19 Şubat 2015 Perşembe

ONLARI UNUTMAYIN - 2 (GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ VE GENİŞLETİLMİŞ)

DENİZLİ MÜFTÜSÜ AHMET HULUSİ EFENDİ

(İlk kez blogda 29.09.2009 tarihinde “ONLARI UNUTMAYIN – 2” başlığı ile derlediğim yazıyı sayın Prof Dr Cihan Dura’nın bir makalesindeki ek bilgilerle genişleterek tekrar sunuyorum;)
 Kurtuluş savaşımızın bir başka kahramanı...

Memleketim olmakla övündüğüm Denizli, ulusal kurtuluş mücadelemizde örgütlenen ilk ildir. Denizli müftüsü Ahmet Hulusi Efendi de örgütlenen bu ilin en aktif önderlerinden biridir. Denizli müftüsü ve Millî Mücâdelenin ilk bayraktarı. 1861 (H.1278) yılında Denizli'de doğdu. 1931'de vefat etti. Dedesi Veli ve babası Osman efendiler de müftü ve müderris idiler. Tahsîlini Denizli Kayalık Müftüler Medresesinde yaptı. Babasından icâzet aldı. Bundan sonra medresede dersler vermeye ve talebe yetiştirmeye başladı Medrese tahsili ve hocalığının ardından Osmanlı yüksek uleması hiyerarşisinde önemli bir konum olan "sahn müderrisliği"ne kadar yükseldi. 1918'de babasının vefatı üzerine Denizli Müftüsü oldu.. Bu görevde iken Türkiye'nin paylaşılmasını içeren Mondros Mütarekesi imzalanmıştı. Şubat 1919'da Paris'te bir araya gelen Îtilâf devletleri temsilcileri Balıkesir, Aydın ve İzmir'i Yunanistan'a vermeyi kararlaştırdılar.


Gelişmeler üzerine Nureddîn Paşa, bölge ileri gelenleri ve din adamları liderliğinde, “İzmir Müdâfaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti” adı altında bir teşkilât kurdu. Bir kongre toplanmasını kararlaştıran cemiyet, Balıkesir, Aydın ve Denizli livâlarından delege gönderilmesini istedi. Denizli'den gönderilen delegeler arasında Ahmed Hulûsi Efendi de bulunuyordu. Kongreye İzmir vâli ve kolordu komutanı Nureddîn Paşa başkanlık etmiş ve ilhak tahakkuk ettiği takdirde mukâvemet edebilmek için teşkilât kurulması kararlaştırılmıştı. Paşa, İzmir'in Yunanistan'a verilmesi halinde silâhlı bir müdafaaya kalkışılacağını söylediği sırada Ahmed Hulûsi Efendi büyük bir uzak görüşlülükle kendisine şöyle demişti:

"Paşa! Sizin yurtseverliğiniz, bilinen ve yadsınmaz bir gerçektir. Ne var ki, İstanbul işgâl altındadır. Hükümet, müttefiklerin arzularının dışına çıkamaz. Buradaki Hıristiyan unsurlar işgal kuvvetleriyle temas hâlindedir. Sizin burada fiilî direniş için girişeceğiniz her hareketi onlara bildirirler. İşgâl kuvvetleri İstanbul hükûmeti üzerinde tazyiklerde bulunarak hükümete tesir ederek,  sizi terfian veya memuriyetinizi nakil sûretiyle İzmir'den uzaklaştırırlar. Bakınız Rum papazlarından metropolit Hrisostomos daha şimdiden bu şehrin fahrî vâlisi gibi hareket etmeye başlamış ve Yunan işgalinin hazırlıklarına girişmiş bulunmaktadır.Bu takdirde istirham ederim, İstanbul'a gitmeyiniz. Denizli'ye geliniz, bizler gerekli her şeyi temin etmeye hazırız. Yeter ki, başımızda sizin gibi deneyim ve mevkii güven veren bir kumandan bulunsun.”

                                                                (NUREDDİN PAŞA)
Ahmed Hulûsi Efendinin söyledikleri çok geçmeden gerçekleşti. Nûreddîn Paşa azledilerek yerine vâliliğe Kambur İzzet, kumandanlığa da emekli paşalardan Nâdir Paşa tâyin edildi.

