Kocaseyit namı, Seyit Ali Çabuk tam adı.Çanakkale’de 276 kiloluk top mermisini tek başına sırtlayıp İngiliz zırhlısını vuran kahraman.
1889'da Balıkesir'in Havran ilçesine bağlı bir orman köyü olan Manastır köyünde doğan Seyit Ali, Yörük çocuğudur.
Mavi gözlü ve ufak tefektir.
Gariban Anadolu köylüsü.
Keçi güder arada kaçak odun kömürü yapar satar.
1909’da askere gider.
1912’de Balkan Savaşı’na katılır.
1914’te Birinci Dünya Savaşı başlayınca Çanakkale cephesinde topçu eri olarak bulundu. 18 Mart1915'te Müttefik donanması Çanakkale Boğazı'nı geçmek için saldırıya geçti. Bu sırada Seyit Ali, Rumeli Mecidiye Tabyası'nda görevlidir.(Savaşın en kritik anlarından birinde Queen Elizabeth zırhlısından atılan bir top mermisi Mecidiye Tabyası'na isabet eder. Mecidiye Tabyası'nın pozisyonu çok kritiktir. Boğazdan geçen düşman savaş gemilerini vurmak üzere oradadır. Ve hedef alınan tabyada geriye sadece iki er ve tabya komutanı kalmıştır. Bu erlerden bir tanesi Seyit Ali Çabuk'tur. Seyit, 276 kiloluk bir mermiyi, mataforası yani vinci bozuk olan topçu bataryasına tek başına sırtlayarak yerleştirmeyi başarır. İlk denemesinde Ocean gemisini vurmayı başaramaz, ikinci kez tekrar bunu dener ve başarır, ancak yine vurmayı başaramaz İngiliz zırhlısını. ve son denemesinde Niğdeli Ali'nin de yardımıyla top mermisini bataryaya yerleştirir. Ve Ocean gemisini dümen sisteminden vurmayı başarır. Ocean daha sonra sürüklenir ve Nusrat’ın döşediği mayınlardan birine çarparak batar. Bazı iddialara göre, Seyit Onbaşı’nın attığı top, Fransız Bouvet zırhlısını vurmuştur. Bazı askeri tarihçiler ise Seyit Onbaşı’nın hikayesini yalanlar, düşman zırhlılarının mayına çarparak battığını anlatır.)
Bu başarısından ötürü onbaşı rütbesine yükseltilmiş bir de ödül olarak çift tayın verilmiş.
O da bir hafta sonra kursağından geçmeyince istememiş.
Seyit Ali, 1909'da gittiği askerden, 1918'de onbaşı olarak döner.
1915’teki zaferden sonra 3 yıl daha Çanakkale’de askerliğe devam eder.
1918’de terhis olur. SABAHA KADAR EVİNİN KAPISINI ÇALMADI
1889'da Balıkesir'in Havran ilçesine bağlı bir orman köyü olan Manastır köyünde doğan Seyit Ali, Yörük çocuğudur.
Mavi gözlü ve ufak tefektir.
Gariban Anadolu köylüsü.
Keçi güder arada kaçak odun kömürü yapar satar.
1909’da askere gider.
1912’de Balkan Savaşı’na katılır.
1914’te Birinci Dünya Savaşı başlayınca Çanakkale cephesinde topçu eri olarak bulundu. 18 Mart1915'te Müttefik donanması Çanakkale Boğazı'nı geçmek için saldırıya geçti. Bu sırada Seyit Ali, Rumeli Mecidiye Tabyası'nda görevlidir.(Savaşın en kritik anlarından birinde Queen Elizabeth zırhlısından atılan bir top mermisi Mecidiye Tabyası'na isabet eder. Mecidiye Tabyası'nın pozisyonu çok kritiktir. Boğazdan geçen düşman savaş gemilerini vurmak üzere oradadır. Ve hedef alınan tabyada geriye sadece iki er ve tabya komutanı kalmıştır. Bu erlerden bir tanesi Seyit Ali Çabuk'tur. Seyit, 276 kiloluk bir mermiyi, mataforası yani vinci bozuk olan topçu bataryasına tek başına sırtlayarak yerleştirmeyi başarır. İlk denemesinde Ocean gemisini vurmayı başaramaz, ikinci kez tekrar bunu dener ve başarır, ancak yine vurmayı başaramaz İngiliz zırhlısını. ve son denemesinde Niğdeli Ali'nin de yardımıyla top mermisini bataryaya yerleştirir. Ve Ocean gemisini dümen sisteminden vurmayı başarır. Ocean daha sonra sürüklenir ve Nusrat’ın döşediği mayınlardan birine çarparak batar. Bazı iddialara göre, Seyit Onbaşı’nın attığı top, Fransız Bouvet zırhlısını vurmuştur. Bazı askeri tarihçiler ise Seyit Onbaşı’nın hikayesini yalanlar, düşman zırhlılarının mayına çarparak battığını anlatır.)
