “Bereket Töreni” olarak kutlanan bu gelenek, Ankara Kulübü Derneği’nin Çankaya Şubesi tarafından unutturulmamaya ve yaşatılmaya çalışılıyor. İlki 31 Ocak 2015 tarihinde, Çankaya’nın Evciler Mahallesi’nde canlandırılan Saya Gezmesi, bu defa da 30 Ocak 2016 tarihinde, yine Çankaya’nın Karahasanlı Mahallesi’nde gerçekleştirildi.
Tarihlerden de anlaşılacağı üzere, bu etkinliğinin kış aylarında gerçekleştirilmesinin nedeni; bu geleneği ilginç kılan, ona esas anlamını veren önemli bir özelliğinden kaynaklanıyor. Baharı karşılayan diğer gelenekler, baharın gelmesiyle birlikte gerçekleştirilirken, Saya Gezmesi’nin kış ortasında yapılmasının amacı; köy halkının kışlık stoklarını kontrol ederek, yetersiz çıkanlar için vakit varken önlem almak suretiyle hep birlikte ve içleri rahat olarak baharı beklemek şeklinde özetlenebilir.
Bu amaçla ev için yiyecek ve yakacak, hayvanlar için ot ve yem stoklarının kontrol edilmesi, yani sayılması, Saya Gezmesi sözcüğünün kökenini oluşturuyor. Sayım sonucunda; insanların kendilerine ayırdıkları yiyecek ve yakacakların yarısı, hayvanların yeminin ise üçte biri duruyorsa iyi bir kış geçiriliyor demektir, değilse önlemler alınır ve böylece bahara hazır hale gelinir. Öte yandan hayvancılıkla uğraşan Türk ve Altay halklarının koruyucu ruhlarından, hayvancıların koruyucusunun adı da Saya Han’dır. Saya Han için düzenlenen kutlamalarla gökteki ruh memnun edilirse yerdeki hayvanların döl bereketinin artacağına inanılırdı... Yöresel olarak değişiklikler göstermekle birlikte Saya Gezmesi; koç katımından yüz gün sonra, bir başka hesaba göre Zemheri ayının 5 veya 6’sında ya da Ocak ayının 3. ve 4. haftaları içinde yapılmaktadır. Kimi yerlerde “Koyun yüzü”, “Davar yüzü” şeklinde de ifade edilen Saya Gezmesi aynı zamanda baharın müjdecisidir. Öyle ya, kışın yarısı geçmiştir. Kalan yarısı için gerek evlerde gerekse ağıllarda kontroller yapılmış, önlemler alınmıştır. Bundan sonrası kutlama zamanıdır.
Saya Gezmesini izlemek için yakın köylerden gelen coşkulu bir kalabalıkla izlediğimiz etkinlikler; Seymenlerle birlikte Ankara’dan gelen konukların davul zurna eşliğinde karşılanmasıyla başlıyor.
Kısa bir Seymen alayı yürüyüşüyle geldiğimiz Karahasanlı Köy Konağı önündeki meydanda, konuk Seymenlerle birlikte mahalle halkının da katılığı halk oyunları oynanıyor. Bu arada tören alanı kenarında yakılan ateşlerin üzerindeki dev kazanlarda, Saya gezmeden sonra ikram edilecek yemekler hazırlanıyor.
Sırada Saya Gezmesi var. Önce bir Saya Grubu oluşturuluyor. Grupta dede, arap, gelin, deve gibi roller üstlenen köylüler kıyafet ve makyajlarla tanınmayacak hale geldikten sonra kapı kapı gezmeye başlıyorlar. Bu arada hem oyunlar oynanıyor hem de maniler söylenerek bahşişler toplanıyor. Toplanan bahşişler genellikle bulgur, un, yağ, bazen de para oluyor. Gelenek toplanan bu malzemelerle yemek yapılması ve bu yemeğin hep birlikte yenilmesi şeklinde ancak konuklarla birlikte büyük bir kalabalık toplandığı için, yapımına önceden başlanan bugünün yemekleri hazırlanmış durumda.
Köy Konağı’nda biraz da şansımıza bulduğumuz iki sandalye, daha sonra yanımıza “ilişenlerle” büyük bir masaya dönüşüyor. Pilav üstü etlerimiz o kadar lezzetli ki anında tükeniyor. Neyse ki “masadaşlarımızın” Karahasanlı’da bir ağırlığı var, masamıza tepsi üstüne tepsi yağıyor. Şenlikler yemekten sonra da devam ediyor. Gecenin en çok ilgi gören bölümü finalde oynanan Sin Sin oluyor. Ateşin etrafında oynanan Sin Sin, kaçma, kovalama, yakalama, sırta vurma gibi şakalaşmalarla diğer oyunlardan ayrılıyor. Böylece tıpkı Saya Gezmesi gibi kökeni Orta Asya’ya uzanan kadim Sin Sin geleneği de yaşatılmış oluyor.
Karahasanlı Hakkında...
Tipik bir Anadolu köyü görünümündeki Karahasanlı Mahallesi, Elmadağ’dan doğan ve Kızılırmak’a dökülen Karahasanlı Çayı kenarında kurulmuş. Yöresel yemeklerden giyim kuşama, türkülerden doğum, düğün, cenaze ritüelleri gibi Anadolu geleneklerinin olabildiğince yaşatılmaya çalışıldığı Karahasanlı’da ağırlıklı olarak elma ve kayısı başta olmak üzere meyve yetiştiriliyor.
Çankaya’ya 20, Bala’ya ve Mamak’a 30’ar, Ankara’ya ise 50 km uzaklıktaki Karahasanlı Mahallesi, güneyden Beynam Ormanları’na, doğudan Elmadağ Kayak Merkezi’ne komşudur. Karahasanlı’ya, Konya yolundan Bala yönüne ayrıldıktan sonra, 16 km kadar devam edilip önce yol üstündeki Tahta Köprü’den sola dönülerek, daha sonra da 3 km daha devam edilip burada ikiye ayrılan yolun sağ tarafından 5 km daha gidilerek ulaşılabilir.
Merhaba Mehmet Bey, bu güzel geleneğimizi okuyunca çok gururlandım...
YanıtlaSilKöy ve köy halkının yaşamı bir toplumun hatta bir milletin bel kemiğidir. Köylünün yaşamı toplumların gelenek ve göreneklerinin kaynağıdır. Dolayısıyla köyler yok edildikçe toplumların gelenek ve görenekleri de yok olmaya mahkumdur. Üreten ve yaşatan köylümüze selam olsun...
Ne yazık ki, ekonomik koşullar her geçen gün köylerin boşalmasını getiriyor ve dağılan toplum değerleri de kayboluyor. Bu nedenle gelenek ve ananelerin bir şekilde yaşatılması önemli ve güzel.
SilBu bilgileri benimle paylaşan ve bu yazının yayınlanmasını sağlayan dostum sayın Timur Özkan'ın araştırmaları bunları, bilmeyen toplumun bilgilendirilmesi açısından çok güzel, vesileyle kendisine de teşekkürlerimi sunuyorum.
Saygı ve sevgilerimle.