“EVET” Mİ “HAYIR” MI?
Sonunda Anayasa Mahkemesi kararını verdi. Karardan kimse memnun değil! Taraflar birbirini timsah gözyaşı dökmekle suçluyor. Belli ki, referanduma kadar Anayasa değişikliklerini tartışacağız. Hükümet ile birlikte hareket eden Saadet Partisi ve BBP, Anayasa değişikliklerini ‘yargı reformu’ olarak anlatıp “Evet” oyu kullanılmasını isteyecekler. Bu anlatım tam olarak bir aldatmaca, Saadet Partisi bu konuda AKP’ye neden ortak oluyor mümkün değil. Daha önce AKP’ye yönelttikleri suçlamalar insanın aklına geldikçe, ‘o zaman ‘takiyye’ mi yaptınız’ diye sormadan geçilmiyor…
Yapılan değişikliklerin hiç biri ‘reform’ niteliğinde değil. Akademik görevi yanında avukatlık mesleğini de fiilen icra eden genç Profesör Sayın Metin Feyzioğlu, geçenlerde bir televizyon programında bu konuya ilişkin pek çok soruyu masaya getirdi. Feyzioğlu, “Bu değişiklikten sonra, adalet arayan vatandaş hakkına daha erken mi kavuşacak? Hâkimlerin iş yükü mü azalacak? Avukatların yazdığı dilekçelerin okunması için daha fazla zaman mı harcanacak? Yargısız infaza dönüşen tutuklamalar mı sona erecek? Hâkimler üzerindeki baskılar mı kalkacak? Adliye personelinin özlük haklarında bir iyileşme mi yapılacak? Temyiz mahkemelerindeki dosyalar mı eriyecek? Sonuç olarak biri çıkıp bana anlatsın” dedi, “bu anayasa değişiklikleri halkın hangi sorununu çözecek ki, adına “yargı reformu” denmiş?..”
Kaç gündür hükümet yalakaları kanal kanal gezip hükümetin çarpıtmalarına kılıf hazırlıyorlar. Anlaşılan Feyzioğlu’nun sorularına cevap vermek çok kolay olmayacak…
Akademik düzeyde sürdürülen “şekil yönünden inceleme” tartışmasından ise, bir şey anlayan yok gibi. Hükümet ve yandaşları diyor ki, mecliste çoğunluğu sağlayan parti Anayasa’nın değiştirilemez maddelerini de değiştirebilsin. Değiştirecek de ne olacak sanki? Halkın hangi sorunu çözülecek? Milli gelirden kişi başına düşen pay mı değişecek? İşsizlik mi ortadan kaldırılacak? Yolsuzluklar mı yok olacak? Hayat pahalılığı mı bitecek? Can ve mal güvenliğimiz mi sağlanacak? Terör mü sona erecek? Çiftçinin ürünü mü para edecek? Hayvancılık mı gelişecek? Yabancılara peşkeş çekilen milli ve stratejik işletmeler geri mi alınacak? Madenleri işletmek üzere vatandaşa bir olanak mı sağlanacak? Eğitim sorunları mı çözülecek? Sanayicinin yüzü mü gülecek? Soruları artırın artırabildiğiniz kadar…
Yoksa “Evet” oyları ile, bütün bu olumsuzlukların müsebbibi olanlar, adalet önünde hesap vermekten mi kurtulacak?..
Bu sorulara cevap veren yok. Ayrıca yapılmak isten değişikliklere “evet” denirse, demokrasiye de ilelebet “hayır” söylenmiş olacak! Olacak şey mi yani, bu yüz yılda, meclisteki çoğunluğa her istediğini yapma olanağı tanınabilir mi?.. Hükümet “padişahlık sistemine” geri dönmek mi istiyor? Anayasanın ilk 3 maddesini değiştirmeden de, böyle bir sonucu elde etmesi mümkündür. Örneğin Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili maddeyi değiştirip, seçimleri 90 yılda bir yapmak şekline dönüştürdüler mi, adı nasıl konulursa konulsun saltanat da fiilen geri gelir. Hükümet ve yandaşlarının kafası en iyi hile‑i şer’riye konusunda çalışıyor. Anayasa Mahkemesi bu defaki ‘şekil’ yönünden incelemesinde, bu yolun kapalı olduğunu gösterdi. Haklı olarak Anayasa’nın ilk 4 maddesini dolanıp, kanuna karşı hile yaparak, onları işlevsiz hale getirecek olan değişiklikler de ‘şekil yönünden’ incelemeye dahil edildi. Aksi olsaydı anayasa değişikliği yoluyla ‘sivil darbe’ yapıp ‘rejimi değiştirmek’ de mümkün hale gelebilirdi…
Hal böyle iken, hükümetin anayasa değişikliğinde ısrarı nedendir, derdi nedir? Bu sorunun cevabını ise, hiçbir zaman veremezler!..
Hükümet istiyor ki, kendisinden hiçbir zaman hesap soran olmasın… Onların derdi; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesi’ne üye seçilmesini düzenleyen kuralları değiştirmek; bu seçimlerde hükümetin ve cumhurbaşkanının etkinliğini artırarak, kendilerine yakın kişilere ‘yargıyı işgal’ ettirmek! Kısaca halkın ‘adalet’ arayışına bir çözüm getirmek umurlarında değil. Peki, yandaş bir yargı ihtiyacı nedendir? Asıl cevabı aranması gereken soru budur. AKP 8 yıllık iktidarı süresince, kamu kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çekmiş; yakınlarını “gemicik” sahibi yaparak, onlara türlü ayrıcalıklar sağlamış; ülkenin varını yoğunu, bu arada güvenliğini de direkt ilgilendiren alanları, yabancılara satarak suç işlemiştir!.. Hükümet yaptıklarının bilincindedir ve Yüce Divan’da sanık olarak yargılanmayacak bir tek adamları kalmamıştır. Olası bir iktidar değişikliğinde hesap vermekten kurtulmak için giderayak, kendileri için bazı tedbirler almak istemektedirler. Yüce Divan’ın hâkimlerini bugünden seçmek, tedbirlerin en önemli ve sonuç alınacak olanıdır. 12 Eylül’de önümüze konacak olan sandığa “evet” pusulasını koyarsak, devleti talan edenleri de hesap vermekten kurtarmış olacağız!.. Bu nedenle neye “evet” diyeceğimizi çok iyi anlamamız gerekir...