Ahmet Hulûsi Efendi buna rağmen umutsuzluğa kapılmadı. İzmir Redd-i İlhak Kongresi’nden döndükten hemen sonra yoğun bir teşkilatlanma çabasına girişti. Yaklaşan tehlikenin büyüklüğünü ve vahametini halka anlatmak üzere Denizli yöresinin bütün kasaba ve köylerini dolaştı. İzmir'de alınan kararlar doğrultusunda halkı bilinçlendirmeye, mücadele fikrini aşılamaya çalıştı.  Denizli sancağının kazaları olan Acıpayam, Buldan, Sarayköy, Tavas ve Çal'da, özellikle müftü ve müderrislerle eşrafın öncülük ettiği heyetlerin kurulmasını sağladı. Kaçınılmaz olan Yunan işgali karşısında neler yapılması gerektiğini önceden düşünüp gerekli önlemlerin alınması için çevresini uyardı.
Onun bu faâliyetlerini Denizli mutasarrıfı Fâik Bey (Öztırak) şöyle anlatmaktadır:
(DENİZLİ MUTASARRIFI FAİK BEY -ÖZTRAK-)
 Ahmed Hulûsi Efendi, benimle çok uzun ve mahrem görüşmelerde bulundu. Denizli sancağının kazaları olan Acıpayam, Buldan, Sarayköy, Tavas ve Çal'da bilhassa müftüler ve müderrislerle eşrâfın rehberlik ettiği heyetlerin teşkîlini temin ettiğini söyleyip, artık mukadder olan Yunan işgâli önünde neler yapılması îcabettiğinin şimdiden düşünülüp lüzumlu tedbirlerin alınmasını teklif ve tavsiye etti. Bugün daha iyi anlıyorum ki, müftü efendinin sözlerinde hiç bir imkânın gerçekleşmesi şartı yoktu. Yapılması gereken vatanın istiklâli ve haysiyeti îcâbıydı. İlmi, irfânı, ahlâkı ile muhitin hürmet duyduğu muhterem şahsiyeti, sancağın her tarafında sevilen ve sayılan adamdı. Ahmed Hulûsi Efendi çok zor şartlar altında vazîfeye çağırdığı kimseleri meziyet ve husûsiyetleriyle çok iyi takdir ederek tâyin ve tespit etmişti. O müstesnâ günlerin bendeki en derin intibaı şudur: Çok güç şartlar altında girişilecek hizmetlere lâyık mânevî rehberler bulur ve onların telkinleri kalp ve vicdanlarda ümit izleri meydana getirebilirse elde edilemeyecek güzel netîceler, ufukların ardında demektir. Ben Ahmed Hulûsî Efendinin mübeccel ve muhterem varlığında bu ebedî hakîkatın en muhteşem misâlini görmüşümdür."


Tarih 15 Mayıs 1919… Bu arada beklenen fecî âkıbet gerçekleşti. İzmir 15 Mayıs 1919 Perşembe sabahı Yunanlar tarafından işgâl edildi. Bir Yunan tümeni bir İngiliz savaş gemisinin koruması altında İzmir’e çıkıyor. Acı haber Denizli'ye ulaştığı zaman irkilmeyen, ümitsizlikle yıkılmayan tek insan Ahmed Hulûsi Efendiydi. Çünkü o, mukadder sonucu biliyor, din, vatan ve nâmus için neler yapılması gerektiğini düşünmüş bulunuyordu. İzmir'in işgâli üzerine ilk iş olarak Denizli'de bir protesto mitingi tertipledi.

Denizli… Halk, başlarında Müftü Ahmet Hulusi Efendi, şehrin çeşitli yerlerinde gruplar halinde toplanmakta…. Bu gruplarla Denizli’nin köylerinden gelenler Bayramyeri’nde birleşiyor. Kayalık Camii’ndeki sancak çıkartılarak sokaklarda tekbirlerle dolaştırılıyor. İlk protesto mitingi bu…, işgalden yaklaşık dört saat sonra sabah namazının ardından Denizli’de gerçekleştiriliyor! Ahmet Hulusi Efendi, Müftülük dâiresinin yakınındaki bir câmide bulunan Sancak-ı şerîfi asılı bulunduğu yerden tekbirler ve salât-ü selâmlar ile indirdi. Etrafında şehrin ileri gelen şeyh ve imâmları olduğu hâlde câminin etrâfında bekleşen kalabalığın önüne geçti. Kalabalık Belediye Meydanına doğru yürümeye başladı. Tekbir seslerini işiten halk, işini gücünü bırakarak Belediye Meydanına koşuyordu. Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey ve Mutasarrıf Faik Bey Belediye binasının balkonunda yerlerini almıştır. Hulusi Efendi kalabalığa hitap eder. Yunanlıların İzmir’i işgalini şiddetle protesto edip Denizli halkını büyük tehlike karşısında mücadeleye çağırır. “Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir!"  diyerek Millî Mücadele’nin ilk “cihat” fetvasını verir!
“Muhterem Denizlililer,

Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir!... Vatana karşı irtikap edilecek cürümlerin (işlenecek suçların) Allah ve tarih önünde affı imkansız günahtır. Cihat, tam manasıyla teşekkül etmiş dini fariza olarak karşımızdadır.