Bu başarısından ötürü onbaşı rütbesine yükseltilmiş bir de ödül olarak çift tayın verilmiş.
O da bir hafta sonra kursağından geçmeyince istememiş.
Seyit Ali, 1909'da gittiği askerden, 1918'de onbaşı olarak döner.
1915’teki zaferden sonra 3 yıl daha Çanakkale’de askerliğe devam eder.
1918’de terhis olur. SABAHA KADAR EVİNİN KAPISINI ÇALMADI
Çanakkale’den Havran’daki köyüne kadar 145 kilometreyi 13 günde yayan yürür.
Köyünde onu herkes öldü bilmektedir.
Geldiğinde evine giremez. Çünkü 9 yılda belki karısı, yeniden evlenmiş olabilir. Akşamdan geldiği evini sabaha kadar göz hapsine alır. Sabah koyunları çıkarmak için gelen bir akrabası ile karşılaşır.
“-Sen kimsin?
-Ben Seyidim.
-Biz seni öldü biliyoruz.
-İşte sağ döndüm. Benim hanım evli mi?
-Hayır evli değil. Bir çocuğun var içeride, çocuğu korkutursun. Bağırarak git, haberi olsun.”
Kapıdan eşinin ismini seslenir. 8 yaşında bir kız çocuğu kapıya gelir. “Anne” diyor, “kapıda sakallı biri var korktum.” Annesi geliyor kapıya bakıyor ki, adamı. “Korkma kızım o senin baban.”
Ve 9 yıl sonra kızıyla böyle tanışıyor.
O kız, sonradan nine olduğunda torunlarına, “Baba deyip de bir müddet kucağına oturamazdım” der. BİR TEK ATATÜRK HATIRLAR
Köyünde onu herkes öldü bilmektedir.
Geldiğinde evine giremez. Çünkü 9 yılda belki karısı, yeniden evlenmiş olabilir. Akşamdan geldiği evini sabaha kadar göz hapsine alır. Sabah koyunları çıkarmak için gelen bir akrabası ile karşılaşır.
“-Sen kimsin?
-Ben Seyidim.
-Biz seni öldü biliyoruz.
-İşte sağ döndüm. Benim hanım evli mi?
-Hayır evli değil. Bir çocuğun var içeride, çocuğu korkutursun. Bağırarak git, haberi olsun.”
Kapıdan eşinin ismini seslenir. 8 yaşında bir kız çocuğu kapıya gelir. “Anne” diyor, “kapıda sakallı biri var korktum.” Annesi geliyor kapıya bakıyor ki, adamı. “Korkma kızım o senin baban.”
Ve 9 yıl sonra kızıyla böyle tanışıyor.
O kız, sonradan nine olduğunda torunlarına, “Baba deyip de bir müddet kucağına oturamazdım” der. BİR TEK ATATÜRK HATIRLAR
Koca Seyit, harpten döndükten sonra burada köyünde kimseye savaş ile ilgili bir şey anlatmaz. 9 yılda yaşadıklarını kendine saklar. Kolay değil, yaşanan olaylar, büyük travmalar yaratmıştır muhtemelen. 1929’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir açılış için Havran'a gelir. Açılıştan sonra Havran Nahiye Müdürü’ne der ki, “Burada bir Seyit Onbaşı olacaktı onu görmem lazım.”