İlerleyen günlerde bu konu, tartışmaların uzağında kalanların önüne, “Erdoğan’a ‘evet’ mi ‘hayır’ mı” şekline de getirilebilir. Hatta ‘evet’in karşısındaki soru hiç ilgisiz ve saçma bir soruya kadar indirilebilir de. Denebilir ki, bu referandumda “PKK terörüne evet mi hayır mı” hususunda da oy kullanacağız!?.. Bu tür sorular üreterek, halkın kafasını karıştırmak mümkündür! O bakımdan herkesin üzerine düşen görev: Gerçeği araştırıp öğrenmek ve ona göre oy kullanmaktır. Geleceğimizi bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda, dedikodu düzeyinde kalan bilgilere itibar edilerek oy kullanılamaz…
İhanet bile bundan daha kötü olamaz!..
Bu sorulara cevap veren yok. Ayrıca yapılmak isten değişikliklere “evet” denirse, demokrasiye de ilelebet “hayır” söylenmiş olacak! Olacak şey mi yani, bu yüz yılda, meclisteki çoğunluğa her istediğini yapma olanağı tanınabilir mi?.. Hükümet “padişahlık sistemine” geri dönmek mi istiyor? Anayasanın ilk 3 maddesini değiştirmeden de, böyle bir sonucu elde etmesi mümkündür. Örneğin Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili maddeyi değiştirip, seçimleri 90 yılda bir yapmak şekline dönüştürdüler mi, adı nasıl konulursa konulsun saltanat da fiilen geri gelir. Hükümet ve yandaşlarının kafası en iyi hile‑i şer’riye konusunda çalışıyor. Anayasa Mahkemesi bu defaki ‘şekil’ yönünden incelemesinde, bu yolun kapalı olduğunu gösterdi. Haklı olarak Anayasa’nın ilk 4 maddesini dolanıp, kanuna karşı hile yaparak, onları işlevsiz hale getirecek olan değişiklikler de ‘şekil yönünden’ incelemeye dahil edildi. Aksi olsaydı anayasa değişikliği yoluyla ‘sivil darbe’ yapıp ‘rejimi değiştirmek’ de mümkün hale gelebilirdi…
Hal böyle iken, hükümetin anayasa değişikliğinde ısrarı nedendir, derdi nedir? Bu sorunun cevabını ise, hiçbir zaman veremezler!..
Hükümet istiyor ki, kendisinden hiçbir zaman hesap soran olmasın… Onların derdi; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesi’ne üye seçilmesini düzenleyen kuralları değiştirmek; bu seçimlerde hükümetin ve cumhurbaşkanının etkinliğini artırarak, kendilerine yakın kişilere ‘yargıyı işgal’ ettirmek! Kısaca halkın ‘adalet’ arayışına bir çözüm getirmek umurlarında değil. Peki, yandaş bir yargı ihtiyacı nedendir? Asıl cevabı aranması gereken soru budur. AKP 8 yıllık iktidarı süresince, kamu kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çekmiş; yakınlarını “gemicik” sahibi yaparak, onlara türlü ayrıcalıklar sağlamış; ülkenin varını yoğunu, bu arada güvenliğini de direkt ilgilendiren alanları, yabancılara satarak suç işlemiştir!.. Hükümet yaptıklarının bilincindedir ve Yüce Divan’da sanık olarak yargılanmayacak bir tek adamları kalmamıştır. Olası bir iktidar değişikliğinde hesap vermekten kurtulmak için giderayak, kendileri için bazı tedbirler almak istemektedirler. Yüce Divan’ın hâkimlerini bugünden seçmek, tedbirlerin en önemli ve sonuç alınacak olanıdır. 12 Eylül’de önümüze konacak olan sandığa “evet” pusulasını koyarsak, devleti talan edenleri de hesap vermekten kurtarmış olacağız!.. Bu nedenle neye “evet” diyeceğimizi çok iyi anlamamız gerekir...
İlerleyen günlerde bu konu, tartışmaların uzağında kalanların önüne, “Erdoğan’a ‘evet’ mi ‘hayır’ mı” şekline de getirilebilir. Hatta ‘evet’in karşısındaki soru hiç ilgisiz ve saçma bir soruya kadar indirilebilir de. Denebilir ki, bu referandumda “PKK terörüne evet mi hayır mı” hususunda da oy kullanacağız!?.. Bu tür sorular üreterek, halkın kafasını karıştırmak mümkündür! O bakımdan herkesin üzerine düşen görev: Gerçeği araştırıp öğrenmek ve ona göre oy kullanmaktır. Geleceğimizi bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda, dedikodu düzeyinde kalan bilgilere itibar edilerek oy kullanılamaz…
İhanet bile bundan daha kötü olamaz!..
Av. Cemil Can
çok teşekkürler çok güzel bir yazı olmuş. Cemil bey, gerçekten güzel yazmış. tabiiki anlayana, ayırt edebilene...
YanıtlaSilhadi len ordan....
YanıtlaSil