Hemşehrilerim,

Karşımıza çıkarılan dünkü tebamız Yunan’a biz mağlup olmadık. Onlar, öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır. Yunan’ın bir Türk beldesini eline geçirmesinin ne manaya geldiğini, İzmir’de şu birkaç saat içinde işlenen cinayetler gösteriyor.

Silahımız olmayabilir, topsuz, tüfeksiz, sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi, haysiyet şuurumuz ile kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazidir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir.

Sizlere vatanımızı düşmana teslim etmenin çaresiz olduğu söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır. Onlar irade ve kararlarına sahip değildirler. Bu vaziyette olanların emri ve fetvası aklen ve şeran caiz, makbul ve muteber değildir.

Meşru olan, münhasıran vatan müdafaası ve istiklal uğruna cihattır!... Korkmayınız!... Meyus (ümitsiz) olmayınız!...

Bu livay-ı hamd’ın altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız!...

Müftünüz olarak cihad-ı mukaddes fetvasını ilan ve tebliğ ediyorum.

Elinizde hiçbir silahınız olmasa dahi, üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle, mutlaka fiili mukabelede bulununuz!...

Fetva veriyorum. İşgal edilen memleket halkının silaha sarılması farz-ı ayndır...”

Bu konuşma yalnız Denizli'de değil, şehrin ilçelerinde de etkili oldu. Oralarda da mitingler yapılmaya, protestolar çekilmeye başladı. Ahmed Hulûsi Efendi yalnız Denizli için değil, bütün civar, vilâyet ve kazâları da içine alan bir millî mukâvemet hareketi meydana getirmek istiyordu. Bu sûretle Aydın ve Nazilli'ye emin adamlarından birkaçını göndererek onlarla temasa geçti. Bir savunma teşkilatı kurdu. Denizli Kuvayı Milliyesi adını alan teşkilatın yönetimi ile yakından ilgilendi.
Müftü Efendi'nin gerek Denizli'de, gerekse çevresinde yaptığı Kuvayı Milliye çalışmaları, İstanbul hükümetinin dikkatinin, yöreye çevrilmesine neden oldu. Hükümet 21 Temmuz 1919 tarihli telgrafıyla Kuvayı Milliye'nin dağıtılmasını istedi. Ahmet Hulusİ Efendi Heyeti Milliye başkanı olarak, İstanbul Hükümeti’ne ulaştırılmak üzere Denizli Mutasarrıflığı'na yazdığı 5 Ağustos 1919 tarihli yazısında Yunanların işledikleri cinayetleri sayarak, İstanbul Hükümeti'nin bu cinayetler karşısında ilgisiz kaldığını, vatanlarını ve canlarını kurtarmak için mücadele verdiklerini, bu mücadeleden vazgeçmelerinin asla söz konusu olmadığını sert bir dille bildirdi. İstanbul Hükümeti, Kuva-yı Milliye'nin dağıtılmasını beklerken, aksine millî hareketin Denizli'de daha da gelişmesinden ve özellikle Müftü Efendi'nin sert cevabından dolayı telaşa kapıldı. Sadrazam Damat Ferit, daha etkili bir tavır takınmak gereğini duydu. Jandarma Genel Komutanı Ali Kemal Paşa'yı, durumu yerinde incelemesi ve gerekli önlemleri alması için yöreye gönderdi.
Ne var ki, hükümet ne yaptıysa, bir sonuç alamadı. Ahmet Hulusi Efendi'yi görevinden alma girişiminde bulundu. İstanbul hükümetine bağlı bazı memurlarla, İtilaf devletleri temsilcileri de Müftü Ahmet Hulusi Efendi'nin çalışmalarını engellemeye çalıştılar. Bu amaçla, bir İngiliz subayı Denizli'ye gönderildi. Müftü Efendinin faâliyetlerini yakından tâkib eden Denizli Rumları ise; "Onun sarığını başına dolayacağız." diye haber göndermekteydiler. Ancak kahraman Denizli müftüsü bu tehditlerden korkacak ve din ve nâmus müdâfaasından geri duracak bir kimse değildi. Bizzât kendisi Dinar'a ve Afyonkarahisar'a gitti. Bu bölgelerdeki diğer müftü, vâiz ve müderrislerle temasa geçerek silahlı çeteler teşkil edip, ilerleyen Yunan kıtaları karşısında bir mukâvemet cephesi meydana getirmek husûsunda onları harekete geçirdi. Bu bölgede efeler, yedek subaylar, mütekaid (emekli) subaylar ve halktan herkes mahallî müftülerin idâre ettiği teşkilâta kaydolunarak kısa zamanda harbe hazır vaziyete getirildiler. Hazırlıklarını tamamlayan Hulûsi Efendi, Yunanların Nazilli'ye girmeleri üzerine emrindeki kuvvetle derhal harekete geçti. Nazilli'de bulunan Yunan kumandanı üç-beş bin kişilik bir kuvvetin üzerine geldiğini haber alınca derhal mevziini terkederek Aydın istikâmetine çekildi. Müftü Hulûsi Efendi kumandasındaki milis kuvvetleri Nazilli'yi kolaylıkla ele geçirdiler. Fakat burada durmayarak Aydın'a doğru gerilemiş bulunan Yunan kuvvetlerinin takibine başladılar. Nazilli'de ve yol boyunca uğranılan her köyde toplanan halka, heyecanlı nutuklar îrâd eden Müftü Efendinin emrindeki kalabalık gittikçe artıyordu.
Sonuçta gösterdiği gayret, şevk ve inançla Aydın'ı Yunanlardan geri almayı başardı. Bundan sonra artan, kuvvetlerinin yönetimi işini kumandanlık nitelikleriyle tanınan Demirci Mehmet Efe’ye bıraktı. Ne var ki, bu sırada toparlanmış olan Yunanlar büyük kuvvetlerle geri gelerek Aydın'ı tekrar işgal ettiler, katliamlar yaptılar. Bölgede tam bir ölüm kalım mücadelesi başladı. Ahmet Hulûsi Efendi çarpışmalara bir nefer gibi bizzat katıldı. Topladığı gönüllüleri, milis kuvvetlerini vaazlarıyla destekledi. Böylece Denizli bölgesinde Yunan ilerleyişine set çekti. Bu müdâfaa hattı olmasaydı. Ankara'nın, düzenli askerî birliklerin kurulmasını sağlayamadan pek çok vatan toprağının Yunan birliklerinin eline geçmesi işten bile değildi.