Ancak Havran Nahiye Müdürü, Seyit Onbaşı’nın hangi köyde olduğunu bilmez. “Buluruz tabii Paşam” deyip, Edremit askerlik şubesinden Seyit’i sordurur. Manastır köyünde bulunur. Şubeden 2 jandarma görevlendirilip salınır. Sabah çıkan jandarmalar akşamüstü köye gelir. Kocaseyit, dağa kömüre gitmiştir. Jandarmalar evinin önünde akşama dek bekler. Akşam geç saatte evine gelen Seyit, jandarmayı görünce, kaçak kömür için geldiklerini sanır. Ama bozuntuya vermez. Askerlere
Ancak Havran Nahiye Müdürü, Seyit Onbaşı’nın hangi köyde olduğunu bilmez. “Buluruz tabii Paşam” deyip, Edremit askerlik şubesinden Seyit’i sordurur. Manastır köyünde bulunur. Şubeden 2 jandarma görevlendirilip salınır. Sabah çıkan jandarmalar akşamüstü köye gelir. Kocaseyit, dağa kömüre gitmiştir. Jandarmalar evinin önünde akşama dek bekler. Akşam geç saatte evine gelen Seyit, jandarmayı görünce, kaçak kömür için geldiklerini sanır. Ama bozuntuya vermez. Askerlere
“suçum ne ki” diye sorar.
“Hayır, suçun yok biz seni bekliyoruz. Seni Paşa çağırıyor.”
Seyit, sevinir. Gece yarısı vardıklarında nahiye müdürü, Seyit’i perişan vaziyette görünce, önce onu bir güzel yıkatır, berberde saç sakal traşı yaptırır. Sabah da elbisesini verir. Atatürk’ün yanına çıktığında, biraz sohbetten sonra Paşa
‘ne istersen, iste sen büyük kahramanlık yaptın’ der. Maaş bağlatılmasını teklif eder.
Seyit Ali,
“Hayır paşam" demiş, "biz görevimizi yaptık maaş için değil” der. Tek bir isteği olur Atatürk’ten,
“Ben dağda kaçak odunla kömür imal ediyorum. Havran ve Edremit'te gece kaçak satıyorum. Senin emrinle o dağdaki ormancılar baltamı almasa. Rahat çalışsam, maaş da istemem”
Atatürk, nahiye müdürüne talimat verir, Seyit’e dokunulmasın diye.
Ancak iki yıl sonra yeni gelen nahiye müdürü bu emri uygulamaz, Seyit’e pek rahat verilmez.
Seyit Ali Onbaşı, bir süre daha dağda odun kömürü yapar.
Yaşlanmaya başlayınca zorlanır, Havran’da bir fabrikada hamallığa başlar.
Seyit Ali Çabuk, 1939'da 50 yaşındayken, zatürreye yakalanır ve yaşamını yitirir.
Köyündeki mezara gömülür. Kocaseyit'in köyü, hala yoksul...Yüze yakın torununun yaşadığı Kocaseyit Köyü (köyün adı sonradan Çamlık, 1990’da da Kocaseyit olmuştur), büyük oranda elektriksiz ve susuz.
TSK bir dönem köye de sahip çıkmış, Kocaseyit Anıtı da yaptırmış ama Ergenekon, Balyoz darbeleri sonrası onun da eli çekilmiş.
Güneydoğu’dakilerden farksız köylü topraksız, koyun keçi güdüyor, ovaya yevmiyeye gidiyor.
Aynı dedeleri Kocaseyit gibi. Kocaseyit’in öyküsü, bir yerde Türkiye’nin tüm kahramanlarının öyküsüdür.
En azından o yine şanslıymış, bugünküler üzerine bir de suçlanıp, hapse atılıyor, intihara zorlanıyor.
Yılmaz ARSLAN
Ancak iki yıl sonra yeni gelen nahiye müdürü bu emri uygulamaz, Seyit’e pek rahat verilmez.
Seyit Ali Onbaşı, bir süre daha dağda odun kömürü yapar.
Yaşlanmaya başlayınca zorlanır, Havran’da bir fabrikada hamallığa başlar.
Seyit Ali Çabuk, 1939'da 50 yaşındayken, zatürreye yakalanır ve yaşamını yitirir.
Köyündeki mezara gömülür. Kocaseyit'in köyü, hala yoksul...Yüze yakın torununun yaşadığı Kocaseyit Köyü (köyün adı sonradan Çamlık, 1990’da da Kocaseyit olmuştur), büyük oranda elektriksiz ve susuz.