O sıralarda Mustafa Kemal Paşa da Samsun’a ayak basmış, Amasya genelgesini yayımlamış bulunuyordu. Müftü Efendi bu haberi duyunca, “işte” der etrafındakilere, “memleketi kurtaracak adam budur.” Erzurum’a, Sivas’a Ankara’ya destek verir. Vahdettin’in şeyhülislamı Dürrizade'nin fetvasına karşı, Mustafa Kemal Paşa’yı ve Millî Mücadele’yi destekleyen Anadolu ulemasının fetvasına Nisan 1920'de hiç çekinmeden imzasını koyar.
Ahmed Hulûsi Efendi Kurtuluş Savaşının kazanılmasından sonra gelişen siyâsî olaylara karışmamış ve geri kalan ömrünü ibâdetle geçirmiş, gençlere dini öğretmeye çalışmıştır. 22 Kasım 1931'de yetmiş yaşının içinde hayâta vedâ etti. Bu vatansever, milliyetçi din adamı kahramanlar listesinde şerefli yerini aldı. Adı ve yiğit ruhu, kendi semti olan Kayalık Mahallesi İlkokulunda, “Ahmet Hulusi İlkokulu” olarak anıtlaşmıştır. Denizli kabristanındaki kabrinin sağ cephesinde "Millî mücâdelenin ilk alemdârı Denizli Müftüsü Ahmed Hulûsi Efendi burada medfûndur" diye yazılıdır. Ahmed Hulûsi Efendi'nin beş oğlu ve bir kızı vardı. Soyadı kânununun çıkmasından sonra aile "Müftüler" soyadını almıştır.
(PROF DR CİHAN DURA)
Yazısının sonunda Sayın Dura tarafından yapılan aşağıdaki değerlendirmelere aynen katılıyorum;
- “Ahmet Hulusi Efendi Millî Mücadele’nin ilk cihat fetvasını veren yurtsever bir hocamızdır. Yunan işgal ve istilasına karşı, bölgede ilk protesto mitingi yapan ve direnişe geçen, ‘Düşmana karşı koymak farz-ı ayındır’ diyerek fetva veren bir ulusal kahramandır.”
- Teşkilatçıdır, her şeyi önceden düşünüp hazırlığını yapıyor. Halkla iç içedir, halkı aydınlatıyor. Asla umutsuzluğa kapılmıyor; onun bu niteliği Atatürk’ün şu sözünü hatırlatır insana: “Umutsuz durum yoktur, umutsuz insan vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.”
- Ahmet Hulusi Efendi yerel boyutta bir Mustafa Kemal gibidir: Ülkenin durumunu, İstanbul hükümetinin icraatını takip ediyor, değerlendiriyor. Sonuçlar çıkartıyor. Gelecekte olacakları görebiliyor. Kurtuluşun ancak silahlı mücadele ile olacağına inanıyor. Teslimiyetçi İstanbul hükümeti hakkında doğru teşhisi yapıyor.
- Geniş çaplı bir millî direniş hareketi öngörmesi, bu amaçla bir savunma teşkilatı kurması, çevre kentler ile temasa geçmesi, İstanbul hükümetine karşı çıkması, bölgesel direnişin başına bizzat geçmesi, gerektiğinde bir nefer gibi çarpışması anlamlıdır. Bunlar girişiminin, bölgesel çapta bir Mustafa Kemal harekâtı olduğu izlenimini verir. Tarihçilerimiz gerekli ilgiyi gösterip Ahmet Hulusi Efendi ve Millî Mücadele’ye olan hizmetleri üzerinde ciddî araştırmalar yapmalıdır.

5 yorum:

  1. Gerçek anlamda vatanperver dindar Ahmet Hulusi Hoca Efendi'yi bu vesileyle tanımış olduk.. Yazık ki bu gibi muhterem ve muhteşem insanlarımızı bırakın yakından tanımayı, isimlerinin bile hafızalarımıza yer edilmemesinin nedenlerini iyi okumak gerekir.. Dolayısıyla "Türk evladı, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır”... Saygılarımla Mehmet Bey..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, Mustafa Kemal'in o yüce şiarı gereğince, asla unutulmaması gereken gerçek yurtseverlerin anılarını yaşatmak, gelecek nesillere tanıtmak bizlerin görevi. Hiçbir siyasi kaygı duymadan verdikleri kutsal mücadelede sonrası unutmak bizlerin yüz karası olur. Gerçek dindarların bu yurt sevgisiyle dolu gönülleri şimdi vatanı satmak için sıraya giren dincilerle karşılaştırmak dahi büyük ayıp olacaktır.
      Sevgi ve saygı ile.

      Sil
  2. Kurtuluş savaşı zamanlarını anlatan tarih kitaplarında yer alması gereken yazılardan biri olmuş..Böyle destansı kahramanların sayısı tahminimce çok fazla..Bunları derleyip-toparlayıptarih kitaplarında anlatılması gerekir.. unutmamak için..ellerinize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 5-6 seneyi aşkın bir süredir bu kahramanlarımızı elden geldiğince araştırıp değişik makalelerden derlediğim hayat hikayelerini blogda yayınlamaya çalışıyorum. Umarım bir gün kitaplaştırmayı beceririm.
      Sevgi ve saygılarımla.

      Sil
  3. Ne Sayın Jaames için gerçekten minnettarım, çünkü Merhaba herkes ... ben .. bu mektubu yazıyorum ABD, şu anda Las Vagas yaşayan adıyla alexkuzne duyuyorum. Ben o geldi ve% 2 gibi çok düşük bir faiz oranıyla, bize kredi sağlama yoluyla bana ve aileme yönelik bir yol yapmak hiçbir umut olduğunu düşündüm Ben, benim ve ailem için yaptım. Hala Tanrı gönderdi ve internet üzerinden gerçek kredi kredi olduğunu ben hiç düşünmemiştim ama orada ben Bay için size tavsiye etmek istiyorum herhangi bir miktar kredi arıyorsanız eğer öyleyse benim en büyük sürpriz ben çok zaman kaybetmeden benim kredi var James. Ben Austin Kredi Şirketi Genel müdür o Tanrı almak için tavsiye ederiz .... Eğer gerçekten herhangi bir fon kıtlığı olmadan daha iyi bir hayat kurmak istiyorsanız Yani .... sonsuza dek hayatınızı değiştirebilirsiniz adam gönderdi, çünkü {: james.ben002@hotmail.com e-posta} :: altında bu e-posta yoluyla onunla dokunun. Teşekkürler. alexkuzne

    YanıtlaSil