TSK bir dönem köye de sahip çıkmış, Kocaseyit Anıtı da yaptırmış ama Ergenekon, Balyoz darbeleri sonrası onun da eli çekilmiş.
Güneydoğu’dakilerden farksız köylü topraksız, koyun keçi güdüyor, ovaya yevmiyeye gidiyor.
Aynı dedeleri Kocaseyit gibi. Kocaseyit’in öyküsü, bir yerde Türkiye’nin tüm kahramanlarının öyküsüdür.
En azından o yine şanslıymış, bugünküler üzerine bir de suçlanıp, hapse atılıyor, intihara zorlanıyor.
Yılmaz ARSLAN
Bildiğimi zannettiğim, hep masal gibi dinlenen bir gerçeğin bilinmeyen gerçeklerini sunduğunuz için teşekkür ediyorum.
YanıtlaSilNe yazık ki normal hayatta o kadar çok ıskaladığımız gerçekler var ki, paylaşmadan edemedim.
SilSevgi ve sonsuz saygı ile.
Değerli Mehmet Bey, 'Seyit Onbaşı'nın öyküsünü bir kez daha tüylerim diken diken okudum. Yeniden anımsattığınız ve sayfanızda paylaştığınız için teşekkür ederim. Sizin de altını çizdiğiniz gibi Seyit Onbaşı'nın öyküsü, aynı zamanda Türkiye'deki kahramanların ve hatta adının dahi çoğunluk tarafından bilinmediği, gereken değerin hiç mi hiç verilmediği nice isimsiz kahramanların da bir öyküsü. Üstelik bugün kahramanlığın bedeli; haksız yere suçlanıp hapse atılarak, ömür boyu mahkum edilmek, kanser olup yaşamını yitirmek ve daha pek çok üzücü durumlara gebe. Pek çok insan sadece açlık, yokluk, yoksunluğun doğu'da yaşandığını zannediyor, oysa burnumuzun dibinde, ve böylesine onurlu kahramanların yaşadığı topraklarda sefalet diz boyu!.. Çok kötü süreçlerden geçiyoruz. akıl almaz çirkinlikler! acılar!.. söz bitti artık!..
YanıtlaSilBir kez daha kahraman Seyit Onbaşı'yı ve ardı ardına kaybettiğimiz onurlu vatanseverleri...masum çocukları, savcıları ve en son kaybettiğimiz "Kıbrıs Barış Harekâtının seyrini değiştiren Kahraman Subay"ı, Kıbrıs Gazisi emekli Albay Muzzaffer Tekin'i rahmetle, sevgi ve saygıyla anıyorum. Bu vatan uğruna şehit düşen tüm kahramanlarımız ışıklar içinde uyusunlar.
Bahsettiğiniz gibi ne yazık ki kalbi vatan uğruna çarpan insanlarımız hala büyük haksızlıklar görüyor ve unutulmaya terkediliyorlar. Her 18 Mart'ta bir şekilde adından söz edilen Seyit Onbaşı'nın bu hazin öyküsü, yakın tarihimizde yaşadığımız haksızlıklar ile gerçekte bir asırda vefasızlıkta çok değişmediğimizi gösteriyor.
SilUmarım biter ve tüm kahramanlar hakettikleri sevgi ve vefaya kavuşurlar.
Sevgi ve en derin saygılarımla.
Tekrar Seyit Onbaşı'yı sizden hatırlamak çok güzel. Gözlerimde yaşlarla
YanıtlaSilokudum, düşündüm . Şimdi ne haldeyiz, nasıl öderiz onların haklarını..
Unutmamak ve unutturmamak bizlerin elinde
SilSevgi ve saygılarımla.
Benim öğrencilerim bayılıyorlar Seyit Onbaşı'ya. Allah rahmet eylesin.
YanıtlaSilUmarım halkımızın gönlünde yaşamaya devam eder.
SilSevgi ve saygılarımla.
Bu yazınızı çocuklarıma da okuyup onlarla beraber işleyeceğim. Paylaşımınıza teşekkür ederim Mehmet Bey. Saygılarımla...
YanıtlaSilTüm kahramanlarımız gibi öz yaşamıyla birlikte gelecek nesillere öğretilmeli ki, sevgi ve vefa duygusuna sahip olabilsinler.
SilSevgi ve saygılarımla.